Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/753 E. 2021/1687 K. 30.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/753
KARAR NO: 2021/1687
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/12/2017
NUMARASI: 2016/61 E. – 2017/1163 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Ticari Niteliktekinde Haksız Fiilden Kaynaklanan (2918 S.K.Hariç))
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 30/12/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı tarafın müvekkili hakkında İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/30 değişik iş sayılı dosyasından ihtiyati haciz kararı aldığını ve İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasından 03/12/2013 tanzim tarihli ve 100.000,00-TL bedelli evrak ile ilgili icra takibi yaparak müvekkiline ait taşınmazlara, banka hesaplarına ve araçlarına haciz işlemi yaptırdığını, icra takibine konu bononun, davalının ortağı ve yetkilisi olduğu … Ltd. Şti.’nin bazı projelerinde, müvekkilinin peyzaj mimarı olarak çalıştığı dönemde, müvekkilinden alınmış teminat senedi olduğunu, bononun taraflar arasında düzenlenen sözleşme ile vadesiz ve adres kısmı boş olarak davalı tarafa verildiğini, sözleşmede yazılı proje sahibi olan firmalara, maliye ve SGK tarafından imalatlar nedeni ile kesilebilecek cezaların teminatı olarak bu bononun verildiğini, sözleşmede müvekkilinin 03/12/2013 tarihine kadar yapılacak imalatlardan kaynaklı cezalardan sorumluluğunun 1/3 olarak belirlendiğini ve kesilecek cezaların belgesi ibraz edildiği takdirde senetten tahsil edileceğinin kararlaştırıldığını, 03/12/2013 tarihine kadar yapılan imalatlar ile ilgili herhangi bir ceza-i yaptırım uygulanmadığını ve kesin hak ediş işlemlerinin tamamlanarak teminat mektuplarının iade alındığını, ancak davalının bonoyu müvekkiline iade etmesi gerekirken, adres bilgileri ve vade ekleyerek takibe koyduğunu belirterek bono nedeni ile müvekkilinin davalıya herhangi bir borcu bulunmadığından bahisle müvekkilinin İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasından yapılan icra takibinden dolayı ve takibe konu evrak nedeni ile davalıya borçlu olmadığının tespitine ve müvekkili hakkındaki icra takibinin iptaline, haksız ve kötü niyetli takip nedeni ile davalının %20’den aşağı olmamak üzere tazminata mahkum edilmesine, tazminatın davalıdan tahsili ile davacı tarafa ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı tarafın iddialarında geçen sözleşmenin sahte olduğunu, sözleşmedeki imzanın müvekkiline ait olmadığını, davacının müvekkilinden ve müvekkilinin sahibi olduğu firmadan bir çok kez borç para aldığını, davalının sözleşme aslının dosyaya ibrazından sonra imza incelemesi yaptırılmasını, ardından davanın reddine ve dava değerinin %50’sinden az olmamak üzere davacı aleyhine kötüniyet tazminatına karar verilmesini talep etmiş, davalı vekili daha sonra sunduğu 27/07/2016 tarihli dilekçesinde, davacının müvekkilinden ve dava dışı müvekkiline ait şirketten bir çok kez borç para aldığını, dava konusu bonoya istinaden de ayrıca 100.000,00-TL para aldığını, davacı tarafın iddialarında geçen sözleşmedeki “paraf”ın müvekkiline ait olduğunu, ancak davaya konu bononun, sözleşmede yazılı bono ile ilgisinin olmadığını belirterek, davanın reddine ve dava değerinin %50’sinden az olmamak üzere davacı aleyhine kötüniyet tazminatına karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Dava; icra takibine konu bono nedeni ile borçlu olunmadığının tespiti davası olup 2004 sayılı İİK 72/3 maddesine dayalı olarak açılmıştır. “Bono” 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 776-779. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Bono, hukuki niteliği itibari ile mücerret bir borç ikrarıdır; bir başka deyişle belirli bir bedelin ödenmesi konusunda bir ödeme vaadidir. Uyuşmazlığa konu bononun düzenleme (ihdas) nedeni bölümü açık bırakılmıştır. Davacı senedin taraflar arasında düzenlenen sözleşmede yazılı teminat senedi olduğunu, davalı ise davacıya verilen ödünç paralar nedeni ile bononun düzenlendiğini savunmuştur. Kural olarak bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf o vakıayı ispat etmeye mecburdur. (4721 sayılı TMK’nun 6. Maddesi) İspat yüküne ilişkin bu genel kural menfi tespit davaları için de geçerlidir. Bono nedeni ile borçlu olunmadığının tespitini içeren davada ispat yükü kural olarak senedin bedelsiz olduğunu iddia eden tarafa aittir. Yargılama aşamasında davalı yukarıda yazılı sözleşmede geçen (Not: 100.000,00-TL’lik No:1 nolu senet) şeklindeki parafın kendisine ait olduğunu kabul etmiş ancak takibe konu senedin sözleşmede geçen senet olmadığını, iki ayrı senet olduğunu savunmuş ise de dosyaya herhangi bir senet sunmamıştır. Öte yandan davalı, sahibi olduğu dava dışı … Ltd. Şti.’nin davacıya verdiği borç para nedeni ile dava konusu bononun düzenlendiğini savunarak dava dışı şirket tarafından yapılan para havalesine ilişkin banka dekontunu dosyaya delil olarak sunmuş ise de dava dışı şirket tarafından yapılan para havalelerinin takibe konu bono ile ilişkilendirilmesi mümkün değildir. Dosya kapsamına göre bononun sözleşmede geçen teminat senedi olduğu kabul edilmiş olup, buna göre mahkememizce sözleşmede geçen firmaların SGK ve maliyenin cezai yaptırım uygulayıp uygulamadığı yönünde araştırma yapılmış, firmaların SGK ve maliyenin cevabi yazılarında cezai yaptırım uygulanmadığı bildirilmiştir. Davalı tarafça da sözleşmede yazılı firma ve kurumların cezai yaptırım uyguladığına dair belge dosyaya sunulmamıştır. Tüm dosya kapsamına göre davacı takibe konu bononun teminat senedi olduğunu ve bonodan dolayı borçlu olmadığını ispat etmiş olup davacının takibe konu bono nedeni ile borçlu olmadığının tespitine, somut olayda davalının icra takibine girişmekte kötü niyetli olduğu kanaatine varılarak davacı lehine tazminata hükmedilmesine,” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1-Yargılama boyunca, davalının müvekkilinden birçok defa borç para istediğini ve aldığını, davacının Müvekkilinden aldığı paraları müvekkiline ödemediğini beyan ettiklerini, nitekim yargılama süresince de neredeyse tüm dilekçelerinde bu hususa yer verildiğini, dava konusu senede istinaden de ayrıca 100.000,00- TL müvekkilinden borç aldığının sunulan dekontlarla kanıtlandığını, 2-Nitekim bilirkişi heyet raporunda özet olarak, üç ayrı tarihte 177.000 TL ve ayrıca …’e borç olarak ödenen açıklamasıyla 100.000 TL olarak toplam 277.000 TL para ödediği, bunun dekontlarla sabit olduğu, dava konusunun sadece 100.000 TL olması ve davacının bu yönde ödeme yaptığına dair bir belge sunulmaması da değerlendirildiğinde davacının davalıya 100.000 TL borçlu olabileceği yönünde görüş verildiğini, 3-Huzurdaki dava dosyasına sundukları Yargıtay kararlarından da açıkça anlaşılacağı üzere davacı tarafın, dosyaya sunulan senedin daha sonra doldurulduğunu veya dava konusu senedin sözleşmede yazılı senet olduğu iddia ediyorsa, bu hususu yazılı delillerle ispatlamak zorunda olduğunu, keza dava konusu senet üzerinde, senedin sözleşmede yazılı senet olduğuna dair herhangi bir ibare bulunmadığını, taraflar arasında dava konusu senedin teminat senedi olduğuna dair başka bir sözleşme, mutabakat, yazışmanın da bulunmadığını, 4-Ayrıca davacı taraf, hiçbir şekilde müvekkilimize yukarıda bahsettiğimiz borçlarını ödediğin- den bahsetmediğini, sadece dava konusu senedin teminat senedi olduğunu, sonradan doldurulduğunu ve davaya konu senedin bu senet olduğunu iddialarıyla yetindiğini, 5-Dava konusu senedin, TTK uyarınca bir senedin tüm unsurlarını ihtiva eden bir kambiyo senedi olduğunu, huzurdaki davanın