Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/691 E. 2022/213 K. 17.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/691
KARAR NO: 2022/213
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 14/11/2017
NUMARASI: 2016/156 E. 2017/320 K.
DAVANIN KONUSU: Marka,Tecavüzün Giderilmesi İstemli Marka, Tecavüzün Ref’i İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 17/02/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin Amerikan kökenli dünya çapında tanınan, bir eğlence ve medya şirketi olduğunu, 1985 yılında … kanalı ile medya sektörüne giriş yaptığını, markaların …, … ve Türkiye’de tescil belgesi ile korunduğunu, ülkemizde de 1997 yılından bu yana tescilli olduğunu, özellikle… markalarını dünyanın çeşitli ülkelerinde bulunan yerel ortakları aracılığıyla açtığı tema parklarda yoğun olarak kullandığını, davalının marka başvurusundan ve www….com.tr alan adı tescilinden haberdar olunması üzerine sulh girişimlerinden sonuç alamadıklarını, markanın yayınına itirazları üzerine davalı tarafın marka başvurusu kapsamından “film, televizyon ve radyo programları yapım hizmetleri”nin çıkartılarak markanın kalan hizmetler açısından tesciline karar verildiğini, yapılan itiraz üzerine YİDK tarafından da aynı kararın verildiğini, davalının tescilli markası … olsa da markanın tescil belgesine uygun surette ve ilgili sınıflarda kullanılmadığını, müvekkilinin … markaları ile iltibas yaratacak ve şeklinde kullanıldığını, parkın tabelası girişinde bulunan yönlendirici panolarda, kesilen fişler üzerinde sadece … ibaresinin kullanıldığını, müvekkilinin … markalarından ayırt edilemeyeceğini, davalının marka başvurusunun kötüniyetli olduğunu, müvekkilinin … markaları ile davalının … markasının 41 inci sınıfta yer alan hizmetlerde tescilli olduğunu, davalı markasının tescilli olduğu 43 üncü sınıfın ise müvekkiline ait markaların tescilli olduğu hizmetler ile bağlantılı olduğunu, müvekkilinin davalı gibi doğa temalı bir eğlence parkına sahip olduğu düşünüldüğünde markaların aynı alanda kullanıldığının sabit olduğunu, markanın ayrıca müvekkilinin dünyaca tanınmış markası dolayısıyla 556 sayılı KHK 8/4 uyarınca da hükümsüz kılınması gerektiğini, açıklanan nedenlerle davalı tarafa ait markanın hükümsüzlüğü ile alan adının terkinine, müvekkilinin markaları ile ayırt edilemeyecek derecede benzer markaların tescilsiz kullanılması sebebiyle marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin tespitine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; … kelimesinin Türkçe karşılığının keşif anlamına geldiğini, keşif kelimesinin günlük yaşama adapte olmuş ve özel niteliğini yitirerek genelleşmiş bir kavram olduğunu, davacı tarafın müvekkilinin markasının yayınına itiraz etmesi sonucunda başvuru kapsamından film, televizyon ve radyo programları yapım hizmetlerinin çıkartıldığını ve işletmelerin faaliyetlerinin farklılaştığını, davacı tarafın … markası ile tanınmış marka konumunda olduğunu ve markanın TV yapım ve yayımcılığı alanında yaygın olarak kullanıldığını, müvekkilinin markasında geçen , … ve kelimelerinin ticari yaşamda herkesin kullanımına açık kelimeler olduğunu ve bir kişinin tekeline verilemeyeceğini, ayrıca www…com.tr ibaresinin arama motoruna yazıldığında davacı firmanın markası ile bağlantılı hiçbir içerik veya unsur ile karşılaşılmadığını, müvekkilinin işletmesi ile karşılaşıldığını, farklı sınıflarda ve farklı