Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/794 E. 2022/91 K. 11.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/794 Esas
KARAR NO: 2022/91
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 20/12/2017
NUMARASI: 2014/55 E. – 2017/1127 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 11/01/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı vekili davası ile müvekkili aleyhine İstanbul … icra müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile takip başlatıldığını davaya konu … Koşuyolu şubesine ait 10/04/2013 keşide tarihli 88.571,25 USD bedelli çek üzerinden oynama, tahrifat ve sahtecilik yapılarak takibe konu edildiğini, hükümsüz kalan çekte keşide tarihinin 10/04/2013 tarihi iken 10/08/2013 tarihi olarak tahrifat yapıldığı yine çekin arkasında … Bankası A.Ş Merter Tekstil Merkezi şubesinin cirosu ve kaşesi var iken yine bu kaşe üzerinde de oynama yapılarak .. Bankası A.Ş Merter Tekstil Merkezi’nin kaşesinin silinip yerine şüphelilerden …’in kaşesinin eklendiğini, çekin hiçbir bankaya ibraz edilmediği ancak tahrifat sonrası çekin ibrazının sağlandığı … A.Ş Hasanpaşa şubesine yazdırıldığı bankaya yazdırıldıktan sonra davalı … tarafından araya ciro edilerek girildiği bunun ibraz edilen bankadan sorulduğunda belirleneceğini, çekteki ciroların sahte olup sonradan eklendiği, tahrifat yapıldığı, müvekkilinin herhangi bir borcunun bulunmadığını, kambiyo senedi niteliğine haiz olmayan çekin hükümsüz kaldığının tespiti gerektiği, davalının diğer borçluların yönlendirmesi ile araya ciro ile girdiğinin ve kendisini iyi niyetli alacaklı olarak göstermeye çalıştığını diğer borçlu … Grubun vade uzatmak amacı ile müvekkil şirket …’e birçok çek verdiğini, bunların karşılıksız olduğu bu çeklerden iki tanesinin diğer borçlulardan …’in çekleri olup …’in … Gruba, … Grubunda müvekkile vermiş olduğu bu çeklerin aslında müvekkilinin … Tekstilden alacaklı olduğunu gösterdiğini, aynı tarihte hem alacaklı hem de borçlu olmanın bu şekilde mümkün bulunmadığı, ticari teamüllere uygun bulunmadığı takibe dayalı çekin üzerinde oynama tahrifat ve sahtecilik düzenlemeleri yapıldığı, bu çekin müvekkil … ve … Grup arasında yapılan görüşmeler doğrultusunda çek henüz yazılmadan 10/04/2013 tarihinde takastan çekildiğini, 17/04/2013 tarihinde ise bankadan iade istenilerek alındığı, diğer borçlu … Gruba 18/04/2013 tarihinde iade edildiğini belirtmiştir, dolayısıyla çekin bu anlatımlarla beraber ibraz süresi içerisinde ibraz edilmeyerek hükümsüz kaldığı nedenle de davalıya bu çek nedeni ile borçlu olmadıklarının tespitine %20 kötü niyet tazminatına mahkum edilmeleri masraf ve ücreti vekalete karar verilmesi talep ve dava edilmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davalı vekili cevabı ile cirosu kabil bir çeki elinde bulunduran kişinin son ciro beyaz ciro olsa bile kendi hakkı müteselsil ve birbirine bağlı cirolardan anlaşıldığı taktirde yetkili hamil sayılacağını çekte bulunan ciro silsilesinin yasal unsurlarını taşıdığını müvekkilinin davacıdan diğer takip borçlularından alacaklı durumda olduğunu, alacaklının takip hakkının bulunup bulunmadığını çek aslı üzerinden denetlenmesi gerektiğini, davacı açıklamalarını kabul etmediklerini, söz konusu çekin ciro silsilesine bakılarak müvekkil tarafından alındığı çek üzerindeki keşideci tarafından tarihinden paraflandığını ve keşidecinin bu yönde bir itirazının bulmamakla birlikte davacının bu itirazda hakkının olmadığını, değişikliğin geçerli olduğunun