Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/690 E. 2021/1438 K. 25.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/690
KARAR NO: 2021/1438
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 14/12/2017
NUMARASI: 2016/46 E. – 2017/226 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Tecavüzün Ref’i İstemli)
Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 25/11/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; … isimli müzik grubunun 2002 senesinde müvekkili … ve davalı … tarafından kurulmuş olduğunu, yıllar geçtikçe genişleyen kadrosuyla sayısız konser, festival, workshop ve sosyal sorumluluk projelerine imza atıldığını, otuzu aşkın üyesiyle konser etkinliklerine devam eden müzik topluluğu, eşsiz performansıyla bulunduğu ortamı karnavala dönüştürmüş, aynı zamanda her yaştan ve farklı meslek grubundaki kişilere eğitim alma ve performans sergileme fırsatı verdiğini, …’nun bünyesinde her yaştan yetenekli müzisyeni barındıran Türkiye’nin en dinamik ve eğlenceli perküsyon ve samba gruplarından biri olup gerek doğaçlama gerekse yetenekli müzisyenleri barındırması nedeniyle kısa sürede kamuoyu nezdinde bilinirlik kazandığını, davalı …’in, müvekkilinin bilgisi ve onayı olmaksızın … no.lu “…” markasını 35 ve 41. emtia gruplarında adına tescil ettirmiş olduğunu ve markayı 14.12.2015 tarihli Marka Lisans Sözleşmesi ile konteynır imalatı, alım satımı işi ile faaliyet gösteren davalı şirkete devrettiğini, müvekkili tarafından davalıya ihtarname gönderildiğini, ancak davalının haksız kullanıma devam ettiğini, “…” ibaresi üzerinde gerçek hak sahibinin müvekkil olduğunu, “…” ibaresinin müvekkili tarafından ticari hayatta kullanılmaya başlanmasının 2000’li yılların başına tekabül ettiğini, davalının marka tescilinde kötüniyetli olduğunu, “…” ibaresinin herhangi bir işaret olmadığını, belirli bir çevre tarafından tanınan ve itibar gören marka değeri yüksek bir ibare olduğunu, davalının “…” tanınmış markasını kendi adına tescil ettirmesinin MarKHK m.8/4 uyarınca davalı lehine haksız yarar teşkil edeceğini, dava konusu markanın davalı adına tescilli olmaya devam etmesi ve bunun yanında davalı şirket tarafından kullanılması halinde müvekkilinin gerçek hak sahibi olduğu markanın etkileme alanının azalacağını, ayırt edici karakterini zedeleyeceğini, vadettiği kalite davalılarca gerçekleştirilemeyeceğinden markanın itibarının zarar göreceğini, müvekkil markasının paraziter kullanım tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu ve böylesi bir kullanımın hukuk düzeninde korunmayacağım, “…” ibaresi bizzat müvekkilin sanatım, mesleğini temsil eden bir isim olması nedeniyle markanın üçüncü şahıslar adına tescilinin hükümsüzlük nedeni olduğunu, bu sebeplerle davalı … adına tescilli olan … no.lu markanın hükümsüzlüğüne, müvekkilinin marka hakkına tecavüzün tespitine, men’ine, ref ine, marka kullanım hakkının davalı şirkete devrinin geçersiz olduğunun tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili … tarafından müzik topluluğuna bizzat isim olarak seçilen “…” ibaresinin 17.07.2012 tarihinde … no ile yapılan başvuru sonucunda 14.01.2015 tarihinde markanın tesciline karar verildiğini, müvekkilin kendi seçtiği grup ismini tescil ettirmesinde kötüniyetin olmadığını, diğer davalı ile inhisari olmayan 14.12.2015 tarihli lisans sözleşmesi akdedildiğini, … müzik grubunda senelerce beraber etkinliklere katılan … mevcut durumda marka ile bu kadar ilgili olan davacının marka tescil başvurusundan bilgisi olmamasının mümkün olmadığını, markanın tescilinden sonra dahi beraber organizasyonlara katıldıklarını, davacının 11.11.2015 tarihinde “…” ve “…com” ibarelerinin tescili için TPE’ye başvururken yalnızca “…” ibaresinin tescilinin düşünülmüş olmamasının zaten müvekkili adına yapılan marka tescilinin bilindiğini gösterdiğini, davacının haksız rekabete dayalı taleplerinin zamanaşımına uğradığını, marka tescilinin gerçek hak sahipliğine karine