Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/694 E. 2021/1510 K. 02.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/694 Esas
KARAR NO: 2021/1510
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 17/10/2017
NUMARASI: 2015/134 E. – 2017/222 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Manevi Tazminat İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 02/12/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalılara ait www…com.tr adresli internet sitesinde davacıya ait tescilli şerit markası ile ayakkabı modellerinin piyasaya sunularak satıldığını, ürünler ile iltibas yaratan benzerlerinin davalılar tarafından üretildiğini ve piyasaya sunulduğunu, bu suretiyle davacının marka hakkını ihlal edildiğinin ve haksız rekabet yaratıldığı hususunun tespiti, önlenmesi, men’i, müvekkilinin hakları saklı kalmak kaydı ile 60.0000 TL maddi ve 70.000 TL manevi tazminatın ticari faizi ile davalılardan tahsili ile ürünlerin imhası, ihtiyati tedbir kararı verilmesi ve hükmün ilanı taleplerine ilişkin olarak açıldığı anlaşılmıştır. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davalı … yönünden davanın husumet nedeniyle reddedilmesini, diğer Davalı …’in “…” markası ile kendi tasarımlarını ürettiğini, müvekkilinin ürünleri üzerinde kullanılan işaretlerin benzerlik oluşturmadığını, sağ ve solda kullanılan çizgilerin 4 adet olduğunu, “…” markasının koruma alanına girmediklerini, yanyana kullanılan ”… marka olarak korunmasının bu çizgilerin başka tasarımlar için hiç bir şekilde kullanılamayacağı anlamına gelmesinin eşyanın tabiatına aykırı olduğunu, her ayakkabı markasında çizgi ve şeritlerin olabileceğini, müvekkilin ürünlerinde bulunan çizgilerin açısı, sayısı, ayakkabı üzerindeki yeri ve konumlandırılışlarının aynı olmadığını, müvekkilin ürünlerinde ayırt edici “…” markasının olduğunu, tasarımların tamamen farklı olduğunu, bilinçli tüketicinin her tarafında “…” markası yazan ayakkabıyı kolaylıkla ayırt edebileceğini, her şerit ve çizginin “…” markasına mal edilmesinin fikri mülkiyet hukukuna aykırılık teşkil ettiğini, dava konusu ayakkabılarının bilinçli olmayan tüketicini güzünde dahi benzerlik algısının mümkün olmayacak kadar farklı tasarımlar olduğunu, mahkemenin tedbir kararına binaen Küçükçekmece …icra Müdürlüğünün … talimat numaralı dosyası ile 29.07.2015 tarihinde müvekkilinin adresinde yapılan tespitte;” mahalde yapılan tespitte tedbir kararına konu ürünlere rastlanamadığından…karara konu ürünler olmadığından karar gereği işlem yapılamadı.”şeklinde tutanak tutulduğunu, müvekkili firmanın “…” markası ile imalatını son 5 yıldır durdurduğunu, 2010 yılından bugüne büyük markalara üretim yaptığını, … markası ile üretim yaptığı dönemde 1000 den fazla model ve desende üretim yaptığını internet sitesinde teşhir edilen davaya konu olan …, …, …, … kod numaralı ve “… markalı modellerin bayilere gönderilen deneme amaçlı numune üretimler olduğunu, sipariş almadığı için seri olarak üretilmediğini, geçmişte bu şekilde dava konuyu olmayan 50’şerli çift üretimlerinin yapılıp bayilere dağıtıldığını, kesinlikle davayı kabul etmediklerini, 2010 yılından bugüne “…” markası ile üretim yapmadıkları için 2 yıllık zaman aşımı süresinin dolduğunu, davanın ayrıca esastan reddi gerektiğini bildirdikleri anlaşılmıştır. İlk derece mahkemesince; “Markaya tecavüz ile haksız rekabetin tespitine, durdurulmasına, önlenmesine, mahkemece verilen tedbir kararının, karar kesinleşene kadar devamına, davacının davaya konu markası ile iltibas ve haksız rekabet yaratan üretim, satış, pazarlama, ilan, reklam, katoloğ vb eylemlerin önlenmesine, tekrarının yasaklanma- sına, marka hakkını ihlal nedeniyle 556 sayılı KHK ve BK hükümlerine göre davalının elde ettiği karın 6.161.82-TL den az olamayacağından, 6.161.82 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faiz ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine, manevi tazminat isteminin kısmen