kabulü gerekip davacının beyanı ile cirosunu iptal etmeyi unuttuğunu açıklaması nedeni ile de basiretli tacir gibi hareket etmediği bu nedenle davanın reddi ile icra inkar tazminatına da müvekkili lehine karar verilmesi beyan edilmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Tüm dosya kapsamı sunulan deliller, denetlenen bilirkişi raporu ve İstanbul 13. icra hukuk mahkemesinin ilgili kararının takip hukukuna yönelik şekli nitelikte bulunduğu dikkate alınarak davacının bu çek ile ilgili ticari ilişkisinin ifade edildiği, dava dışı … ltd. şti’nin kayıtlarının incelenememiş olması davalının tahrifat var ise bunu yapanın müvekkili olmadığını ifade etmesi, senede karşı mutlak defilerin senede hamil olan herkese karşı ileri sürülebildiği, hükümsüzlüğü gerektiren defilerin senet ve eklentilerinden anlaşılsın ya da anlaşılmasın bunların bütününün yada bir kısmının sorunlarının hükümsüz sayılmasını gerektiren defiler olup bu defilerin bir kısmının mutlak bir kısmının ise nispi nitelikte defiler olduğu, bu durumda kambiyo senetlerine ilişkin işlemlerdeki emniyetin korunması ilkesinden hangisine öncelik tanınacağı hususu ile ilgili denetleme yapılması gerektiği bu durumda defilerin senedin hükümsüzlüğüne yönelik olup her hamile iyi niyetli dahi olsa karşı ileri sürülebilen mutlak defi niteliğinde bulunduğu senet metnindeki tahrifat iddiasının mutlak bir defi olduğu davalıya karşı ileri sürülmesinin de bu koşullarda yerinde olup dava dışı şirketin davacı ile olan ticari ilişkisi çerçevesinde söz konusu çekin banka yazışmaları ile ve takas merkezinin kayıtları ile iadesinin yapıldığı belirlenmiş olması karşısında her ne kadar davacının cirosu iptal edilmemiş ise de bu kayıtlarda davacının bu çek miktarı nedeni ile dava dışı şirkete borcunun bulunmadığı ve bu koşullarda iyi niyetli ciranta olarak çeki aldığını ifade eden davalının da bu durumda iyi niyetinden bahsedilerek çek miktarı kadar aralarında hiç ticari ilişki bulunmayan davalıya borçlu olduğunu varsayarak tahsil imkanının verilmesine usul ve yasalara ve hakkaniyete uygun olmayacağı davalının da bu konuda iyiniyetini sözlü olarak ifadesi dışında başka bir dayanak ile desteklemediği görülmüş senette tahrifatın var olduğu zaten kabul edilerek bu konuda yeniden herhangi bir inceleme yapılmasına defter, kayıtlar ve banka yazışmaları çerçevesinde gerek görülmeyip davacının davalıya İstanbul … icra müdürlüğünün … sayılı takibe konu çek tutarı nedeni ile borçlu olmadığının tespitine, ancak kötü niyet tazminatı talebinin ise davalının kesinlikle kötü niyetli olduğuna dair delil ve dayanak bulunmadığından reddine” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1- Dava konusu çekte lehtar olan davacı yanın, müvekkili aleyhine İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde ikame ettiği esas numarası yukarıda yazılı dava ile davalı alacaklı müvekkili tarafından haklarında İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile takip başlatıldığını, davaya konu … A.