Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/716 E. 2021/1530 K. 09.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/716
KARAR NO: 2021/1530
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 19/10/2017
NUMARASI: 2014/1417 E. – 2017/719 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 09/12/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Dava konusu çek yaprağının müvekkili şirketten çalındığını, bu konuda suç duyurusunda bulunulduğunu, davalılar tarafından doldurulmak ve keşideci imzası da taklit edilmek suretiyle takasa verildiğini, çekin davalı … tarafından diğer davalı şirkete ciro edilerek işlem gördüğünü, çekteki imza ve yazıların müvekkil şirket temsilcisine ait olmadığını belirterek dava konusu çekten dolayı müvekkilinin davalılara borçlu olmadığının tespitinre ve % 20’den az olmamak üzere tamzinata hükmedilmesini istemiştir. Davalı …vekili cevap dilekçesinde özetle; Dava konusu çekin diğer davalı ile bağıtlanan 14/03/2014 tarihli Faktoring sözleşmesi gereği müvekkiline 14/03/2014 tarihinde teslim edildiğini, muhatap bankaya 13/10/2014 tarihinde ibraz edildiğini, imzanın uyuşmadığı belirtilerek muhatap banka tarafından ödeme yapılmadığını, çek aslının Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/33705 sor.nolu dosyasına teslim edildiğini, yapılan soruşturma sonucunda çeklerin çalındığına dair delil elde edilemediğinden “Kamu Kovuşturmasına Yer Olmadığına” karar verildiğini ve çekin müvekkiline teslim edildiğini, İstanbul …İcra Müdürlüğünün … sayılı dosyasından yasal takibe geçildiğini, alacağın tahsil edilemediğini, 6361 sayılı yasanın 9/3 maddesi gereğince alt ilişkiden kaynaklanan def’i ve itirazların müvekkili şirkete karşı ileri sürülemeyeceğini, TTK’nun 687/1 maddesi gereğince müvekkilinin iyi niyetli hamil olduğunu, aksinin davacı tarafından kanıtlanması gerektiğini belirterek davanın haksızlığını savunmuş ve reddine karar verilmesini istemiştir. İlk derece mahkemesince; “İddia, savunma, dosya içeriği deliller ve alınan bilirkişi raporuna göre; davaya konu …bank Trakya Ticari Merkez Şubesine ait, alacaklısı … Oto.-…, borçlusu … A.Ş. olan, 11/10/2014 keşide tarihli, … çek nolu, 150.000,00 TL bedelli çekte borçlu şirket kaşesi üzerindeki imzanın davacı şirketin imza yetkilileri olan … ve …’e ait olmadığını, …’in imzası model alınarak atılmış taklit imza olduğu, bu sebeple davacı şirketi borç altına sokacak belge niteliğinde sayılmayacağı sonucuna varılmıştır. Dava konusu çekin davalı …’in cirosu ile diğer davalı … şirketine devredildiği tarafların kabulünde olup bu durum dosyada bulunan çek aslının incelenmesi ile de anlaşılmıştır. Davalı … şirketi … sayılı ysanın 9/3 ve TTK 687 maddesi gereğince diğer davalı ile ilgili defi ve itirazların kendilerine karşı ileri sürülemeyeceğini, müvekkilin meşru ve iyi niyetli hamil olduğunu savunmuş ise de , sahtelik iddiası mutlak defi niteliğinde olup çekteki davacı imzalarının davacı şirket yetkilisine ait olmadığı, bu sebeple şirketi borç altına sokmayacağı, keşideci imzası taklit edilerek işlem yapıldığı belirlendiğinden davacının her iki davalıya karşı dava konusu çekten dolayı borçlu olmadığı sonuç ve kanaatine varılarak aşağıdaki biçimde hüküm kurulmuştur. Davacı tarafça her ne kadar kötü niyet tazminatı isteminde bulunulmuş ise de takip alacaklısı olan faktoring şirketinin çektesi sahteliği bilebilecek durumda olmadığı, faktoring sözleşmesi kapsamında ciro yoluyla telim alınan çekle ilgili icra takibinde kötü niyetli sayılamayacağı sonucuna varılmakla, bu konudaki istem reddedilmiştir.” şeklinde karar verildiği görülmüştür. Davalı vekil istinaf dilekçesinde özetle; -Yerel mahkemece davacı taraf ile davalı taraf arasındaki ticari ilişkinin varlığı tespit edilmiş olmasına rağmen dava konusu faturaların ve bu faturalar karşılığında verilen çekin davacı ve diğer davalı ticari defter ve kayıtlarında yer alıp almadığı hususu