Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/684 E. 2021/1508 K. 02.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/684
KARAR NO: 2021/1508
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 14/11/2017
NUMARASI: 2017/248 E. – 2017/219 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 02/12/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı taraf vekili dava dilekçesinde özetle, Romanya’da bulunan … şirketi adına Romanya’da tescilli … markalı rulmanlar sınıfında müvekkili tarafından Türkiye pazarına direk veya distribütörlük verdiği müvekkili firma aracıyla giriş yaptığını müvekkilinin hak sahibi olan Romanya meşeli firmadan sözleşme gereği ithal ettiği … markalı ürünlerin satışını Türkiye’de yapmakta olduğunu, herhangi bir şekilde ihlal etmediğini, davalının … markasının benzerini adına tescil ettirdiğini, davalıya ihtarname göndererek … marka rulmanlar distribütörlük gereği ithal ettiğini bildirdiğini Paris sözleşmesi uyarınca tanınmış marka niteliğinde bulunan ithal edilen markanın davalının marka hakkına tecavüzde bulunmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının 556 sayılı KHK.’nin 74 maddesi gereğince müvekkilinin görüşünün alınması için ihtar göndermediğini, dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesini, müvekkili adına …, …, … tescil nolu markalarına davacının tecavüzde bulunduğunu bu nedenle asıl davanın reddine, karşı dava olarak davalı tarafın müvekkiline ait tescilli markalarıyla iltibas derecesinde benzer ibarelerinin kullanılmasının marka hakkına tecavüz teşkil ettiğini tecavüzün ve haksız rekabetin tespitine, önlenmesine, müvekkiline ait markalardaki ibarelerin hizmetler, yayınlar, tanıtım evrakları ve internet üzerinde kullanılmasının önlenmesine, markanın kullanıldığı ürünler, kutular, tanıtım malzemelerinin toplatılmasına, muhafaza altına alınarak el konulmasına ve imhasına, kararın ilanına karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Davacı karşı davalı tarafın ithal ettiği rulmanlar üzerinde davacı tarafın tescilli markası kapsamında ve aynı sınıfta … markasını benzer şekilde kullanımı tüketici nezdinde karıştırma ihtimali doğurduğundan her ne kadar rulmanların satıldığı yerler tacir olsa da ortalama tüketici nezdinde ürünler üzerinde … markasının birebir kullanımı ayırt edici başka bir işaretin olmaması dikkate alındığında, tescilli sınıftan davalı karşı davacıya ait markanın birebir kullanımı, markaya tecavüz ve haksız rekabet teşkil edeceğinden davacı karşı davalı tarafın kullanımının engellenmesine karar vermek gerekli ve yerinde görüldüğü gerekçesiyle, asıl davanın reddine, karşı davanın kabulüne,” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1-Öncelikle, KHK 74. Maddesince düzenlenen bildirim şartının müvekkilince yerinde getirilmediğinden ve dava şartı yokluğundan bahsedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, davalı-karşı davacı tarafından müvekkiline, “markanın kullanılmaması” uyarısında bulunulmasının akabinde, müvekkili şirketçe düzenlenen ve Noter aracılığıyla gönderilen 07.10.2015 tarihli cevabi ihtarnameye davalı – karşı davacı tarafından cevap verilmediğini, ihtarnamenin tebliğinden 1 ay geçtikten sonra huzurdaki davanın açıldığını, ve ilgili ihtarnamenin Kanun’un aradığı nitelikte bir bildirim olduğunu, 2-Davalı- karşı davacı tarafından yapılan marka tescilinin kötü niyetli olduğunu, …’nin bir “…” markası olup dünya ölçeğinde makine sanayi sektöründe tanınmış bir marka olduğunu, Romanya’da ilk tescilinin 1967 yılına dayandığını, davalı – karşı davacının, Markalar Ulusal Sicilinde 1967’den itibaren var olan ve tanınmış marka niteliğinde olan … markasının bir benzerini hukuka aykırı biçimde Türk Marka – Patent Enstitüsünde farklı şekil ve karakterle kötü niyetli olarak kendi adına tescil ettirdiğini, davalı – karşı davacının, Türkiye’de kötü niyetli olarak tescil ettirdiği .. markasını, hem Romanya’dan ithal ettiğini, hem de Romanya firmasının tescili yenilememesini fırsat bildiğini ve … markasını kendi adına tescil ettirdiğini, 3-Müvekkili şirketin, marka hakkı sahibi tarafından distribütörlük sözleşmesine istinaden … rulmanlarının satışını ve ithalini gerçekleştirmekte olup, hukuka aykırı bir eylem içerisinde olmadığını, örnekle açıklamak gerekirse, Türkiye’de herhangi bir firmanın … ismi ile araç üretemeyeceği, bu şekilde yolsuz tescil yaptırsa dahi tanınmış marka hakkının korunması gerekliliği uluslararası sözleşmelerle kabul edildiğini, .. markasını kendi adına TPE kayıtlarında yolsuz olarak tescil ettiren firmanın, yurt dışından hukuka uygun şekilde … ithalatı yapan distribütör firmanın yurt dışındaki ithalatına engel olamayacağı, 4-Türk Medeni Kanunu’nun 2. Maddesinin “..Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz…” şeklinde olduğunu, davalı – karşı davacının, kötüniyetli ve yolsuz tescili ile hak iddiasında bulunduğunu, yerel mahkemece bu talebinin kabul edilmesinin evrensel hukuk kurallarına ve kamu düzenine açıkça aykırılık teşkil ettiğini, belirterek, yukarıda açıklanan ve re’sen gözetilecek nedenlerle, Bakırköy 1.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2017/248 E. 2017/219 K. sayılı ve 01.12.2017 tarihli gerekçeli kararının ortadan kaldırılarak bozulmasına ve yeniden esas hakkında esas davalarının kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Asıl dava yönünden dava, KHK’nın 74. maddesi kapsamında, marka hakkına tecavüz olmadığının tespitine, karşı dava, markaya tecavüzün tespitine, markalardaki ibarelerin hizmetler, yayınlar, tanıtım evrakları ve internet üzerinde kullanılmasının önlenmesine, markanın kullanıldığı ürünler, kutular, tanıtım malzemelerinin toplatılmasına, muhafaza altına alınarak el konulması ve imhası, kararın ilanına karar verilmesi davasıdır. Davacı taraf vekili, Romanya’da bulunan … şirketi adına Romanya’da tescilli … markalı rulmanlar sınıfında müvekkili tarafından Türkiye pazarına direk veya distribütörlük verdiği müvekkili firma aracıyla giriş yaptığını, müvekkilinin hak sahibi olan Romanya meşeli firmadan sözleşme gereği ithal etttiği … markalı ürünlerin satışını Türkiye’de yapmakta olduğunu, davalının marka hakkını herhangi bir şekilde ihlal etmediğini, tam tersine davalının … markasının benzerini adına tescil ettirdiğini, davalıya ihtarname göndererek … marka rulmanları, distribütörlük gereği ithal ettiğini bildirdiğini, Paris sözleşmesi uyarınca tanınmış marka niteliğinde bulunan ithal edilen markanın, davalının marka hakkına tecavüzde bulunmadığının tespitine karar verilmesini talep ettiği, davalı taraf vekilinin, cevap ve karşı davasında, davacının 556 sayılı KHK.’nin 74 maddesi gereğince müvekkilinin görüşünün alınması için ihtar göndermediğini, dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesini, müvekkili adına …, …, … tescil nolu markalarına davacının tecavüzde bulunduğunu, bu nedenle asıl davanın reddine, karşı dava olarak davalı tarafın müvekkiline ait tescilli markalarıyla iltibas derecesinde benzer ibarelerinin kullanılmasının marka hakkına tecavüz teşkil ettiğini, bu tecavüzün ve haksız rekabetin tespitine, önlenmesine, müvekkiline ait markalardaki ibarelerin hizmetler, yayınlar, tanıtım evrakları ve internet üzerinde kullanılmasının önlenmesine, markanın kullanıldığı ürünler, kutular, tanıtım malzemelerinin toplatılmasına, muhafaza altına alınarak el konulmasına ve imhasına, kararın ilanına karar verilmesini talep ettiği, mahkemece asıl davanın reddine, karşı davanın kabulüne karar verildiği, iş bu kararın davacı-karşı davalı vekili tarafından yukarıdaki sebeplerle istinaf edildiği görülmektedir. Dosya kapsamına göre, … şekil markasının 07., 35. sınıflarda, … … şekil markasının 07,35, … sayılı … şekil markasının 7.sınıflarda davalı taraf adına tescilli olduğu, tescil kaydının