Ş. Koşuyolu Şubesi’ne ait 10/04/2013 keşide tarihli 88.571,25USD bedelli çekte tahrifat yapılarak takibe konu edildiğini, davalı alacaklı müvekkiline anılan çekten ötürü herhangi bir borcunun bulunmadığının tespitini dava ve talep ettiğini, ayrıca davacının tedbir talebi üzerine %20 teminat ile İİK’nun 72/3 maddesi gereğince icra veznesine yatacak bedelin alacaklıya ödenmemesi için İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından 18/02/2014 tarihinde ihtiyati tedbir kararı verildiğini, 2-Davaya verilen cevaplar ile cirosu kabil bir çeki elinde bulunduran kişinin son ciro beyaz ciro olsa bile, kendi hakkı müteselsil ve birbirine bağlı cirolardan anlaşıldığı taktirde yetkili hamil sayılacağı, çekte bulunan ciro silsilesinin yasal unsurlarını taşıdığı, kambiyo hukuku hükümlerine göre müvekkilin davacıdan ve diğer takip borçlularından alacaklı olduğu, emsal Yargıtay kararları uyarınca gerçek kişi alacaklının takip hakkının bulunup bulunmadığının çek aslı üzerinden ve şekli olarak denetlenmesi gerektiği, davacının beyan ve iddialarının kabul edilmediği, çek üzerindeki tarihin keşideci dava dışı … Ltd. Şti. tarafından paraflandığını ve keşidecinin bu yönde bir itirazının da bulunmadığını, ayrıca davacının bu yönde bir itiraza da hakkının olmadığını, davacının ikrar ve kesin delil mahiyetindeki yazılı beyanı ile cirosunu iptal etmeyi unuttuğunu açıklaması nedeni ile de basiretli tacir gibi hareket etmediği ve bu nedenle davanın reddi ile davacının müvekkil lehine icra inkar tazminatı ödemesine karar verilmesini beyan ve talep edildiğini, ayrıca cevaplarını destekler ve hatta birebir örtüşen onlarca emsal Yargıtay kararının da dava dosyasına delil olarak sunulduğunu, 3- Bankacı ve Hukukçu Bilirkişi … tarafından dava dosyasına sunulan 8 sayfadan ibaret 30/03/2015 tarihli bilirkişi raporunda özetle “Takip konusu çekin düzenleme tarihinde yapılan değişiklikteki imzasını keşideci … Ticaret Limited Şirketi’nin inkar ettiğine ilişkin bir bilgi veya belgenin dosyaya ibraz edilmediği, bu haliyle tanzim tarihindeki değişikliğin keşideci tarafından yapıldığı ve benimsendiğinin kabul edilmesi gerekeceği, takip konusu çekin kambiyo senedi vasfına haiz olduğu, ciro silsilesine kopukluk olmadığı, ciro silsilesine göre davalı …’ın son ve yetkili hamil olduğu İcra İflas Kanunu’nun 169/a-1 maddesi gereğince borcun bulunmadığı veya itfa yahut ihmal edildiğinin resmi veya imzası ikrar edilmiş bir belge ile kanıtlanması gerektiği, bu nitelikte bir belgenin dosyaya sunulmadığı ve davacının 04/02/2014 takip tarihi itibariyle 89.598,21 USD borçlu olduğu” nun tespit edildiğini, 4- Bunun üzerine davacı yanın, 16/10/2015 tarihli dilekçesi ile yeniden bilirkişi incelemesi talep ettiğini ve talebin kabulü üzerine görevlendirilen kambiyo hukuku konusunda uzman olmadığını düşündüğümüz Ekonomist – Mali Müşavir – Denetçi Bilirkişi …’nun dava dosyasına sunduğu, evrensel Kambiyo Hukuku ilkelerini ve emsal Yargıtay kararlarını hiçe sayan, özensiz ve eksik inceleme sonucu hazırlanan 7 sayfadan ibaret 24/12/2015 tarihli kabul edilemez raporda özetle “(davacı lehtar ile davalı müvekkil arasında dava dışı … Ltd. Şti.’nin cirosu olmasına karşın) davacı şirketin davalı ile ilgili olarak ticari defterlerinde herhangi bir ticari ilişkinin bulunmaması nedeniyle dava konusu çekten dolayı borçlu olmadığı” nın beyan edildiğini, 5- Hukuken skandal olarak nitelenebilecek bu rapora ve bilirkişiye tarafımızca 26/01/2016 ve 31/10/2016 tarihli dilekçelerle itiraz edilerek, çek ve kambiyo hukuku alanında uzman ehil bir bilirkişi dahil edilmek suretiyle bir bilirkişi heyeti oluşturulması ve oluşturulacak bu yeni heyet tarafından dava dosyasının incelenmesi ve rapor hazırlanması arz ve talep edildiğini, 6- Hatta davacı şirketin borca ve faize de itiraz ederek, dava konusu çekin keşide tarihinin değiştirildiği iddiasıyla dava konusu çeke dayalı başlatılan İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takibinin iptalini talep ve dava