Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/795 E. 2022/247 K. 17.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/795 Esas
KARAR NO: 2022/247
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 21/03/2018
NUMARASI: 2017/333 E. – 2018/103 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 17/02/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı gerçek kişinin “…” ve “…” ibarelerini marka olarak tescil ettirmekte meşru herhangi bir hak ve menfaatinin bulunmadığını, davalının kötü niyetli olduğunu, davacının dünya çapında tescilli 651 adet markasının olduğunu ve bu tescillerin, 1900’lü yılların başından itibaren yapılmaya başlandığını, bu bakımdan müvekkili şirketin, anılan markaların gerçek hak sahibi olduğunu, davacı markasının tanınmış marka olduğunu, Davalı adına tescilli … no ile tescilli ” …”, … ile tescilli “…”, … no ile kayıtlı” …”,… no ile tescilli “…” markalarının kötü niyetli tescil sebebiyle hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı şirketin teminat göstermesi gerektiğini, … Ltd.’nin kendisinin Türkiye distribütörü olduğunu beyan etmesine rağmen buna ilişkin bir delil sunmadığını, bu bakımdan … Ltd’nin faaliyetlerine ilişkin sunulan belgelerin davacı ile ilişkilendirilmesi imkânının bulunmadığını, müvekkilinin davaya konu markalarının tescil tarihinden itibaren işlemeye başlayan beş yıllık hak düşürücü sürenin dolduğunu, bu bakımdan davanın süre aşımı yönünden reddinin gerektiğini, müvekkilinin çanta üreticisi olduğunu, taraflar arasında bugüne kadar ihtilaf yaşanmama sebebinin taraf faaliyet alanlarının farklılığından kaynaklandığını, müvekkilinin, dava konusu markalarını, davacının faaliyette bulunduğu alana konu tenis raketi, tenis topu ve sair ürünlerde tescil ettirmediğini, bu bakımdan müvekkilinin davacıya karşı bir haksız rekabet amacı gütmediğini, sadece kendi faaliyet alanına ilişkin olarak tescil talebinde bulunması sebebiyle de kötü niyetli addedilemeyeceğini, müvekkili şirketin markalarının 1993 yılından itibaren kullanıldığını, dava dışı … Ltd. tarafından 07.09.1995 tarihinde yapılan … no’lu …” markasının tesciline ilişkin talebin, çanta, bavul ve valiz emtiaları yönünden reddedildiğini,gelinen aşamada … Ltd/nin … nolu markayı davacıya devrettiğinin; davacının da anılan markanın halefi olduğunu iddia ettiğinin anlaşıldığını, bu bakımdan davacının, müvekkilinden 1995 yılından beri haberdar olduğunu kabul ettiğini, davacı yan markasının tanınmış bir marka olmadığını, aynca müvekkiline ait markalan 1995 yılında öğrenmesine rağmen 21 yıl boyunca sessiz kaldığını bu bakımdan huzurdaki davanın ikame edilmesinin MK m. 2 hükmüne aykırı olduğunu, tarafların faaliyet alanlarının farklı olduğunu, TPE kayıtlan kapsamında “…” ibaresinin tıraş kolonyası, elektronik eşya gibi muhtelif emtiada, farklı kişiler adına marka olarak tescil edildiğini, müvekkilinin bu marka tescillerine İtiraz etmeme sebebinin de tescillerin farklı sınıflarda olmasından kaynaklandığını,davacının 15.05.2007 tarihinde … no’suyla “…” markasının 18. 25. ve 28. sınıflarda tescili için yaptığı başvurunun reddedildiğini, bu bakımdan müvekkilinin 1993 yılından beri Türkiye’de hak sahibi olmasına rağmen davacının 2007 yılında dahi Türkiye’de hak sahibi olamadığını, davacı yanın çanta, bavul ve sair ürünlerine ilişkin herhangi bir faaliyeti bulunmaması sebebiyle YİDK kararının iptali ve hükümsüzlük davalarının açılmadığını, davacı yanın tanınmışlık iddiasında bulunabilmesi için, 1993 yılından önce dayanak markalarının tanınmış olduğunu ispat etmesi gerektiğini davanın reddine karar verilmesi gerektiğini