oluşturduğunu, dava konusu üzerinde gerçek hak sahipliğinin müvekkile ait olduğunu, davacının müvekkilin marka başvurusuna tescil sürecinde itiraz etmediğini, “…” markasının marka tescil başvuru tarihinde tanınmış bir marka olmadığını, davacı tarafından sunulan çoğu tarihsiz haber ve fotoğrafın markanın tanınmışlığını ispata yetersiz olduğunu, müvekkili markasının önceden tescilli olması sebebiyle bu maddeye istinaden davacının sonradan ancak adına tescil başvurusunda bulunduğu “…” ve “…com” ibarelerinin tescil edilmesi durumunda hükümsüzlük davası açma hakkına sahip olacağını, dava konusu markanın 2004 yılından itibaren grup adı olarak kullanıldığını, önceye dayalı kullanım iddiasında bulunan davacının 2004 yılı öncesinde markayı kullandığını ispat etmesi gerektiğini, davacının 14.12.2015 tarihli marka lisans sözleşmesinin geçersiz olduğunun tespitini talep etmede hukuki yararı bulunmadığını, bu sebeplerle haksız davanın reddini talep etmiştir. Davalı …vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin basiretli bir tacir olarak yaptığı araştırmada diğer davalı … tarafından “…” ibaresini marka olarak 17.07.2012 tarihinde adına tescil ettirmiş olduğunu tespit ettiklerinden davalı ile 14.12.2015 tarihli Marka Lisans Sözleşmesi akdettiklerini, davacının da marka tescilinden haberdar olduğunu, “…” ibaresi davalı … adına tescilli olduğundan ve müvekkilin lisans hakkı bulunduğundan, davalının tescil başvurusunda bulunduğu “…” ve “…com” ibarelerinin tescil edilmesi halinde hükümsüzlük davası açma hak ve yetkisine sahip olduklarını, davacının davalılar arasında imzalanmış olan marka lisans sözleşmesinin geçersiz olduğunun tespiti talebinde hukuki yarar bulunmadığını, lisans sözleşmesinin bir devir sözleşmesi olmadığını, mülkiyet hakkı sahibi değişmeksizin kullanma ve yararlanma hakkının sağlanmasına ilişkin bir sözleşme türü olduğunu, markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi halinde kararın sonuçlarının geçmişe etkili olacağını, herkese karşı hüküm ifade edeceğinden artık mevcut olmayan bir markaya lisans verilmesine ilişkin işlemin geçersizliğinin talep edilmesinin bir anlamı bulunmadığını, müvekkilin “her türlü eğlence ve gösteri merkezi sergi ve panayır alanı kongre merkezi, sanatsal gösteri merkez kompleksi işletmek, kiraya vermek, kiralamak ve danışmanlık yapmak….” olduğunu, davalılar arasında imzalanmış olan lisans sözleşmesinde muvazaa olmadığını, müvekkilin bu alanda yaptığı faaliyete ilişkin fatura örneklerini dosyaya ibraz ettiklerini, bu sebeplerle açılan davanın reddini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince; “Davaya konu … markasının, grubun faaliyet gösterdiği eğlence hizmetleri sınıfında (41.sınıfta) ve 35.sınıfta davalı tarafça kendi adına tescil edildiği anlaşılmışsa da; davalının marka üzerinde tek başına tasarruf yetkisi bulunmadığından, davacının da iştirak halinde mülkiyet hükümlerine göre hak sahibi olduğundan, tescilin geçerli ve iyi niyetli olmadığı,tüm sınıflarda hükümsüzlüğünün talep edilebileceği kanaatine varılmıştır. Davalı tarafın, adına tescilli olan markayı kullanması nedeniyle markaya tecavüzün tespiti, durdurulması ve her türlü materyalin imhası, haksız rekabetin men’ i, ref’ i ve ortadan kaldırılması taleplerinin reddine karar verilmiştir. 556 sayılı KHK 44/1 maddesinde markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi halinde kararın sonuçlarının geçmişe etkili olarak doğacağı, ancak istisnaları bulunduğunun belirtildiği, 44/2-b bendinde markanın hükümsüzlüğüne karar verilmeden önce yapılmış ve uygulanmış sözleşmelerin istisna kapsamında olduğunun düzenlendiği anlaşılmakla, bu nedenle davalı ile diğer davalı şirket arasında yapılan davalı … ile diğer davalı şirket arasında yapılan İstanbul …Noterliğinin 14.12.2015 tarihli … yevmiye sayılı marka lisans sözleşmesinin geçersiz olduğunun tespiti talebinin de reddine” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Mahkeme