Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/772 E. 2022/220 K. 17.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/772
KARAR NO: 2022/220
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 07/12/2017
NUMARASI: 2016/856 E. 2017/1382 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 17/02/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı ve davalının 2014 yılında … A.Ş ünvanı ile şirket kurduklarını, taraflar arasında uyuşmazlık çıktığını, davalının müvekkili tarafından teminat olarak kullanılmak üzere verilen senedi takibe koyduğunu, kıymetli maden alım satımında ticari örf gereği teminat kullanıldığını, senedin de bunun için verilmiş olduğunu, hatır senedi olduğundan iptali gerektiğini, taraflar arasında şirket feshi davası görüldüğünü, gerçek bir kambiyo ilişkisinin varlığını ispat yükünün davalıda olduğunu, müvekkilinin 200.000,00 USD bedelli bonodan dolayı davalıya borçlu olmadığının tespitine, bononun iptaline, kötü niyet tazminatına hükmedilmesini istemiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Mahkemenin görevli olmadığını, senedin şirketle ilgisi bulunmadığını, para borcuna karşılık alındığını, hatır senedi olduğunun davacı tarafça ispatlanması gerektiğini belirterek, davanın reddini istemiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Davacının davalıya 200.000,00 USD tutarlı bono tanzim edip verdiği sabit olup, uyuşmazlığın bononun teminat-hatır senedi olarak verilip verilmediğine ilişkin olduğu, Davacı vekilinin ıslah dilekçesinde; davaya konu senedin hatır senedi olarak düzenlenmesinden sonra, söz konusu senedin davalı tarafından şirket kasasından hile yolu ile alındığı ve haksız olarak icra takibine konu edildiğini ileri sürdüğü, Takip ve davaya konu senedin bono vasfında olduğundan, mücerretlik ilkesinin geçerli olduğu, davacının hatır senedi olarak düzenlendiğini, teminat olarak verildiğini kesin delillerle kanıtlaması gerektiği, bu konuda yazılı delil sunulmamış olduğu, dava konusu bonoda davalının lehtar olarak adının bulunduğu dikkate alındığında, ıslah dilekçesi ile ileri sürülen “davalı tarafından hileyle ele geçirildiği” iddiasının dinlenemeyeceği, davacının davaya konu iddialarını kanıtlayamadığı, dava dilekçesinde yemin deliline dayanıldığından yemin teklif hakkının hatırlatıldığı, davacı tarafça davalıya yemin teklif edildiği, davalının usulüne uygun yemin ederek, davaya konu senedin nakit karşılığı alındığını, hatır senedi olmadığını beyan ettiğinden, kanıtlanamayan davanın reddine” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1- Dosyaya ibraz edilen 27/04/2017 tarihli dilekçe ile davanın tamamen ıslah edildiğini, HMK’nın 179 . maddesinde açıkça ıslahın, yapıldığı andan itibaren daha önce yapılan bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılacağı sonucunu doğuracağını belirttiğinden ve 27/04/2017 tarihli dilekçe ile davayı tamamen ıslah ettiklerinden, müvekkilinin davalı adına hatır senedi olarak düzenlediği senedin davalı tarafından şirket kasasından müvekkilinden habersiz olarak hile ile ele geçirildiği haksız ve kötü niyetli olarak icra takibine konu edildiği iddiasının dava bakımından değerlendirilmesi ve yalnızca bu hususta dilekçe ekinde sundukları delillerin incelenmesi gerektiğini, yerel mahkemenin bu durumun aksine ıslah dilekçesinden evvel dosyada bulunan dilekçeleri de karara esas aldığından açıkça usule