Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/671 E. 2022/145 K. 20.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/671
KARAR NO: 2022/145
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 28/11/2017
NUMARASI: 2017/395 E. 2017/199 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 20/01/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin ticaret unvanında yer alan … işaretinin, esas ve tek unsur olarak ve farklı eklerle birlikte TPE nezdinde pek çok mal ve hizmetlerde tescilli ve tanınmış marka olduğunu, davalı şirket adına tescil olunan … ve … numaralı … unsurlu markaları ile müvekkilinin … ibareli markalarının benzer olduğunu, 11. sınıf hariç aynı sınıfta yer aldıklarını, davalı markalarındaki esas unsurun … ibaresi olduğunu, markalar arasında karıştırılma ihtimali bulunduğunu, davalının … ve … markalarının görsel, işitsel ve anlamsal olarak müvekkili markalarına ayırt edilemeyecek kadar benzediğini, müvekkilinin diğer fînans kuruluşlarından farklı olarak … markalı kurumlara teknoloji altyapısı, farklı platformlarda yazılım geliştirme, internet uygulamaları, entegrasyon, sistem yönetimi, güvenlik yönetimi, proje yönetimi ve ofis uygulamaları hizmetleri vermek amacıyla faaliyet gösteren … biriminin alan adlı internet sitesi üzerinden, teknoloji alanında da faaliyet gösterdiğini, tüketicinin farklı işletmeler olduğunu bilse dahi müvekkili ile davalı arasında idari – ekonomik bir işbirliği olduğu yanılgısına düşeceğini, davalı şirket adına tescilli … ve … numaralı markaların hükümsüzlüğüne, sicilden terkinine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının dava dilekçesinde marka isimlerini belirtmeksizin sadece TPE nezdindeki tescil numaralarına yer vererek, başka markaları da davasında dayanak yapmaya çalıştığını, bu biçimde oluşturduğu dava dilekçesinin HMK’nın 119. maddesine aykırı olduğunu, müvekkilinin uzun yıllardır teknoloji sektöründe kullandığı “…” markasının müvekkilinin sunduğu hizmetler ile özdeşleştiğini, TPE nezdinde … no ile “…” markasının 27.08.2007 tarihinde tanınmış marka olarak tescil edildiğini, “…” markasının tanınmış marka olarak tescil edildiği 27.02.2012 tarihinden çok önce “…”nın tanınmış marka olma statüsüne kavuştuğunu, satış öncesi ve sonrası müşterilere teknoloji alışverişlerinde rehberlik eden davalı şirketin yeni teknolojiler ve müşteri ihtiyaçları doğrultusunda “…” “…” markalarıyla satış sonrası katma değerli hizmet verdiğini, markaların bütününün dikkate alınması gerektiğini, davacıya ait markanın koyu yeşil renkte yonca yaprağı şekli ile siyah renkte yazılı “…” ibaresinden oluştuğunu, davalı şirketin “…” markasının müvekkili şirket ile özdeşleşmiş turuncu, fıstık yeşili ve mavi renklerinden oluştuğunu, markanın başında yer alan “…” devamında ise “…” ibaresiyle bütün olarak tamamen farklı etki gösterdiğini, fonetik olarak davacının markasıyla hiçbir benzerliklerinin olmadığını, taraf markalarında kullanılan yeşil rengin de birbirinden farklı olduğunu, tarafların ve markalarının tanınmışlık düzeyinin ortalama tüketici nezdinde markaların karıştırılmasına engel olduğunu, teknoloji ürünleri satılan perakende sektörü ile bankacılık sektörünün karıştırılmasının mümkün olmadığını, davacının “…” markası ile teknoloji alanında faaliyet gösterdiğine ilişkin beyanının ise mevcut durumu çarpıttığını, “…” ve “…” ile markalarının içerisinde yer alan … ibaresinin markaya ayırt edicilik kazandırdığını, ortalama tüketicinin markalarda yer alan … ibaresini görmesinin yeterli olduğunu, davacı tarafın ısrarla müvekkili markalarını “…” ve “…” olarak ifade ettiğini, markaların