bildirdiği anlaşılmıştır. İlk derece mahkemesince; “Davacı yanın “…” markasına ilişkin Türkiye’deki kullanımının, dava konusu markalardan en eski tarihli olan … no’lu markanın tescil başvurusundan daha eski tarihli olduğu, bu bakımdan dava konusu işaret üzerindeki gerçek hak sahibinin davacı olduğu, ülkesellik ilkesinin istisnalarından olan tanınmış marka niteliğinin değerlendirilmesi davacı markasının gerek dünyada gerek de Türkiye’de, ilgili sektörde, dava konusu markaların en eski tarihlisinin tescil başvurusunun yapılmasından önce tanınmış marka niteliğinde olduğu, taraf markalarının işaretsel anlamda aynı/ayırt edilemeyecek kadar benzer olduğu, ayrıca davacı yan markasının tanınmış marka niteliğinden ötürü tescilli olmadığı mal ve hizmetler yönünden de korunmasının şartlarının var olduğu, davalı yanın dava konusu markaların tescilinde kötü niyetli olduğu, bu durumun dava konusu markaların hükümsüzlüğünü ayrıca gerektirdiği ve bu durumun davacı yanın sessiz kalma suretiyle hak kaybına uğramasına da engel olduğu belirtildiğinden ve düzenlenen bilirkişi raporu denetim ve hüküm kurmaya elverişli bulunduğundan hükme dayanak alınmış, davalı tescilleri kötüniyetli olarak gerçekleştirdiğinden, markaların gerçek hak sahibi davacı olduğundan davalı adına tescilli markaların hükümsüzlüğüne” karar verilmiştir. Davalı istinaf dilekçesinde özetle; -Mahkemece rapora itirazlarının hukuki mahiyette olduğu ve hukuki değerlendirme yetkisinin mahkemeye ait olduğu gerekçesi ile reddedildiğini ancak tamamen bilirkişi raporundaki hukuki mütalaanın karara gerekçe kılınmasının çelişkili ve hukuka aykırı olduğunu, raporun herhangi bir teknik yönü bulunmadığını, davacı …’nun … numaralı 24,25,28 sınıflarda “…“ ibareli ve … numaralı 24,25,28 sınıflarda “…” ibareli marka tescil dosyalarının celb edilmesi gerektiğini, davacının mahkemeye yanlış bilgi verdiğini, bilirkişi heyetinin de eksik inceleme yapmak sureti ile rapor tanzim ettiğini ve raporun yazılı delillere aykırılık oluşturduğunu belirterek rapora itiraz ettiklerini, itirazılarının reddine karar verildiğini, raporun hukuki içerikli olup, raporun tanziminde işletmeci bilirkişi ve sektör bilirkişinin hiç bir katkısı olmadığını, -Hükme esas alınan bilirkişi raporunda bir çok çelişki ve hukuka aykırılık mevcut olduğunu, davada tanınmışlık değerlendirmesinin 1993 yılı itibari ile davacının Türkiye’de tanınmış marka niteliğini haiz olup olmadığının incelenerek yapılması gerektiğini, ancak davacının bu husus ispat edemediğini, müvekkili markalarının tescilli olduğu emtiaların farklı olduğunu, -Dava dışı 3. kişi … Ltd. ile müvekkili arasında görülen ve kesinleşmemiş bir dosyada verilen kararın delil kabul edilmesinin hukuka aykırı olduğunu, İstanbul Anadolu 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2014/285 E. sayılı dosyasındaki delillerin aynı zamanda davacı beyanları ile müvekkilinin haklılığını da ortaya koyduğunu, davacı ve dava dışı bayi … şirketinin tenis malzemeleri sektöründe faaliyet gösterdiğini, çanta, bavul, saraciye sektöründe herhangi bir bilinirliği olmadığını, Dava dışı … şirketinin, her ne kadar 07.09.1995 tarihinde … numaralı “…” ibareli marka tescili talebinin müvekkili markasının tescilli olduğu çanta, bavul vs… emtialar yönünden reddedildiğini ve bu emtialar çıkartılarak tescil edildiğini ancak taraflarınca açılmış olan tecavüz davasında mahkeme tarafından delillerinin tam olarak toplanmadan, somut olay koşullarına aykırı bir biçimde davalarının reddine karar verildiğini, kararın henüz kesinleşmediğini, gerekir ise kesinleşmesinin beklenilmesi gerektiğini, -“…” ibaresinin, TPMK