tarafından marka hakkının kullanılmasının kötü niyetli tescil, hükümsüzlük gerekçesi olarak kabul edilmesi gibi aynı zamanda müvekkillerinin marka üzerindeki haklarına bir tecavüz ve haksız rekabetin tüm koşullarını da içermekte olduğundan, marka üzerindeki haklarının ihlal edildiğinin tespiti ve tecavüzün durdurulması ile haksız rekabetin men, ref ve ortadan kaldırılması taleplerinin de kabulüne karar verilmesi gerektiğini, dava sebeplerinin ve taleplerinin esasen markanın tescilli olarak kullanıldığı döneme değil daha ziyade tescile giden süreç ve bu süreç içinde marka üzerinde davalının kendisini tek hak sahibi olarak gösteren haksız eylemlerine ve bunun sonuçlarına ilişkin olduğunu, -Dava dilekçemizdeki bir kısım taleplerinin terditli olarak FSEK madde 86 ve TTK’nın haksız rekabet hükümlerine dayalı olduklarını, davalının grup ismi üzerinde tek başına hak sahibi olduğuna yönelik tüm eylemlerinin haksız olduğu ve haksız rekabet teşkil ettiği sabit olup bu durumun tespiti, men’i, düzeltilmesi yönündeki taleplerinin kabul edilmesi gerektiğini, … vekilinin Ankara 4. Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2017/ 194 E. numaralı dava dosyasına sunduğu ekte bir örneğine yer verdiğimiz dilekçesinde aynen “..Diğer taraftan Müvekkilim …’in diğer davalı şirket … Arasında yapılan İstanbul … Noterliğinin 14.12.2015 tarihli … yevmiye sayılı Marka Lisans Sözleşmesinin geçersiz olduğunun tespiti talebinin reddine karar verilmiştir ki bu durumda … lisans sözleşmesi kapsamında … ibareli marka kullanımına devam edilecektir.” demek suretiyle markanın hükümsüzlük kararına rağmen markanın kullanımına devam edileceğini açıkça belirttiğini, davalının halen grup ismini tek başına kullanmaya devam etmekte olduğu ve devam edeceğine dair iradesi de dikkate alındığında haksız rekabetin tespiti ile tüm sonuçları ile ortadan kaldırılmasına dair taleplerinin de kabul edilmesi gerektiğini, -Davalı … tarafından diğer davalı şirkete verilen lisansın da esasen muvazaalı ve kötü niyetli olduğunu, cevaba cevap dilekçelerinde açıklandığı üzere davalı …’in tüzel kişilik perdesinden yararlanmak amacıyla hareket ettiğini, hükümsüzlük kararı verilmeden önce akdedilen sözleşmelerin istisna sayılmasının temelinin Türk Hukuk Sisteminde kabul gören iyi niyetli 3. kişiyi koruma amacını taşıdığını, ancak 2. maddede açıklandığı üzere somut olay nezdinde davalı yanın markanın hükümsüzlüğü risk ve sonuçlarını bertaraf etmek amacıyla kanunu dolanmak suretiyle davalı şirket ile lisans sözleşmesi yaptığını, -Davalılar lehine 3 kez vekâlet ücretine hükmedilmesinin de yasa, usul ve hakkaniyete aykırı olduğunu kararın bu nedenle kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Davacının, markanın müvekkili tarafından seçildiğini ve kullanıldığını bilmesine rağmen, kötü niyetli olarak huzurdaki davayı ikame ettiğini, müvekkilinin marka üzerinde gerçek hak sahibi olup, tescilin geçerli olmadığı yönündeki kararın hukuka aykırı olduğunu, kötü niyetli tescil bulunmadığını, -Markanın taraflarca birlikte oluşturulduğu kabul edilse dahi, bu hususun hükümsüzlük sebebi olarak kabul edilemeyeceğini, marka üzerinde iştirak halinde mülkiyet mevcut olmayıp, adi ortaklık ilişkisi içerisinde oluşturulan markanın müşterek mülkiyet kapsamında olduğunu, -Davacı vekilinin iddialarının çelişkili olup, eskiye dayalı hak sahipliğinin ispat edilemediğini, davacının, marka üzerinde öncelikli hak sahibi olduğunu ispat edememesine rağmen, davayı kazanmış durumda olduğunu, bilirkişi incelemesinde de “markanın tescilli olduğu 41. sınıftaki eğlence hizmetleri yönünden KHK md.8/3’e dayalı hükümsüzlük şartlarının mevcut olmadığı”nın tespit edildiğini, görgüye dayalı bir bilgisi olmamasına rağmen tanığın beyanının hükme esas alınmasının da ayrı bir hukuka aykırılık teşkil ettiğini, “… ibaresinin hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine” ilişkin karar yönünden kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, markanın