alanlarda iştigal edildiğinde markalar arasında karıştırılma ihtimalinin oluşmayacağını, … kelimesinin tek bir kişinin tekeline bırakılamayacağını, dünyada … isimli başka tema parkların da olduğunu ve bunların davacı firma ile ilgili olmadığını, müvekkili tarafından davacının logosu kullanılmadığından, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Davacının … asli unsurlu markaları bulunduğu, hükümsüzlüğü istenen … nolu … markasına davacı tarafın yayına itiraz etmesi sonucu, davalının marka başvurusu kapsamından “film, televizyon ve radyo programları yapım hizmetlerinin” çıkartıldığı, davacı tarafından diğer sınıflar yönünden de markanın hükümsüz kılınmasının talep edildiği, Tüm dosya kapsamı, hüküm kurmaya elverişli ve yeterli bilirkişi heyet raporu ışığında davacı tarafa ait markanın tanınmış marka statüsünde olduğu, taraflara ait markaların benzer olduğu ve davalı tarafça gerçekleşen kullanımların davacı tarafa ait markanın ayırtediciliğini zedelediği tespitleri doğrultusunda, davalı tarafa ait ” … ” markasının MarkKHK m. 8/4 hükmü doğrultusunda hükümsüz kılınabileceği, davalı tarafın marka tescil başvurusunun kötüniyetli olduğunun somut deliller ile ispatlanamadığı, davalı tarafın tescilli markası ile uyumlu olan ve olmayan kullanımlarının davacı tarafa ait marka hakkına tecavüz teşkil ettiği, davalı tarafa ait www…com.tr şeklindeki alan adının kullanılmasının MarkKHK m. 9/2-e hükmü kapsamında marka hakkına tecavüz teşkil ettiği ve MarkKHK m. 9/1 hükmü doğrultusunda bu kullanımın yasaklanabileceği kanaatiyle davanın kabulüne” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemenin değerlendirme yaparken davacının tanınmış marka koruması kapsamının yalnızca söz konusu mal ve hizmetler açısından sağlanması gerektiği, müvekkili şirketin markasının tescil alanına uygun faaliyette bulunduğunun, markanın ve sembolün faaliyetleri ile uyumlu olduğunun, özgün bir marka olduğunun göz ardı edildiğini, 1-“…”‘ın müvekkil şirket bünyesindeki işletmenin temel amacına uygun olarak tescil edilmiş özgün bir marka olduğunu, işletme ziyaretçilerinin, hitap ettiği kitle açısından özellikle çocukların doğayı, başta nesli tükenmiş hayvanlar olmak üzere yer küre üzerindeki yaşam çeşitliliğini keşfetmelerine olanak tanıyan turistik bir tema parkı olduğunu, çoğunlukla yabancı müşteriler tarafından ziyaret edildiğini, yabancı misafirlerin sunulan temayı algılayabilmeleri için firmanın ünvanında Türkçe’deki ”keşif” kelimesi yerine evrensel iletişim dili İngilizce’nin ”…” kelimesini kullanarak hukuka uygun şekilde tescil edildiğini, amacın anlaşılmak ve algılanabilmek olduğunu, “…” kelimesinin davacı şirket tekelinde olduğu anlamına gelen bir karar verilemeyeceğini, Davacı Şirketin … markası ile tanınmış markasının faaliyet alanı olan tv yapım ve yayımcılığı göz önüne alındığında, müvekkilinin markasına konu “…”, “…” ve “” kelimelerinin ticari yaşamda herkese açık işaretler olduğu gerçeği karşısında, bu işaretlerin bir kişinin tekeline verilmeyeceğini, ”… ‘ anlamına gelen ‘ … ” ünvanlı işletmenin çeşitli yönlerden pek çok benzerlerinin tüm dünyada yaygın olduğunu, Markanın içerisinde “…” kelimesinin geçmesi müvekkili şirketin kendi tescilli hizmetini tanıtım amacına yönelik olduğunu, bu kullanım şeklinin davacının tescilli markasına yönelik bir tecavüz oluşturmadığını, 2-Müvekkili şirket bünyesindeki işletmenin sembolünün, yerkürenin 1/3’ünü