Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/688 E. 2021/1477 K. 02.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/688
KARAR NO: 2021/1477
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 28/12/2017
NUMARASI: 2017/424 E. – 2017/250 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hakkına Tecavüzden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 02/12/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirket …’ın sektördeki tecrübesi ile uzun yıllardır faaliyet gösteren bir firma olduğunu, müvekkili şirketin TPE nezdinde 15.11.2000 tarihli … marka numarası ile tescil edilerek 16 yıl süre ile 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamında korumaya alınan “… A.Ş ” ibaresinin görsel ögelerden oluşan hizmet markasının sahibi olduğunu, müvekkili şirketin usulüne uygun bir şekilde tescil edilmiş olan ve 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname kapsamında korumaya alınan markaları ticari faaliyette kullandığını, bu kullanım sonucu müvekkili şirketin markasının faaliyette bulunduğu sektörde oldukça yüksek bir tanınmışlığa sahip olduğunu, davalının da aynı sektörde faaliyet göstermekte olup, müvekkili şirkete ait markanın asli unsuru olan “…” ibaresini kendi markasal kullanımında müvekkili şirket hizmet markası ile karıştırılmaya imkan verecek neticede neredeyse bire bir aynı olarak iltibasa sebebiyet verecek şekilde kullandığını, müvekkili şirketin izni dışında, hiçbir geçerli hukuki sebep bulunmadan yapılan bu kullanımın müvekkilinin marka hakkına tecavüz oluşturduğunu ve haksız rekabet teşkil ettiğini, bu hukuka aykırı kullanımın İstanbul 3. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2016/30 Değişik iş sayılı dosyasında yapılan delil tespiti ve tespit neticesinde düzenlenmiş olan bilirkişi raporu ile açık bir biçimde ortaya çıktığını belirterek, fazlaya ilişkin her türlü dava ve talep hakları saklı kalmak kaydıyla, müvekkili şirketin tescilli markasına yönelik tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti ve men’ine, şimdilik HMK madde 107 hükmü doğrultusunda 1.000,00 TL belirsiz alacak niteliğindeki maddi tazminatın dava tarihinden itibaren uygulanacak avans faizi ile beraber davalıdan tahsili ile müvekkili şirkete verilmesine, 10.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren uygulanacak avans faizi ile beraber davalıdan tahsili ile müvekkili şirkete verilmesine, davalının ticaret unvanı müvekkili şirketin tescilli markasına tecavüz teşkil ettiğinden davalı şirketin ticaret unvanının ticaret sicilden terkinine, davalıya ait http://www…com.tr/ şeklindeki alan adının müvekkili şirketin tescilli markasına tecavüz teşkil ettiğinden ilgili alan adının terkinine, Mahkemece haklı bulunmaları kesinleşen ilamın, masrafın davalıdan alınarak ulusal bir gazetede ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı tarafın davalı olarak gösterilen …’ın tüzel kişiliği bulunmadığından dava şartı noksanlığı, husumet itirazında bulunduklarını, ancak dava dilekçesinin içeriğinde … markası ile ilgili iddiaların yer almış olması ve müvekkilinin adına tescilli markanın olması nedeniyle herhangi bir hak kaybına neden olunmaması adına cevap verme zorunluluğunun hasıl olduğunu, öncelikle davacının dilekçesinde belirtilen işbu davaya esas aldığı bilirkişi raporlarının kabulünün taraflarınca mümkün olmadığını, zira davacı tarafça kasıt derecesine varacak şekilde dosyaya sunulan eksik bilgilerle tespite gidildiğini ve bilirkişinin işbu eksik bilgileri kendisine esas alarak hukuki dayanaktan yoksun kök ve ek raporu hazırladığını, bilirkişi ek raporunda yer verilen … başvuru numaralı … markasının tescilli bir marka olmayıp, korunmasının da hukuken mümkün olmadığını, müvekkilinin uzun yıllardan beri nakliye, taşımacılık ve evden eve nakliyat alanında ticari faaliyetini sürdürmekte olup, “…” tescilli ticaret unvanını kullandığını, 6102 sayılı TTK nın 39.maddesine göre, müvekkilinin ticaret unvanını kullanması ve www…com.tr internet sitesinde bulundurmasının yasal bir zorunluluk olduğunu, ticari unvan terkin edilmediği sürece kullanımının yasal olduğunu, ticari unvan terkin edilmesi sürece kullanımının yasal olduğunu, davacının ise 39.sınıfta dahi tescil ettirmediği işbu markanın kullanımını engellemesinin fiilen ve hukuken mümkün olmadığını belirterek, öncelikle dava dilekçesinde davalı olarak gösterilen …’ın