sicilinde, traş kolonyasından elektronik aletlere kadar bir çok farklı sınıf ve emtiada onlarca dava dışı kişi adına tescilli olduğunu, mahkemenin davacıyı tüm sınıf ve emtilarda hak sahibi kabul eden kararının hukuka aykırı olduğunu, bir markanın tanınmış olmasının, iltibas ispat edilmedikçe, o markanın tüm sınıflar yönünden tesciline engel teşkil etmeyeceğini, -Müvekkilinin marka tescilinin 1993 yılında gerçekleştiğini, hükümsüzlük talebine hukuki dayanak oluşturacak tanınmışlık iddiasının 1993 yılında mevcut olup olmadığının incelenmesi gerektiğini, davacının dosyaya sunduğu delillerin tamamının, müvekkilinin … numaralı 1993 yılındaki marka tescili ile ilişkilendirilemeyecek tenis raketlerine ve tenis malzemelerine ilişkin olduğunu, müvekkilinin … numaralı 1993 yılındaki marka tescilini, davacı ile iltibas oluşturmak amacı ile yapmadığından sadece kendi iştigal sahasında yaptığından kötü niyetli olmadığını, -1995 yılından beri müvekkilinin “…” marka tescilinden ve marka kullanımından haberdar olan davacının, müvekkilinin ticari yatırımlar yapmasını bekleyip 23 yıl sonra açtığı hükümsüzlük davasının kabulünün TMK 2′ ye aykırı olduğunu, hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacının 1993 yılındaki müvekkilinin marka tesciline ve 25 yıllık kullanımına sessiz kalınmasının, her ne kadar davacının bu tarihte soğuk savaş olması sebebi ile Amerikan şirketi olarak Türkiye’ de etkin olamadığı gibi mesnetsiz bir gerekçe ile açıklanmak istenmiş ise de, bilirkişi raporundan sonra yaptığımız araştırmada davacı … ‘ nun … numaralı 24,25,28 sınıflarda “…“ibareli ve … numaralı 24,25,28 sınıflarda “…” ibareli marka tescilleri bulunduğunun görüldüğünü, -İstinaf incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasını, teknik bilgiye sahip bir sektör bilirkişinin de dahil edildiği bir heyetten itirazlarını karşılayacak mahiyette bilirkişi raporu alınmasını, istinaf taleplerinin kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. 6100 Sayılı HMK 282. maddesi uyarınca hakim bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendireceği gibi, HMK 293.maddesi uyarınca taraflar dava konusu olayla ilgili uzmandan bilimsel mütalaa alarak mahkemeye sunabilirler. HMK 198.madde uyarınca kanuni istisnalar dışında hakim delilleri serbestçe değerlendirir. Davalı tarafça raporun kendi içinde çeliştiği, hukuki değerlendirmenin Mahkemenin takdirinde olması sebebiyle ek rapor taleplerinin reddedildiği belirtilerek yeniden rapor alınması talep edilmiş ise de, HMK 266 madde gereği kötü niyetli kullanım ve sessiz kalma suretiyle hak kaybına ilişkin hukuki tespitler içeren olgular yani hukuki değerlendirmelerin mahkemece rapor alınmadan da yapılabileceği, bilirkişi raporundaki çelişki olduğu ileri sürülen hususların, mahkemece bilirkişi raporuna dayanma sebepleri gerekçeleri ile açıklanmış olduğu görülmüştür. Davalı …’ın en eskisi 1993 yılına ait 18. sınıfta “her türlü çantalar, çanta imalatında kullanılan imperteks, pvc, naylon, keten ve pamuklu kumaşlar, iplikler, kemer, cüzdan, bavul, valiz..” emtialarında tescilli marklarının olduğu görülmüştür. Davanın 15/03/2016 tarihinde, davalının tescilinden 21 yıl sonra açıldığı görülmüştür. Yargıtay 11. HD’nin 2020/1913 E. 2021/192 K. sayılı ilamında açıklandığı üzere, tanınmış marka, gerek tüketici kitlesi, gerekse dağıtım kanalları itibariyle toplumun zihnine yerleşmiş olan, o markaya konu ibare veya işaret zikredildiğinde veya görüldüğünde her hangi bir zihinsel faaliyet gerektirmeden derhal çağrışım yaparak akla gelen yüksek ayırt edicilik düzeyi olan işaretlerdir. Markanın