Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/719 E. 2022/65 K. 11.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/719
KARAR NO: 2022/65
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 2.fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 07/11/2017
NUMARASI: 2017/481 E. – 2017/315 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 11/01/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin “…” isimli kuaför işletmesini 2011 yılından beri işletmekte olduğunu, işyeri ilk açıldığı tarihten beri aynı marka ve ticaret unvanı ile faaliyetlerine devam ettiğini, … numaralı marka başvurusunda bulunduğunu, müvekkilinin kabul harcını yatırmadığından markasının tescil edilemediğini, ancak kullanıma devam ettiğini, müvekkilinin http://www…com/ internet alan adının bulunduğunu, müvekkilinin logo ve markayı aktif bir şekilde kullandığını, davalı yanın müvekkilini arayarak “…” markasının kendisine ait olduğunu ve TP nezdinde tescilli olduğunu müvekkilinin kullanıma son vermesi gerektiğini belirttiklerini, dava konusu markanın müvekkili ile özdeşleştiğini, İzmir’de tanınır bir marka haline geldiğini, müvekkilinin tabela ve markasını değiştirmesi durumunda itibar ve müşteri kaybı yaşayacağını, müvekkilinin markanın gerçek hak sahibi olduğunu belirterek, davalı adına tescilli … tescil nolu “…” markasının hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkilinin davaya konu markanın hak sahibi olduğunu, müvekkilinin işletmekte olduğu kuaföre ait “…” markasının tescili için, … başvuru numarası ile 44.sınıf mal ve hizmetler sınıfında başvuruda bulunduğunu ve markanın 25/01/2017 tarihinde tescil edildiğini, davacı yanın marka başvurusunu tamamlamadığını, davacı yana ait işletmenin sadece İzmir ilinde, müvekkiline ait işletmenin ise sadece İstanbul ilinde faaliyet gösterdiğini, davaya konu markanın Türkiye genelinde tanınmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Toplanan delillere göre öncelikli hak sahibinin davacı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne ve davalı markasının hükümsüzlüğüne,” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Dava konusu ”…” markasının tescili için, … başvuru numarası ile ‘’44. Sınıf mal ve hizmetler’’ sınıfında başvuruda bulunulmuş olup, marka tescil başvuru sürecinin eksiksiz olarak tamamlanması ve söz konusu başvuruya ilişkin herhangi bir itiraz olmaması sebebiyle, müvekkile ait markanın 25.01.2017 tarihinde tescil edildiğini, 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 6/5. maddesinde “Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.” denilmek suretiyle haklı bir sebebe dayanma halinin arandığını, ancak somut olayda davacının, bu marka ile tanınır olduğu ve itibar, müşteri kaybedeceği gibi soyut iddialar dışında herhangi bir haklı sebep gösteremediğini, Tescilsiz markaların korunmasına ilişkin olarak, 556 sayılı KHK’da ve 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nda aranan; markanın tanınmış olması; kullanım sonucu ayrıt edici nitelik kazanmış olması; markanın başkasına ait isim, fotoğraf, telif veya sınai mülkiyet hakkını kapsaması gibi şartların hiçbirisinin davaya konu markayı kapsamadığını, Davacı ve müvekkilinin farklı şehirlerde hizmet verdiğini, bundan başka, kullanım sonucu ayırt edici nitelik kazanması kavramından kastedilenin, markanın kullanıldığı mal veya hizmetle bağlantılı olarak uzun süre kullanılmış olması, ilgili çevrede reklam ve benzeri tanıtım araçlarıyla tanıtılarak mal veya hizmetle işletme arasındaki bağlantının tam olarak sağlanması olduğundan; davaya konu markanın, kullanımı sonucu ayrıt edici herhangi bir nitelik de kazanmadığının ortada olduğunu, Ayrıca tescilsiz markaların korunmasına ilişkin olarak TTK’da düzenlenen haksız rekabet kapsamında koruma şartlarının da işbu davaya konu marka için gerçekleşmediğini, zira, haksız rekabetin varlığından söz edebilmek için, iktisadi rekabet hakkı kötüye kullanılması ve bu kötüye kullanmanın objektif iyi niyet kurallarına aykırı bir kötüye kullanma niteliği taşıması gerektiğini, ancak davaya konu marka incelendiğinde; müvekkili tarafından markanın, davacı aleyhine iyi niyet kurallarına aykırı bir şekilde kötüye kullanılmasının söz konusu olmadığını, ayrıca davacı tarafın bu durumdan ekonomik menfaatlerinin zarar görmediğini, aksi yönde bir iddianın da bulunmadığını, Davacının dava konusu marka için 2013 yılında başvuru yaptığını, müvekkiline ait markanın ise 27.07.2016 başlangıç tarihli Marka Tescil Belgesi ile tescil edildiğini, müvekkilinin tüm çalışmalarını ¸ markası altında yürütebilmek için ilk önce marka tescil başvurusunu yaparak işe başladığını, davacının işe başladıktan iki yıl sonra marka tescili için başvuru yaptığını, passionkuafor alan adını satın aldığını ancak bunların hak sahipliği vermeyeceğini, bütün bunlara rağmen davacının öncelikli hak sahibi olduğu gerekçesiyle hüküm kurulmasının hukuka ve hakkaniyete uygun olmadığını, davacının 2013 yılında başvuru yaptığını ancak kendi ihmalleri ile başvuruyu olumlu sonuçlandıramadığını, Davacı için Türkiye’de tanınırlık şartının gerçekleşmediğini, Mahkemenin eksik inceleme ve değerlendirme ile karar verdiğini beyan ederek Mahkemece verile kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, davalı adına tescilli … numaralı ”…” ibareli markanın hükümsüzlüğü isteminden ibarettir. Davacı, dava konusu ”…” ibareli marakayı 2011 yılından beri tescilsiz olarak kullandığını, önceye dayalı hak sahibi olduğunu, davalının tescil ettirdiği markanın iltibas tehlikesi doğurduğunu ileri sürerek davalı adına tescilli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiş, Mahkemece, toplanan delillere göre, davacının üstün hak sahibi olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, karar, yukarıda belirtilen sebeplerle davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir. 6769 sayılı SMK’nın 6/3.maddesinde; başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusunun reddedileceğinin hükme bağlandığı görülmektedir. Davacı tarafından dosyaya sunulan fişler, daha önce davacı tarafından marka tescili için yapılan ancak harçlandırılmayan başvuruya ilişkin belge, vergi levhası, davacı tarafından kullanılan ”www…com” adlı internet sitesi içerikleri dikkate alındığında, davacının ”…” markasını, davalının markayı tescil ettirdiği 25.01.2017 tarihinden önce kullandığı, markanın hükümsüzlüğü koşullarının somut olayda gerçekleştiği, diğer yandan davalı dava konusu markayı TPMK nezdinde tescil ettirmiş olduğuna göre, tarafların farklı şehirlerde faaliyette bulunmalarının davanın görülmesine bir engel oluşturmadığı, tarafların aynı alanda faaliyet gösterdikleri, hale göre, davacının önceye dayalı gerçek hak sahibi olduğu anlaşılmakla, davacının önceye dayalı kullanımdan kaynaklı olarak gerçek hak sahibi olması sebebiyle markanın hükümsüzlüğüne yönelik Mahkeme kararında bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmış olup aksi yöndeki davalı istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davalı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 07/11/2017 tarih ve 2017/481 E., 2017/315 K. sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 5- Davalı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 11/01/2022