kabulü ile 4.000-TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faiz ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine, Karar kesinleştiğinde hükmün masrafı davalıdan müştereken ve müteselsilen alınarak Türkiye çapında yayın yapan tirajı yüksek üç gazeteden birinde bir kez ilanına” karar verilmiştir. Davalılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1-İstanbul 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2015/134 E., 2017/222 K. Ve 17.10.2017 tarihli kararında, husumet itirazlarını değerlendirmediğini ve eksik ve hatalı karar verdiğini, davacının yöneltmiş olduğu davanın konusunun müvekkilinin şirket faaliyetlerini ilgilendirmekte olup, müvekkillerinden …’ın, tüzel kişinin iş ve işlemlerinden şahsen ve hukuken sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını, öncelikle davanın, husumet ehliyeti yokluğundan dolayı davalı … yönünden reddedilmesi gerekirken, mahkemenin husumet itirazını dikkate almadığını ve kararında da, husumet itirazı hakkında gerekçeli bir karar oluşturmadan davanın kısmen kabulüne karar verdiğini, 2-Reddedilen maddi tazminat miktarı olan 53,838.18-TL üzerinden lehlerine, nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken mahkemenin, hataya düşerek nisbi değilde maktu vekalet ücreti olan 2,860.00-TL vekalet ücretine hükmettiğini, yine hakeza manevi tazminat yönünden de eksik vekalet ücretine hükmettiğini, asgari 2,860.00-TL vekalet ücretine hükmetmesi gerekirken lehimize 480,00-TL vekalet ücretine hükmettiğini, 3-Ayrıca, davalılardan … yönünden de lehlerine vekalet ücreti hükmedilmesi gerekirken hiçbir şekilde vekalet ücretine hükmedilmediğini, tüm bu sebeplerle kararın vekalet ücretleri yönünde aleyhlerine olan hususlar yönünden bozulması gerektiğini, 4-Davaya konu edilen ürünler 2010 yılından önceye ait olup, zaman aşımına uğradıklarını, zaman aşımı itirazlarının dikkate alınmadığını, dava konusu ayakkabıların tespiti için mahkemenin tedbir kararına binaen, Küçükçekmece … İcra Müdürlüğünün … talimat nolu dosyası ile, 29.07.2015 tarihinde müvekkilinin adresine gelindiğini, yapılan İcra ve tespit işleminde, “mahalde yapıları tespitte tedbir kararına konu ürünlere rastlanamadığından, karara konu ürünler olmadığından karar gereği işlem yapılamadı” şeklinde tutanak tutulduğunu, yani müvekkilinin iş yerinde hiçbir şekilde davaya konu edilen ürünlerin bulunamadığını, yani bu ayakkabıları davanın açılmasından önceki iki yıllık zaman içinde taraflarınca üretildiği veya satıldığı davacı tarafça hiçbir şekilde ispat edilememiş olup, ayrıca bu konuda da dosyada herhangi bir delil de bulunmadığını, bu sebeple gerek Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, gerekse Türk Borçlar Kanunu genel hükümlerince 2(iki) yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu, 5-Karara dayanak teşkil eden ek bilirkişi raporunun hukukilikten uzak olup, sallama verilere dayandığını, mahkemece alınan iki raporda birbiriyle çelişkili olup, bu çelişki giderilmeden verilen kararın hukuka uygun olmadığını, 6-Davaya konu edilen ayakkabı tasarımları, hiç bir şekilde davacının tasarımlarına benzemediğini ve markasına iltibas teşkil etmediğini, 7-Ayrıca, davacının dava konusu ettiği ürünlerin, tescille korunan yani tasarım tescil belgesi’ne sahip ürünler olmadıklarını, bu sebepte ürün bazında taklit ve tecavüz vardır ve zarar vardır gibi bir hukuki bir inceleme ve hesaplamanın yapılamayacağını, 8- İstanbul 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2015/134 E., 2017/222 K. ve sayılı 17.10.2017 tarihli karanın müvekkilleri lehine bozulmasına karar verilmesini, davanın, davacıların tüm talepleri yönünden reddine karar verilmesine, yargılama giderlerinin ve ücret-i vekaletin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1- Manevi tazminat talebi yönünden hesaplanan vekâlet ücretinin hatalı olduğu, 2- Maddi tazminat miktarlarının eksik tespit olunduğu, 03.08.2017 tarihli rapor