ettiği davanın yapılan yargılaması sonunda İstanbul 13. İcra Hukuk Mahkemesi’nin verdiği 26/05/2016 tarih, 2014/67 Esas ve 2015/465 Karar sayılı gerekçeli karar ve bu kararın davacı şirket tarafından temyizi üzerine temyiz incelemesini yapan Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin verdiği 16/01/2017 tarih, 2016/19760 Esas ve 2017/329 Karar sayılı onama ilamı da ibraz edilerek İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne 22/02/2017 tarihli bir dilekçe daha sunulmuş ve Çek ve Kambiyo Hukuku alanında uzman ehil bir bilirkişi dahil edilmek suretiyle bir bilirkişi heyeti oluşturulması ve oluşturulacak bu yeni heyet tarafından dava dosyasının incelenmesi ve rapor hazırlanması talepleri yinelenmişse de, Mahkeme beyan ve taleplerini nazara almayarak ve bir heyet oluşturmadan kendisine ve raporuna itiraz ettikleri bilirkişi …’yu yeniden görevlendirip ek rapor aldırma yoluna gittiğini, 7- Bilirkişi …’nun 2. kez görevlendirilmesi üzerine dava dosyasına sunduğu özensiz, bilimsellikten, nesnellikten ve denetimden uzak, Ticaret ve Kambiyo Hukuku ilkelerine ters düşen, emsal Yargıtay kararlarını yok sayan 3 sayfadan ibaret 12/05/2017 tarihli raporunda özetle “kök raporda yapılan tespitlerde bir değişikliğin bulunmadığını” belirtiğini, 8- Anılan bu rapora ve raporu hazırlayan bilirkişiye karşı süresi içinde şiddetle itirazda bulunulmuş ise de itirazlarının, Mahkemece gerekçesiz şekilde kabul görmediğini, bilirkişi … tarafından hazırlanan 30/03/2015 tarihli ilk bilirkişi raporunun hiçe sayıldığını, bilirkişi …’in 30/03/2015 tarihli raporu ile Bilirkişi …’nun 24/12/2015 ve 12/05/2017 tarihli raporları arasındaki çelişkinin giderilmediğini, ve neticeten bidayet mahkemesinin Bilirkişi …’nun hukuken kabul edilemez mahiyetteki raporlarını hüküm kurmaya yeterli ve elverişli görerek usul ve yasaya aykırı bir karar ile davacının davasının kabulüne karar verdiğini, 9- TTK hükümlerine ve emsal Yargıtay kararlarına göre dava konusu çek üzerindeki ciro silsilesinde yer alan müteselsil ve birbirine bağlı cirolardan açıkça görüldüğü üzere müvekkilinin dava konusu çekin son ve yetkili hamili olduğunu, bu hususun Bilirkişi … tarafından hazırlanan 30/03/2015 tarihli bilirkişi raporunda da açıkça belirtildiğini, 10- Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’ nin 17.06.2014 tarih, 2014/8042 E – 2014/11381 K sayılı kararı (Ek-9) işbu cevap dilekçesi ekinde Mahkeme’ ye sunulmuş olup anılan emsal karar “6762 Sayılı TTK’nın 589. maddesinde düzenlenen ( 6102 Sayılı TTK.nın 677 ) “imzaların istiklali (bağımsızlığı)” ilkesine göre, senet lehtarının veya diğer cirantaların ciro imzasının sahte olması hali, diğer imza sahiplerinin ve özellikle senedin asıl borçlusu olan keşidecinin senetten kaynaklanan sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Zincirleme ve birbirine bağlı, lehtardan hamile tam ve düzenli yani kesintisiz cirolar hak sahipliğine karine sayılır. Cirolar arasındaki zincirleme bağlılığın gözlenmesi sadece dış görünüm bakımından yapılır. Başka bir anlatımla, ciro silsilesinin (zincirinin) muntazam bir şekilde birbirini takip edip etmediğini incelerken dış görünüşü incelemek yeterli olup, cirantalardan birinin imzasının sahte olması veya temsilci sıfatıyla senedi imzalayan şahsın imza yetkisinden yoksun olması ciro zincirini etkilemez…”” şeklinde olduğunu, 11- Öte yandan dosya içinde mevcut rapor, kayıt ve belgelerden davacı yanın dava konusu çeki, çekin keşidecisi olan dava dışı … Limited