devamında yer alan davalı şirketin tanınan markası …’yı görmezden geldiğini, markaların kullanım alanının aynı veya benzer mal ve hizmetlerden oluşmadığını, … markasının ancak aynı yada benzerinin kullanılması halinde davacı için koruma sağlayacağını, aksi halde hiçbir ayırt edicilik unsuru bulunmayan “…” kelimesinin bir firmanın tekeline bırakılmasının mümkün olmadığını, davanın reddini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Türk Patent ve Marka Kurumu’nda 13/01/2010 başvuru tarihli … sayılı … … şekil markasının 09/11/16/21/35/37/38/41 ve 42. sınıflarda, … sayılı, 13/01/2010 başvuru tarihli … şekil markasının 11/16/21/37 sınıflarda davalı adına tescilli olduğu, … (…) markasının … sayısı ile tanınmış marka olarak davacı adına tescil edildiği, davacının … ibareli markalarının bulunduğu, Davacı tarafın tanınmış markasının … (…) markası olduğu, davaya konu … sayılı … markasında da … ibaresinin yeşil renkte yazıldığı, … ibaresinin … ibaresinin altında ve küçük puntolarla yazıldığı, markanın esas unsurunun … ibaresi olduğu, büyük puntolarla yazılarak ön plana çıkarıldığı, davacının tanınmış markasında ve marka tanıtımlarında ağırlıklı olarak yeşil renk kullandığı bilirkişi raporunda tespit edilmekle, davalı markasında da (onca seçenek özgürlüğü varken) … ibaresinin yeşil renkle yazılması, davacı markasının tanınmışlığı gözönüne alındığında, davalının davacının markasının tanınmışlığından haksız bir şekilde faydalanma amacı güttüğü ve markanın kötüniyetle tescil edildiği kanaatine varılarak ayrıca davacının … markasının imajının devri sonucunu doğurabileceğinden markanın tescilli olduğu tüm sınıflar yönünden hükümsüzlüğüne, Davaya konu … sayılı … markasında ise; … ibaresinin mavi renkli ve büyük yazıldığı, … ibaresinin altta küçük puntolarla yazıldığı, davacının markasının baskın rengi olan yeşil renk kullanılmadığından, davacının 16. sınıfta tescilli … sayılı … şekil markasında … ibaresinin ve şekil unsurunun ön planda olduğu, … ibaresinin altta ve küçük puntolarla yazıldığı, markanın bütünü itibarı ile bıraktığı izlenim ile davalı markasının benzer olmadığı, davacının … sayılı … markasında … ibaresinin küçük puntolarla yazıldığı, … ibaresinin ve şeklin ön plana çıkarıldığı, markanın bütünü itabari ile bıraktığı izlenimin benzer olmadığı, davacının 16. sınıfta tescilli … sayılı … markasında … ibaresinin küçük puntolarla yazıldığı, … ibaresinin büyük puntolarla yazılarak ön plana çıkarıldığı ve markanın bütüncül izlenim itibarıyla davalı markası ile benzer olmadığı kanaatine varılarak, 16. sınıf ile davacının tescilli markası ve faaliyeti bulunmadığından 11. sınıfta hükümsüzlüğü talebinin reddine, Davacının davalı markasının tescilli olduğu, 21. Sınıfta kayıtlı … sayılı … ve … sayılı … markalarının bulunduğu, davacının tanınmış markasının asıl unsuru olarak yer aldığı, 37. sınıfta da davacının … sayılı … ve … sayılı … markasının bulunduğu, davalı markasında her ne kadar … ibaresi mavi renkte yazılmışsa da, asıl unsurunun … ibaresi olduğu ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2006/11-338 esas, 2006/338 karar sayılı içtihadında da belirtildiği üzere; “tüketicilerin farklı zamanlarda gördükleri markalara ilişkin zihinde kalan izlenim doğrultusunda hareket ettikleri, küçük farklılıklar taşıyan marka ile işaretin farklı zamanlarda ayırt edilmesinin mümkün olmayacağı sonucuna vardığı” dikkate alınarak, markaların tescilli olduğu 21 ve 37. sınıflarda hizmetin alıcı kitlesinin ortalama tüketici grubu olduğu ve davacı tarafın farklı mal üretmeyi yada hizmet sunmaya başladığı düşüncesi yani dolaylı iltibas ihtimali