da bir menfi tespit davası olup, davacının dava konusu senetten kaynaklanan borcunu ödemediğini ve dava konusu senetteki imzanın kendisine ait olduğunu ikrar ettiğini, bonoların, sebepten mücerret borç senetleri olmasına rağmen, İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama boyunca sanki ispat yükü davacıda değil de davalı müvekkilinde imiş gibi kabul edilerek, davaya devam edildiğini ve davacının iddiaları doğrultusunda deliller toplanarak araştırma yapıldığını, senet sebepten mücerret olmakla, davacının ileri sürdüğü bu ilişkinin varlığını ispat yükü altında olduğu gözetilmeksizin, dilekçenin başında belirttikleri hukuka aykırı gerekçelerle davanın kabulüne dair İlk Derece Mahkemesince verilen kararın bozulması gerektiğini, 6-Diğer yandan, kötüniyet tazminatının şartları da oluşmamasına rağmen davalı/alacaklının ayrıca tazminata mahkum edilmesinin kanuna ve hakkaniyete aykırı olduğunu, sunulan ve re’sen bulunacak sebeplere binaen istinaf isteminin kabulüne, Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılmasına, haksız davanın reddine, davacının %50′ den az olmayacak şekilde kötüniyet tazminatına mahkum edilmesine, yargılama harç ve giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, İİK 72 maddesi gereğince, icra takibine konu bonodan dolayı borçlu olunmadığının tespiti davasıdır. Davalı-alacaklı … tarafından davacı-borçlu … aleyhine, İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasında, 03/12/2013 tanzim 31/12/2015 ödeme tarihli 100.000,00-TL bedelli bono nedeni ile, 18/01/2016 tarihinde 100.000,00-TL asıl alacak, 437,50-TL işlemiş faiz olmak üzere 100.437,50-TL’nin tahsili talebi ile kambiyo senetlerine özgü icra takibi başlatıldığı, davacı vekili, takibe konu bononun taraflar arasında düzenleme tarihi olmayan “Sözleşme” başlıklı belgede hüküm altına alınan teminat senedi olduğunu, bononun taraflar arasında düzenlenen sözleşme ile vadesiz ve adres kısmı boş olarak davalı tarafa verildiğini, sözleşmede yazılı proje sahibi olan firmalara, maliye ve SGK tarafından imalatlar nedeni ile kesilebilecek cezaların teminatı olarak bu bononun verildiğini, sözleşmede müvekkilinin 03/12/2013 tarihine kadar yapılacak imalatlardan kaynaklı cezalardan sorumluluğunun 1/3 olarak belirlendiğini ve kesilecek cezaların belgesi ibraz edildiği takdirde senetten tahsil edileceğinin kararlaştırıldığını, 03/12/2013 tarihine kadar yapılan imalatlar ile ilgili herhangi bir ceza-i yaptırım uygulanmadığını ve kesin hak ediş işlemlerinin tamamlanarak teminat mektuplarının iade alındığını, fakat iade edilmesi gereken dava konusu senedinde iadesi gerekirken takibe konduğu belirterek dav konusu senetten dolayı borçlu olmadığının tespitini talep etmiş, davalı taraf ise, davacı ile birlikte yaptıkları iş kapsamında değişik zamanlarda davacıya borç para verildiği, takip dayanağı senedin arada verilen 100.000,TL borca karşılık senet olup, sözleşmede bahsi geçen senet olmadığı,, senedin teminat senedi olduğunun davacı tarafça kanıtlanması gerektiği ileir sürülerek davanın reddini talep etmiş, mahkemece davanın kabulüne ve davalının kötü niyet tazminatına mahkumiyetine karar verilmiş, iş bu karar davalı tarafça yukarıdaki gerekçelerle istinaf edilmiştir. Taraflar arasında düzenlenen, tarihsiz “Sözleşme” başlıklı belgede, “… Projesi, … projesi, … İnş. … Projesi, … projesi, … ada projelerine ait maliye, SGK ve iş veren firmalar yapılan imalatlar ile ilgili herhangi cezai yaptırım uygulanırsa bu cezalar 3/1 …’e aittir. (Not: 100.000,00-TL’lik No:1 nolu senet) bu durumlara karşılıklı olarak …’den tarihsiz 100.000,00-TL’lik (Yüz Bin Türk Lirası) teminat senedi alınmıştır. Bu senet yukarıdaki bahsi geçen iş veren firmalardan kesin hak edişimiz ve teminat mektuplarımızın ‘…’ iade alındığı takdirde …’e iade edilecektir. 