Şirketi’nden aralarındaki ticari (hukuki) ilişki gereği iktisap ettiği konusunda tereddüt bulunmadığını, 15- Aynı şekilde davacı yanın da, dava dosyasına sunduğu dilekçelerinde ve özellikle de dava dilekçesinin 2. sayfasında açıklamalar başlığı altındaki 2 nolu paragrafta yer alan kesin delil ve ikrar mahiyetindeki yazılı beyanları ile dava konusu çeki, çekin keşidecisi olan dava dışı … Limited Şirketi’nden aralarındaki ticari (hukuki) ilişki gereği iktisap ettiğini yazılı olarak kabul ve ikrar ettiğini, 16- 6100 sayılı HMK’ nun 188nci maddesi “tarafların ve vekillerinin mahkeme önünde ikrar ettikleri vakıalar, çekişmeli olmaktan çıkar ve ispatı gerekmez.” hükmünü içermekte olup Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’ nun E. 2007/14-289, K. 2007/291 ve 23.05.2007 tarihli kararında (Ek-11) da “Mahkeme içi ikrarın, taraflardan yada onların yetkili temsilcilerinden sadır olması ve ikrarın yargılama içinde, mahkemeye karşı yapılması gerekir. Mahkeme içi ikrar, mahkeme önünde sözlü olarak yapılabileceği gibi; bir dilekçe veya layiha (dava evrakı) ile de vakıa ikrar edilebilir. Hukuk Usuli Muhakemeleri Kanunun 236/1 (Yeni 6100 Sayılı HMK md 188) maddesinde “dava evrakı” olarak belirtilen belgeler, tarafların dilekçe ve layiha gibi, davayı hakim önüne götüren ve dava ilişkisi nedeniyle birbirlerine usulen tebliğ ettirdikleri belgelerdir. Mahkeme içi ikrar, bir kesin delildir.” hükmüne yer verildiğini, 17-Öte yandan yine dosya içinde mevcut rapor, kayıt ve belgelerden dava konusu çekin davacının elinden rızası hilafına çıktığına dair tek bir somut delil dahi bulunmadığını, Buna göre; çek ister hamiline, ister emre yazılı olsun, çek hamili onu kötü niyetle ya da ağır bir kusuru bulunarak iktisap etmiş olmadıkça, önceki hamilin elinden ne suretle çıkmış olursa olsun, onu geri vermeye mecbur değildir. (Turgut Kalpsüz, Çek Hukukuna İlişkin Bazı Meseleler Hakkında Yargıtay Kararlarının Tahlili, Batider, C: XI, s. 37 vd.) Öte yandan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.06.2012 tarih, 2012/19-185 Esas ve 2012/386 Karar (Ek-9) sayılı kararının da bu yönde olmadığını, 18- Bu noktada, bir kıymetli evrak olan çekin “illetten mücerret olduğu ilkesi” , Eski Türk Ticaret Kanunu madde 589 ve Yeni Türk Ticaret Kanunu madde 677 düzenlenen “imzaların istiklali(bağımsızlığı) İlkesi” ve emsal Yargıtay kararları birlikte gözetildiğinde, ticaret gereği çeki keşideci dava dışı … Limited Şirketi’nden iktisap ettiğini beyan edip, daha sonra da cirosunu iptal etmeden iade ettiğini iddia eden davacı lehtarın borçlu olmadığının tespitine yönelik menfi tespit davası açmasında hukuki yararı bulunmadığını, 19- Davacı yanın, müvekkil hakkında nitelikli dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarından ötürü suç duyurusunda bulunmuş olup İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 24/02/2014 tarih, 2014/20484 soruşturma – 2014/11877 karar sayılı kararı ile müvekkili hakkında kovuşturmaya yer olmadığına kararı verdiğini, davacı yan anılan bu KYOK kararına karşı Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne 2014/206 D. İş sayı ile itirazda bulunduğunu, kaldırılmasını talep ettiğini, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 18/04/2014 tarihli mütalaası üzerine Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi 22/04/2014 tarih ve 2014/206 D. İş sayılı kararı ile oybirliğiyle davacının/şikayetçinin itirazının reddine karar verdiğini, davacının dava konusu çek ile ilgili