aykırı işlem yaptığını ve hukuka aykırı olarak haklı davalarının reddine karar verdiğini, 2- Hile iddiası her türlü delille ispat edilebildiğinden ve ıslah dilekçesinde tanık deliline dayanıldığından, tüm delilleri incelenmeden yemin delilinin hatırlatılmasının usule aykırı olduğunu, davaya konu senedin gerektirdiği takdirde müvekkilinin onayı üzerine kullanılmak amacıyla tarafların ortak olduğu şirket kasasında muhafaza altına alındığını, müvekkilinin izni olmadan hiçbir şekilde kullanmayacağı gibi ifadelerle iradesini sakata uğratarak davalının bu senedi aldığını, sonrasında kötü niyetli olarak, hile ile senedi şirket kasasından alarak takibe koyduğunu, bu konuda tanıkları bulunduğunu, ıslah dilekçesinde bu hususun belirtildiğini, mahkemenin delillerini değerlendirmeden hüküm vermesinin hukuka aykırı ve HMK madde 353/6 uyarınca istinaf incelemesinde kaldırma sebebi olduğunu, 3- Davalı ile müvekkilinin aynı şirketin eşit hisseli ortakları olup, aralarında kambiyo ilişkine konu olacak herhangi bir ticari ilişki olmadığını, müvekkilinin dava konusu 200.000- USD bedelli senetten kaynaklanan herhangi bir borcu bulunmadığını, 200.000 USD borcun elden ve nakden tesliminin hayatın olağan akışına aykı olduğunu, banka kanalı ile verildiği ispatlanamayan böyle bir para transferinin elden gerçekleşmesinin mümkün olmadığını, davalının bu iddiası doğrultusunda, talep edilmesine rağmen müvekkili ve davalının senet tanzim tarihlerindeki banka işlemleri incelenmeden hüküm kurulmasının, eksik inceleme olup bozmayı gerektirdiğini, bu sebeplerle yerel mahkeme kararının kaldırılmasını ve haklı davalarının kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme. 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Davacı tarafın talebi; 14/08/2015 düzenleme ve 31/03/2016 vade tarihli,1 nolu, düzenleme yeri İstanbul olan 200.000,00 USD bedelli bononun, teminat senedi olup, iradesi sakatlanarak düzenletildiği ve rızası hilafına elinden çıktığından, bonodan dolayı davalıya borcu olmadığının tespitine karar verilmesine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup yukarıdaki sebeplerle istinaf edilmiştir. Davacı vekilinin istinaf incelemesi yönünden; 1- HMK’nın 179 . maddesinde: (1) Islah, bunu yapan tarafın teşmil edeceği noktadan itibaren, bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılması sonucunu doğurur. (2) Ancak ikrar, tanık ifadeleri, bilirkişi rapor ve beyanları, keşif ve isticvap tutanakları, yerine getirilmiş olan veya henüz yerine getirilmemiş olmakla beraber, karşı tarafın yerine getireceğini ıslahtan önce bildirmiş olması koşuluyla, yeminin teklifi, reddi veya iadesi ıslah ile geçersiz kılınamaz. (3) Şu kadar ki, ıslahtan sonra yapılacak tahkikat sonucuna göre, bu işlemlerin göz önünde tutulması gerekmiyorsa, bunlar da yapılmamış sayılır. HMK 178.maddesinde; (1) Islah eden taraf, ıslah sebebiyle geçersiz hale gelen işlemler için yapılan yargılama giderleri ile karşı tarafın uğradığı ve uğrayabileceği zararları karşılamak üzere hakimin takdir edeceği teminatı, bir hafta içinde, mahkeme veznesine yatırmak zorundadır. Aksi halde ıslah yapılmamış sayılır. Tam ıslahı düzenleyen HMK 180.maddesinde: (1) Davasını ıslah ettiğini bildiren taraf, bu bildirimden itibaren bir hafta içinde yeni bir dava dilekçesi vermek zorundadır. Aksi halde, ıslah hakkı kullanılmamış sayılır ve ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edilir. Kısmen ıslahı düzenleyen HMK 181.maddesinde:(1) Kısmen ıslaha başvuran tarafa, ıslah ettiği usul işlemini yapması için bir haftalık süre verilir. Bu süre içinde ıslah edilen işlem yapılmazsa, ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edilir düzenlemeleri mevcuttur.. 