Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/770 E. 2021/1672 K. 30.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/770
KARAR NO: 2021/1672
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 1. Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 14/12/2017
NUMARASI: 2017/275 E. – 2017/222 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 30/12/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili …üretimi olan şehiriçi otobüsleri … tescil numarası ile 12.sınıfta “…” markası olarak tescil edildiğini, Türkiye’de otobüs sektöründe ve savunma sanayi kara araçlarında lider olan müvekkili …’ın, kendi fabrikasında ürettiği … ile Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nca 2014 yılı otomotivde En Başarılı Ar-Ge Merkezi Ödülü’ne layık görüldüğünü, … otobüslerinin 40 tan fazla ülkeye ihracatı gerçekleştirildiğini, 2014 yılında Otokar’ın, 2 bin 451 otobüs satışı yaptığını ve ilk 9 ayda 2.9 milyon dolarlık Ar-Ge yatırımı gerçekleştirdiğini, davalı …Tic. Ltd Şti.nin İstanbul Anadolu 1.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2011/118 Esas sayılı dosyası ile müvekkilinin markasının iltibas yarattığı gerekçesiyle… numaralı ile 12.sınıfta “…” markasının sicilden terkinini istediğini, yapılan yargılama sonucu davalı şirkete ait … tescil numaralı ve 01.06.2008 koruma tarihli … ile Türk Patent Enstitüsünde 12.sınıfta tescil edildiği, davalı şirketin iştigal konusunun “…, …, …, …” ürünler olduğu, hırdavat kapsamında olması nedeniyle 06.08 Hırdavatçı (nalburiye) eşyası olarak tescili gerekirken, 12.01 Motorlu kara taşıtları ve bu taşıtlar için motorlar, parçalar ( motorsikletler, mopetler dahil).Sınıfında tescil edilmesinin esasen hatalı olduğunun belirtildiğini, ancak hatalı tescil değişmediği için … numaralı tescil ile 12.sınıfta “…” markasının düşük düzeyde benzerlik nedeniyle sicilden terkinine karar verildiğini (kararın henüz kesinleşmediğini), TPE tebliğleri gereğince sınıflandırma esas sistem olarak benimsendiğini, 01.01.2002 tarih ve 2002/2 sayılı TPE tebliğinin 4.5.6.7 maddelerinde 556. Sayılı KHK’nun 7/1-b ve 8/1-b maddelerinde sözü edilen “aynı tür” ve “benzer” terimlerinin her sınıf ve onun alt grupları açısından göz önünde tutalacağı, farklı sınıf ve alt gruplar için benzerlik veya aynı türlülüğün söz konusu olmayacağının kabul edildiğini, bu uygulama sebebiyle müvekkilinin 3 milyon dolarlık AR-GE yatırımı ile gerçekleştirdiği üretim sonucu ulusal ve uluslararası pazarda satışa sunulan otobüslerine ilişkin markasının; “…, …, …, …” ürün yelpazesinde olan davalının ürünleri nedeniyle zarara uğradığını beyan ederek, davalı …Ltd. Şti nin 12.sınıfta tescilli markasının esas iştigal konusu olan nalburiye için belirlenmiş olan 06.08 HIRDAVATÇI(NALBURİYE) sınıfına tescil edilmesi gerektiğinin tespitine, 12.sınıftan terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı tarafından iddia edilen hiçbir hususun hukuki dayanağı bulunmadığı gibi hukuk yargılama usulümüzde de bu neviden bir dava bulunmadığını, müvekkilinin “…” markasını davalıdan çok daha önceki bir zamanda tescil ettirmiş olmanın yanında, markayı uzun yıllardan bu yana da (36 yıldır) fiilen ve aralıksız kullanmakta ve dava konusu markanın tescilli olduğu 12.sınıf mal ve emtialarda üretim yaptığını, müvekkili şirketin ve müvekkili şirket yetkilisi … adına TPE nezdinde “…” ibareli birçok marka tescili yer aldığını, İstanbul Anadolu 1.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2011/118 Esas sayılı dosyasından yapılan yargılama sonucunda müvekkilinin “…” markası üzerinde münhasıran hak sahibi olduğunun hüküm altına alındığını, davacının işbu hükme rağmen huzurdaki davayı kötüniyetli olarak ikame ettiğini belirterek, 6100 sayılı HMK ve 556 sayılı KHK hükümlerinde iş bu dava türü belirtilmemiş olup, öncelikle davanın usulden reddine, İstanbul Anadolu 1.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2011/118 Esas sayılı dosyasıyla hüküm altına alınmış olmasına rağmen davacı tarafından ikame edilen hiçbir hukuki dayanağı bulunmayan huzurdaki kötü niyetli iş bu davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince;” Davalı markasının tescil ve koruma tarihinin davacı markasının tescil ve koruma tarihinden daha önce olduğu,davacının başvuru tarihi daha sonra olan kendi markasına dayanarak ve davalının 12. Sınıfta faaliyet göstermediğini, 6. sınıfta faaliyet gösterdiğini savunarak davacının markasının 12.sınıftan terkini 6.sınıfta tescilini talep edilemeyeceği, kaldı ki dava tarihinde yürürlükte olan 556 sayılı KHK hükümlerinde ve 