halen sahibi adına geçerliliğini koruduğu, davacının dayanak yaptığı … sayılı markanın koruma süresi içerisinde yenilenme- diğinden hükümden düşmüş olduğu, sahibi adına geçerliliği bulunmadığı, markanın en son 17.01.1996 tarihinden itibaren on yıl müddetle yenilendiği kayıtlardan anlaşılmıştır. Mahkemece 01.02.2017 havale tarihli bilirkişi raporu alınmış, bu rapora itiraz üzerine farklı bir heyetten 10.07.2017 bilirkişi raporu alınmış, ve bu ikinci rapora itibar edilerek karar verilmiştir. Davacı-karşı davalının kullanımındaki marka ile davalı-karşı davacı adına tescilli markalar karşılaştırıldığında, tüm markalarda … kelime unsurunun aynı karakterlerle kullanıldığı, şekil unsurunda ise … emtiasını anımsatacak şekilde daire içinde küçük dairelerin yer aldığı, özellikle … markası ile … markalarının logolarının renk farklılığı dışında yazım ve şeklinin birebir aynı olduğu, fon renkleri farklı olan logolarda … markası ile … markasının yazım renklerinin aynı olduğu, diğer iki logoda yazım harflerinin beyaz ile yazıldığı, iç dairelerin dolgulu olarak kullanıldığı görülmektedir. 556 Sayılı KHK, “benzerlik” kavramını tanımlamamıştır. Ancak, marka hakkının kapsamını düzenleyen 9/1-b maddesinden, işaret ile tescil edilen marka arasında karıştırılma ihtimali varsa, o işaret ile tescilli marka arasında benzerlik olduğunun kabulü gerektiği anlaşılmaktadır. Yüksek Mahkemeye göre de, markalar arasında benzerliğin olup olmadığına, markanın bütünü itibariyle bıraktığı etki dikkate alınarak karar verilir. Yargıtay 11. HD 2004/14154 Esas ve 2006/1555 Karar sayılı kararında; “…556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 8/1-b bendi uyarınca markaların iltibas yaratıp yaratmadıklarının belirlenmesinde, markaların kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının alıcısı olan ortalama düzeydeki halk nezdinde karıştırılma tehlikesi bulunup bulunmadığının tespiti gereklidir. … Dairemizin bu konuda yerleşik içtihatları uyarınca asıl unsurun; bunların ayırt edici ve baskın unsurları unutulmaksızın markanın bütünü itibariyle bıraktığı izlenimin tümüne hâkim olan görünüş ve ayırt ediciliği vurgulayan imajda aranması gereklidir.” şeklindeki görüş ve değerlendirmelerle, karıştırılma ihtimalinin tespitinde, markaların kapsadığı mal veya hizmetin hitap ettiği orta seviyedeki tüketicinin dikkatinin esas alınması ve değerlendirmenin markanın bıraktığı toplu intiba dikkate alınarak yapılması gerektiğini, bu değerlendirmede esaslı unsurun özellikle dikkate alınması gerektiğini vurgulamıştır. Ayrıca, markalar arasında iltibas bulunup bulunulmadığının tespitinde Yargıtay’ın genel görüşü davaya konu olan mal ve hizmetlerin hitap ettiği tüketici grubunun bilgi ve dikkat seviyesinin nazara alınması gerektiği yönündedir. Somut olaydaki markalarda kelimenin aynen kullanıldığı, yalnızca birer harf olarak düşünülebilecek …, … ve … harflerinin, birer harf kullanımının ötesine geçerek birbirine ayniyet düzeyinde benzerlikle yazılıp bir araya getirildiği ve üstelik şekil unsurunun da neredeyse ayniyete varan düzeyde kullanıldığı, yalnızca fon renginin değişik olduğu fakat bu değişikliğin, bu benzerlikler içinde ayırt edicilik sağlayamadığı görülmektedir. Ayrıca davacı ile davalının, markayı aynı ürünlerde (…) kullandığı sabit olduğundan, ayniyete varan bu benzerliğin ortalama tüketicide karıştırma ihtimali doğurduğu sonucuna da ulaşılacaktır. Zira markalar, bazı ufak farklar dışında ve uzman gözüyle inceleme yapılmadığı takdirde birebir aynı görüntü sergilemektedir. Bu markaya konu ürünlerde tüketicinin sanayici/tacir olması, değerlendirmede “ortalama” tüketicinin esas alınması kriterini değiştirmemektedir. Zira her sanayici ya da tacirin kullandığı ürünün uzmanı olduğunu varsaymak marka hukuku açısından mümkün değildir. Marka kullanım hakkı ve marka tecavüzü iddiaları yönünden bakıldığında, davacı-karşı davalı, marka