Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/750 E. 2022/108 K. 20.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/750
KARAR NO: 2022/108
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 12/09/2017
NUMARASI: 2017/26 E. – 2017/183 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 20/01/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin 1993 yılından bu yana her türlü pamuklu, yünlü, ipek ve kadife kumaşın ve bunların karışımından mamul tekstil emtiası ile konfeksiyon mamullerinin, üretim toptan ve perakende iç ve dış ticareti ve pazarlaması konusunda iştigal ettiğini, özellikle “…” üretimi ve ticareti konusunda sektörünün önder kuruluşlarından olduğunu, “…” ve “…” ibareli markaları ile Türkiye ve Dünya çapında haklı bir ün ve pazar edindiğini, “…” ibaresinin müvekkili adına TP nezdinde …, …, …, …, … tescil numaraları ile tescilli olduğunu, “…” ve “…” ibaresinin müvekkili adına TP nezdinde …, …, … tescil numaraları ile tescilli markaların mevcut olduğunu, davalının müvekkili ile aynı sektörde ve aynı iştigal konusunda 2011 yılından beri faaliyet gösteren bir tacir olduğunu, hükümsüzlüğü talep edilen “…” markasının TP nezdinde … tescil numarası ile tescilli olduğunu, müvekkil şirket adına tescilli ve aynı zamanda müvekkil şirketin ticaret unvanının da kök unsurunu oluşturan “…” ve “…” ibaresinin kullanılmış olduğunu ve iltibasa sebep olacak şekilde benzer olup aynı malları kapsadığını, hükümsüzlüğü talep edilen markanın tüketiciler nezdinde müvekkil markası ile karışıklık yarattığını, davalının “…” ve ” …” markalarının doğduğu 1980 ve 90’lı yıllardan bu yana aralıksız kullanıldığı ve halen ticari faaliyetlerini devam ettirdiği Eminönü’nde faaliyet gösterdiğini, davalının müvekkil markası ile ayırt edilemeyecek derecede benzer bir markayı müvekkiline yakın bir çevrede satışa sunmasının, tüketicilerin söz konusu marka sahipleri arasında iktisadi anlamda bir ilişki olduğunu düşünmelerine sebep olduğunu, bu durumunda müvekkilin markasını olumsuz yönde etkilediğini, davalının … tescil nolu “…” markasının hükümsüzlüğüne ve tescil kaydının terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili markaya ait markanın 3 yıl önce tescil ettirildiğini, davacıların bu süreçte gerek yargı mercilerine gerekse TP nezdinde itirazlarının olmadığını, davacılar ile müvekkil firmanın faaliyet alanının aynı olmadığını, davacıların eşarp firması olup, bu yönde üretim ve satış yaptığını, müvekkilinin ise elbise, gömlek, ceket üretim ve satışı yaptığını, Eminönü’de eşarp üretim ve satışı yapan firmaların olduğu yerler ile hazır giyim yapanların ayrı yerde olduğunu, tesettür firmalarının ayrı yerlerde konumlandırıldığını, dolayısı ile müvekkil firma ile davacılardan biri ile aynı ilçede faaliyet gösteriyor olmalarının marka hükümsüzlüğü sebebi olamayacağını, davacılardan birinin eşarpçıların yoğun olarak bulunduğu Tekirdağ’da diğerinin ise toptan satış yapılan sokak ve mahallede faaliyet gösterdiğini, müvekkil firmanın ise … Mah. ve … Mahallelerinde faaliyet gösterdiğini, aynı alanda faaliyet göstermeyen, aynı malları satmayan müvekkilinin ürünlerinin tüketici nezdinde karışıklık göstermeyeceğini, davacıların sektörde bilinmeyen ve tanınmayan bir marka olduğunu, bilinmeyen bir firma ve markanın tanınmışlığından da istifade edilemeyeceğini, iki ayrı firma kendilerine ait markaların birleştirilmesi ile yeni bir marka kullanımının engellenmesi için sair işlem ve terkinlerinin yapılmasını talep etmekte olduğunu, davacılara ait markaların incelenmesinde “…” markasının basit bir ibare olduğunu, birçok markaca kullanıldığını, markaların