olarak müvekkili hakkında yaptığı suç duyurusu KYOK ve KYOK kararına itirazın reddi ile sonuçlanmasına ve bunun bir kesin delil olmasına karşın bu hususların da bidayet mahkemesi tarafından göz ardı edildiğini, 20-Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 20.02.2013 tarih, 2012/19-778 Esas – 2013/250 Karar (Ek-17) sayılı emsal kararında “Başka bir ifadeyle; İİK.nun 72/5’nci maddesi hükmüne göre, menfi tespit davasının davacı (borçlu) lehine sonuçlanması üzerine, alacak likit olsun veya olmasın, böyle bir alacağa dayalı takibin, haksız ve kötüniyetli olması halinde, istem varsa, davacı(borçlu) lehine kötüniyet tazminatına hükmedilmesi gereklidir. takibin haksız olması tek başına yetmemekte, ayrıca kötüniyetli olması da gerekmekte olup, ispat yükü; takibin kötüniyetli olduğunu iddia eden davacı(borçlu)’nun üzerindedir.” hükmüne yer verildiğini, yani davacının, davalı müvekkilinin dava konusu çeki iktisabında ve takibe geçmesinde kötü niyetli olduğunu bizzat ispat etmek zorunda olduğunu, ancak davacı, müvekkilinin kötü niyetli ya da ağır kusurlu olduğunu hiçbir şekilde ispatlamadığını, 22-) İcra İflas Kanunu’ nun 72/4 maddesi gereğince, menfi tespit davasını kaybeden davacı borçlu aleyhine tazminata hükmedilebilmesi için ilk olarak mahkemece verilmiş ve icra dosyasına işlenmiş bir ihtiyati tedbir kararının bulunması ve ikinci olarak da alacaklının bu tedbir dolayısı ile alacağını geç almış bulunması gerektiğini, Konuya ilişkin Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’ nin 04/10/2016 tarih, 2015/9974 E – 17668 K (Ek-18) sayılı kararı “Dava menfi tespit davasıdır. Davacının talebi üzerine 19.07.2012 tarihinde davaya konu 2 adet senedin icra takibine konulmaması yönünde ihtiyati tedbir karar verilmiş olup böylece davalının alacağına geç kavuşmasına neden olunmuştur. İİK 72/4 maddesinde alacaklının ihtiyati tedbir dolayısıyla alacağını geç almış bulunmasından doğan zararları için tazminata karar verilmesi gerektiği düzenlenmiştir. Açıklanan nedenle mahkemece bu yönde karar verilmemesi usul ve yasaya aykırı olup bozma sebebidir.” hükmüne yer verdiğini, 23-) Huzurdaki davada Bidayet Mahkemesi, 41.000,00 TL teminat karşılığında icra veznesindeki paranın alacaklıya (müvekkile) ödenmemesi için 18/02/2014 tarihinde ihtiyati tedbir kararı vermiş olup teminat tutarının davacı (borçlu) tarafından vezneye yatırıldığını, böylece, tedbir kararının verilmesi ve teminatın yatırılması ile ilk şart gerçekleşmiş olup şayet istinaf incelemesi sonucunda davacının davasının reddine karar verilirse, ikinci şartın da gerçekleşmiş olacağından istinaf incelemesi sonucunda davacının davasının reddine karar verilmesi halinde davacının davalı müvekkiline %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatı ödemeye mahkum edilmesini, Yukarıda açıklanan ve HMK’nın 355nci maddesi gereği re’sen gözetilecek sebeplerle istinaf başvurusunun kabulüne ve İstanbul 12. asliye ticaret mahkemesi’nin usul ve yasaya aykırı olan 20/12/2017 tarih, 2014/55 esas – 2017/1127 karar sayılı kararının kaldırılmasına, davacının davasının reddi ile takibin devamına, mahkeme veznesine yatırılan teminatın iadesine, davacının %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine, dava yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı yan üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1-İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi vermiş olduğu karar da, davalının kötü niyetli olduğuna dair delil ve dayanak