kullanımını distribütörlük sözleşmesi yaptığı … adlı Şirketin marka hakkına dayandırdığı, Şirketin marka hakkının Romanya’da olduğu, Türkiye’de ise TPE nezdinde … tescil numarasıyla 1986 yılından 2006 yılına kadar tescilli olduğu, 2006 yılında yenileme yapılmadığı için tescilin düştüğü, bu tarihten sonra … adlı şirket adına Türkiye’de tescilli bir marka bulunmadığı, taraflar arasındaki distribütörlük anlaşmasının, tarafları bağlayacağı, marka kullanım hakkının üçüncü kişileri etkilemeyeceği, … adlı Şirketin … markası üzerindeki hakkının Romanya’da var olmasının Türkiye’de geçerli marka hukuku açısından kural olarak bir sonuç ifade etmeyeceği, zira “tescilin ülkeselliği” ilkesi gereği her marka tescil edildiği ülkede marka sahibine koruma sağlayacağı, dolayısıyla marka sahibinin kullanım hakkını verdiği halefinin de aynı ilkeye tabi olacağı. oysa hali hazırda … markasının, Türkiye’de davalı-karşı davacı adına tescilli üç adet tescille kayıtlı olduğu ve bu tescillerle ilgili mevcut bir hükümsüzlük davasınında bulunmadığı, markaların halen geçerli oldukları ve hak sahibine yasal hakları sağladığı anlaşılmaktadır. Davacı-karşı davalı tarafça, Romanya’da tescilli olan … markasının orada tanınmış marka olduğu, bu nedenle 556 sayılı KHK m.7/1(g) bendinde markanın mutlak red nedenleri içinde yer alan “Yetkili mercilerden kullanmak için izin alınmamış ve dolayısıyla Paris Sözleşmesinin 2’inci mükerrer 6’ıncı maddesine göre reddedilecek markalar” hükmü gereği davalı-karşı davacının markalarının tescil edilmemesi gerektiği, davalı-karşı davacının bu markaları kötüniyetle tescil ettirdiği iddiası ileri sürülmüştür. Markanın mutlak red nedenlerine aykırı olarak tescil edilmesi halinde buna ilişkin yaptırım, KHK’nın 42 ve 43. maddeleri uyarınca “zarar gören kişiler”in açacakları hükümsüzlük davasıdır. Somut olayda davalı-karşı davacının kullanımındaki dava konusu markalar yönünden açılmış bir hükümsüzlük davası bulunmamakta olup, bu nedenle mevcut markalar geçerliliğini sürdürmektedir. Romanya’da tanınmışlık iddiası ancak bu gerekçeyle hükümsüzlük davası açılması halinde, o davada incelenebilecektir. Tescilde kötüniyet iddiasına gelince, kötü niyet, marka hukukunun genel kuralları çerçevesinde bağımsız olarak bir hükümsüzlük nedeni olmayıp, tescil sürecinde bir itiraz nedenidir. Buna karşılık MK. m. 2 anlamında kötüniyet ileri sürülebilirse de, davalı-karşı davacının, ithal ettiği markanın Türkiye’de tescilinin düşmesi üzerine kendi adına tescil için başvurmasının, marka hukukunun ülkeselliği ilkesi karşısında yasal bir hakkın kullanımı olarak gözükmektedir. Kaldı ki davalı-karşı davacı bu markalı ürünleri zaten piyasaya dağıtmaktadır. Öte yandan, davacı-karşı davalının Romanya’daki şirketle distribütörlük sözleşmesini yaptığı tarihte (14.10.2014) zaten marka hakkı Türkiye’de fiilen distribütörlük alınan şirkette değil, davalı-karşı davacıdadır. Zira davalı-karşı davacının TPE nezdindeki ilk tescili, 2008 yılıdır. 556 Sayılı KHK m.9/2’ye göre, herhangi bir tescile ve Türkiye’deki marka hakkı sahibinin iznine dayanmaksızın … markasını Türkiye’de kullanan konumundaki davacı-karşı davalının bu markayı mal veya ambalajı üzerine koyması, malı piyasaya sürmesi veya bu amaçla stoklaması, teslim edilebileceğini teklif etmesi veya o işaret altında hizmet sunması veya sağlaması,işareti taşıyan malı gümrük bölgesine sokması, gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutması, işareti teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında kullanması, işaretin aynı veya benzerini internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde, alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük veya benzeri biçimlerde kullanması marka sahibi olan davalı-karşı davacı tarafından yasaklanabilir. 