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 sayılı SMK kapsamında markaların tescilli olduğu sınıfların değiştirilmesine ilişkin bir dava türü bulunmadığı, marka sahibinin kendisi tarafından TPMK’na yapılacak bir başvuru ile markanın farklı sınıflarda tescil edilebileceği gerekçesiyle davanın reddine,” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; İstanbul Anadolu1. fikrî ve sınaî haklar hukuk mahkemesinin 2016/82 esas ve 2017/24 karar sayılı kararının henüz kesinleşmediğini, müvekkilinin tanınmış marka haline getirmiş olduğu … markasının, davalının yarattığı veya yaratacağı muarazalardan dolayı zarara uğradığını, Mahkemeden taleplerinin, davalının bijon emtiasının 12. sınıfta yer almaması gerektiğinin tespiti ile Türkiye ve Avrupa da satışı yapılan … markalı araçların marka değerine zarar verilmesini önlemeye yönelik olduğunu, eksik inceleme ile davanın reddine karar verildiğini, bilirkişi incelemesi dahi yapılmadığını, müvekkilinin, davalının bijon emtiasının 12. Sınıftan silinip 6. Sınıfa tescil edilmesinde hukuki yararı olduğunu, davalının hatalı kayıt işleminden dolayı haksız taleplerle muaraza yaratmaya devam ettiğini beyan ederek Mahkemece verilen kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, marka hükümsüzlüğü talebinden kaynaklanmaktadır. Davacı; davalı adına TPMK nezdinde…tescil numarası ile 12.sınıfta tescilli … markasının, davacı adına aynı sınıfta … tescil numarası ile tescilli “…” markasıyla iltibas yarattığını beyan ederek, davalı markasının 12.sınıftan terkinine, aksi halde 6.sınıfa tesciline karar verilmesini talep etmiş, Mahkemece; davalı markasının tescil tarihinin daha önce olduğu, ayrıca markanın başka bir sınıfa tesciline yönelik bir dava türünün bulunmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiş, karar davacı vekilince yukarıda belirtilen nedenlerle istinaf edilmiştir. Taraflar arasında İstanbul Anadolu 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin …Esas, … Karar sayılı dosyasında dava görüldüğü, bu davada, eldeki davanın davalısının davacı, davacısının ise davalı olarak yer aldığı, davacının; “…” markasını davalıdan çok önce tescil ettirdiği gibi, markayı uzun zamandır fiilen ve aralıksız kullandıklarını ve davalı markasının tescilli olduğu 12. sınıf mal ve emtialarda üretim yaptıklarını, müvekkillerine ait …, … ve… no’lu markalar ile davalıya ait … no’lu “…” ve … no’lu “ …” markaları benzer olduğu gibi, aynı sınıf mal ve emtia için tescil edildiğinden iltibas tehlikesi söz konusu olup, davalı markalarının davacının markalarına ve ticaret unvanına tecavüz ve aynı zamanda haksız rekabet teşkil ettiğini, davalının kötüniyetli olduğunu ileri sürerek, davalının … no’lu “…” ve … no’lu “…” markalarının hükümsüzlüğü ile sicilden terkinini, … no’lu markanın tamamen terkin edilmemesi halinde “…” ibaresinin markadan çıkartılmasını talep etmiş, Mahkemece, davalıya ait … no’lu “…” markası ile davacıya ait … no’lu “…” ibareli marka arasında oluşan düşük düzeyde benzerlik, malların aynılığı ve aynı tüketici kitlesine hitap etmeleri nedeniyle çağrıştırma ve bağlantı kurma suretiyle tüketiciler nezdinde karıştırılma ihtimaline yol açtığı, davacı tarafça haksız rekabet iddiasında bulunulmuş ise de, davalı tarafça tescilli markalarının, tescil edildiği şekliyle ve tescil edildiği sınıfta kullanıldığı, bu nedenle terkin edilinceye kadar tescilli bir markanın kullanılmasının haksız rekabet teşkil etmeyeceği gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile, davalı adına tescilli … no’lu “…” ibareli markanın 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi gereğince tescilli olduğu 12. sınıf bakımından hükümsüzlüğü ve sicilden terkinine karar verilmiş, karar, davalı vekilince temyiz edilmiş, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin2015/2734 Esas, 2015/7542 Karar sayılı kararı ile; uyuşmazlığa konu her iki markanın da 12. sınıfta tescilli olup, marka kapsamında bulunan 12. sınıf emtianın ortalama alıcılarının dikkatli ve seçici kişilerden oluştukları, söz konusu işaretlerden davacı markasının ”…” ibaresinden, hükümsüzlüğü istenilen davalı markasının ise ”…” kelimesinden oluşması nedeniyle esasen iltibas tehlikesine yol açmayacağı gerekçesiyle kararın bozulmasına karar verilmiş, daha sonra karar düzeltme talebinin reddine karar verilmesi üzerine, bu defa Mahkemece bozma ilamına uyulmasına karar verilerek, iltibas tehlikesinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, verilen karar Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2017/1848 Esas, 2018/7387 