içeriğinde tazminata konu olmak üzere yapıları finansal tespitlere göre, gelir tablosu verilerine göre, net karlılık oranları uygulanmak süretiyle, 2012 yılından dava tarihine kadar olan dönemde, davalıların elde ettiği net kazanç toplamının 6.161,82 TL olarak hesap edildiği, toptan satış piyasasında net karlılık oranları ortalaması 94612,50 uygulanmak suretiyle, 2012 yılından dava tarihine kadar olan dönemde, davalının elde ettiği net kazanç toplamının 172.101,30 TL olarak hesap edildiği,buna da davalı yanın, usulüne uygun defter tutmaması, önceki tarihli bilirkişi raporlarında görüldüğü üzere genel ifadelerle ürün satışlarına yer vermesi ve hatta basiretli bir tacir olmaktan uzak olacak şekilde son inceleme esnasında ticari defterleri, satış faturalarını ve stok kayıtlarının bulamadıkları gerekçesiyle bu belgeleri bilirkişilere teslim etmemesi, zararın da kesin şekilde tespit edilememesine sebep olduğu, İlk Derece Mahkemesi’nce tazminatın Türk Borçlar Kanunu hükümlerine göre hesap edildiği ve yapılan hesapta; 3.000.000,00 TL cirosu bulunan bir şirketin internet kataloğunda ürünlere geniş yer verdiği, davalının toptan satıcı oluşu, bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere toptan satış piyasasında yerleşik uygulamalar ve teamüllere göre net karlılığın % 10-15 olması gerektiğinin göz ardı edildiği, haliyle tazminat miktarının eksi hesaplandığı, kusurlu ve hileli hareketler ile satışlarını gizleyen, bilirkişi heyetine stok, satış bilgileri ile ticari defterlerini sunmayan davalıların, bu hukuka aykırı davranışlarından yararlandırılmaması gerektiği, 3- İlk Derece Mahkemesi’nce hükmedilen manevi tazminat tutarı davalıların hukuka aykırı filleri karşısında çok düşük olduğu, manevi tazminatın hesaplanırken, olayın oluş şekli ile tarafların ekonomik ve sosyal durumlarının da dikkate alınması gerektiği, halihazırda eksik hesaplanan maddi tazminat miktarı nedeniyle manevi tazminat da bu denli düşük tutulduğu düşünüldüğünde önemle belirtilmelidir ki, manevi tazminat bir zenginleşme aracı değilse de, tecavüzü yapanın başkalarının manevi değerlerine zarar verdiği taktirde kimi zaman maddi tazminatın çok üzerinde bir bedeli ödeyebileceğini de bilmesini sağlamaya yönelik olması gerektiği, 4- Tüm şartların oluşmasına ve talebimize rağmen, itibar tazminatına hükmedilmemesinin doğru olmadığı, açıklanan sebeplerle, davalıların istinaf taleplerinin esastan reddini, İlk Derece Mahkemesi kararının icrasının tehirini, anılan kararın kaldırılarak sırf istinaf talepleri doğrultusunda yeniden esas hakkında karar verilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, davacıya ait tescilli şerit markası ile ayakkabı modellerinin davalılara ait www…com.tr adresli internet sitesinde piyasaya sunularak satılmak suretiyle marka hakkının ihlali, haksız rekabetin tespiti, önlenmesi, men’i ile 60.0000,00 TL maddi ve 70.000,00 TL. manevi tazminatın tahsili davasıdır. Davacı vekili, davalılara ait www…com.tr adresli internet sitesinde davacıya ait tescilli şerit markası ile ayakkabı modellerinin piyasaya sunularak satıldığını, ürünler ile iltibas yaratan benzerlerinin davalılar tarafından üretildiğini ve piyasaya sunulduğunu, bu suretiyle davacının marka hakkını ihlal edildiğinin ve haksız rekabet yaratıldığı hususunun tespiti, önlenmesi, men’i, müvekkilinin hakları saklı kalmak kaydı ile 60.0000,00 TL maddi ve 70.000.00 TL manevi tazminatın ticari faizi ile davalılardan tahsili ile ürünlerin imhası, ihtiyati tedbir kararı verilmesi ve hükmün ilanını talep etmiş, davalılar vekili , davalı … yönünden davanın husumet nedeniyle reddedilmesini, diğer Davalı …’in “…” markası ile kendi tasarımlarını ürettiğini, müvekkilinin ürünleri üzerinde kullanılan işaretlerin benzerlik oluşturmadığını, her şerit ve çizginin “…” markasına mal edilmesinin fikri mülkiyet hukukuna aykırılık teşkil ettiğini, dava konusu ayakkabılarının bilinçli olmayan tüketicini güzünde