tüzel kişiliğinin olmaması ve tüzel kişiliği olmayana dava açılamayacağından davanın reddine, müvekkili yönünden şartları oluşmadığından davanın reddine, dava tarihi itibariyle taşımacılık alanında davacı şirket adına tescilli bir markanın bulunmaması da dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; Davacı her ne kadar kullanımın 15/11/2000 başvuru tarihli tescilli … ibareli 19,35, ve 37 .sınıflarda tescilli ve 08/03/2016 başvuru tarihli … sayılı … markası ile kullanımın iltibas yarattığını iddia etmişse de, davacının 39 .sınıfta tescilli markasının bulunmadığı, davalının marka tescilinin 39. sınıfta olduğu ve kullanımın … faaliyetinde markanın asıl unsuru ile birlikte markaya uygun kullanım olduğu gerekçesiyle, davalı … hakkında açılan markaya tecavüz, ticaret unvanının sicilden terkini ve alan adının terkini davasının reddine, Davacı tarafça, davalı olarak “…”ın gösterildiği, daha sonra 16/03/2011 tarihli duruşmada, HMK 124/3 maddesi uyarınca davalı adının … LİMİTED ŞİRKETİ ve … olarak düzeltilmesinin talep eedildiği görülmüş ise de; tebligatın …’a tebliğ edildiği davalının beyan ve cevap dilekçesi ibraz ettiği, kullanılan markanın davalı adına kayıtlı olduğu ve davalı sıfatının bulunduğu, ancak şirket adına usulüne uygun olarak açılmış bir dava bulunmadığı, davalı …’ın ortağı olduğu şirketin … limited şirketi olduğu gerekçesiyle … Ltd. Şti hakkında usulüne uygun olarak açılmış bir dava bulunmadığı gerekçesiyle karar verilmesine yer olmadığına,” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davalının kullanımının, gayrimenkul sektöründe faaliyet gösteren … ile yakından ilişkili olduğunu, davalı internet sitesinde referans olarak gösterilen firmalar arasında davacı …’ın da isminin yer aldığını, bu durumun davalının internet sitesinde açıkça görülebildiğini, yani davalı … ile …’ın tescilli markasının hitap ettiği aynı tüketici grubuna yönelik hizmet sunduğunu, bu nedenle her iki firmanın bağlantılı olduğu yönünde iltibasın oluşabileceğini, Mahkemenin aksi yöndeki tespitinin yerinde olmadığı, Yerleşik Yargıtay içtihatları dikkate alındığında, somut durumda olduğu gibi davalının markasının, …’ın tescilli markasının aynısının veya benzerinin olması halinde ve her iki markanın da aynı mal ve hizmetlerde kullanılması halinde sonradan tescil edilen markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerektiği yönünde olduğunu, Davalının, …’a ait seri markaların asli unsuru olan “…” ibaresinin aynısını markasında kullanmasının yanında, … ile ilişkilendirilmesi mümkün bir sektörde faaliyet gösterdiğini beyan ederek, yerel mahkemenin hatalı değerlendirme neticesinde vermiş olduğu hükümsüzlük davasının ve fer’i taleplerinin reddi kararının istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, markaya tecavüz ve haksız rekabetin tespiti, meni ile maddi ve manevi tazminata karar verilmesi, davacı adına kayıtlı markanın davalı ticaret unvanından terkini, www…com adlı internet alan adının terkini talepli davadır. Uyuşmazlık; davalı adına … tescil numarası ile 39. sınıfta tescilli ”…” markasının, davacı adına … tescil numarası ile 19. 35. ve 37.sınıflarda tescilli ”…” ibareli marka bakımından markaya tecavüz ve haksız rekabet oluşturup oluşturmadığı, ayrıca davacı markasının davalı kullanımında olduğu iddia edilen ticaret unvanından ve internet alan adından terkinine karar verilmesi gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır. İlk derece mahkemesince; her iki markanın tescilli olduğu sınıfların ve faaliyet alanlarının farklı olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş olup, karar davacı vekilince istinaf edilmiştir. Somut olaya dava tarihinde yürürlükte olan 556 sayılı KHK hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. 556 sayılı KHK’nin 61. (6769 sayılı SMK’nin 29.) maddesinde ise, hangi fiillerin marka hakkına tecavüz sayılacağını açıklamıştır. Anılan madde; “Aşağıda sayılan fiiller marka hakkına tecavüz sayılır: a) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 9’uncu maddede belirtilen biçimlerde kullanmak. b) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek. c) Markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak veya bir başka şekilde ticaret alanına çıkarmak veya bu amaçlar için gümrük bölgesine yerleştirmek, gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutmak veya ticari amaçla elde bulundurmak. d) Marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek” hükmünü içermektedir. 