Karar sayılı kararıyla onanmış, karar düzeltme talebi ise reddedilmiştir. Hemen belirtmek gerekir ki, tescilli bir markanın ait olduğu mal ve hizmetler bakımından sağladığı korumanın kapsamı ve sınırları ile markanın hükümsüzlüğüne ilişkin koşullar 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) ile düzenlenmiştir. Ancak somut olayda uyuşmazlığın çözümü için dava tarihinde yürürlükte bulunan 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin (556 sayılı KHK) uygulanması gerekmektedir. Bu şekilde davacının marka tescilinden kaynaklanan haklarını kullanma yetkisinin bulunduğu saptandıktan sonra, bir marka tescil başvurusunun reddedilmesinin ve tescilli bir markanın hükümsüz sayılmasını gerektiren nedenlerin açıklanmasında yarar bulunmaktadır. 556 sayılı KHK’nın 7. maddesinde bir marka tescil başvurusunun TPE tarafından mutlak ret nedenleri kapsamında yapılacak inceleme sonucunda reddedilmesinin koşulları belirlenmiştir. Marka tescilinde nispi ret nedenleri ise 8. maddede düzenlenmiştir. 556 sayılı KHK’nın “Markanın Hükümsüzlüğü” başlıklı 42. maddesinde hükümsüzlük hâlleri düzenlenmiş olup, eldeki davayla ilgili olan birinci fıkrasının (b) bendinde, aynı KHK’nın 8. maddesine atıf yapılarak, 8. maddede sayılan hâllerde markanın hükümsüz sayılacağı belirtilmiştir. Anılan madde düzenlemesi aynen; “Tescil edilmiş veya tescil için başvuru yapılmış bir markanın sahibi tarafından itiraz yapılması durumunda aşağıdaki hallerde marka tescil edilemez: a) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı ise ve aynı mal veya hizmetleri kapsıyorsa, b) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa…” şeklindedir. Bu düzenleme uyarınca getirilen yaptırımın iki koşulun bir arada bulunması hâlinde uygulanacağı görülmekte olup, bunlardan birincisi tescili istenen markanın daha önce tescilli bulunan markanın aynısı veya benzeri olması, ikincisi ise; her iki markanın da aynı veya benzer tür mal ve hizmetlerde kullanılmasıdır. Ancak burada 556 sayılı KHK’nın 8. maddesinin (4.) bendinin hatırlatılması da gereklidir. Zira tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu ret edilebilecektir. Halk tarafından karıştırılma ihtimalinde ölçü ise; bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, tüketici olan halk olduğunun göz önünde tutulmasıdır. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurma ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım ve bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir. Hatta markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” ikisinin karıştırılabileceği yönünde ise, iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir Diğer bir anlatımla iltibas tehlikesi; görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, çağrıştırma, bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman, markanın esas unsurları ve tamamlayıcı unsurları, karşılaştırılan işaretler arasındaki benzerlik, telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabilir. Yine halkın, karşılaştırılan işaretler arasında herhangi bir şekilde “bağlantı” kurabilmesi de benzerlik bulunduğunu kabul etmek için yeterli olmaktadır. Bu açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde; gerek Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2017/1848 Esas, 2018/7387 Karar sayılı kararı ve gerekse somut davadaki mevcut delil durumuna göre, davalı adına tescilli …şekil markası ile davacı adına aynı sınıfta tescilli “…” markaları arasında, 12. sınıf emtianın ortalama alıcılarının dikkatli ve seçici kişilerden oluşmaları nedeniyle iltibas tehlikesinin bulunmadığı, bu hususta ayrıca bilirkişi incelemesine gerek bulunmayıp, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun istikrarlı içtihatları dikkate akındığında, iltibas değerlendirmesinin Mahkemece yapılabileceği, aksi yöndeki davacı istinaf sebebinin yerinde olmadığı, diğer yandan davalı markasında sınıf değişikliği yapılmasına yönelik talep karşısında İlk Derece Mahkemesince, talebin yasal dayanağının bulunmadığı gerekçesiyle talebin reddine yönelik verilen kararda bir isabetsizlik bulunmadığı, somut olay açısından 556 sayılı KHK’nın 8/1-b ve 42.maddeleri kapsamında hükümsüzlük koşullarının gerçekleşmediği anlaşılmıştır. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 14/12/2017 tarih ve 2017/275 E., 2017/222 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,40 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydına, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 5- Davacı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 30/12/2021