yazılışları ve yazı karakterlerinin de farklı olduğunu, davacıların müvekkilinin haklı tescilini hükümsüz kılmak için kötü niyetli olarak iş bu davayı açtıklarını belirterek, davanın reddini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince; “Alınan bilirkişi raporunda, davacıya ait … ibareli markanın 18/02/2013 tarihi itibarı ile tanınmışlığının dosyadaki mübrez deliller kapsamında tespit olunamadığı, markanın sadece Eminönü bölgesinde bilinen bir marka olduğu, davacı tarafa ait … markaları ile davalı adına başvurusu yapılan … markası arasında 556 sayılı KHK anlamında benzerlik ya da karıştırılma ihtimali olmadığı, davalı tarafın marka başvurusu esnasında kötüniyetli olduğu hususunun ispat edilemediği kanaatine varılmıştır. Toplanan deliller hüküm kurmaya elverişli ve yeterli bilirkişi raporu doğrultusunda, ispatlanamayan davanın reddine” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Yerel mahkemenin davanın tefrikine ilişkin kararının hatalı olduğunu, davalının … markasının, davacıların “…” ve “…” ibareli markaları ile birlikte ve ayrı ayrı değerlendirildiğinde, piyasada karışıklığa sebep olduğunu, davacı markaları ile seri marka imajı yaratmakta olduğunu, davacı markalarının tanınmışlığından haksız yere istifade etmekte olduğunu, davalı tarafından yaratılan karışıklık bununla da sınırlı kalmamakta, davalı “…” markası ile gerek huzurdaki davanın ve gerekse tefrik edilen diğer 2016/154 E. sayılı davanın davacısı tarafından yaratılmış ortak bir marka izlenimi yaratmakta, sadece kendi firması ile değil, davacılar arasında da iktisadi bir bağ, bir ortaklık ilişkisi olduğu şeklinde tüketiciyi yanıltmakta olduğunu, davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı olması sebebiyle huzurdaki davanın davacı … Tic. Ltd. Şti. ve … Ltd. Şti. tarafından birlikte açılmasının mümkün olduğunu, ayrıca bu durumun usul ekonomisi açısından da gerekli olup, tekrarı gereken usul işlemlerinin yapılmasına engel olacağını ve tefrik kararının hatalı olduğunu, -Hükme esas alınan bilirkişi raporunun çelişkili olduğunu, ek rapor alınmadığını, tarafların faaliyet alanlarının aynı olduğunu, tarafların aynı faaliyet alanında, tesettür giyim sektöründe ve çok yakın adreslerde faaliyet gösterdiklerini, -Davalı markasının, davacı markaları ile iltibasa sebep olacak derecede benzer olduğunu, yargıtay içtihatlarında göre markanın ilk kısmının ayırt edici niteliğinin daha yüksek olduğunu, tesettür giyim alışverişi yapan bir tüketicinin davalının … markasını gördüğünde, bu markanın müvekkil … ibareli seri markalarından biri olduğu zannetmesinin ve satın almasının mümkün olduğunu, -Davacı “…” markalarının sektöründe tanınmış olduğunu, ünü ülke sınırlarını aşan ve herkesin alışveriş için geldiği eminönü’nde tanınan bir markanın, sınırlı – bölgesel bir tanınmışlığa sahip olduğunun iddia edilemeyeceğini, yerel mahkemenin davacı markasının bölgesel (sultanhamam-eminönü eşarp bölgesi) bir bilinirliğe sahip olduğu, tanınmış marka olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar vermesinin haksız ve hatalı olduğunu, -Davacının tescilli “…” markasının, ayırt ediciliği düşük bir ibare olarak nitelendirilemeyeceğini, -Davalının kötüniyetli olduğunu, davacı ile aynı faaliyet alanında, davacı gibi tesettür giyimde ve davacı işyerine 10 dakika yürüme mesafesi bir uzaklıkta faaliyet gösteren davalının, davacının tanınmış “…” markasını bilmemesinin mümkün olmayıp, kötüniyetli olduğundan kararın tüm sebeplerle kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, markanın hükümsüzlüğü istemine ilişkindir. Davacı tefrik kararının yerinde olmadığını, dosyaların birlikte değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiş olmakla, tefrik kararına ilişkin dosyanın T.C İstanbul 2. Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2016/154 Esas sayılı dosya olup, 2018/80 Karar sayılı kararı ile karara çıktığı ve dosyada, Davacı …tarafından davalı aleyhine açılan dava tefrik edilerek 2017/26 Esas’a kaydedildiği ve diğer davacı … Şti’nin açtığı dava yönünden kabul kararı verilerek, davalı markasının hükümsüzlüğüne karar verildiği, dosyanın İstinaf aşamasında olduğu görülmüştür. Dava dosyaları incelendiğinde davacıların farklı olup, markaların farklı davacılara ait olması sebebiyle tefrikine karar verildiğinin anlaşıldığı, yapılan incelemede davacılar arasındaki organik bağın olduğuna dair veya davacılar arasında adi ortaklık niteliğinde bir ilişki bulunduğuna dair delil bulunmaması sebebiyle, tefrik kararı verilerek ayrı yargılama yapılmasında aykırılık bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu sebeple bu dosya yönünden “…” markası esas alınarak inceleme yapılmış olması da usul ve yasaya aykırılık yoktur. Davacı bilirkişi raporunun çelişkili olduğu iddiasında ise de, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.06.2016 gün ve E.2014/11-696, K.2016/778 sayılı kararı uyarınca iltibas değerlendirmesinin hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel hukuki bilgi ile çözümlenmesinin mümkün olduğu hususu da gözönünde bulundurularak yapılan incelemede, davacının itirazına mesnet markanın “…” esas ibarelerinden oluştuğu, davacı markalarının tamamının “…” ibaresi etrafında oluşturulmuş seri markalar olduğu, markalarda ortak olarak yer alan “…” kelimesinin, günümüzde yaygın olarak her çeşit alanda kullanımının bulunduğu, bu haliyle, “…” kelimesinin zayıf ayırt edici niteliği ve dava konusu başvurunun biçim, düzenleme ve tertip tarzı da gözetildiğinde davacının itirazına mesnet markalarla dava konusu başvuru arasında, görsel, anlamsal ve işitsel olarak başvuru kapsamındaki mal ve hizmetlerin ortalama tüketicileri üzerinde bıraktıkları genel izlenim itibariyle ilişkilendirilme ihtimali de dahil benzerlik ve iltibas tehlikesinin bulunmadığı, “…” markasının ise davacıya ait olmaması sebebiyle ayrı değerlendirme kapsamında tutularak tefrik kararı verilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı, davacının markasının “…” markası olduğu ve incelemenin bu kapsamda yapıldığı, davalının “…” ibaresi yanına “…” ibaresini ekleyerek yeterli ayırt ediciliğin sağlandığı, markaların bütünsel olarak karşılaştırılması gerektiği, işin uzmanı veya dikkatli kişilerden oluşmayan, makûl düzeyde bilgilendirilmiş, marka ve başvuru konusu işareti aynı anda görüp detaylarını karşılaştırma olanağı bulunmayan, daha önce görüp yararlandığı markanın aşağı yukarı net anısının tesirinde olan ortalama düzeydeki alıcı kitlesinin, yargılama konusu ürünler için ayırdığı satın alım ve yararlanım süresi içinde, davalının markasına konu “…” ibare ve biçimli işareti gördüğünde bunun davacının itirazına mesnet markalarından farklı bir marka olduğunu algılayabileceği, bu itibarla KHK anlamında iltibas bulunmadığı kanaatine varılmış, davacı markasının tanınmışlığını ispatlar delillerin sunulmadığı, mülga 556 Sayılı KHK 8/4 maddesi kapsamında davacı markasından faydalanma, markanın itibarına zarar verme, ayırt edici karakterini zedeleme koşullarının da bulunmadığı anlaşılmakla, ispatlanamayan davanın reddine karar verilmesinin yerinde olduğu anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 12/09/2017 tarih ve 2017/26 E., 2017/183 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 20/01/2022