Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/780 E. 2021/1674 K. 30.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/780
KARAR NO: 2021/1674
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 26/10/2017
NUMARASI: 2017/327 E. – 2017/283 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Fikir Ve Sanat Eseri Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 30/12/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin 50 yılı aşkın süredir kozmetik, kişisel bakım ve temizlik sektöründe faaliyet gösterdiğini, sektörün ilklerini yarattığını, … sayı ile tescilli … tanınmış markasının sahibi olduğunu, … tescil numaralı 30.01.2014 koruma tarihli 35. sınıflarda tescilli …, … tescil numaralı 09.02.2008 koruma tarihli 3. sınıfta tescilli … İbareli markalar üzerinde hak sahibi olduğunu, müvekkili ile aynı sektörde faaliyet gösteren davalının, davacı ile hiç bir bağı olmamasına rağmen kozmetik, temizlik ve kişisel bakım malzemelerini davacının tanınmış markası ile karıştırılma ihtimali olan “…” markası ile satışa arz ettiğini, ürün ve ambalajları da hukuka aykırı olarak kullandığını, davalının arka fonda yer alan altıgen tasarımın içine … ibaresini yerleştirerek müvekkilinin “…” ibaresi ile iltibas yaratacak şekilde benzerini oluşturduğundan bahisle müvekkilinin marka tescillerinden doğan haklarına vaki tecavüzün durdurulmasını, haksız rekabetin tespiti ve men’i ile ortadan kaldırılmasını, davalının hukuka aykırı olarak kullandığı “…” ibaresini taşıyan her türlü kartvizit, etiket,poşet, fiş ve sair tanıtım araçların ve malların imhasını, imha masraflarının davalıya yükletilmesini, 10.000.TL manevi tazminatın davalıdan tahsilini, davanın kabulü yönündeki kesinleşmiş karar özetinin ve hüküm fıkrasının ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; … Eczanesinin 1895 yılında İstanbul Beyoğlu’tıda kurulduğunu, eski adı … olan Beyoğlu İstiklal Caddesi’nde yer alan eczanenin …’da çalışan ve yaşayanlar için vazgeçilmez haline geldiğini, davacı tarafından kendi markasına tecavüz ettiği iddia edilen “…-…” markasının bu alt markalarından bîri olduğunu, müvekkilinin geliştirdiği kreasyonlarında farklı geometrik şekil ve renkler kullanılarak ambalajın çekici kılmaya çalışıldığını, bunun bir pazarlama tekniği olduğunu, markanın doğduğu yere atfedilen ve dönemin nostaljik havasını yansıtan … koleksiyonlarında kullanılan altıgen şeklin arka plandaki rengin değiştirilerek … adlı kreasyonda da kullanıldığını, başka kreasyonlarda da İstanbul şehrine ithaf yapıldığını, markalar arasındaki iltibastan bahsedebilmek için toplu izlenime bakılması gerektiğini ancak markalar arasında karıştırılma ihtimali bulunmadığını markalar arasında benzerlik olmadığını, tazminat taleplerinin yerinde olmadığını beyanla davanın reddini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; ”…Davacının … ibareli … ve … ibareli … markası bulunmaktadır. Davacının … harf unsurları davalı tarafından aynen kullanılmamakla birlikte … kelimesinin marka olarak kullanıldığı görülmektedir. Her iki markanın ilk heceleri olan “…” hecesi aynıdır. Ancak sonraki hecelerde markalar farklılık göstermektedir. Sonraki hecelerdeki farklılık bütünsel olarak bakıldığında …-… kelimeleri arasında görsel ve işitsel farklılık oluşmaktadır, ki kelime birbirinin türevi değildir, davacının kullandığı “…” kelimesi Türkçede bir anlam içermemekte iken davalı tarafça kullanılan “…” kelimesi Beyoğlu’nda bir semt adı olarak bilinmekte ve tanınmaktadır. Dolayısıyla tüketicinin “…” kelimesini duyduğunda çağrıştıracağı anlamın da bununla örtüşeceği, davacıyla bir işletmesel bağlantı kurmasının benzerlik değerlendirmesine esas alınmayacak uzak bir ihtimal olacağı görülmektedir. Davalı, marka kullanımında sadece … İfadesini değil kendi tescilli markası olan … markası m da kullanarak işletmesel bağlantı ihtimalini uzaklaştırmıştır. Kaldı ki davalı, … ibaresini kullanırken “…, …” şeklinde kullandığı ifadeyle halk nezdinde tanınan … semtine yaptığı vurguyu öne çıkartmıştır. Davacının marka tescilinde (…) kullanılan hecelerin altıgen şekil içine yerleştirildiği görülmektedir. Davalı markasında alt ve uçlarında desen olan bir altıgen etiket kullanıldığı ancak bu şeklin bir altıgen logo oluşturmadığı görülmektedir. Kaldı ki davacının