Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/790 E. 2021/1668 K. 30.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/790
KARAR NO: 2021/1668
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 21/09/2017
NUMARASI: 2016/45 E. – 2017/181 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 30/12/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin kurulduğu 1990 yılından bu yana özellikle briket kömürü alanında gerçekleştirdiği satışlar ile sektörde aranan ve bilinen bir şirket haline geldiğini, davacının faaliyetleri ile ilgili TPMK nezdinde 04. 16. ve 35. sınıflarda, … numaralı “…” markasını tescil ettirdiğini, davacının markasının esas unsurunun “…” ibaresi olduğunu, tanınmış marka niteliğini haiz olduğunu, tanınmışlığından istifade etmek isteyen davalı firmanın 04. sınıfta yer alan emtialarda … nolu “…” markasını tescil ettirdiğini, davalının “…” markasını briket kömürü emtiasında ve www…com isimli internet sitesinde kullandığını, müvekkilinin esas unsuru “…” olan markası ile davalının “…” markasının ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğunu ve aralarında iltibas ihtimali bulunduğunu, “…” markasının tüketiciler nezdinde tanınmış marka haline geldiğinin kabulü halinde markanın KHK 8/4 uyarınca da reddedilmesi gerektiğini beyan ederek, … nolu “…” markasının tüm emtialar bakımından hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkilinin briket kömür sektöründe hatırı sayılır bir geçmişe ve ciddi sektörel üne sahip olduğunu, davacı tarafın müvekkili firmadan sonra faaliyete başladığını ve her iki firma arasında rekabet bulunduğunu, her iki markanın Türkçede ateş anlamına gelen “…” kelimesinden türediğini, “…” ibaresi marka tescil başvurusundan önce tescilsiz olarak kullanılan bir marka olduğunu ve bunu bilen davacı firmanın “…” ibaresi yerine “…” ibaresini tescil ettirdiğini, her ne kadar davacı tarafından “…” ibaresinin tanınmış marka olduğu iddia edilmişse de bu hususun ispat edilmesi gerektiğini, dava konusu markaların birbirinden tamamen farklı olduğunu, davalının, davacı markasını istismar etmediğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Davacı markasının tanınmış marka olduğuna dair dosyaya yansıyan bir delil olmadığı, yine davalı tarafın da “…” ibaresini davacının marka tescilinden daha önce tescilsiz olarak kullandığına ve öncelik hakları bulunduğuna dair iddialarını ispata yarar delil sunmadığı, davacının markasının esas unsuru olan “…” ile davalının markasının esas unsuru olan “…” ibarelerinin yazılış ve okunuşları itibariyle görsel ve işitsel olarak iltibas yaratacak derecede benzer oldukları, davalının tescilli olduğu “Katı yakıtlar (odun dahil), sıvı ve gaz yakıtlar ile bunların kimyasal olmayan katkıları, aydınlanma amaçlı mumlar, fitiller, yarı mamul vakslar, balmumları (vakslar), parafinler” emtialarının davacının markasının tescilli olduğu “bu sınıfa dahil ”briketler” emtiası ile benzer ve ilişkili olduğu, zira briketin sözlük anlamının “linyit ve kömür tozundan basınçla elde edilen yakacak” olduğu, bu durumda davacının markası ile davalının markasının bu emtialar yönünden karıştırılma ihtimali bulunduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, davalı adına tescilli … numaralı “…” markasının tescilli olduğu 4.sınıftaki “katı yakıtlar (odun dahil), sıvı ve gaz yakıtlar ile bunların kimyasal olmayan katkıları, aydınlanma amaçlı mumlar, fitiller, yarı mamul vakslar, balmumları (vakslar), parafinler” emtiaları bakımından kısmen hükümsüzlüğüne ve sicilden kısmen terkinine, davacının fazlaya ilişkin taleplerinin reddine,” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Tarafların marka tescil tarihlerinin birbirine çok yakın olduğunu, her iki markanın da ingilizce …(Türkçe anlamı …) kelimesinden esinlenilerek türetildiğini, davacı yanın … ibaresi yerine …EHEX ibaresini markalaştırması sebebinin, davacının ve davalının tescilden önce … markasını tescilsiz olarak ticari maksatla kullanmış olmasından kaynaklandığını, Davacın markasının 2012 yılında tescil edildiğini, davalı markasının 2013 yılının hemen başında tescil edildiğini, dava tarihinin ise 10.02.2016 olduğunu, yani eldeki davanın, müvekkilinin marka tescilinden 3 yıl sonra açıldığını, kötüniyet iddiası olmadığı gibi, böyle bir durumun da olmadığını ancak buna rağmen Mahkemece hükümsüzlüğe karar verildiğini, Öte yandan, davacı kendi markasının “tanınmış marka” olduğunu iddia etmiş ise de bu iddiasını kanıtlayamadığını, hükme dayanak 15.08.2017 tarihli bilirkişi raporunun sonuç kısmında “davacı taraf … nolu … markasının tanınmış marka olduğunu ileri sürmüşse de, dosya kapsamında, ilgili markanın tanınmışlığını gösterir bilgi ve belgeye rastlanmadığı” tespitlerine yer verildiğini, davacının bu iddiasını ispatlayamadığı hususunın Mahkemece de hüküm altına alındığını, Davacı yanın iddialarını ispatlayamadığını, dava konusu markalarda kullanılan yazı karakterleri, renk kombinasyonları ve sair özelliklerde markanın tamamen farklı olduğunu ve iddia edildiği gibi bir istismarın bulunmadığını, “…” kelimesi İngilizce menşeli bir kelime olup, “…, …” gibi anlamlara gelen ve genel kullanımda olan son derece alelade bir kelime olduğunu, söz konusu kelimenin bir kişi/kurumun özel kullanımına hasredilemeyeceğini, tıpkı davacı gibi müvekkilinin de “…” kelimesinin dilimizdeki karşılıklarının