Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/776 E. 2022/116 K. 20.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/776
KARAR NO: 2022/116
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 22/02/2018
NUMARASI: 2015/135 E. – 2018/52 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 20/01/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı adına TPE nezdinde … sayılı “…” markasının 556 Sayılı KHK’nın 14/1 Maddesi Uyarınca hükümsüzlüğüne ayrıca …, … ve … Sayılı markalar açısından da KHK 8/4. Maddesi kapsamında davalı markalarının hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerektiğini, davacının markaları ile davalı markalarının aynı ve ayırt edilemeyecek düzeyde benzer olduğunu, markaların aynı tür ve benzer malları kapsamakta olduğunu ve davacı markasının tanınmış Marka olduğunu, 8/1-b kapsamında da davalı markalarının hükümsüz kılınması gerektiğini talep ve dava ettiği anlaşılmıştır. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkilinin …’un 1890 yılından beri Amerika’da kurulmuş bir şirket olup hâlihazırda dünyanın en önde gelen giyim firmaları arasında olduğunu, dünyanın birçok ülkesinde uluslararası pazarda tanınır bir marka haline geldiğini, müvekkili şirketin giyim ürünleri, perakende satış mağazaları ve “…, 1997 yılından beri müvekkili şirketin Türkiye de dahil olmak üzere pek çok bölgede lisans sahibi ve ülkemizde 54 farklı şehirde yer alan 152 adet …. mağazası bulunduğunu, “…” ibareli ve şekil unsurlu pek çok markanın dünya da ve ülkemizde sahibi konumunda olduklarını, markaları, Amerika, Türkiye, Kanada, Avustralya, Brezilya, Çin, Hong Kong, Japonya, Rusya, Kore, Norveç, Kıbrıs, Bulgaristan, Hırvatistan, Kıbrıs, Mısır’ın da içerisinde bulunduğu 135’i aşkın ülkede, geniş bir emtia listesi için hâlihazırda tescilli olduğunu, müvekkilinin markalarının WIPO nezdinde … ve … sayı ile 14, 18. ve 25. sınıflarda ve … sayı ile 25. sınıfta ve EUIPO nezdinde … başvuru numarası ile 14,18. ve 25, sınıflarda da tescilli olduğunu, hiçbir surette kabul anlamına gelmemekle birlikte, davacı yanın sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğradığını, müvekkili markanın kullanıldığını buna dayalı taleplerin reddi gerektiğini, KHK’nın 8/l(b) Hükmü Kapsamında Karıştırılma ihtimali bulunmadığını, öte yandan müvekkilinin davaya konu markaların tanınmışlığı sebebiyle de, bu markaları gören tüketicilerin müvekkilinin markaları ile davacıya ait markaları karıştırmasının mümkün olamayacağını, davanın reddi gerektiğini bildirdikleri anlaşılmıştır. İlk derece mahkemesince; “Toplanan delilere göre davacı ve davalı markası benzer olsada yıllara yayılan davacı ve davalının markalarına yaptıkları yatırım, tüketicinin her iki markayı gördüğünde sıradan yani tanınmamış markalara nazaran aldanma riski altında bulunmadığı, markaların salt şekil açısından kıyaslandığında dahi; davacının … sayılı markasında, davaya dayanak markaların hiçbirinde yer almayan ve davacının ticaret unvanını da oluşturan tanınmış “…” kelime unsurunun markada esaslı unsur olarak yer aldığı yine davaya dayanak markalardan farklı olarak “…” ibaresini de içerdiği ve markanın kendine has özgün logo ve marka ibaresinin bulunduğu dolayısıyla karıştırma ihtimalinin bulunmadığı, yine davacı markasında ise davalı markalarında yer almayan ve davacının ticaret unvanını oluşturan “…” ibaresinin esaslı unsur olarak yer