kapsayan, üzerine hayvan figürleri aplike edilen, davacı tarafın logosundan farklı renkte, farklı ölçekte, farklı açıdan çekilmiş yerküre görselinden oluştuğunu, tamamen özgün bir görüntü olduğunu, suların ve kıtaların davacının logosunda kullandığı fotoğraftan tümüyle farklı olduğunu, karşı tarafın logosundaki gibi tüm yerküreyi değil 1/3 oranında dünya görselinin yansıtıldığını ve bu görüntüye aplike çeşitli hayvan silüetlerinin kolaj yapıldığı özgün bir sembolün kullanıldığı, görselde, davacı tarafın logosundan esinlenme dahi bulunmadığını, iki markanın benzer sözsel unsurları içermesinin görsel benzerliği göstermeyebileceğini, figüratif unsurun özel bir şekilde tertibinin markalara olan bütünsel algıyı değiştirebileceğini, iki logo arasında çağrışım dahi olmadığını, “…” kelimesi ve “…” bir kişinin tekeline bırakılamayacağını, 3-Müvekkili Şirketin ” … ” markasının 41 ve 43. Sınıflarda tescili için başvuruda bulunulduğunu, ”film, televizyon ve radyo programları yapım hizmetleri” bakımından reddedildiğini, diğer tüm hizmetler için tescil ediliğini, bu hususun davacı taraf ile müvekkili şirkete ait işletmenin faaliyetlerinin birbirinden farklı olduğunu, markaların birbirleri ile karıştırılacak derecede benzer olmadığını gösterdiğini, Bir marka hakkına tecavüz konusu olabilmesi için, markayla ayniyet taşıyan veya benzer olan işaretin, tescilli markanın kapsadığı mal ve hizmetlerin aynı veya benzeri mal veya hizmetlerde, alıcıların karıştırmasına sebebiyet verecek şekilde ve surette kullanılması gerektiğini, müvekkili şirketin işletmesinde, markanın tescil edildiği sınıflarda, marka hukukundan doğan haklarını hukuka uygun şekilde kullandığını, mahkemenin …kelimesi ve …nu işaret ederek davacının marka hakkına tecavüz edildiğini belirtmesinin hakkaniyete ve hukuka aykırı olduğunu, Yargıtayın yerleşik içtihatlarında farklı sınıflarda ve farklı iştigal alanlarında hizmet sağlanması durumunda markaya tecavüz ya da haksız rekabetin gündeme gelmeyeceğinin karara bağlandığını, 4- Bir alan bağlantısının markaya tecavüz veya haksız rekabet teşkil edebilmesi için; arama motorunda anahtar kelimeler kullanıldığında tecavüze ve haksız rekabete konu mağdur marka ile karıştırılacak düzeyde benzerlikler içeren diğer markanın birlikte çıkması gerektiğini, davaya konu www…com.tr uzantılı bağlantı arama motoruna yazıldığında, davacı firmaya ait hiçbir bağlantı, içerik veya davacı firmanın markasına ait bir unsurla karşılaşılmadan, doğrudan müvekkili işletmeye ait sayfa ile karşılaşıldığını, müvekkilinin tescilli markasına uygun olarak alan adı ve Facebook hesabı kullanıldığını, Yargıtay kararlarında belirtilen taraf markalarının ”birlikte çıkma” kriteri sağlanmadığı açıkça görüldüğünden, alan bağlantısının markaya tecavüz ya da haksız rekabet oluşturmadığını ve terkinini gerektirecek bir hususun olmadığını, mahkemenin, www…com.tr alan adının iptaline ve … … Facebook hesabına erişimin engellemesine karar vermesinin Yargıtayın yerleşik içtihatlarına aykırı olduğunu, izah edilen nedenlerle … kelimesi ve …nu bir kişinin tekeline bırakılması anlamına gelen yerel mahkeme kararının hukuk düzenine, mantığa ve koşullara aykırı olduğun, izah edilen ve re’sen dikkate alınacak nedenlerle kararın kaldırılmasını ve yeniden yargılama yapılarak haksız davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili, davalının haksız istinaf taleplerinin reddine karar verilmesini istemiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Davacı tarafın talebi; Davalının kullanımındaki … markası ve www…com.tr alan adının müvekkiline ait … tanınmış markası ile benzer olup, iltibas yarattığından, hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğunun tespitine karar verilmesine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup karar yukarıdaki sebeplerle istinaf edilmiştir. 