kullandığı altıgen şekil, içeriğindeki heceler hariç tutularak tek başına bir geometrik şekle münhasır hak sağlamayacaktın Ancak somut olaydaki gıbî kelime unsurunun ağırlıklı olduğu markalarda kelime benzerlikleri varsa bunun, şekil benzerliğiyle kuvvetlendirilip kuvvetlendirilmediğine bakılabilecektir. Oysa bu durumda davalının kullandığı şeklin davacıya ait orijinal bir şekle tecavüzde bulunduğu söylenemez. Zira kullanım, boyuttan farklı bir altıgenin desenlendirilerek ve logo olarak değil etiket olarak kullanılması şeklinde gerçekleşmiştir. Başka deyişle davalının altıgen şekilli etiket kullanımının davacının logosundaki şekil unsuruna tecavüz ettiği söylenemez. Davalının dosya muhteviyatına göre; parfüm (dışarıdan pompalı şişe), çubuklu oda parfümü, kokulu mum, el ve vücut losyonu, duş j eli, sıvı sabun piyasaya arz ettiği, davacının marka tescilinde (…) mal ve hizmetler olarak; kolonya, losyon, parfüm, biryantin, tırnak cilası, pudra, talk pudrası, allık, rimel, esans, kolonyalı mendil, atomizer, spray, şampuan, el suyu, deodorant, eau de lavant, aseton, gül suyu bulunduğu, her iki marka aynı sınıfta kullanılmakta olup benzerlik olmadığı değerlendirildiğinden halk tarafından karıştırılma ihtimali de olmadığı sonucuna varılmaktadır. Davacı sarı-turuncu, davalı parlak altın sarısı rengi kullanmaktadır. Ancak kelime ve şekil açısından görsel bütünsel benzerlik olmadığı değerlendirildiğinden renkler arası benzerliğin, davacıya genel anlamda bir münhasır yetki tanımadığı, ancak davacının kullandığı renk tonu orijinal bîr ton olsaydı davalı tarafça birebir o tonun kullanılması halinde bu soyut sınıra girilmiş olabileceği söylenebilecektir. Oysa davacının kutlandığı renk, orijinal bîr renk tonu olmayıp kendisine münhasır yetki sağlamamaktadır. Davalı tarafça benzer renkler kullanılması ise, bu uzak bağlantıda, İşietmesel bir yakınlık ilişkisi doğurmayacaktır. Bu sebeple de tüketicilerin aldatıldığını ve davacının itibarının zedelendiğini söylemek mümkün görülmemektedir.” şeklinde gerekçeyle davanın reddine,” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davalının, arka fonda yer alan altıgen tasarımının içine … ibaresini yerleştirerek müvekkilinin tanınmış markası ye aynı zamanda ticaret unvanı olan “…” ibaresi ile iltibas yaratacak derecede benzer kullanımda bulunduğunu, Davalının sınırsız seçenek özgürlüğü varken ve … markasıyla kendi faaliyet alanında bilinirken, rebul ibaresine neredeyse görünmeyecek derecede yer vererek … ibaresini altıgen fon içerisine yerleştirdiğini ve müvekkilinin markasını taklit ettiğini, Mahkemece bütüncül bir değerlendirme yapılmadığını, davacı markası ile davalının kullandığı ibare arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunduğunu, davalının … ibaresini davacının … ibaresi ile iltibas yaratacak şekilde kullandığını, bu kullanımın markaya tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğunu, Her iki markada da, arka fonda yer alan sarı altıgen formun kullanıldığını, davalı kullanımı ile davacı markası arasında bütünsel bir benzerlik olduğunu, davalının ürün ambalajlarında yer alan ”…, …”, ”…” ibarelerinin neredeyse görünmeyecek boyutta kullanıldığını ve ayırt edici özelliğinin bulunmadığını, bu hususa bilirkişiler tarafından değinilmediğini, bu durumun ortalama tüketici nezdinde iltibasa yol açtığını, aksi yöndeki bilirkişi ve Mahkeme değerlendirmelerinin yerinde olmadığını, davalının davacı markasının tanınmışlığından haksız yere menfaat elde ettiğini beyan ederek Mahkemece verilen kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin varlığının tespiti men’i, ref’i ve manevi tazminat talepli davadır. Davacı, ”…” markasının sahibi olduğunu, aynı sektörde faaliyet gösteren davalının ”…” ibaresini ürün ve ambalajlarda kullanarak davacı markasıyla iltibas yarattığını ileri sürmüş, Mahkemece bilirkişi raporuna itibarla, davalı kullanımının iltibas oluşturmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, karar davacı vekilince istinaf edilmiştir. TPMK kayıtları incelendiğinde; davacı adına kayıtlı … numaralı ”…” markasının 30.01.2014 tarihi itibariyle 35. Sınıfta, … numaralı ”…” markasının 09.02.1998 tarihi itibariyle 3. ve 99. sınıfta, … numarası ile ”…” markasının tanınmış marka olarak tescilli olduğu