aldığı görülmektedir. Özellikle tüketicinin malın kaynağı yönünden yaptığı kıyaslamada iki farklı tüzel kişiliğe ait markaların bulunduğunu öngörmesinin kaçınılmaz olduğu, yine davacının markalarındaki logoya bakıldığında … figürü yer almakta iken davacıya ait markalarda … figürü /logosu bulunduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan benzerliğinin tespitine ilişkin “… sayılt davalı markası bir şekil markasıdır ve Markayı oluşturan şekil unsuru … figürüdür. bilindiği üzere … oyunu … oyuncularının ellerindeki özel oyun sopalarıyla topa vurularak oynanan bir oyundur. Gerek davacı gerekse davalı … figürünü logo olarak seçmiştir. Çekişme konusu markalarda yer alan şekil unsurunun figüratif algısının, birbirine yakın olduğu anlaşılmaktadır. Ancak markalar dikkatli olarak incelendiğinde davalının markalarında yer alan figür mavi renkte ve üç boyutlu olup markada yer alan çizimler insan ve … figürlerini net bir şekil de tüketici zihnine işleyecek tarzda dizayn edildiği, davacının markalarında yer alan logoda ise siyah rengin bulunduğu, üç boyutlu bir izlenim verilmediği, figürde yer alan logoda net çizgilerin bulunmadığı, keza logonun siluetten oluştuğu, baskın bir çizim bulunmadığı görülmektedir. Yine davalı markalarında ön tarafta bulunan atın bası sağ tarafa dönük, davacıya ait markalarda yer alan figürde ise atın başı sol tarafa dönük olarak logoların tasarlanmış olduğu, davalı markalarında/logosunda iki adet sopa bulunduğu ve bunlardan bir tanesi yukarıya kaldırılmış, diğeri ise aşağıya bakacak şekilde bir pozisyon ile çizildiği, davacıya ait markalarda yer alan figürde ise tek adet sopa bulunduğu, sopanın yönü ile aşağı bakacak şekilde çizildiği anlaşılmaktadır. Bunun dışında davalının … markası yalnızca “…” unsurundan oluşmakta, … sayı markasın da “…” ibaresini tek başına değil, ticaret unvanına da oluşturan “…” kelimesi ile ayrıca “…” unsurunu da esaslı unsur olarak kullandığı anlaşılmaktadır. Taraf markaları ilk bakışta benzer özellikler gösterse de davaya konu olan davacının (…] markasında … figürünün olması ve markanın üç boyutlu olması buna Karşın davalının … markasının ise tek insan figürünün olması ve markanın tek boyutlu olması sebebiyle markalar arasında farklılıkların bulunduğu sonucuna varılması gerekmektedir. Zira gerek davacı gerek davalı ürünleri belirli bir gelir gurubundaki tüketicilere yönelik olduğundan ürün ve hizmetleri satın alacak kişilerin yetişkinlerden oluştuğu, aynı biçimde satın alınması için gerekli alım süresi inceleme, ürünü deneme, gerekli halde iade edilmesi gibi olguları da barındırdığından bu hususlarında ortalama tüketici algısında değerlendirildiğinde karıştırma ihtimalinin oluşmasının mümkün bulunmadığı, davacının markasının tanınmış sayılmasının da varılan bu sonucu değiştirmeyeceği, çünkü tanınmış olan markanın özel biçimde düzenlenmiş şekil ve renklerle bir araya getirilmiş kompozisyondan oluşan bir marka marka olduğu, davalınında tanınmış marka olması sebebiyle davacının tanınmışlık yahut bilinirlik elde etmiş markasının itibarından haksız biçimde yararlanma sağlayabileceğinin düşünülmesinin olanaksız olduğu, … oyunu oynayan figürün orijinal bir tasarım olmadığı, ancak kullanım sonucu gerek davacı gerek davalı logolarının ve markalarının zaman içinde belirli bir tanınmışlığa ulaştığı, aynı veya benzer işaretin çok uzun yıllar aynı ve/veya farklı