yarattığı anlamsal avantajdan istifade etmek istediğini, Müvekkilinin, davacının markasını istismar etmediği gibi, markanın imaj ve saygınlığına zarar verecek (markayı sulandıracak – dilution ) faaliyetlerde de bulunmadığını, eldeki davanın dürüstlük kuralına aykırı olarak açıldığını, Hükme dayanak bilirkişi raporunda, davalı markasının “…”, davacının markasının ise “…” şeklinde telaffuz edileceğinden bahisle işitsel benzerlik olduğu tespitine yer verildiğini, bu tespitin hatalı olduğunu, “…” kelimesinin telaffuzu orijinal filinde “…” olsa da, bulunduğumuz ülke itibariyle ingilizce bilen insan sayısının son derece az olduğu ve söz konusu kelimenin genel itibariyle yazıldığı gibi okunacağının kabulü gerektiği, Davalının dava konusu markayı 2011 yılından bu yana kullandığını, bu markaya ilişkin Endonezya’dan ithalat yaptığını, davalının Endonezya’daki firmayla davacının tescil tarihinden evvel yaptığı yazışmalara ilişkin ekran görüntülerinin işbu dilekçenin ekinde sunulduğunu beyan ederek, Mahkemece hükümsüzlüğe ilişkin kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, marka hükümsüzlüğüne ilişkindir. Uyuşmazlık; Davalıya ait … tescil numaralı ve 04. sınıfa giren emtiayı kapsayan “…” markasının, 04. 16. ve 35. sınıflarda davacı adına tescilli “…” markası ile iltibas oluşturup oluşturmadığı, davalı adına kayıtlı … tescil numaralı “…” ibareli markanın hükümsüzlük koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır. 556 sayılı KHK’nın 7. maddesinde bir marka tescil başvurusunun TPE tarafından mutlak ret nedenleri kapsamında yapılacak inceleme sonucunda reddedilmesinin koşulları belirlenmiştir. Marka tescilinde nispi ret nedenleri ise 8. maddede düzenlenmiştir. 556 sayılı KHK’nın “Markanın Hükümsüzlüğü” başlıklı 42. maddesinde hükümsüzlük hâlleri düzenlenmiş olup, eldeki davayla ilgili olan birinci fıkrasının (b) bendinde, aynı KHK’nın 8. maddesine atıf yapılarak, 8. maddede sayılan hâllerde markanın hükümsüz sayılacağı belirtilmiştir. Anılan madde düzenlemesi aynen; “Tescil edilmiş veya tescil için başvuru yapılmış bir markanın sahibi tarafından itiraz yapılması durumunda aşağıdaki hallerde marka tescil edilemez: a) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı ise ve aynı mal veya hizmetleri kapsıyorsa, b) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa…” şeklindedir. Bu düzenleme uyarınca getirilen yaptırımın iki koşulun bir arada bulunması hâlinde uygulanacağı görülmekte olup, bunlardan birincisi tescili istenen markanın daha önce tescilli bulunan markanın aynısı veya benzeri olması, ikincisi ise; her iki markanın da aynı veya benzer tür mal ve hizmetlerde kullanılmasıdır. Ancak burada 556 sayılı KHK’nın 8. maddesinin (4.) bendinin hatırlatılması da gereklidir. Zira tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu ret edilebilecektir. Halk tarafından karıştırılma ihtimalinde ölçü ise; bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, tüketici olan halk olduğunun göz önünde tutulmasıdır. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurma ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım ve bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir. Hatta markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” ikisinin karıştırılabileceği yönünde ise, iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir. Diğer bir anlatımla iltibas tehlikesi; görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, çağrıştırma, bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman, markanın esas unsurları ve tamamlayıcı unsurları, karşılaştırılan işaretler arasındaki benzerlik, telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabilir. Yine halkın, karşılaştırılan işaretler arasında herhangi bir şekilde “bağlantı” kurabilmesi de benzerlik bulunduğunu kabul etmek için yeterli olmaktadır. Bu açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde, toplanan delillere ve denetime elverişli bilirkişi raporuna göre; taraf markalarının esas unsuru olan ”…” ibaresinin ingilizce bir kelime olup dilimizde ”…” anlamına geldiği, telaffuzunun ise ”…” olarak yapıldığı, davalı markasında ”…” ibaresinin sonuna getirilen ”…” ibresinin markaya bir ayırt edicilik katmadığı, markaların esaslı unsurunun ”…” ibaresi olduğu, davacı markası “…” ile davalı markası “…” ibarelerinin görsel ve işitsel olarak iltibas yaratacak derecede benzer oldukları, davalının tescilli olduğu “Katı yakıtlar (odun dahil), sıvı ve gaz yakıtlar ile bunların kimyasal olmayan katkıları, aydınlanma amaçlı mumlar, fitiller, yarı mamul vakslar, balmumları (vakslar), parafinler” emtialarının davacının markasının tescilli olduğu “bu sınıfa dahil briketler” emtiası ile benzer ve ilişkili olduğu, davalının markasını davacı tescilinden önce kullandığına yönelik ispata yarar dosyaya yansıyan kesin bir delilin bulunmadığı, aksi yöndeki davalı iddialarının yerinde olmadığı, Mahkemece verilen kararın isabetli olduğu anlaşılmıştır. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davalı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 21/09/2017 tarih ve 2016/45 E., 2017/181 K. sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,40 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydına, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 5- Davalı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 30/12/2021