tanınmışlığı sabit ve statik bir olgu olmayıp, uzun yıllardır tescilli olan bir marka hiç tanınmamış olabileceği gibi, yeni tescil edilmiş bir marka ise kuvvetli tanıtım ve yoğun reklamlar sayesinde kısa süre içerisinde tanınmış hale getirilebilir. Öte yandan bir dönem tanınmış marka olan bir işaret, üretim ve tanıtımın devamına ve yoğunluğuna bağlı olarak zaman içerisinde tanınmışlığını da yitirebilir. Bir markanın tanınmış olup olmadığı ve tanınmışlık düzeyi, sonraki tarihli markanın başvuru tarihi esas alınarak, her bir dosyada bunu ileri süren tarafça ve dosyaya sunulacak delillerle ispat edilmelidir. Bir tanınmış markanın, markaya konu işaretin hangi tür mal ve hizmetler yönünden başkaları adına tesciline engel olabileceği hususu, markanın tanınmışlık düzeyine ve 556 Sayılı KHK’nın 8/4.maddesinde sayılan risklerin varlığına bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Bu etki, aynı sektördeki (gıda sektörü, otomotiv sektörü, giyim sektörü vs.) mal ve hizmetlere ilişkin olabileceği gibi, yakın sektörlere ve hatta dünya çapında tanınmış markalar yönünden tüm sektörlere ilişkin de olabilir. Tanınmış marka ile aynı veya benzer marka başvurusunun tescili, tescil kapsamındaki hangi mal ve hizmetler yönünden 8.maddede sayılan riskleri oluşturuyorsa sonraki marka başvurusunun sadece o mal ve hizmetler yönünden reddi gerekir. Markanın hükümsüzlüğü açısından sonraki marka başvurusunda bulunanın, 8/4.maddede sayılan riskleri doğurma niyet ve kastıyla hareket edip etmemesinin, diğer bir anlatımla iyi niyetli olup olmamasının bir önemi yoktur. Bununla birlikte, tanınmış markanın aynısı veya benzerine ilişkin her başvurunun kötü niyetle yapıldığını ileri sürmek de doğru değildir. Ancak, tanınmış markanın aynısı veya benzerinin başkalarınca tescil ettirilmesi, markayı kullanma amacına yönelik olmayıp, tanınmış marka sahibinin ticaretini engelleme, kendisine duyulan güveni kötüye kullanma veya ondan şantajla para koparma gibi sebeplerle kötü niyetle yapılmış ise, o takdirde markanın tüm mal ve hizmetler yönünden hükümsüzlüğüne karar verilmelidir. Marka hukukunda genel olarak kabul gören anlayışa göre, tescil sebebiyle markadan doğan hakların kötüye kullanılması amacıyla yapılan marka tescili, kötü niyetli marka tescili olarak kabul edilmektedir. Hangi şekilde yapılan marka başvurularının kötü niyetle yapılmış sayılacağına ilişkin yasal bir düzenleme bulunmayıp, her somut olayın özelliğine göre değerlendirme yapılmalıdır. Bununla birlikte uygulamada ve öğretide, kendisine duyulan güveni kötüye kullanan kişilerin başvurusu, markayı kullanmak amacıyla değil başkalarının ticaretine engel olmak amacıyla, başkalarından para koparma veya şantaj yapma amacıyla yapılan başvurular kötü niyetli marka başvuruları olarak kabul edilmektedir (Yargıtay 11. HD, 19/1285 E., 19/8003 K., 09/12/2019). Diğer taraftan, tek başına tanınmış markaya konu ibarenin aynısının ya da benzerinin başkalarınca marka başvurusuna konu edilmesi kötü niyetli başvuru olarak kabul edilemeyeceği gibi davalı tarafın tescilli markasını tescil ettirdiğinden farklı şekilde kullanması veya markanın dünyanın çeşitli ülkelerinde tescilli olması da markanın kötü niyetli olarak tescil ettirildiği anlamına gelmeyecektir (Yargıtay 11. HD, 2018/1782 E., 2019/3612 K. ve 09.05.2019 T.). Ayrıca, bir marka sahibinin önceden adına tescil olan ve kullanmakta olduğu markasını ayırt edici işareti değiştirilmeksizin ve başkaları adına tescilli markalara yanaşılmaması kaydıyla aynı mal ve hizmetler yönünden yeni bir marka başvurusunda bulunmak istemesi kazanılmış haklar ilkesinin