ürünler için yan yana kullanılmış olmasının markalar aralarında haksız yarar sağlama, iltibas ve haksız rekabete sebep olacak bir vakıa doğmamış olması biçimindeki gerçekliğin de, kullanılan işaretlerden birinin diğerinden haksız yararlanma sağlamayacağına, onun itibar ve ayırt ediciliğine bir zarar vermeyeceğine yönelik kabulü zorunlu kıldığı anlaşılmaktadır. Zira davacı uzun süre sessiz kalmış … nolu marka için süresi içinde dava hakkını kullanmamış davalının markaya yatırım yapmasına, markanın büyümesine göz yummuştur. Marka tescil belgesi incelendiğinde de sonraki tesciller zaten … nolu markanın aynısı olan figürü içermektedir. … nolu markada davalının aynı figürü, yine … nolu markada da aynı figür ile davalının ticari unvanı bir arada kullanılarak seri marka şeklinde kullanım söz konusudur. Öte yandan davacının … figürüne konu marka tescil belgeleri incelendiğinde 12 ve 20.sınıflarda tescili yoktur. Davalı ise 12 ve 20. sınıflarda … figürü kombinli markaları yönünden marka tescil belgesine sahiptir. Dolayısıyla davacının ününden yararlanma, karıştırma , imaj transferi gibi hususların somut olayda gerçekleşmediği çok net olarak subuta ermiştir. Davalı markalarının tescilli olduğu Çocuk karyolası, bebek arabası, yüksek sandalye gibi emtiaların karıştırılabileceğini iddia etmek hayatın olağan akışına aykırı olup, tüketicinin neredeyse hiç aldanma ihtimali bulunmayan ürün guruplarına yönelik bulunduğu anlaşılmış, … nolu marka yönünden de davacı yasal sürede dava açma açmayarak sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğramıştır. Davalı vekilince sunulu deliller incelendiğinde; davalı markalarının uzun yıllardır hem Türkiye’de hem de yurtdışında, aynı ve benzer emtialar için tescilli olduğu, toplanan deliller kapsamına göre gerek davacının gerekse davalının markaları ile davacıya ait markalar, ülkemizde de çok uzun yıllardır aynı emtialar için tescilli olduğu ve tanınmış marka statüsünde bulundukları anlaşılmıştır. Davalının hükümsüzlüğü istenen markasının (…) 14. madde kapsamında hükümsüzlüğü talep edilmiş ise de markanın ciddi olarak kesintisiz olarak kullanıldığı anlaşılmıştır. Öte yandan Anayasa Mahkemesinin 6.1.2017 tarih ve 29940 sayılı RG.yayınlanan 148/189 sayılı ilamları ile 10.1.2017 tarih ve 29944 sayılı Resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunun yürürlük tarihi dikkate alındığında, 06.01.2017 tarihi öncesinde açılmış tüm kullanmamaya dayalı hükümsüzlük/iptal davaları açısından yasal boşluk oluştuğundan dolayı da bu marka yönünden kullanmamaya dolayı taleplerin reddi gerektiği gibi bu sebebe dayalı olarak açılan hükümsüzlük davasında davalının markayı ciddi olarak kullandığı gibi, genel hükümsüzlük istemi yönünden ise davacının sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğradığı anlaşılmıştır. Zira … nolu markanın tescil tarihi 06.02.2009 tarihi olduğu halde davacı davasını 26.06.2015 tarihinde açarak sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğramıştır. Öte yandan markaya haiz logo davalı yanca 2008 yılından sonraki tescillerde de kullanılmıştır. Davalı ürünlerin tanıtıldığı 2008 yılından itibaren katalogların görsellerini sunmuştur. Dolayısıyla davacı davalının ekonomik olarak büyümesine, yatırım yapmasına, markasını tanıtmasına göz yummuş, sessiz kalmak suretiyle davalının markalaşma sürecine zımnı olarak rıza göstermiştir. Bu bağlamda davalı