556 sayılı KHK’nın 61. maddesi, marka hakkına tecavüz sayılan fiilleri tespit etmiştir. Buna göre 556 sayılı KHK’nın 9. maddesine aykırı kullanım tecavüz teşkil etmektedir. Marka hakkına tecavüz yönündeki yapılan incelemede ise, tescilli marka koruması 556. Sayılı KHK ile sağlanmakta olup buna ilişkin hükümler aşağıdaki gibidir; 556 Sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin (“556 Sayılı KHK) 61. Maddesinde; “Aşağıda sayılan fiiller marka hakkına tecavüz sayılır: a) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 9. maddede belirtilen biçimlerde kullanmak, b) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayır edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek…” Marka sahibinin tescil nedeniyle sahip olduğu haklar KHK’nın 9. Maddesinde de: “Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka sahihi, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep edebilir: a) Markanın tescil kapsamına giren aynı mal ve/veya hizmetlerle ilgili olarak, tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin kullanılması. b) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal ve/veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal ve/veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından, işaret ile tescilli marka arasında ilişkilendirilme ihtimali de dahil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması. Aşağıda belirtilen durumlar, birinci fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir: a) İşaretin mal veya ambalajı üzerine konulması, b) İşareti taşıyan malın piyasaya sürülmesi veya bu amaçla stoklanması, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi veya o işaret altında hizmetlerin sunulması veya sağlanması, d) İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında kullanılması.” şeklinde düzenlenmiştir. Görüleceği üzere, 556 sayılı KHK’nın 9. maddesine aykırı kullanım tecavüz teşkil etmekte olup, 556 sayılı KHK’nın 62. maddesine göre marka sahibinin, davalı-karşı davacının işbu davada talep ettiği gibi; tecavüz fiillerinin durdurulmasını (62/a), tecavüz dolayısı ile üretilmesi veya kullanılması cezayı gerektiren eşya ile bu eşyaları üretmeye yarayan araç, cihaz, makine gibi vasıtalara el koyulmasını (62/c), Marka hakkına tecavüzün devamını önlemek üzere tedbirlerin alınmasını, el koyulan ürünlerin ve araçların üzerilerindeki markaların silinmesini veya marka hakkına tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise imhasını(62/e), mahkeme kararının masrafları tecavüz eden tarafından karşılanmak üzere ilgililere tebliğ edilmesi ve kamuya yayın yoluyla duyurulmasını (62/1) talep etme hakkı mevcuttur. Diğer yandan 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu 54.maddesine göre, rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı ve dürüstlük kuralına aykırı davranışlar haksız ve hukuka aykırı kabul edilmiş, dürüstlük kuralına aykırı davranışların örnekleme ile sayıldığı TTK m.55/1 (4) maddesinde de, başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak da haksız rekabet hükümlerince yasaklanmıştır. Bu çerçevede markaya tecavüz, aynı zamanda bu koşulların oluşması halinde haksız rekabet de teşkil etmektedir. Somut olayda davacı-karşı davalı, davalı-karşı davacının tescilli markalarını bilerek ve isteyerek kullanmakta olup, bu kullanımın, tüketicileri yanıltma sonucunu doğuracağından, aynı zamanda haksız rekabet de oluşturmaktadır. Davacı-karşı davalının, markasal anlamda davalı-karşı davacının tescilli markalarına tecavüzde bulunduğu ve aynı zamanda haksız rekabet teşkil ettiği, ilk derece mahkemesince açıklanan ve benimsenen nedenlerle dosya içeriğine, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Usûl ve yasaya uygun Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 14/11/2017 tarih ve 2017/248 E., 2017/219 K. Sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,40 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 5- Davacı tarafından yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 02/12/2021