bulunmadığını gerekçe göstererek, tazminat taleplerinin koşullarının oluşmadığı gerekçesi ile kötü niyet tazminatı taleplerinin reddine karar verdiğini, davalı tarafın icra takibi başlatması ve icra takibinde sadece müvekkili şirketi hedef almasının, aslında kötü niyetli olduğunu ortaya koyan başlı başına bir delil olduğunu, bundan dolayı ve dosyadaki tüm beyan ve anlatımları ışığında davalının kötü niyetli olması dolayısıyla, davalı tarafın %20 den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini, yerel mahkeme kararının sadece bu kısım kaldırılmasını ve kararın “davalı tarafın %20 den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine” şeklinde düzeltilmesine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, İİK 72. madde kapsamında açılan menfi tespit davasıdır. Davacı taraf, İstanbul … icra müdürlüğünün … sayılı takip dosyasına konu borç dayanağı çek üzerinde tahrifat yapıldığı, çekin hükümsüz kaldığı, bu çek sebebiyle davalıya borçlu olmadığının tespitini talep etmiş, davalı taraf çekin yetkili hamili olduğunu, çekte ciro silsilesininde kopukluk olmadığını, çekin sahih olduğunu savunarak davanın reddini talep etmiş, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, işbu karar davalı vekili tarafından yukarıdaki sebeplerle istinaf edilmiştir. İstanbul … İcra Müdürlüğünün … sayılı takip dosyasında … tarafından … Ltd. Şti., … ltd. Şti. Ve … ltd. Şti aleyhine 10/08/2013 keşide tarihli 88.571,25 USD tutarlı … çekine istinaden, asıl alacak 88.031,25 USD olmak üzere çek tazminatı, komisyon, işlemiş faiz olmak üzere toplam 101.839,23 USD üzerinden icra takibi yapıldığı, başlatılan takibe itiraz edilmeyerek takibin kesinleştiği belirlenmiştir. Öte yandan aynı icra dosyasındaki dava konusu çekin eldeki dosyada ileri sürülen nedenlerle kambiyo vasfını yitirdiği ve kambiyo vasfına haiz olmayan çeke dayalı olarak yapılan takibin iptali için yapılan şikayet üzerine, İstanbul 13. İcra Hukuk Mahkemesin’ce 2014/67 E_2015/465 K. Sayılı dosyada yapılan yargılama sonucunda, dayanak çekin, kambiyo vasfına haiz olduğu, iptal edilmemiş ciroların geçerli olduğu, lehtar ile keşideci arasındaki şahsi defilerin iyi niyetli hamile karşı ileri sürülemeyeceği gerekçeleriyle çekin kambiyo vasfına ve borca yapılan itirazın reddine, faiz yönünden yapılan itirazın kısmen kabulüne karar verildiği, kararın Yargıtayca onanarak kesinleştiği anlaşılmıştır. Mahkemece davacıya ait ticari defter ve kayıtlar üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırıldığı, yapılan inceleme sonucu Mali Müşavir – Denetçi Bilirkişi … tarafından düzenlenen asıl ve ek bilirkişi raporlarında, davalı … ile aralarında herhangi bir ticari alışveriş ve dolayısıyla cari hesabın oluşmadığı, dava konusu çekin keşideci dava dışı … Şti’nin talebi üzerine, davacı şirket tarafından, bankadan, arkası yazılmadan alınarak …’ iade edildiği açıklaması üzerine yapılan , davacı şirketin çek iadesi ile ilgili 18/04/2013 tarihli yazılı cevabında, Asıl borçlu … Ltd. Şti olup 88.571,25 USD tutarlı çeki teslim eden davacı şirket kaşe ve imzasının bulunduğu, teslim alan … Ltd. Şti’nin kaşe ve imzasının da yer aldığı belirlenmiştir. İstanbul C.Başsavcılığı 2014/20484 sor.no ve 2014/1877 Karar nolu soruşturma sonucu dava konu çekten dolayı nitelikli dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçundan dolayı yapılan soruştur ma sonucunda takipsizlik kararı verilmiş, bu karara yapılan itirazın reddedilerek kararın kesinleştiği görülmüştür. Sonuç olarak