da daha sonraki tescillerinde yine 2009 yılındaki tescilli logosunu kullanarak kendi seri markalarını oluşturma sürecine girmiştir. Dolayısıyla davalının gerek ülkemizde gerekse uluslararası alanda markasını tanıtım için ciddi çaba ve reklam kampanyası düzenlediği, markasına yatırım yaptığı, lisans sözleşmeleri kapsamında sözleşmeler imzaladığı, WIPO nezdinde şekil markası için 14, 18. ve 25. Sınıflarında yer alan emtialar için 04.03.2009 tarihli 996567 sayılı uluslararası tescil başvurusunda bulunulduğu dolayısıyla davacının uzun süre sessiz kalarak davalının markasına yatırım yapmasına sebep olduğu, öte yandan birçok firmanın … figürü ile oluşturduğu birçok şekil markasını kullanan firma ve tescillerin mevcut olduğu, yukarıda açıklanan gerekçe kapsamına göre davacının huzurdaki davada … nolu marka yönünden markanın tescil edildiği tarih nazara alındığında hak düşürücü süre içinde dava açmadığı, davalının markasını ciddi olarak ve kesintisiz olarak kullandığı, tescil sürecinde markasına yatırım yaparak markalaşma sürecini ve tanınmış marka olma sürecini yarattığı, dolayısıyla yeni seri markalar yaratmasının davalıdan beklenen ticari bir davranış biçimi olduğu, öte yandan davalı kullanımının piyasada kullanım yolu ile markalarına ayırt edecilik vasfı kazandırdığı, yapılan yatırım, davalı markasının tanınmış marka olması, davacı ve davalı markalarının bir bütün halinde incelendiğinde benzerliklerinden ziyade piyasadaki tanınmışlığı sebebiyle markaların farklı olarak algılandığı somut olayda hükümsüzlüğü talep edilen tüm davalı markaları yönünden hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı anlaşılmakla davanın esastan reddine karar verilerek yukarıda açıklanan gerekçe kapsamına göre davanın reddine” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Davalı tarafça sunulan kataloglarda ve faturalarda yer alan ancak sadece “yatak takımları, yastıklar, battaniyeler ve banyo paspasları” gibi ürünlere ilişkin olan delillerin, 20. sınıfta yer alan ” Ev mobilyaları, mobilyalar, aynalar, resim çerçeveleri, yaylı yataklar ” ve 27. sınıfta yer alan ” Duvar ve yer kaplamaları, kilimler, halılar, duvar kağıtları ” emtialarının kullanımını da ispat ettiğine dair gerekçenin hatalı olduğunu, davalı tarafça dosyaya sunulan delillerden hiçbiri 20. sınıfta yer alan ” Ev mobilyaları, mobilyalar, aynalar, resim çerçeveleri, yaylı yataklar ” ve 27. sınıfta yer alan ” Duvar ve yer kaplamaları, kilimler, halılar, duvar kağıtları ” emtialarının kullanımınına ilişkin olmayıp, aksi yönde verilen hüküm eksik inceleme ve hatalı değerlendirme ürünü olmakla birlikte hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, -… sayılı marka açısından Anayasa Mahkemesi’nin 06.01.2017 tarih ve 29940 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 148/189 sayılı ilamı ile yasal boşluk oluştuğundan dolayı bu marka yönünden kullanmamaya dayalı taleplerinin reddinin hatalı olduğunu, yasal boşluğun uluslararası antlaşmaların doğrudan düzenleyici etkisi olmasa da, Yerel Mahkemenin Medeni Kanun m. 1’in yardımı ile bir boşluğun varlığını kabul etmesi ve bu boşluğu PK ve TRIPS’in kullanma zorunluluğunu opsiyonel şekilde düzenleyen hükümleri ile doldurulması gerektiğini, Türkiye’nin, Paris Anlaşması, bu anlaşma çerçevesinde oluşturulan Ortaklık Konseyi’nce verilen 1/95 sayılı Gümrük Birliği kararı ve bu kararın 8. ek madde 2 