1-Alınan bilirkişi raporu ile, davacı tarafın “Şekil + …”, “…” ve “şekil + D” markaları ile çok sayıda “…” esas unsurlu 0, 16, 18, 25, 28, 38 ve 41 inci sınıflarda tescil edilmiş markalarının olduğu, Davalıya ait … nolu “…” markasının 41 ve 43. sınıflarda 12/09/2014 tarihinden itibaren tescilli olduğu, davacı tarafın sunduğu, gazete ve dergilerde çıkan haberler, tescil sayısı, ulusal kanallarda yapılan yayınlar ve sunulan pek çok evrak incelendiğinde, davacı taraf markasının tanınmış marka olarak kabul edilmesi gerektiği, davacı tarafa ait markaların esaslı unsurunun “…” ifadesi olduğu, bununla birlikte marka tasarımlarında -hepsinde olmasa da- dünya figürüne yer verildiği, davalı tarafa ait markanın; işletmenin bulunduğu yer olan “…” şehrinin adı, esaslı ayırt edici unsur olan “…” ifadesi ve işletmenin niteliği olan “…” ifadelerinden oluştuğu, davalı taraf markasının tek ayırt edici unsuru ile davacı markasının esaslı unsurunun aynı olduğu, davacı taraf adına benzer pek çok “…” markasının tescilli olduğu hususları göz önüne alındığında, davalı markasının, davacı markaları ile ilişkili olduğu izlenimi edinilmesinin muhtemel olduğu, karıştırılma ihtimalinin bulunduğu, davalı tarafın markayı davacı ile benzer şekilde doğayı, başta nesli tükenmiş hayvanlar olmak üzere yer küre üzerindeki yaşam çeşitliliğini keşfetmeye yönelik olarak kullandığı göz önüne alındığında, davalı kullanımlarının davacı taraf markasının ayırt ediciliğini zedeleyeceği tespit edilmiştir. 556 Sayılı KHK’nin 61/1-a maddesi marka sahibinin izni olmaksızın markayı 9. maddede belirtilen şekilde kullanmayı marka hakkına tecavüz olarak kabul etmiş olup, atıf yapılan 9. maddede; a. Markanın tescil kapsamına giren aynı mal ve/veya hizmetlerle ilgili olarak, tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin,b. Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal ve/veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal ve/veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından, işaret ile tescilli marka arasında ilişkilendirilme ihtimali de dahil, karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin, c. Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsamına giren mal ve/veya hizmetlerle benzer olmayan, ancak Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle tescilli markanın itibarından dolayı haksız bir yarar elde edecek veya tescilli markanın itibarına zarar verecek veya tescilli markanın ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin kullanılması da marka hakkına tecavüz sayılır” düzenlemesine yer verilmiştir. Bilirkişinin davacı ve davalı markalarını bütüncül olarak incelediği ve her iki markanın esaslı unsurunun “…” kelimesi olduğunu tespit ettiğinden, davalı vekilinin markaların bütün olarak incelenmediği yönündeki istinaf sebebinin reddi gerekmiştir. Dosya kapsamı ile “…” markasının davacı adına tescilli olup, halen geçerli ve tanınmış marka olduğu sübuta ermiştir. Marka hakkı; Anayasa ve yasalarla teminat altına alınmış, mutlak hak olan mülkiyet hakkıdır. 