dahi benzerlik algısının mümkün olmayacak kadar farklı tasarımlar olduğunu, müvekkili firmanın “…” markası ile imalatını son 5 yıldır durdurduğunu, 2010 yılından bugüne büyük markalara üretim yaptığını, … markası ile üretim yaptığı dönemde 1000 den fazla model ve desende üretim yaptığını internet sitesinde teşhir edilen davaya konu olan …, …, …, … kod numaralı ve “… markalı modellerin bayilere gönderilen deneme amaçlı numune üretimler olduğunu, sipariş almadığı için seri olarak üretilmediğini, geçmişte bu şekilde dava konuyu olmayan 50’şerli çift üretimlerinin yapılıp bayilere dağıtıldığını, kesinlikle davayı kabul etmediklerini, 2010 yılından bugüne “…” markası ile üretim yapmadıkları için 2 yıllık zaman aşımı süresinin dolduğunu, davanın ayrıca esastan reddi gerektiğini savunmuş, mahkemece, davalının davacıya ait tescilli … markasına yönelik vaki tecavüzün ve haksız rekabetin tespitine, durdurulmasına, önlenmesine, mahkemece verilen tedbir kararının, karar kesinleşene kadar devamına, davacının davaya konu markası ile iltibas ve haksız rekabet yaratan üretim, satış, pazarlama, ilan, reklam, katoloğ vb eylemlerin önlenmesine, tekrarının yasaklanma- sına, marka hakkını ihlal nedeniyle 556 sayılı KHK ve BK hükümlerine göre davalının elde ettiği karın 6.161.82-TL den az olamayacağından, 6.161.82 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faiz ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine, manevi tazminat isteminin kısmen kabulü ile 4.000-TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faiz ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine, Karar kesinleştiğinde hükmün masrafı davalıdan müştereken ve müteselsilen alınarak Türkiye çapında yayın yapan tirajı yüksek üç gazeteden birinde bir kez ilanına karar verilmiş, her iki taraf vekili yukarıdaki sebeplerle kararı istinaf etmişlerdir. Mahkemece, Bilirkişi … tarafından düzenlenen 15.07.2015 havale tarihli raporu ile Bilirkişiler …, … ve …’ın 24.05,2016 tarihli raporlar dosyaya aldırılmış olup her iki bilirkişi raporunda, davalının .. marka … kod no.lu spor ayakkabısının, davacı … marka … modelinin, davalının … marka … kod no.lu spor ayakkabısının, davacı … marka … modelinin, davalı … marka … kod no nolu spor ayakkabısının, davacı … marka … modelinin, davalı … marka … kod no.lu spor ayakkabısının, davacı … marka … modelinin genel görsel bütünlüğü, desen ve renk kombinasyonları, taban yapısı ite tüketici zihninde oluşturdukları genel intiba yönünden tüketiciler nezdinde karışıklığa ve iltibasa yol açacak derecede benzer oldukları, dolayısıyla davalı tarafın bu kullanımlarının davacının ürünlerinde kullandığı ayakkabı tasarımının karışıklığa mahal verecek şekilde kullanıldığı tespiti yapılmıştır. Dava tarihinde yürürlükte olan ve somut olaya uygulanması gereken 556 sayılı Markaların Korunması Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararname’nin Marka Hakkına Tecavüz Sayılan Fiilleri içeren 61. maddesinin (a) bendi uyarınca; “Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 9 uncu maddede belirtilen biçimlerde kullanmak” marka hakkına tecavüz olarak değerlendirmektedir. KHK’nın “Marka tescilinden doğan hakların kapsamı” başlığı ile düzenlenen 9. maddesi ise aşağıdaki şekildedir: “Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka sahibi, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep edebilir: a)Markanın tescil kapsamına giren aynı mal ve/veya hizmetlerle ilgili olarak, tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin kullanılması. b)Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal ve/veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal ve/veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından, işaret ile tescilli marka arasında ilişkilendirilme ihtimali de dâhil, karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması. c)Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsamına giren mal ve/veya