20/04/2017 tarihli ön inceleme oturumunda davacı vekili tarafından, davanın ıslah edileceği belirtildiğinden mahkemece ıslah dilekçesi sunmak üzere 1 hafta kesin süre verildiği, davacı vekilinin 27/04/2017 tarihli ıslah dilekçesi ile; ” İstanbul … İcra Müdürlüğü … E. sayılı dosyasından takibe konu edilen 200.000 ABD Doları bedelli bono, müvekkil tarafından gerektiği takdirde kullanılmak üzere davalı adına “hatır senedi” olarak düzenlenmiştir. Ancak söz konusu senet müvekkilden habersiz olarak davalı tarafından şirket kasasından hile yolu ile ele geçirilerek haksız ve kötü niyetli olarak icra takibine konu edilmiştir.” ve “davalı, kendisi tarafından düzenlenip müvekkile imzalattığı bononun sadece şirket faaliyetlerine yarar sağlamak için kullanılacağını, hiçbir koşulda müvekkilden habersiz olarak bu bononun şirket kasasından alınmayacağını taahhüt etmiştir. Ancak davalı kendi sarf ettiği bu sözler ile müvekkil nezdinde yanlış bir kanaatin doğuşuna sebep olmuş ve müvekkilin irade beyanının sakatlanmasına yol açmıştır.” açıklaması yapıldıktan sonra netice-i talep kısmında “Müvekkilinin, davalıya vermiş olduğu ve davalının …İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyasına dayanak ettiği ve müvekkilin onayı dahilinde tarafların ortak olduğu şirketin işlerinde kullanılmak üzere şirket kasasında muhafaza altına alınan, ancak davalı tarafından hile yolu ile ele geçirilen senet gerçek bir borç ihtiva etmediğinden; Müvekkilin 14.08.2015 düzenleme tarihli ve 31.03.2016 ödeme tarihli, 1. Numaralı Düzenleme yeri İstanbul ve 200.000,-Amerikan Doları bedelli bonodan kaynaklı herhangi bir borcunun olmadığının tespitine, 14.08.2015 düzenleme tarihli ve 31.03.2016 ödeme tarihli, 1. Numaralı Düzenleme yeri İstanbul ve 200.000,-Amerikan Doları bedelli bononun iptaline, karar verilmesini talep ettiği” tespit edilmiştir. Davacı tarafın ıslah dilekçesi kapsamı nazara alındığında; senedin hatır senedi olarak düzenlendiği iddiasını tekrarla, düzenlenmesi sırasında iradesinin sakatlandığını, “rıza hilafına” elden çıktığını iddia ederek, dava sebebini ıslah etmiş, senedin bedelsiz olduğu iddiasını ve menfi tespit netice-i talebini değiştirmediğinden HMK 181. maddesinde belirtilen kısmi ıslah niteliğindedir.Mahkemece,; Takip ve davaya konu senedin bono vasfında olduğundan, mücerretlik ilkesinin geçerli olduğu, davacının hatır senedi olarak düzenlendiğini, teminat olarak verildiğini kesin delillerle kanıtlaması gerektiği, bu konuda yazılı delil sunulmamış olduğu, dava konusu bonoda davalının lehtar olarak adının bulunduğu dikkate alındığında, ıslah dilekçesi ile ileri sürülen “davalı tarafından hileyle ele geçirildiği” iddiasının dinlenemeyeceği, davacının davaya konu iddialarını kanıtlayamadığı, dava dilekçesinde yemin deliline dayanıldığından yemin teklif hakkının hatırlatıldığı, davacı tarafça davalıya yemin teklif edildiği, davalının usulüne uygun yemin ederek, davaya konu senedin nakit karşılığı alındığını, hatır senedi olmadığını beyan ettiğinden, kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmiştir. Mahkemece