hükmü uyarınca, sınai mülkiyet haklarına Avrupa Birliği ile eşit koruma düzeyi sağlamak için uygun tedbirleri almak yükümlülüğünde olduğunu, 556 Sayılı KHK’nın 4. madde hükmü uyarınca, mevzuatta tescilli markayı kullanma zorunluluğuna ilişkin bir hüküm kalmaması/bulunmaması sebebiyle, Paris Anlaşması ve bu anlaşma çerçevesinde oluşturulan Ortaklık Konseyi’nce verilen 1/95 sayılı Gümrük Birliği kararı ve bu kararın 8. ek madde 2 hükmünden ileri gelen 2015/2436 sayılı Birlik Marka Direktifi’nin 19. maddesinin daha elverişli olması sebebiyle, bu elverişli hükümlerin uygulanması ve bu doğrultuda davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini, -Dosya kapsamında hazırlanan bilirkişi raporunda, davalı tarafın … sayılı markası ile davacıya ait … sayılı marka arasında 20. Sınıfta yer alan “çocuk karyolası” emtiaları için 556 Sayılı KHK’nın 8/1-b madde hükmü anlamında benzerlik ve iltibas tehlikesi bulunduğu, … sayılı markası ile müvekkile ait … ve … sayılı markalar arasında 20. sınıfta yer alan “çocuk karyolası” emtiaları için 556 sayılı KHK’nın 8/1-b madde hükmü anlamında benzerlik ve iltibas tehlikesi bulunduğu ve … sayılı markası ile müvekkile ait … sayılı marka arasında 20. sınıfta yer alan “yatak takımları, yaylı yataklar, yastıklar” ve 27. Sınıfta yer alan “kilimler, banyo paspasları, halılar” emtiaları için 556 Sayılı KHK’nın 8/1-b madde hükmü anlamında benzerlik ve iltibas tehlikesi bulunduğu yönünde görüş ve kanaat getirildiğini, buna rağmen Yerel Mahkeme’nin … ve … sayılı markaların … sayılı markanın seri markası niteliğinde olduğu, bu sebeple bu markalar ile müvekkilinin markalarının 556 Sayılı KHK’nın 8/1-b madde hükmü anlamında benzer olmadığı gerekçeleri ile davanın reddine karar verildiğini, bir markanın seri marka olarak değerlendirilebilmesi için şartların mevcut olmadığını, farklı sınıf ve ürünlerde tescilli … ve … sayılı markaların, … sayılı markanın seri markası olduğuna dair verdiği kararın hakkaniyete aykırı olduğunu, -Yerel Mahkemenin gerekçeli kararında markalardaki figürlerde yer alan atların kafasının baktığı yön gibi unsurların da markaları farklılaştırdığı ifade edildiğini ancak markaların bütünü itibariyle incelemeye tabi tutulması gerektiğini, her ne kadar Yerel Mahkemenin gerekçeli kararında, davalı markasında yer alan figürün mavi renkli ve üç boyutlu olması, buna karşın davacı markasında yer alan figürün siyah renk olması ve markanın tek boyutlu olması sebebiyle markalar arasında farklılıkların bulunduğu sonucuna varılmış olsa da, tüketicinin her iki markayı aynı anda görüp karşılaştırma şansının olmaması ve markaların bir bütün olarak incelemeye tabi tutulması gerektiği hususu karşısında bu tespitin hatalı olduğunu, markalar arasındaki görsel benzerliğin yanı sıra, çağrışım yollu bir iltibas tehlikesinin olduğunu, markaların esas unsuru olan … figürü sebebiyle markaların boyutu yönü gibi ufak detayların davaya konu markayı davacı markasından farklılaştırdığı yönünde hazırlanan bilirkişi raporunun hatalı olduğunun kararın kaldırılarak davalarının kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, marka hükümsüzlüğü istemine ilişkindir. Dava dilekçesi ve cevap dilekçesi birlikte incelendiğinde, davacıların ve davalıların dünya çapında çok sayıda satış noktası, dünyanın çoğunluktaki ülkelerindeki tescil sayısı, markanın milyonlarla ifade edilen yıllık ciroları, dünya