bulunduğu göz önüne alınarak bu sınıflar yönünden davalı markasının hükümsüzlüğüne, Davalının marka tescillerinin davacıya ait tanınmış … markasının reklam gücünden ve tanınmışlığından haksız yarar sağlama sonucunu doğuracağı davalı markalarındaki farklılıkların markalara ayırt edicilik sağlamadığı, davalının … markasını geri planda ve ön plana çıkarmadan yardımcı unsur olarak kullandığı, davalı adına tescilli … sayılı … markasının tescilli olduğu tüm sınıflarda hükümsüzlüğüne, davalı adına tescilli … sayılı … markasının 21.ve 37.sınıf mal ve hizmetler yönünden hükümsüzlüğüne, fazlaya ilişkin talebin reddine” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1- Müvekkili Bankanın “…” “…” “…”, … ve … markalarının 16. sınıfta tescilli olduğunu, …’nin markasal anlamda kullanıldığı her yerde müvekkili banka ile irtibatlandırıldığını, raporun 17. sayfasında ilk satırda 16. sınıfa tescilli müvekkili markaları ile …’nin esas unsur olarak yer aldığını, davalı markasının benzer olduğunu ve karıştırılma ihtimali bulunduğunu, bilirkişi raporunda müvekkili banka adına tescilli markaların dava konusu markalar ile benzer olmadığının belirtildiğini, rapora itirazları değerlendirilmeksizin aynı yönde hüküm kurulduğundan mahkeme kararının yerinde olmadığını, 2-Müvekkili bankanın kesinleşmiş yargı kararları ve TP Tanınmış Marka sicil kaydında (…) … markasının tanınmış marka olduğunun kesin olarak bildirildiğini, mahkeme tarafından yalnızca müvekkilinin 11. sınıfta tescilli …’li markası olmadığından hareketle bu sınıf ile ilgili olarak talebin reddine dair kararın dosya münderecatına aykırı olduğunu, bu şekilde tanınmış bir markanın farklı mal ve hizmetlerde tescili yolu açılacağından tanınmışlıktan doğan hakların korunmayacağını, müvekkilinin …’li markalarının hizmetleri farklı olsa dahi, tanınmış markanın farklı mal ve hizmetlerde tesciline izin verilemeyeceğini, izin verilmesi halinde öncelikle markanın ayırt edici karakterinin ve itibarının zedeleneceğini, markanın tanınmışlık düzeyi nedeni ile haksız yararlanma olacağını, farklı markada kullanılmasının tanınmış markanın gücünün ve etkileme alanının azalmasına sebebiyet verebileceğini( markanın sulanması (dilution)) hükme dayanak teşkil eden bilirkişi raporuna itirazları değerlendirmeden eksik inceleme sonucu hüküm kurulduğunu, davanın “Kısmen Reddine” ilişkin kararın kaldırılarak, davanın bütünüyle kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1-Davacı tarafın, dilekçesinin 1 nolu başlığı altında ve delilleri içerisinde “…” markası dışında çok sayıda markanın tescil numaralarına yer verdiğini, dilekçede “…” markası dışında sayılan markalar ile ilgili somut hiçbir beyan ve açıklamada bulunmadığını, müvekkili şirkete ait markalar ile sayılan markalar arasındaki benzerliğe ilişkin somut hiçbir bilgi ve belge sunmadığını, HMK’nun 119. maddesi gereği, davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri, iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği, dayanılan hukuki sebeplerin dava dilekçesinde yer alması gerektiğini, dava dilekçesinin açıklattırılmasını, aksi halde davanın “…” ibareli markasına dayanılarak ikame edildiğinin kabulüne karar verilmesini talep ettiklerini, yargılama sırasında karar verilmediğini, gerekçeli kararda hukuki sebep gösterilmeksizin, tüm markaların alt alta sayılmasının yeterli olduğunun belirtildiğini, dava dilekçesinin HMK’nın 119. maddesine uygun olmadığını, davacının “…” ibareli markası bakımından ileri sürdüğü gerekçeler ile diğer markaları bakımından yargılama yapılarak karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, 