03/12/2013 tarihinden sonraki imâlatlar ile ilgili cezalar …’i kapsamamaktadır. Not: Cezalar belgesi ibraz edildiği takdirde …’in 100.000,00-TL (Yüz Bin Türk Lirası) senedinden tahsil edilecektir. (Ekte teminat senedi)” yazılı olduğu, belge altında tarafların isim ve imzalarının olduğu, bu durumda bahse konu sözleşmeye göre davacı tarafından davalıya bir teminat senedi verildiğinin uyuşmazlık konusu olmadığı, uyuşmazlığın takibe dayanak senedin sözleşmedeki bu senet olup olmadığı noktasında olduğu anlaşılmıştır. 4721 sayılı TMK’nun 6. Maddesi gereğince, kural olarak bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf o vakıayı ispat etmeye mecburdur. İspat yüküne ilişkin bu genel kural menfi tespit davaları için de geçerlidir. Menfi tespit davasında ispat yükü, kural olarak davalıdadır. Fakat davacı (borçlu), davalının mevcut olduğunu iddia ettiği hukuki ilişkiyi sadece inkâr ediyor ise, hukuki ilişkinin hiç doğmadığını ileri sürerse, hukuki ilişkinin varlığını iddia eden davalı olduğu için, ispat yükü davalı alacaklıya düşer (6100 sayılı HMK m. 190; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m.6). Alacaklının dayandığı senedin karşılıksız olduğunun iddia edilmesi, alacağın ödeme, ibra ve takas gibi bir nedenle son bulduğunun ileri sürülmesi durumunda, ispat yükü davacı borçluya düşer. Öte yandan, senede karşı ileri sürülen hukuki işlemlerin HMK madde 200’deki düzenleme uyarınca senetle ispatı zorunludur. HMK 201. maddesi gereği, senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı savunma olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler, HMK’nın 203. maddesindeki istisna kapsamında kalmadığı sürece HMK 200. maddedeki ispat sınırının altında olsa dahi ancak senet (kesin delil) ile ispat edilebilir. Somut olayda, davalı taraf cevap dilekçesinde sözleşmedeki imzanın sahte olduğunu iddia ettiği, akabinde yargılama aşamasında davalının yukarıda yazılı sözleşmede geçen (Not: 100.000,00-TL’lik No:1 nolu senet) şeklindeki parafın kendisine ait olduğunu kabul ettiği, davacının kendisi tarafından davalıya verilmiş bir teminat senedi iddiasını bu sözleşmeyle kanıtladığı, bu durumda ispat yükünün yer değiştirerek sözleşmede konu edilen senedin takip konusu senet olmadığını, bu iddiayı ileri süren davalı tarafın ispatlaması gerektiği, bu konuda davalı iki ayrı senet olduğun savunmuş ise de dosyaya herhangi bir senet sunmadığı, bunun dışında sahibi, olduğu dava dışı … Ltd. Şti.’nin davacıya verdiği borç para nedeni ile dava konusu bononun düzenlendiğini savunduğu, fakat dava dışı şirketin sözleşmenin tarafı olmadığı, bu sebeple dava dışı şirket tarafından davacıya yapılan ödemeler ve bu kapsamda yapılan para havalesine ilişkin banka dekontunun davacıyı ancak dava dışı şirkete karşı borçlu kılacağı, davalıya karşı bir borcun varlığına dair bir delil olarak kabul edilemeyeceği, bu durumda davalı tarafın davacının kendisine olan borç sebebiyle senedi verdiğini ispat edemediği, davacının da davalıya söz konusu senetten dolayı borçlu olmadığının kabulü gerektiği, ayrıca davalının teminat senedi olduğunu bilerek bu senetten dolayı icra takibi başlatmasının iyi niyetli bir davranış olarak nitelendirilemeyeceği, buna yönelik mahkemece kötü niyet tazminatına hükmedilmesinin dosya kapsamına uygun olduğu, bu doğrultuda ilk derece mahkemesince açıklanan ve benimsenen sebeplerle dosya içeriğine, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 28/12/2017 tarih ve 2016/61 E., 2017/1163 K. sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 6.831,00 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 1.708,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 5.123,00 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 5- Davalı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 30/12/2021