hizmetlerle benzer olmayan, ancak Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle tescilli markanın itibarından dolayı haksız bir yarar elde edecek veya tescilli markanın itibarına zarar verecek veya tescilli markanın ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin kullanılması. Aşağıda belirtilen durumlar, birinci fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir: a) İşaretin mal veya ambalajı üzerine konulması. b)İşareti taşıyan malın piyasaya sürülmesi veya bu amaçla stoklanması, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi veya o işaret altında hizmetlerin sunulması veya sağlanması. c)İşareti taşıyan malın gümrük bölgesine girmesi, gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutulması. d) İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında kullanılması. e)İşareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bir bağlantısı olmaması koşuluyla, işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde, alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük veya benzeri biçimlerde kullanılması…” Bu madde hükümlerinden anlaşılacağı üzere; marka hakkının ihlal edildiğinin kabulü için 61. madde delaletiyle 9/1-b bendinde tanımlanan kullanım şeklinin gerçekleşmesi yeterli kabul edilmektedir.Yani, tecavüzün varlığına hükmedebilmek için; davacı markaları ile davalının “tescilsiz” kullandığı işaretin ve bunların emtia veya hizmetlerinin aynı veya benzer olması ve bu durumun iltibasa yol açması zorunludur. 556 sayılı KHK, “benzerlik” kavramını tanımlamamıştır. Ancak; marka hakkının kapsamını düzenleyen 9/1-b maddesinden; işaret ile tescil edilen marka arasında karıştırılma ihtimali varsa; o işaret ile tescilli marka arasında benzerlik olduğunun kabulü gerektiği anlaşılmaktadır. Yüksek Mahkemeye göre markalar arasında benzerliğin olup olmadığına, markanın bütünü itibariyle bıraktığı etki dikkate alınarak karar verilir. Yargıtay 11. HD 2004/14154 Esas ve 2006/1555 Karar sayılı kararında; “…556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 8/1-b bendi uyarınca markaların iltibas yaratıp yaratmadıklarının belirlenmesinde, markaların kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının alıcısı olan ortalama düzeydeki halk nezdinde karıştırılma tehlikesi bulunup bulunmadığının tespiti gereklidir. … Dairemizin bu konuda yerleşik içtihatları uyarınca asıl unsurun; bunların ayırt edici ve baskın unsurları unutulmaksızın markanın bütünü itibariyle bıraktığı izlenimin tümüne hâkim olan görünüş ve ayırt ediciliği vurgulayan imajda aranması gereklidir.” şeklindeki görüş ve değerlendirmelerle, karıştırılma ihtimalinin tespitinde, markaların kapsadığı mal veya hizmetin hitap ettiği orta seviyedeki tüketicinin dikkatinin esas alınması gerektiğini ve değerlendirmenin markanın bıraktığı toplu intiba dikkate alınarak yapılması gerektiğini, bu değerlendirmede esaslı unsurun özellikle dikkate alınması gerektiğini vurgulamıştır. Markalar arasında iltibas bulunup bulunulmadığının tespitinde Yargıtay’ın genel görüşü davaya konu olan mal ve hizmetlerin hitap ettiği tüketici grubunun bilgi ve dikkat seviyesinin nazara alınması gerektiği yönündedir. Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında, bilirkişi raporlarında yukarıda açıklanan markaya tecavüze ilişkin tespitlerin dosya kapsamına uygun olduğu anlaşılmaktadır. Davacı haksız rekabetin tespitini ve uğradığı zararın, 556 sayılı KHK’nın 66.b maddesine göre tazminini talep etmektedir. Haksız rekabet kuralları, rekabet hakkının dürüstlük kuralları çerçevesinde kullanılmasını sağlamak ve rekabet hakkının kötüye kullanılmasını engellemek amacı ile sevk edilen kurallar olup, genel nitelikli ve her alanda uygulanabilecek hükümler içermekle birlikte rekabet hakkının, Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2. maddesi gereğince dürüstlük kurallarına uygun şekilde kullanılmasını sağlamaya çalışmaktadır (Arkan, Sabih: Ticari İşletme Hukuku, Ankara, 