gereği olup, aynı ayırt edici işaretin, aynı mal ve hizmetler yönünden tescil ettirilmesi hukuka uygun bulunup (Yargıtay 11. HD, 2007/5747 E., 2008/10251 K., 19.09.2008 T.), markanın kullanılmama sebebiyle hükümsüz kılınması da davacıyı köyü niyetli saymak için yeterli değildir (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 2019/4725 E., 2020/3155 K. ve 24/06/2020 T.). Yukarıda açıklanan yasal hükümler ve içtihatlar bir arada irdelendiğinde, Türk Medeni Kanunu hükümleri uyarınca iyi niyetin asıl, kötü niyetin ise istisna olması sebebiyle davacının davalının kötü niyetli olduğunu kanıtlanması gerektiği, Marka Hukukunda genel olarak kabul gören anlayışa göre, tescil yoluyla sağlanan marka korumasının amacına aykırı biçimde kötüye kullanılması yoluyla başkasının markasından haksız olarak yararlanmak veya gerçekte kullanılmayıp yedekleme, marka ticareti yapmak amacına ya da şantaja yönelik başvuru ve tescillerin kötü niyetli olarak kabul edildiği, buna göre sırf marka kullanımının davalının kötü niyetli sayılmasına olanak tanımadığı, davacının 1993 tarihli markasına yönelik olarak, davanın 21 yıl sonra açıldığı da dikkate alınarak, aynı ayırt edici işaretin, aynı mal ve hizmetler yönünden tescil ettirilmesinin kötüniyetli tescil olarak nitelendirilmeyeceği, bununla birlikte markaların, markayı kullanmak amacıyla değil başkalarının ticaretine engel olmak amacıyla yapıldığına ilişkin de dosya kapsamında delil bulunmadığı anlaşıldığından davalının marka tescillerinin kötüniyetle yapılmadığı kanaatine varılmıştır. Bu sebeplerle davanın reddi gerekir iken kabulüne karar verilmesi yerinde olmadığından davalının istinaf isteminin kısmen kabulüne karar vermek gerekmiştir. Açıklanan sebepler gereğince davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/2. maddesi gereğince İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, ancak belirtilen hususlar yeniden yargılamayı gerektirmediğinden davanın reddine dair yeniden esas hakkında karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Davalı vekilinin istinaf isteminin KISMEN KABULÜ ile, 2- İstanbul 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 21/03/2018 tarih, 2017/333 E., 2018/103 K. Sayılı kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/2. maddesi gereğince KALDIRILMASINA, ancak belirtilen hususlar yeniden yargılamayı gerektirmediğinden yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına, bu kapsamda 3- Davacı tarafından davalı lehine açılan DAVANIN REDDİNE, 4- İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 4/a- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince 80,70 TL maktu karar harcının peşin alınan 29,20 TL’nin mahsubu ile bakiye 51,50 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 4/b- Davacı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, 4/c- Davalı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama gideri bulunmadığından karar verilmesine yer olmadığına, 4/d- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre, 7.375,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine, 5- İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 5/a- İstinaf talebi kabul edildiğinden davalı tarafça yatırılan istinaf harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine, 5/b- İstinaf yargılaması için davalı tarafından yapılan 98,10 TL istinaf yoluna başvurma harcının davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine, davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 5/c- İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 6- 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 17/02/2022