görülmüştür. Markaya tecavüz halleri, dava tarihinde yürürlükte olan ve somut olaya uygulanması gereken 556 sayılı KHK’nın 61.maddesinde sayılmış olup, 556 sayılı KHK.’nın 1’inci maddesi hükmü; “Bu Kanun Hükmünde Kararnamenin amacı, bu Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine uygun olarak tescil edilen markaların korunmasını sağlamaktır. Kanun Hükmünde Kararname, markaların korunmasına ilişkin esasları, kuralları ve şartları kapsar.” düzenlemesini içermektedir. Bu düzenleme uyarınca, Türk Patent Enstitüsü (TPE) nezdinde tescilli bir marka sahibi ya da daha önce tescil başvurusunda bulunarak tescil talebi bakımından öncelik hakkı elde eden kişi, kural olarak markasının aynı veya benzer markalar ve/veya hizmetler için başkası tarafından marka olarak tescil ettirilmesine veya kullanılmasına engel olabilir (556 sayılı KHK, m. 7/1-b ve 8/1-b). Davacı, davalı kullanımının iltibas tehlikesi doğurduğunu iddia etmektedir. İltibas değerlendirmesinin hukuki bir konu olması sebebiyle bilirkişi değerlendirmesine ihtiyaç bulunmadığı, bu konunun hâkim tarafından değerlendirilmesi gerektiği yönündeki 08.06.2016 tarih, 2014/11-696 Esas, 2016/778 Karar sayılı HGK kararı dikkate alınarak bu yöndeki değerlendirmenin hakim tarafından yapılabileceği kanaatine varılmış ve aşağıdaki şekilde değerlendirmeye geçilmiştir. Karıştırılma (iltibas) tehlikesi, iki ayrı marka karşısında bulunan kişilerin, bu markaların benzerliği sebebiyle, sunulan mal veya hizmetlerin aynı işletmeye veya ekonomik olarak bağlantı içerisinde bulunan işletmelere ait olduğunu düşünmeleri veya düşünme ihtimalleridir. Karıştırma ihtimali incelemesi, esas itibariyle markaların bir bütün halinde bıraktıkları genel izlenime göre ve markaların asli ve ayırdedici unsurları esas alınarak yapılmalıdır. Bu inceleme sırasında önce sınıfsal benzerlik olup olmadığı araştırılmalı, daha sonra ortalama tüketici kitlesi de dikkate alınarak, markalar arasında görsel, işitsel veya kavramsal bir benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama tüketicinin markayı taşıyan mal veya hizmetin kaynağı konusunda yanılgıya düşüp düşmeyeceği, işletmeler arasında organik, işletmesel bir bağlantı olduğunu düşünüp düşünmeyeceği, sonraki markayı, önceki markanın bir serisi gibi algılayıp, algılamayacağı hususlarının tartışılması gerekmektedir. Bu açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde; Davacının tescilli markalarının ”…” ve ”…” ibarelerinden oluştuğu, iltibasa konu olduğu iddia edilen ”…” ibaresinin üç ayrı hece olarak üç ayrı altıgen içinde sarı renkli bir fonda yer aldığı, davalıya ait ürün ambalajlarına ilişkin görseller incelendiğinde ise, ”…” ibaresinin daha büyük bir yazıyla ön planda yer aldığı, ancak davalı markası ”…” ibaresinin de ayırt edici bir unsur olarak bu ibarenin üzerinde altıgen şekil içerisinde ve farklı tonda bir sarı fon rengi içerisinde yer aldığı, ibarenin altında ise ”…, …” ibaresinin yer aldığı, bu haliyle, davalı kullanımı ile davacı markaları arasında görsel bir benzerliğin bulunmadığı, davalının ”…” ibaresini de kullanarak kullanımını davacı markasından uzaklaştırdığı, diğer yandan davacı markası ”…”nın ne anlama geldiği bilinmemekle birlikte ”…” ibaresinin bir yeri tariflediği, her iki ibarenin birbirinin türevi olmadığı gibi telaffuz anlamında da bütüncül olarak aralarında bir benzerlik bulunmadığı, dolayısıyla her iki ibarenin, ilk hecelerinin aynı olması dışında işitsel olarak benzerlik göstermediği gibi kavramsal anlamda da benzer olmadıkları, her ne kadar taraflar aynı sektörde faaliyet gösterseler de, yukarıda yapılan açıklamalar ışığında, davalı kullanımı ile davacı markasının ortalama tüketici nezdinde iltibasa yol açmayacağı ve işletmeler arasında organik, işletmesel bir bağlantı olduğu algısı oluşmayacağı anlaşılmakla, İlk Derece Mahkemesince davanın reddine dair verilen kararda bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 2.fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 26/10/2017 tarih ve 2017/327 E., 2017/283 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,40 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydına, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 5- Davacı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 30/12/2021