2018, s. 350). Hem 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (6762 sayılı TTK) hem de 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (6102 sayılı TTK) haksız rekabet kuralları, ticari nitelik taşısın taşımasın tüm haksız rekabet hâllerini kapsayacak şekilde ve son derece ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Olay ve dava tarihi itibariyle somut olaya uygulanması gereken 6102 sayılı TTK’nin 54. (6762 sayılı TTK’nin 56.) maddesinde haksız rekabete ilişkin amaç ve genel hükme yer verildikten sonra, aynı Kanun’un 55. (6762 sayılı TTK’nin 57.) maddesinde uygulamada sık karşılaşılan ve dürüstlük kurallarına aykırı olan bazı davranış ve fiil örnekleri sayılmıştır (Arkan, s. 350.). 6102 Sayılı TTK’nin 55/(1)-a-4 maddesi gereğince “Başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak” dürüstlük kuralına aykırı haksız rekabet hâli olarak belirtilmiştir. Buna göre, kişinin bir başkasının mal veya iş ürününün ya da ticaret unvanı veya markasının aynısını ya da benzerini kendi iş ve faaliyetinde ticari amaçla kullanması, ilgili malı veya iş ürününü piyasaya sunması karıştırılmaya (iltibasa) yol açar ve haksız rekabet teşkil eder. Somut olayda davalı eylemlerinin açıkça haksız rekabete yol açtığı görülmektedir. Haksız rekabetten dolayı davacının uğrayabileceği zararın tespitine yönelik, bilirkişiler …, … ve …’ın 24.05.016 tarihli raporlarında ticari defter ve belgeler üzerinde yaptıkları incelemede, davalı şirket tarafından ticari defterler, satış faturaları ve stok kayıtları bulunamadığı gerekçesiyle, Kurumlar Vergisi Beyannameleri ve ekli mizan kayıtları dışında defter ve belge ibraz edilmemiş olması nedeniyle, dava konusu ürünlere ait satışların adet ve tutarlarını ayırt etmek mümkün olmadığından, davalıların dava konusu ürünler ile ilgili olarak, markaya tecavüz ve haksız rekabet yoluyla edindiği kazanç miktarının tespit edilemediğini, ancak, davalının tüm ürünlere ait net satışları, faaliyet karı ve net kar ile karlılık oranlarının tespit edilebildiğini, dava konusu ürünlerin satış tutarının, davalının toplam net satışları içerisindeki payı minimum %5 olarak kabul edilmesi halinde, gelir tablosu verilerine göre, net karlılık oranları uygulanmak suretiyle, 2012 yılından, dava tarihine kadar olan dönemde, davalının elde ettiği net kazanç toplamının 6.161,62 TL olarak hesap edildiğini, toptan satış piyasasında net karlılık oranlan ortalaması %12,50 uygulanmak suretiyle, 2012 yılından, dava tarihine kadar olan dönemde, davalının elde ettiği net kazanç toplamının 172.101,30 TL olarak hesap edildiği tespiti yapmışlardır. Toptan satış piyasasında yerleşik uygulama ve teamüllere göre, imalat/maliyet ve faaliyet giderlerine ilave edilerek satış fiyatının belirlendiği, davalı şirketin fason üretim yaptığı, ticaret sicil kayıtlarına göre ve mali tablolar kapsamına göre belirli bir iş hacmine sahip olduğu ve internet yolu ile de tüketicilere ulaştığı hususları, 424K modeline ait 5 adet fatura da görüldüğü gibi dava konusu dışındaki ayakkabı modellerinin kodlarının faturalarda yer almadığı, dolayıyla sektördeki tüm uygulamanın bu yönde olması, yani fason üretim yapan firmaların tam satış adetlerinin belirlenemiyor olması gerçeği karşısında mali yönden yapılacak başkaca bir araştırmanın bulunmadığı, bu sebeple somut olayın özeliği gözetilerek maddi tazminat istemi yönünden mahkemece bu rapora itibar edilmesinde bir hukuka aykırılık görülmemiştir. Öte yandan, gerek tüzel kişiyi organının (ve organ üyelerinin) haksız fiilinden sorumlu tutan MK’nun 50/2, gerekse bu hükmü limited şirket için tekrarlayan 6102. sayılı TTK’nun 629 maddesi ve bu maddenin yollamasıyla TTK’nun 371.1 maddeleri, organlarının haksız fiillerinden sorumlu olan tüzel kişinin kusurlu organ üyelerine rücu edebileceğini kabul etmektedirler. Çünkü, kusurlu fillerinden dolayı tüzel kişiyle birlikte organda şahsen sorumlu bulunmaktadır (MK 50/3). Şu