2- İtirazlarına dayanak olarak sundukları Ankara 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2016/83 E. sayılı, Ankara 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2017/88 E. sayılı dosyası üzerinden aksi tespitler içerir bilirkişi raporlarının değerlendirilmediğini, yeni heyetten rapor alınması taleplerinin kabul edilmediğini, 3- Müvekkil şirket’e ait markaların esas unsurunun “…” ibaresi olduğunu, ayrıca “…” tanınmış markasının söz konusu markaların kullanımı için müvekkiline müktesep hak sağladığını, mahkemenin bu hususları nazara almadığını, 4- Müvekkili şirketin “…” markasında yer alan “…” ibaresinin bir bütün olarak tamamen farklı bir etki gösterdiğini, her iki markada yer alan asıl unsur ve tanınmış marka “…” ibaresinin markaları tamamen birbirinden ayırdığından, müvekkiline ait markaların davaya konu markalar ile iltibasa yol açacak benzerliğin olmadığını, kelimelerin tek bir kişinin tekeline bırakılmayacağını, mahkemenin markaların bütünü ile bıraktığı izlenimi değerlendirmeden, davacıya ait “…” markası üzerinden haksız değerlendirme yaptığını, (Yargıtay 11. HD’nin 04.11.2015 Tarih 2015/4404 Esas 2015/11573 Karar Sayılı kararı) 5- Müvekkili şirketin markasında bulunan açık yeşil renk ile davacının markasında kullandığı koyu yeşil rengin tüketicilerde, markalar arasında organik bağlantı bulunabileceği yönünde algı oluşturabileceğinin belirtildiğini, markalarda kullanılan ve tescile dahil olmayan rengin dayanak alınarak KHK’nın 8/IV maddesi uyarınca karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, (Yargıtay 11. HD, 10.3.1997 E.1996/8560 K.1997/1586 ve Yargıtay 11. HD’nin 21.04.2008 Tarih 2007/3750 Esas 2008/5728 Karar Sayılı kararı) 6- Markalar arasında yerel mahkemenin gerekçesinde yer verdiği yeşil renk dahil hiçbir benzerlik bulunmadığı, davacı markasının tanınmış olması da varılan bu sonucu değiştirmeyeceği şeklinde görüş belirtildiğini, müvekkilinin davaya konu markası bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davacının markasına fonetik, görsel ve anlamsal olarak benzemediğini, iltibas oluşturmadığını, 7- KHK’nın 8/IV maddesi uyarınca hükümsüzlük kararı verilebilmesi için, sonraki başvurunun tescili nedeniyle haksız bir yararın sağlanması, tanınmış markanın itibarının zarar görmesi, tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi gerektiğini, ancak bu zararın gerçeklere dayanması ve itiraz sahibinin zararını kanıtlaması gerektiğini, davacı tarafından bu durumu ispatlar hiçbir delil sunulmadığı halde, mahkemece KHK’nın 8/IV maddesi uyarınca … sayılı “…” ibareli markanın haksız ve kötü niyetle tescil edildiğine kanaat getirerek tescilli olduğu tüm sınıflar yönünden hükümsüzlüğüne karar verdiğini, 8- Yerel mahkemenin “…” markasının hükümsüzlüğü kararı gerekçesinin, “…” kelimesinin, davacı dışında kimse tarafından marka olarak kullanılamayacağı anlamına geldiğini, hükümsüzlüğe karar verirken markalar arasındaki ortak unsur olduğunu belirttiği ve esasen farklı tonlardaki … rengi gerekçe gösterdiğini, markanın kısmen hükümsüzlüğüne karar verirken ise; yeşil rengin kullanılmadığını, ancak … kelimesinin markalar arasında ortak unsur olduğunu, davacı firmanın da başka renkte “…” kelimesini kullandığı 21. sınıfta tescilli ibareli markalar arasında şeklen benzerlik bulunmasa da ortak unsur olan “…” kelimesi sebebi ile kısmen hükümsüzlük kararı verdiğini, bu kararı ile mahkemenin, ülkemizde davacı dışındaki kimsenin, aynı sınıfta, markaların görselleri benzemese dahi “…” kelimesinin yer aldığı bir markayı kendi adına tescil ettiremeyeceğine karar verdiğini, “…” kelimesi gibi koruma