556 Sayılı KHK’nin 9/2-d maddesi uyarınca marka hakkı sahibi, tecavüzün tespitini talep ederek, işaretin teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarda kullanılmasını yasaklayabileceğinden, davacı marka hakkına dayanarak yasadan doğan hakkını kullanarak talepte bulunduğundan, “…” kelimesinin davacı tarafın tekeline bırakılması olarak değerlendirilemeyeceğinden, davalı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf sebebinin reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır. Alınan bilirkişi raporu ile; davalının markası “…” olmasına rağmen, kartvizit, tabela ve parkın girişinde, tescilli olduğu şeklinden farklı olarak dünyanın bir kısmı ve hayvan figürleri ile birlikte kullanıldığı, sabit olduğundan, marka hakkının koruyuculuğundan faydalanmayacağı için, tescilli olduğundan farklı kullanım marka hakkına tecavüz oluşturacağı gibi, hükümsüzlük kararı geriye etkili sonuç doğuracağından, davacı markası ile iltibas yaratacak şekilde kullanım, 556 Sayılı KHK’nin 61/1-a maddesinin göndermesi ile 9/a,b,c maddeleri uyarınca marka hakkına tecavüz oluşturacağından, bilirkişi raporu ile davalı kullanımının iltibas yarattığı, ayırt ediciliğini zedeleyeceği tespit edildiğinden, davalı vekilinin müvekkilinin kullanımının, davacının marka hakkına tecavüz oluşturmadığına ilişkin istinaf sebebinin reddine karar verilmiştir. 2-Bilirkişi raporu ile; davacı tarafa ait markaların esaslı unsurunun “…” ifadesi olduğu, bununla birlikte marka tasarımlarında – hepsinde olmasa da- dünya figürüne yer verildiği, davalı tarafa ait markanın; işletmenin bulunduğu yer olan “…” şehrinin adı, esaslı ayırt edici unsur olan “…” ifadesi ve işletmenin niteliği olan “…” ifadelerinden oluştuğu, davalı taraf markasının tek ayırt edici unsuru ile davacı markasının esaslı unsurunun aynı olduğu, davacı taraf adına benzer pek çok “…” markasının tescilli olduğu hususları göz önüne alındığında, davalı markasının, davacı markaları ile ilişkili olduğu izlenimi edinilmesinin muhtemel olduğu, karıştırılma ihtimalinin bulunduğu, davalı tarafın markayı davacı ile benzer şekilde doğayı, başta nesli tükenmiş hayvanlar olmak üzere yer küre üzerindeki yaşam çeşitliliğini keşfetmeye yönelik olarak kullandığı nazara alındığında, davalı kullanımlarının davacı markasının ayırt ediciliğini zedeleyeceği tespit edilmiştir. Davalı markasında yer alan …, tesisin bulunduğu şehri, … ifadesi işletmenin niteliğini gösterdiğinden, şehir isimleri ve işletmenin niteliğini gösteren ibarelerin herkes tarafından kullanılabilecek anonim kelimeler olması itibariyle markaya ayıt edicilik kazandırmayacağından, yerleşmiş Yargıtay uygulamaları uyarınca esaslı unsur olarak kabul edilemez. Davalı markasında esaslı unsur olarak “…” ibaresi kalmakta olup, bu ibare davacının tanınmış markasının esaslı unsuru olduğundan, markanın davacı markasına benzer olduğu tartışmasızdır. Davacının “… + …” markasında kullanılan dünyanın bir kısmı+ büyük harflerle … + altta ve küçük harflerle … görselinin, parkın tabelasında kullanıldığı sabittir. Davacının tescilli markasında Dünya görseline yer verilmediğinden, tescil dışı kullanım söz konusudur. Davalı tarafın tescilli markası ile uyumlu olmayan, dolayısıyla hukuka uygun kullanım karinesinden yararlanamayacak olan dünya logosunun kullanımı da, 556 Sayılı KHK’nin 9. maddesi kapsamında davacı tarafa ait marka hakkına tecavüz teşkil ettiği sübuta erdiğinden, davalı vekilinin dünya logosu ve ” … …” kullanımının özgün olduğu, davacı markasına benzemediği ve tecavüz oluşturmayacağına ilişkin istinaf sebebinin reddi gerekmiştir. 