556 sayılı KHK’nin 9. ve 61.( 6769 sayılı Sınaî Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 7. Ve 29. ) maddesi birlikte değerlendirildiğinde, tescilli bir marka ile aynı veya benzer olan ve bu nedenle bağlantı ihtimali de dâhil halk nezdinde karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin, markanın tescilli olduğu mallarla aynı veya benzer mallarda kullanılması marka hakkına tecavüz teşkil etmektedir. Karıştırılma (iltibas) ihtimalinden bahsedebilmek için halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde, herhangi bir sebeple bir bağlantı kurması yeterlidir. Başka bir deyişle, tescilli marka ile kullanılan işaret arasında görsel ve sesçil (fonetik) yönden benzerlik bulunmasa, hatta genel görünüş (umumi intiba) açısından ayniyet veya benzerlik bulunmasa dahi, halk bunlar arasında herhangi bir şekilde bir bağlantı kuruyorsa karıştırılma ihtimalinin mevcudiyeti kabul olunacaktır. 556 sayılı KHK’nin 9/1-b maddesinde “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım ve bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir. Bununla birlikte halk, aldığı mal veya hizmetin başka bir işletmeye ait olduğunu bilse fakat güvendiği işletme ile mal veya hizmet aldığı işletme arasında ekonomik bir bağlantı bulunduğunu zannetse bile “karıştırılma ihtimali” olduğunun kabulü gerekmektedir (Tekinalp, Ünal: Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul, 2012, s. 434). Buradaki “halk” kavramından ortalama niteliklere sahip olan tüketicilerin anlaşılması gerekir. 556 sayılı KHK’nin 61/1-c maddesi yalnızca “ayırt edilemeyecek kadar benzer olan” yani “taklit” markayı taşıyan malların üçüncü kişiler tarafından ticari amaçla elde bulundurulması ya da bu mallar üzerinde ticari amaçla tasarrufta bulunması hâlinde uygulanabilir. Taklit marka kullanımı söz konusu olmayıp herhangi bir nedenle karıştırılma (iltibas) ihtimaline neden olacak şekilde benzer marka kullanımının söz konusu olduğu hâllerde ise bu malları piyasaya süren ya da stoklayan kişilerin eylemleri 556 sayılı KHK’nin 61/1-c maddesine göre değil, 61/1-a maddesindeki gönderme nedeniyle 556 sayılı KHK’nin 9/2-b maddesine göre marka hakkına tecavüz oluşturur. Marka hakkı tecavüze uğrayan kişi, 556 sayılı KHK’nin 61. maddesindeki tecavüz fillerinden birini işleyen mütecavize karşı 556 sayılı KHK’nin 62. maddesi gereğince; marka hakkına tecavüz fiillerinin durdurulması; tecavüzün giderilmesi ve maddi ve manevi zararın tazmini; marka hakkına tecavüz dolayısı ile üretilmesi veya kullanılması cezayı gerektiren eşya ile bu eşyaları üretmeye yarayan araç, cihaz, makine gibi vasıtalara el konulması; el konulan ürünler üzerinde kendisine mülkiyet hakkının tanınması; el konulan ürünlerin ve araçların üzerilerindeki markaların silinmesi veya marka hakkına tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise imhası ve mahkeme kararının ilanı taleplerinde bulunabilir. Gerek, İstanbul 3. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2016/30 Değişik iş sayılı dosyasının içeriği, gerek celbedilen TPMK kayıtları ve gerekse taraflarca dosyaya sunulan deliller somut olay nezdinde değerlendirildiğinde; davalının, … tescil numarası ile 39. sınıfta tescilli ”…” markasıyla taşımacılık alanında faaliyet gösterdiği, davacının ise, … tescil numarası ile 19. 35. ve 37.sınıflarda tescilli ”…” ibareli markasıyla gayrimenkul alanında faaliyet gösterdiği, davalı tarafça her ne kadar davalının aynı sektörde faaliyet gösterdiği iddia edilmiş ise de, bu iddiasını ispata yarar dosyaya yansıyan bir bilgi, belge ve delil bulunmadığı, her iki marka arasında görsel bir benzerlik bulunmadığı, davalının marka kullanımının tescile uygun olduğu, davalının davacıyı referans gösterdiğine yönelik iddianın dosya kapsamına göre ispatlanamadığı, yukarıda yapılan açıklamalar ışığında, Mahkemece davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmış olup istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiştir. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 28/12/2017 tarih ve 2017/424 E., 2017/250 K. Sayılı kararına karşı davacı tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,40 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 5- Davacı tarafından yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 02/12/2021