halde limited ortaklık ve şirket yönetici ortağı haksız fiil davacısı karşısında iki sorumlu olarak yer alırlar ve aralarında eksik teselsül hükümleri cari olacağından davalı şirket ortağı ve yetkilisi olarak … bu davada taraf sıfatı bulunmakta olup davalı vekilinin bu yöndeki itirazı yerinde görülmemiştir. Davalının internet sitesi ve ticari kayıtlarında, marka tecavüzü ve haksız rekabet fiillerinin 2012 yılından itibaren devam edecek şekilde ihlalin söz konusu olduğu, davacının davayı 2015 yılında açtığı, 6098 sayılı TBK 72. maddesinde öngörülen 2 ve 10 yıllık zamanaşımı sürelerinin geçmediği görüldüğün- den davalı vekilinin zamanaşımı itirazının reddi gerekmiştir. Mahkemece manevi tazminattan dolayı her iki taraf vekili lehine 480,00 TL vekalet ücretine hükmolunmuş, her iki taraf vekili vekalet ücreti yönünden istinaf başvurusunda bulunmuştur. 2017 yılı AAÜT 13 – (1) maddesine göre,” Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, davanın görüldüğü mahkeme için Tarifenin ikinci kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla (7 nci maddenin ikinci fıkrası, 9 uncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesi ile 10 uncu maddenin son fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla) Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir. (2) Ancak, hükmedilen ücret kabul veya reddedilen miktarı geçemez.” şeklindeki düzenlemesi uyarınca mahkemece ikinci kısımdaki maktu ücret olarak 2.860 TL olarak öngörülmekle bu miktarın altında vekalet ücretine hükmedilemeyeceğinden, taraf vekillerinin bu yöndeki başvuru haklı görülmüştür. Son olarak davalı vekili reddedilen maddi tazminat miktarı olan 53,838.18 TL üzerinden lehlerine, nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken mahkemenin, hataya düşerek nisbi değilde maktu vekalet ücreti olan 2,860.00 TL vekalet ücretine hükmettiğini belirterek itirazda bulunmuş olup Maddi tazminat talebi yönünden vekalet ücretinin 2017 yılı AAÜT 13/1. maddesine göre, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, davanın görüldüğü mahkeme için Tarifenin ikinci kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla (7 nci maddenin ikinci fıkrası, 9 uncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesi ile 10 uncu maddenin son fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla) Tarifenin üçüncü kısmına göre belirleneceği, fakat mahkemece, hatalı olarak maktu ücrete hükmedildiği görülmekle beraber, istinaf inceleme tarihi itibarıyla geçerli 2021 AAÜT 13.maddeye göre, ” MADDE 13 –(3) Maddi tazminat istemli davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına bu Tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemez. (4) Maddi tazminat istemli davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti,bu Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunur.” düzenlemesi yapıldığı, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak İstinaf Dairesince karar verilemesi halinde, karar tarihinde geçerli olan AAÜT’ye göre vekalet ücretine hükmedileceği, bu düzenleme uyarınca, davalı vekili lehine hükmedilecek vekalet ücretinin davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemeyecek şekilde karar verilmesi gerektiği anlaşıldığından davalı vekilinin bu yöndeki istinaf başvurusu kısmen haklı görülmüştür. Sonuç olarak vekalet ücretine ilişkin karar dışında kalan kısımlar yönünden, İlk Derece Mahkemesince açıklanan ve benimsenen sebeplerle dosya içeriğine, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, fakat taraf vekillerinin manevi tazminat yönünden vekalet ücretlerine, davalı vekilinin maddi tazminata ilişkin vekalet ücreti kararına karşı istinaf başvurularının kısmen haklı olduğu anlaşılmakla, taraf vekillerinin istinaf başvurularının sadece bu yönlerden kabulüyle, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/2. maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, fakat yapılan hata yeniden yargılamayı gerekli