3-Alınan oluşa uygun bilirkişi raporu ile; davacı tarafın “Şekil + …”, “…” ve “şekil + …” markaları ile çok sayıda “…” esas unsurlu 09, 16, 18, 25, 28, 38 ve 41. sınıflarda tescil edilmiş markalarının olduğu, davalıya ait … nolu “…” markasının 41 ve 43. sınıflarda 12/09/2014 tarihinden itibaren tescilli olduğu, davacı tarafın sunduğu, gazete ve dergilerde çıkan haberler, tescil sayısı, ulusal kanallarda yapılan yayınlar ve sunulan pek çok evrak incelendiğinde, davacı markasının tanınmış marka olarak kabul edilmesi gerektiği sabit olmuştur. Davalının markası 41. sınıf yönünden, davacı markası ile aynı sınıfta olduğu gibi, davacı markası tanınmış marka olduğundan, 556 Sayılı KHK’nin 9/1-c maddesindeki; “Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsamına giren mal ve/veya hizmetlerle benzer olmayan, ancak Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle tescilli markanın itibarından dolayı haksız bir yarar elde edecek veya tescilli markanın itibarına zarar verecek veya tescilli markanın ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin kullanılması da marka hakkına tecavüz sayılır” düzenleme karşısında, tanınmış markalar yönünden aynı mal ve hizmet sınıfında olmasa dahi koruma sağlandığından, (Yargıtay 11.HD’nin 29/04/2014 tarihli 2014/4679-8025 E ve K sayılı karar, Yargıtay 11.HD’nin 10/10/2013 tarihli 2012/18184-201/18044 E ve K sayılı karar, Yargıtay 11.HD’nin 14/07/2011 tarihli 2009/9530-2011/8923 E ve K sayılı karar, ) bilirkişi raporu ile; markaların benzer olduğu ve davalı kullanımlarının davacı taraf markasının ayırt ediciliğini zedeleyeceği, tespit edildiğinden, davalı vekilinin istinaf sebebinin reddine karar verilmiştir. 4-556 Sayılı KHK m. 9/2-e hükmüne göre “işareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bir bağlantısı olmaması koşuluyla, işaretin aynı veya benzerinin İnternet ortamında ticari etki yaratacak biçimde, alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük veya benzeri biçimlerde kullanılması” marka hakkına tecavüz teşkil etmektedir. Görülmekte olan davada işaretin internet sitesinde işletmenin reklam ve tanıtımı için kullanıldığı bilirkişi tarafından tespit edilmiş olup, işaretin ticari etki yaratacak biçimde alan adı olarak kultanıldığı açıktır. Davalının … yada … kullanınılarının davacı taraf markaları ile iltibas tehlikesi yaratacak şekilde benzer olduğu, marka hakkına tecavüz oluşturduğu ve markanın hükümsüzlüğünü gerektirdiği tespit edilmiştir. … markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesi halinde geçmişe yönelik olarak iptali söz konusu olacağından, davalı tarafın bu işareti kullanmaya yönelik bir hakkı kalmayacağından, davalı tarafından kullanılan www. ….com.tr şeklindeki alan adının kullanılmasının KHK m. 9/2-e hükmü kapsamında marka hakkına tecavüz teşkil ettiği ve 556 sayılı KHK m. 9/1 hükmü doğrultusunda bu kullanım yasaklanabileceğinden, davalı vekilinin istinaf sebebinin reddi gerekmiştir. Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davalıdan alınması gerekli 80,70 TL istinaf karar ve ilam harcından peşin alınan 71,80 TL harcın mahsubu ile bakiye 8,90 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 17/02/2022