basınına konu haberleri, tanıtımları ile dünyaca tanınmış bir marka olduklarına dair uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davacı ilk olarak Davalı tarafça sunulan kataloglarda ve faturalarda yer alan ancak sadece “yatak takımları, yastıklar, battaniyeler ve banyo paspasları” gibi ürünlere ilişkin olan delillerin, 20. sınıfta ve 27. sınıfta yer alan ürünlerden olmadığına yönelik istinaf isteminde bulunmuş ise de, sunulan delillerin benzer emtialardan olması sebebiyle buna yönelik istinaf isteminin reddi gerekmiştir. Somut davada yargılama devam ederken, Anayasa Mahkemesi’nin 14.12.2016 tarihli, 2016/148 Esas- 2016/189 Karar sayılı ilamı ile; davanın hukuki dayanağı olan 556 sayılı KHK’nın 14.maddesinin, Anayasa’nın 35.maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen “herkesin, mülkiyet ve miras haklarına sahip olduğu”, ikinci fıkrasında düzenlenen ” bu hakların, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabileceği”, üçüncü fıkrasında “mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağına” ilişkin düzenleme ile Anayasa’nın 91.maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen “…sıkıyönetim ve olağanüstü haller saklı kalmak üzere, Anayasa’nın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile dördüncü bölümünde yer alan siyasi haklar ve ödevler kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenemeyeceğine” ilişkin düzenleme sebebiyle, iptal edildiği ve Anayasa Mahkemesi’nin kararının 06.01.2017 tarihli resmi gazetede yayınlandığı görülmüştür. Anayasa Mahkemesinin iptal kararları Anayasanın 153./6. bendinde belirtildiği üzere, geriye yürümez ise de; H.G.K’nun 31/03/2004 tarihli ve 156/194 sayılı kararında benimsenen görüşe göre, iptal kararının kesinleşen işlem ve kararlara etkili olmayacağı, görülmekte olan davalarda ise, geriye yürümeme kuralının uygulanmayacağı, dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin iptal kararının derdest dosyalar ve kesinleşmemiş dosyalar yönünden de uygulanacağı sonucuna varıldığından, somut uyuşmazlıkta da dava dosyasının henüz derdest olması sebebiyle 556 Sayılı KHK’nın 14. maddesinin iptalinden dolayı davanın yasal dayanağının kalmadığı kanaatine varılmıştır. Zira, marka hakkının korunması amacıyla markanın kullanılmamasına bağlanan sonuçları da içinde barındıran 6769 Sayılı Sınaî Mülkiyet Kanunu, 556 Sayılı KHK’nin 14. maddesinin iptalinin yürürlüğe girmesinden dört gün sonra 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe girmiştir. SMK’nin yürürlüğe girme tarihinden dört gün önce 06.01.2017 tarihinde Anayasa Mahkemesinin 556 Sayılı KHK’nin 14. maddesini iptal etmesiyle birlikte kullanılmayan markaların iptal edilmesi noktasında uygulanabilecek hüküm ortadan kalkmış ve ulusal mevzuatta bu hususta hukuk boşluğu ortaya çıkmıştır. Anayasa’nın 90/5 maddesinde usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmaların kanun hükmünde olduğu düzenlendiğinden, markanın kullanılması kavramını düzenleyen Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası antlaşmalar olan Paris Sözleşmesi’ne ve Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Antlaşması’na (TRİPS) bakılması gerekmektedir. Paris Sözleşmesi’nin 5/C-1 maddesi “Bir ülkede tescilli markanın kullanılması zorunlu ise, bu tescil ancak makul bir süre sonra ve ilgili kişinin faaliyete geçmemesi hususunda haklı gerekçe göstermesi durumunda