kılmadığından, resen hükmün diğer kısımları aynı kalması kaydıyla, 2021 yılı AAÜT hükümlerine göre vekalet ücretleri konusunda karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Taraf vekillerinin istinaf isteminin KISMEN KABULÜ ile, 2- İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 17/10/2017 tarih, 2015/134 E., 2017/222 K. Sayılı kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/2. maddesi gereğince KALDIRILMASINA, 3- Davanın kısmen KABULÜNE, kısmen REDDİNE, 4-Davalının davacıya ait tescilli … markasına yönelik vaki tecavüzün ve haksız rekabetin tespitine, durdurulmasına, önlenmesine, 5-Mahkememizce verilen tedbir kararının karar kesinleşene kadar devamına, davacının davaya konu markası ile iltibas ve haksız rekabet yaratan üretim, satış, pazarlama, ilan, reklam, katoloğ vb eylemlerin önlenmesine, tekrarının yasaklanmasına, 6-Marka hakkını ihlal nedeniyle 556 sayılı KHK ve BK hükümlerine göre takdir edilen 6.161,82 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faiz ile davalılardan müteselsilen tahsiliyle davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, 7- Manevi tazminat isteminin kısmen kabulü ile 4.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faiz ile davalılardan müteselsilen tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine, 8- Karar kesinleştiğinde hükmün masrafı davalıdan müştereken ve müteselsilen alınarak Türkiye çapında yayın yapan tirajı yüksek üç gazeteden birinde bir kez ilanına, 9- İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 9/a-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 694,15 TL nispi harcın peşin alınan 2.220,08 TL harçtan mahsubu ile fazla yatırılan 1.525,84 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine, 9/b-Davacı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan 27,70 TL başvurma harcı, 694,15 TL peşin harç, 4,10 TL vekalet harcı, 4.400,00 TL bilirkişi ücreti, 406,00 TL tebligat, müzekkere ve posta gideri olmak üzere toplam 4.806 TL yargılama giderinden davanın kabul ret oranına göre 336,42 TL’nin davalılardan müteselsilen tahsiliyle davacıya verilmesine, bakiye giderin davacı üzerinde bırakılmasına, 9/c-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Av. Asg. Üc. Trf.’ne göre, davalının davacıya ait tescilli markasına yönelik vaki tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, durdurulması ve önlenilmesi yönünde karar oluşturulduğundan 7.375,00 TL maktu vekalet ücretinin davalılardan müteselsilen tahsiliyle davacıya verilmesine, 9/d-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Av. Asg. Üc. Trf.’nin 13/(2). maddesine göre, maddi tazminat talebi yönünden 6.161,82 TL nispi vekalet ücretinin davalılardan müteselsilen tahsiliyle davacıya verilmesine, 9/e-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Av. Asg. Üc. Trf.’nin 13/(2). maddesine göre, manevi tazminat talebi yönünden 4.000,00 TL nispi vekalet ücretinin davalılardan müteselsilen tahsiliyle davacıya verilmesine, 9/f-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Av. Asg. Üc. Trf.’nin 13/(2). maddesine göre, reddedilen manevi tazminat talebi yönünden 4.000,00 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle davalılara verilmesine, 9/g-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Av. Asg. Üc. Trf.’nin 13/(3). maddesine göre, reddedilen maddi tazminat talebi yönünden 6.161,82 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle davalılara verilmesine, 10- İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 10/a-İstinaf talebi kabul edildiğinden taraflarca yatırılan istinaf harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara iadesine, 10/b-Tarafların istinaf talepleri kısmen kabul edildiğinden istinaf yargılaması için yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerilerinde bırakılmasına, 10/c-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 11-6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 02/12/2021