düzeyi oldukça düşük bir ibarenin davacının tekelinde kabul edildiğini, 9- Mahkemenin, tarafların ve markaların tanınmışlık düzeyi ile markalar arasında global değerlendirmeyi yapmadığını, markalar arasındaki benzerliğin “global değerlendirme” olarak da anılan ortalama tüketici algısı çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini, Avrupa Birliği Mahkemesi (“CJEU”)’nun da kararlarında iltibas hususunun tartışıldığı her davada, görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik incelemesini de içerek şekilde “global değerlendirme” yapılmasına işaret edildiğini, global değerlendirme yapılırken görsel, işitsel ve kavramsal benzerliklerin hepsi birbirinden bağımsız olarak değerlendirilerek ve markaların toplumda bıraktığı genel intibaya bakılarak bir karar verilmesi gerektiğini, Somut olayda, global değerlendirmenin yanı sıra tarafların ve markaların tanınmışlık düzeyi, markaların karıştırılma ihtimalini ortadan kaldırdığını, müvekkili şirketin, “…” markasıyla yıllardır birçok farklı firmaya ait teknoloji ürününü mağaza zincirleriyle satışa sunarak perakende sektöründe faaliyet gösterdiğini, davacı tarafın ise bankacılık sektöründe faaliyet gösterip finansal hizmet verdiğini, teknoloji ürünleri satılan perakende sektörü ile bankacılık sektörünün karıştırılmasının mümkün olmadığını, mahkemenin sayılan hiçbir kriteri dikkate almadığını, Bankacılık sektöründe faaliyet gösteren davacının, müvekkili şirketin yer aldığı teknoloji ürünleri satan perakende sektörü kapsamında benzer ihtiyaçları giderdiği, birbirleri yerine ikame edilebilecekleri, son kullanıcı ve tüketici profillerinin yada kullanım amaçlarının vs. aynı olduğu hususunda hiçbir inceleme yapılmaksızın verilen hükmün usul ve yasaya aykırı olduğunu, sunulan gerekçeler ve re’sen göz önüne alınacak sebeplerle kararın ortadan kaldırılmasına, davanın tümü ile reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Davacı tarafın talebi; Davalı şirket adına tescil olunan … ve … numaralı … unsurlu markaları ile ticaret unvanında yer alan … işaretinin, esas ve tek unsur olarak ve farklı eklerle birlikte TPE nezdinde pek çok mal ve hizmetlerde tescilli ve tanınmış markası arasında karıştırılma ihtimali bulunduğu, davalının … ve … markalarının görsel, işitsel ve anlamsal olarak markalarına ayırt edilemeyecek kadar benzediği, diğer fînans kuruluşlarından farklı olarak … markalı kurumlara teknoloji altyapısı, farklı platformlarda yazılım geliştirme, internet uygulamaları, entegrasyon, sistem yönetimi, güvenlik yönetimi, proje yönetimi ve ofis uygulamaları hizmetleri vermek amacıyla internet sitesi üzerinden, teknoloji alanında da faaliyet gösterdiğinden, tüketicinin farklı işletmeler olduğunu bilse dahi aralarında idari – ekonomik işbirliği olduğu yanılgısına düşeceğinden, davalı şirket adına tescilli … ve … numaralı markaların hükümsüzlüğüne, sicilden terkinine karar verilmesine ilişkindir. Mahkemece; Davalının marka tescillerinin davacıya ait tanınmış … markasının reklam gücünden ve tanınmışlığından haksız yarar sağlama sonucunu doğuracağı davalı markalarındaki farklılıkların markalara ayırt edicilik sağlamadığı, davalının … markasını geri planda ve ön plana çıkarmadan yardımcı unsur olarak kullandığı, davalı adına tescilli … sayılı … markasının tescilli olduğu tüm sınıflarda hükümsüzlüğüne, davalı adına tescilli … sayılı … markasının 21.ve 37.sınıf mal ve hizmetler yönünden hükümsüzlüğüne, 11 ve 16. sınıflara ilişkin talebin reddine karar verilmiş olup karar yukarıdaki sebeplerle istinaf edilmiştir. Davacı vekilinin istinaf sebepleri yönünden; 1-Markanın benzerliğinin