iptal edilebilir.” şeklinde düzenleme içermektedir. TRİPS’in 19. maddesinde yer alan düzenleme ise; “Tescilin idame ettirilmesi için markanın kullanılması gerekli ise, tescil sahibi tarafından markanın kullanılmasını önleyen engellerin varlığına dayalı olarak geçerli sebepler ileri sürülmedikçe, tescil ancak markanın kullanılmadığı kesintisiz en az üç yıllık bir süre geçtikten sonra iptal edilebilir…” şeklindedir. Her iki uluslararası antlaşmada da markayı kullanma doğrudan bir zorunluluk olarak öngörülmemiş, iç hukukta bu hususta bir düzenleme olması koşuluyla doğacak sonuçlar düzenlenmiştir. 556 Sayılı KHK’nin 14. maddesinin iptal edilmesiyle birlikte iç hukukumuzda uygulanabilecek bir düzenleme mevcut olmadığı için uluslararası antlaşmalar da hukukumuz açısından uygulanabilecek nitelikte değildir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararının yayımlandığı 06/01/2017 tarihinden önce açılan ve henüz kesinleşmemiş olan kullanmama sebebine dayalı markanın iptali davalarında uygulanacak, ulusal mevzuatta ve uluslararası sözleşmelerde yaptırım hükmü bulunmadığından eldeki davanın konusu kalmamıştır. Marka hakkının, temel haklardan olan mülkiyet hakkı kapsamında olduğu ve Anayasa’nın 13. maddesi gereğince temel hakların ancak kanun ile sınırlandırılabileceği gözetildiğinde, hâkimin hukuk yaratma yoluyla kullanmama sebebiyle iptal kararı vermesi de mümkün değildir. Bu sebeple Mahkemece verilen kullanmama sebebine ilişkin gerekçede aykırılık bulunmamıştır. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, öncelikle tarafların marka olarak kullanmak istediği … figürünü içeren “…” unsurlarının, 556 Sayılı KHK.’nın 8/1-b maddesi anlamında benzer olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Öncelikle davacıya ait 27. Sınıfta tescilli marka şekil markası değildir. Davacıya ait 27. Sınıfta tescilli markaların … ve … tescil numaralı … by ralph lauren markası olup, şekil markası olmaması sebebiyle şekil yönünden iltibas tehlikesinin bulunmadığı anlaşılmıştır. Markalarda tüketici algısını görsel anlamda uyaran esas unsurun, “… figürleri” olduğu açıktır. Davacıya ait markada, … figürü yer almakta iken, davalı şirkete ait markada, … figürü vardır. Yine davalının marka başvurusunu oluşturan şekil unsuru, farklı çizgiler ve bunların yönleri itibariyle üç boyutlu bir kompozisyon görünümünde iken, davacı markaları siyah beyaz ve tek boyutlu bir şekil görünümdedir. Dolayısıyla bir bütün olarak yapılan incelemede, taraf markalarının genel görünüş açısından benzer çağrışımlar yaratmadığı ve 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında benzer olmadığı sonucuna varılmıştır. Aynı taraflar arasındaki benzer bir uyuşmazlıkta da Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 16/11/2016 gün ve 2014/240 E.- 2016/347 K. sayılı dava dosyasında, mahkemece tarafların marka olarak kullandığı yukarıda anılan şekillerin benzer olmadığında karar verilmiş ve bu karara karşı davalılar TPE Başkanlığı vekili ile … vekilinin istinaf itirazları, Ankara 20. BAM dairesine ait 15/03/2017 tarih ve 2017/234 E.- 2017/236 K. sayılı karar ile Ankara 20. BAM 2017/1477 E. ve 2018/317 K. Sayılı kararları ile reddedilmiştir. Açıklanan hususlar gereğince, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 22/02/2018 tarih ve 2015/135 E., 2018/52 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 20/01/2022