her ne kadar ilk derece mahkemesince davanın kabulüne ve davacının söz konusu çekten dolayı borçlu olmadığının tespitine karar verilmişse de, çek üzerindeki tarihin keşideci dava dışı … Ltd. Şti. tarafından paraflandığı ve takip konusu çekin düzenleme tarihinde yapılan değişiklikteki imzasını,keşideci … Limited Şirketi’nin inkar ettiğine ilişkin bir bilgi veya belgenin dosyada bulunmadığı, bu haliyle tanzim tarihindeki değişikliğin keşideci tarafından yapıldığı ve benimsendiğinin kabulü gerektiği, takip konusu çekin kambiyo senedi vasfına haiz olduğu, ciro silsilesinde kopukluk olmadığı, lehtar ile keşideci arasındaki mevcut şahsi defilerin iyi niyetli hamile karşı ileri sürülemeyeceği, ciro silsilesine göre davalı …’ın son ve yetkili hamil olduğu, davalının son hamil olarak kötü niyetli olduğunun kanıtlanamadığı, yukarıda bahsi geçen savcılık soruşturması sonucunda takipsizlik kararı verildiği ve kararın kesinleştiği, İcra İflas Kanunu’nun 169/a-1 maddesi gereğince borcun bulunmadığı veya itfa yahut ihmal edildiğinin resmi veya imzası ikrar edilmiş bir belge ile kanıtlanamadığı, bu durumda kambiyo vasfına haiz çekten dolayı davacının borçlu olmadığının kanıtlanamadığı ve davanın reddi gerektiği, buna rağmen ilk derece mahkemesince yanlış değerlendirmeyle davanın kabulüne karar verilmesi hatalı olduğundan, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, bu sebeplerle 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/2. maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına fakat yapılan hata yeniden yargılamayı gerektirmediğinden re’sen kanıtlanamayan davanın reddine, davalı vekilinin istinaf talebinin kabul edilme gerekçesine göre davacı vekilinin istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davalı vekilinin istinaf isteminin KABULÜ ile, 3- İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesinin 20/12/2017 tarih, 2014/55 E., 2017/1127 K. Sayılı kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/2. maddesi gereğince KALDIRILMASINA, ancak belirtilen hususlar yeniden yargılamayı gerektirmediğinden yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına, 4- Davacı tarafından davalı aleyhine açılan menfi tespit DAVASININ REDDİNE, 5- İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 5/a- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu karar harcının peşin alınan 3.500,90 TL’den mahsubu ile fazla yatırılan 3.420,20 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talebi halinde davacıya iadesine, 5/b- Davacı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 5/c- Davalı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan, 49,00 TL posta giderinin, davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine, 5/d- Karar tarihinde yürürlükte Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre 22.800,00 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine, 6- İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 6/a- İstinaf talebi kabul edildiğinden davalı tarafça yatırılan istinaf harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine, 6/b- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 6/c- İstinaf yargılaması için davalı tarafından yapılan 98,10 TL istinaf yoluna başvurma harcı, 50,00 TL posta gideri olmak üzere toplam 148,10 TL yargılama giderinin davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine, 6/d- İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 7- 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 11/01/2022