senedin hatır senedi olduğu belirtildiğinden, senedin ticari ilişkide teminat olarak kullanılmak üzere düzenlendiği ilk dava dilekçesi dışında ıslah dilekçesinde de belirtildiğinden, ıslah dilekçesinden öncesine ilişkin sebeplere dayanılarak gerekçe oluşturulduğuna ilişkin istinaf sebebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. İddia ediliş şekline göre davacının öncelikle senedin hatır senedi olduğunu, düzenlemesi sırasında iradesinin sakatlandığını ve takiben elinden rızası hilafına çıktığını kanıtlaması gerekir. Kambiyo senetleri, kural olarak mevcut bir borç için düzenlendiklerinden, teminat maksadıyla düzenlenmeleri istisnaidir ve bu durumun da soyutlukla yakından ilişkisi bulunmaktadır. Bono metnine teminat amacıyla verildiğinin yazılması hâlinde senedin soyutluğu ortadan kalkmakta ve devir kabiliyeti sınırlanmakta, bu ibarenin yazılmaması hâlinde ise keşidecinin teminat iddiasının ispatlanması, lehdarla sınırlı olmak üzere, yazılı delile ihtiyaç göstermektedir. Dava konusu olaya benzer bir dosyada Yargıtay HGK’nun 14/03/2018 tarih ve 2017/19-897 esas ve 2018/464 karar sayılı kararında; Davacı yanın iddiası bononun başka bir ticari ilişkinin teminatını teşkil etmek üzere düzenlenerek verildiği, ancak ilgilisinin bu teminatı kabul etmemesi üzerine bonoyu ele geçiren davalının, bonodaki boşlukları kendi lehine doldurarak takibe koyduğu noktasındadır. Bu iddia davalı tarafından davacıda bono düzenlenmesi hususunda kasten yanlış bir kanaat uyandırması veya esasen mevcut olan yanlış kanaatin korunması ya da sürdürülmesi niteliğinde değildir ve aldatma tanımına uymamaktadır.Davacının iddialarının aldatma kapsamında kabul edilemeyeceği sonucuna varıldığına göre bunları ispat bağlamında tanık deliline de başvurulamayacağı anlaşılmaktadır.” şeklinde karar vermiştir. Görülmekte olan davada, davacı tarafın ticari ilişkide kendisinin izni ile teminat olarak kullanılmak için dahi olsa senedi düzenleme iradesi mevcut olup, davalının bu senedin ticari ilişkide teminat olarak kullanım dışında kullanılmayacağı taahhüdü davacıda bono düzenlemesi konusunda kasten yanlış kanaat uyandırılması, yada yanlış kanaatin sürdürülmesi olarak kabul edilemeyeceğinden, bonoda teminat veya hatır senedi olduğuna ilişkin şerh bulunmadığından, davacı keşideci davalı lehtar olduğundan senedin hatır senedi olduğu, teminat olarak düzenlendiği hususunun yazılı belge ile kanıtlanması gerekir. Dosya kapsamına göre; yazılı belge sunulmadığından, yemin delilinin hatırlatılarak hüküm kurulmasında usule aykırılık olmadığından istinaf sebebinin reddine karar verilmesi, 2- İrade sakatlığı Aldatma (hile); genel olarak, bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı korumak yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hilede irade sakatlığı iradenin beyanında değil, oluşumunda meydana gelmektedir. İradenin oluşumundaki sakatlık ise kişinin kendisi dışında başka birinin kasıtlı bir aldatma fiiliyle gerçekleşmektedir. Aldatan, sözleşmenin yapılması ve özellikle görüşmeler sırasında, belirli konu ve hususlarda doğru olmayan bilgiler vermekte veya bazı hususları dürüstlük kuralına göre açıklaması gerekirken kasten gizlemektedir. Hile bizzat sözleşmenin karşı tarafınca yapılabileceği gibi üçüncü bir kişi tarafından da yapılabilir. Aldatmayı (hileyi) ispat yükü, aldatılan tarafa aittir. Hata, hile