hükümsüzlüğü, marka hakkına tecavüzün tespiti, men’i ve ref’i ile maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacının istinaf istemleri yönünden yapılan değerlendirmede; taraflarca dosyaya sunulan gazete haberlerinden, dinlenen tanık ifadelerinden, elektronik posta içeriklerinden, davacı ile davalının “…” isimli müzik grubunu birlikte kurdukları, davacı … davalının birlikte bir süre davaya konu “…” ibaresini ve özgün logosunu kullanarak müzik organizasyonu faaliyetleri gerçekleştirdikleri, bu suretle aralarında adi ortaklık niteliğinde bir ilişki bulunduğundan dava konusu ibare ve özgün logo üzerinde birlikte hak sahibi olduklarının kabulüne yönelik Mahkeme değerlendirmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı, bu durumda davacının da davalının da markanın ortak kullanımı yönünde hak sahibi oldukları, davalının da işareti tescilsiz olarak da kullanabileceği, sadece markayı tek başına tescil ettirmesinin kötü niyet gereği hükümsüzlüğüne neden olacağı dikkate alındığında, davalı eyleminin marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet oluşturmayacağı gözetilerek davanın reddine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık olmadığından bu konudaki istinaf isteminin reddi gerekmiştir. Davacı taraf, her biri ayrı bir davaya konu olabilecek istemlerini tek bir dava içinde talep etmiştir. Davacının davalıya karşı ileri sürebileceği farklı istemlerini tek bir davada isteyebilmesi mümkün olup, bu duruma objektif dava birleşmesi denilmektedir. Öte yandan, davaya fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesi sıfatıyla bakılmıştır. AAÜT’nde Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesince veya bu sıfatla bakılan davalarda hükmedilecek vekalet ücreti genel mahkemelerden ayrı olarak düzenlenmiştir. Tecavüz istemleri yönünden vekalet ücretine ve ayrıca hükümsüzlük istemi yönünden vekalet ücretine hükmedilmesinde yasaya ve hakkaniyete aykırılık yoktur. Davalının istinaf istemi değerlendirildiğinde, davacı … davalı gerçek kişinin birlikte bir süre davaya konu “…” ibaresini ve özgün logosunu kullanarak müzik organizasyonu faaliyetleri icra ettikleri, bu suretle aralarında adi ortaklık niteliğinde bir ilişki bulunduğundan dava konusu ibare ve özgün logo üzerinde birlikte hak sahibi olduklarının kabul edilmesine göre, bu manada ortaklardan herhangi birinin diğer ortaktan habersiz bir şekilde, hangi sınıfta olursa olsun, dava konusu özgün ibare ve logoyu kendi adına marka olarak tescilinin kötüniyetli bir tescil olduğu değerlendirilmesi gerekir (T.C. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi Esas no: 2020/1700, Karar no: 2021/1540), İlk derece Mahkemesince marka hükümsüzlüğüne ilişkin kötüniyetli olduğunun kabulüyle verilen kararın yerinde olduğu bu nedenle davalının istinaf isteminin reddinin gerektiği anlaşılmıştır. Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, davalının birlikte faaliyet gösterdiği ortağı olan davacıdan bağımsız olarak marka ve logonun aynısını kendi şahsı adına tescil ettirmesinin iyi niyetli olarak değerlendirilemeyeceği marka hükümsüzlüğüne ilişkin verilen kararın yerinde olduğu ancak davalının da marka üzerinde hak sahibi olduğu ve marka kullanımının haksız rekabet oluşturmayacağı anlaşılmakla, davalı … ve davacı vekillerinin istinaf taleplerinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 14/12/2017 tarih ve 2016/46 E., 2017/226 K. sayılı kararına karşı davacı vekili ve davalı … vekili tarafından yapılan istinaf taleplerinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,40 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,40 TL harcın davalı …’den tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 4- Taraflarca istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerilerinde bırakılmasına,5- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,6- Davacı … davalı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 25/11/2021