araştırılmadan eksik incelemeye dayalı olarak hüküm kurulduğunu, -Başka bir dava sonucu alınan bilirkişi raporunda çek üzerindeki keşide tarihi ile diğer davalının işyeri kapatma tarihi olan 30.09.2014 tarihinden sonra ticari ilişki yapmasının mümkün olmayacağı sonucuna varıldığını, diğer davalı şirketin 30.09.2014 yılında kapanışını vermiş olması ve çeklerin keşide tarihlerinin kapanış tarihinden sonra olmasının taraflar arasında ticari ilişkinin yapılmayacağının bir göstergesi olmadığını, müvekkil firma tarafından ilgili çekler faturalar ile tevsik edilerek alınmış olup ilgili çeklerin de fatura bedellerine karşılık o dönemde verildiğinin çok açık olduğunu, yerel mahkemece huzurdaki dava dosyasından rapor aldırılmamış eksik inceleme ile karar oluşturulmuş olduğunu, -Savcılık dosyası ile de sabit olduğu üzere davacı ile diğer davalı arasında ticari ilişkinin varlığı sabit olup ayrıca çeklerin çalındığı yönünde herhangi bir delil bulunamadığını, borçtan kurtulmak için huzurdaki davayı açtıklarının tespit edildiğini, -Yerel mahkemece çek üzerinde yer alan imzanın davacı tarafa ait olmadığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilse de, davacının ilgili çek sebebiyle sorumluluğunun devam etmekte olduğunu, aynı imza ile atılmış olan birçok çekin kayıtsız şartsız davacı tarafça ödendiğini, dava konusu çekin davacı tarafça keşide edilmemiş olsa dahi; aynı imzaya sahip yaklaşık 153 adet çekin yine davacı tarafça kayıtsız şartsız ödenmesinin, yetkisiz temsilin davacı tarafın kabulünde olduğunun en açık göstergesi olduğunu, Yerel Mahkemece aynı imza ve farklı keşide tarihlerine sahip birçok çekin ödenip ödenmediği ve yetkisiz temsile ses çıkarmayıp bu durumu kabul edip etmediği yetkisiz temsile tahammül gösterip göstermediği ve buna ilişkin İstanbul 11. İcra Hukuk Mahkemesi’ nin 2014/799 E. sayılı dosyasından alınmış olunan bilirkişi raporuda dikkate alınarak hüküm kurulması gerekirken bu yönde de eksik incelemelere dayalı olarak karar verildiğini kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Senede karşı mutlak defiler, senet hamili olan herkese karşı ileri sürülebilir. Gerek doktrinde ve gerekse uygulamada “imzanın sahte olması”, “senet metninde sahtekarlık (tahrifat) yapılmış olması”, “borçlunun borçlanma ehliyetinin bulunmaması”, “senette zorunlu şekil koşullarının bulunmaması”, “imza sahibinin temsil yetkisinin bulunmaması”, “senedin zamanaşımına uğramış bulunması” vb. defiler senedin hükümsüzlüğüne yönelik olup, her hamile (iyiniyetli olsa dahi) karşı ileri sürülebilen mutlak def’i olarak kabul edilmektedir. Bu sebepledir ki, borçlunun hamil/alacaklıya karşı senet metninde imzaya ilişkin iddiası mutlak def’idir ve mahkemece bu iddia incelenmelidir (Hukuk Genel Kurulunun 04.03.2015 gün ve 2013/19-1746 E., 2015/896 K.). Somut olayda davacı kendi imzasının sahteliğine dayandığından mutlak defi niteliğindeki iddiasını herkese karşı ileri sürülebileceğinden Mahkemece verilmiş olan kararda hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Sonuç olarak, senet üzerindeki imzanın sahteliğinin mutlak defi olması, dava konu çeklerdeki imzanın davacıya ait olmadığı tespiti, bu sebeple davacının davalıya dava konu çeklerden dolayı borçlu kabul edilemeyeceği, davalı tarafça istinaf dilekçesinde ileri sürülen itirazlarının mutlak defi karşısında sonuca bir etkisinin bulunmadığı, kötü niyetin kanıtlanamadığı, ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf talebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir.Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 19/10/2017 tarih ve 2014/1417 E., 2017/719 K. sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 10.246,50 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 2.561,63 TL harcın mahsubu ile bakiye 7.684,87 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve … Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 09/12/2021