ve ikrah iddialarının senede bağlanması mümkün olmadığından senetle ispat edilmesinde maddi imkânsızlık vardır. Bu nedenle hukukî işlemlerdeki irade bozukluğu iddiaları, 6100 sayılı HMK’nun (HMK) 203/1-ç maddesinde, senede karşı senetle ispat zorunluluğunun istisnaları arasında sayılmıştır. Sözleşme resmî senetle yapılmış olsa dahi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Resmî belgelerle ispat” kenar başlıklı 7. maddesi “Resmî sicil ve senetler, belgeledikleri olguların doğruluğuna kanıt oluşturur. Bunların içeriğinin doğru olmadığının ispatı, kanunlarda başka bir hüküm bulunmadıkça, her hangi bir şekle bağlı değildir” hükmünü taşıdığından, hile olgusunun tanık dâhil her türlü delille ispatı mümkündür. (Yargıtay HGK’nun 15/06/2021 tarih ve 2017/(23) 15-1815 esas ve 2021/769 karar ) Davacı vekilinin 20/04/2017 tarihli oturumda ıslah için süre talep ettiği, mahkemece ıslah ve HMK 140/5 maddesi gereğince dayandıkları ancak sunmadıkları delilerini ibraz etmeleri için 2 hafta kesin süre verildiği, davacı vekilinin sunduğu ıslah dilekçesinin deliller bölümünde 2 numaralı delil olarak tanık deliline dayanıldığı, tanık isimlerini bildirmediği, takip eden oturumlarda da tanıkların isim ve adreslerini bildirmek için mahkemeden süre talep etmediği tespit edilmiştir. Her ne kadar bononun düzenlendiği sırada davacının iradesinin sakatlandığı iddiasının tanıkla ispatı mümkün ve davacı tarafça tanık deliline dayanılmış ise de, dinletilmek istenen tanıkların isim ve adresleri bildirilerek, dinlenmesi talep edilmediğinden, tanıkları dinlenmeden, tüm delileri toplanmadan yemin teklif edilerek karar verildiğine ilişkin istinaf sebebi yerinde olmadığından reddi gerekmiştir. 3- Menfi tespit davalarında yerleşmiş Yargıtay kararlarında belirtildiği üzere, borcun varlığını ispat yükü davalı/alacaklıdadır. Borçlu olunmadığını iddia etdilen dava ve takip konusu senet bono vasfındadır. Bononun keşidecisi bonoda gösterdiği belirli bir bedeli kayıtsız ve şartsız olarak bizzat ödemek konusunda soyut bir taahhütte bulunmaktadır. Soyutluk (mücerretlik) ise senedin içerdiği hakkın doğumuna sebep olan temel hukuki ilişkinin senet metninden anlaşılamaması anlamına gelir. Soyutluğun senede yüklediği ilk özellik, hamilin artık senette gösterilen alacağın alacaklısı olduğu konusunda, senetten başka bir delil sunmasına gerek bulunmaması; alacağını sadece bu senetle ispatlayabilmesidir. Borcun varlığı, ibraz edilen 14/08/2015 düzenleme ve 31/03/016 ödeme tarihli, düzenleme yeri İstanbul olan 200.000,00 USD bedelli bono ile kanıtlanmış olmakla, 200.000 USD borcun elden ve nakden tesliminin hayatın olağan akışına aykı olduğu, banka kanalı ile verildiği ispatlanamayan böyle bir para transferinin elden gerçekleşmesinin mümkün olmadığı, talep edilmesine rağmen müvekkili ve davalının senet tanzim tarihlerindeki banka işlemleri incelenmeden hüküm kurulmasının, eksik inceleme olduğuna ilişkin istinaf sebebi yerinde olmadığından reddine karar vermek gerekmiştir.Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 07/12/2017 tarih ve 2016/856 E. 2017/1382 K. Sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davacıdan alınması gerekli 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından davacı tarafından yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine,3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi.17/02/2022