değerlendirilmesinde, markanın unsurlarının bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiği, ayrı ayrı ele alınamayacağı yerleşmiş Yargıtay uygulamasıdır. Her ne kadar davacıya ait markalar, davalı markası ile aynı sınıfta ise de; “…” markasında “…” sözcüğünün esas unsur olduğu, “…” markasında “…” ibaresinin ve şeklin esas unsur olduğu, “…” markasında ise “PLATFORM” ibaresinin esas unsur olduğu, “…” ibaresinin …, … ve … kelimesi esas unsurlardan daha küçük ebatta tali unsur olarak kullanıldıkları, bu hali ile esas unsuru oluşturan kelimeler ve şekil itibariyle bir bütün olarak değerlendirildiğinde benzerlik bulunmadığı, mahkemece bilirkişiler tarafından yapılan değerlendirmeye dayanılarak karar verilmesinde usule ve yasal düzenlemeye, Yargıtay uygulamalarına aykırılık bulunmadığı tespit edilmiştir. HMK 281. maddesi uyarınca tarafların bilirkişi raporuna itiraz hakları olup, mahkemece alınan raporun yeterli görülmemesi, eksik ve belirsiz olan hususlarda ek rapor veya başka heyetten rapor alınabilir ise de; ek rapor veya farklı heyetten rapor alınma talebini değerlendirerek karar verme yetkisi mahkemeye aittir. Dosya içerisindeki rapor, yargı denetimine açık, talepleri karşılar nitelikte ve karar vermeye yeterli olduğundan, HMK 30. maddesindeki dava ekonomisi ilkesine göre mahkemelerin davayı en az masrafla ve en kısa sürede sonuçlandırma yükümlülüğü uyarınca, rapor yeterli olduğunda ek rapor ve yeni heyetten rapor alınması gerekmediğinden, mahkemece de rapor yeterli görüldüğünden, istinaf talebinin reddine karar verilmiştir. 2-Yargıtay HGK’nun 02/04/2014 tarihli 2013/11-656 esas ve 2014/427 karar sayılı kararında belirtildiği üzere; 556 Sayılı KHK’nin 8.maddesinin 4.fıkrası aynen; “Marka, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir markanın aynı veya benzeri olmakla birlikte, farklı mallar veya hizmetlerde kullanılabilir. Ancak, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu red edilir” hükmünü içermektedir. Bu hükümden de anlaşılacağı üzere, TPE nezdinde tescilli bir marka sahibi ya da daha önce tescil başvurusunda bulunarak tescil talebi bakımından öncelik hakkı elde eden kişi, kural olarak markasının aynı veya benzer markalar ve/veya hizmetler için başkası tarafından marka olarak tescil ettirilmesine veya kullanılmasına engel olabilir (556 Sayılı KHK, m. 7/1-b ve 8/1-b). Öte yandan, söz konusu marka, farklı mal veya hizmetler için kullanılabilir ve tescil ettirilebilir (556 Sayılı KHK, m. 8/4, birinci cümle). Ancak, 556 Sayılı KHK “toplumsal tanınmışlık” düzeyine ulaşmış markaların, başka, (farklı) mal ve hizmetler için tesciline bazı durumlarda izin vermemekte, böyle bir marka sahibine de itiraz hakkı tanımaktadır. Şöyle ki; tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle, böyle bir markanın başka bir mal veya hizmet için tescili, onu tescil ettirecek kişiye haksız yarar sağlayacak (haksız yararlanma, şöhreti sömürme), markanın itibarına zarar verecek yada ayırt edici karakterini zedeleyecek sonuçlar doğuracak ise, tanınmış marka sahibinin itirazı üzerine tescil talebi TPE tarafından ret edilecektir (556 Sayılı KHK, m. 8/4, ikinci cümle). Şöhreti sömürme, itibar yitirilmesi ve markanın itibarının sulandırılması aynı zamanda bir tecavüz eylemidir ve tanınmış marka sahibi bu tür kullanımları da engelleme hakkına sahiptir (556 Sayılı KHK, m. 9/1-c; 61/1-a; Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, 5. bası, s.426). 556 Sayılı KHK’nin 8.maddesinin 4.fıkrasının ‘ikinci cümlesinde’ düzenlenen koşulların gerçekleşmesi için, farklı mal veya hizmetler için yapılan başvurudan dolayı tanınmış markanın toplumda ulaşmış olduğu tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yarar sağlayabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği ya da markanın ayırt edici karakterini zedeleyeceği sonuçların doğabileceği hallerin mevcudiyeti gereklidir. Hemen belirtilmedir ki, bahsi geçen hallerin hepsinin aynı anda gerçekleşmesi zorunlu değildir. Bu hallerin herhangi birisinin somut olayda bulunması, 556 Sayılı KHK’nin 8/4.maddesi anlamında nispi red nedeninin varlığı için yeterlidir. Bu haller, doktrinde ve uygulamada markanın sulandırılması (dilution) olarak da adlandırılmaktadır (Hamdi Yasaman, Marka Hukuku, 1. Cilt, S.415; Ünal Tekinalp, a.g.e.s.426).
11. Sınıfı; Aydınlatma cihazları (taşıtlar, iç ve diş mekanlar içli aydınlatma armatürleri). Isitma ve buhar üretme tesisatı için cihazlar Katı. sıvı, gaz yakıtlı ve elektrikli sobalar, kuzineler dahil). İklimlendirme ve havalandırma cihazları. Soğutucular ve dondurucular. Pişirme, kurulama ve kaynatmada kullanılan (kişisel bakım amaçlı olanlar dahil) elektrikle ve gazla çalışan aletler, makineler ve cihazlar. Sıhhi tesisat, vitrifiye. Su yumuşatma cihazları, su arıtma cihazları, su arıtma tesisatı, atık arıtma tesisatı. Güzellik salonlarında kullanım amaçlı bu sınıfa dahil cihazlar (el kurulma makineleri dahil). Tibbi amaçlı olmayan elektrikli alt aygıtları ve elektrikli battaniyeler. Isıtıcı yastıklar, elektrikli veya elektriksiz ayak ısıtıcıları, sıcak su torbaları termoforları. Akvaryumlar için filtreler ve filtre-motor kombinasyonları. Sanayi tipi pişirme, kurutma ve soğutma tesisatı. Pastörize ve sterilize edici makineler oluşturmaktadır. Davacı tarafın tanınmış markası, finans ve bankacılık sektöründedir. Hükümsüzlüğü talep edilen … sayılı … markası yönünden yapılan inceleme sonunda; … ibaresinin mavi renkli ve büyük yazıldığı, davacının markasının baskın rengi olan yeşil renk kullanılmadığından, davacının tanınmış markası ile benzer olmadığı gibi, 11. sınıf davacı tarafın markasının tanındığı finans ve bankacılık alanları ile hiç bir ilgisi olmayan, sınıfında belirtilen ürünlere ilişkin olup, ortalama tüketici tarafından, 11. sınıfta belirtilen ürünler ile davacı tarafın markasının tanındığı bankacılık ve finans sektörü arasında bağlantı kurulması mümkün olmadığından, davacının tanınmış markasının itibarına zarar verebilme yada markanın ayırt edici karakterini zedeleme ihtimali bulunmamaktadır. Davacı markası da tanınmış marka olması sebebiyle davacının markasının tanınmışlık düzeyinden haksız yararlanma olasılığı da bulunmadığından, bilirkişi raporundaki tespit ve bu tespite dayalı gerekçe oluşturulmasında yasaya ve Yargıtay uygulamalarına aykırılık bulunmadığından istinaf sebebinin reddine karar vermek gerekmiştir. Davalı vekilinin istinaf sebepleri yönünden; 1-Davacı vekili dava dilekçesinde; “…” işaretinin esas ve tek unsur olarak yer aldığı markalarının olduğunu ve ” … ” markasının tanınmış marka olduğunu belirterek, davaya dayanak olduklarını belirtmek suretiyle, müvekkili adına tescilli markaların tescil numaralarını ve tescilli oldukları sınıfları ayrıntılı olarak yazmak suretiyle davalı tarafa ait … sayılı … ve … sayılı … markalarının görsel, işitsel ve anlamsal olarak ayırt edilemeyecek kadar benzer olduğu gerekçesi ile hükümsüzlüğünü talep etmiştir. Celp edilecek deliller bölümünde beyan ettiği tescil numaralarını bir kez daha belirttiği, cevaba cevap dilekçesinde davalı markalarının hükümsüzlüğüne dayanak gösterdikleri markaların tescil numaralarının belirtildiğinin tekrar edildiği tespit edilmiştir. Dava ve cevap dilekçesi bir bütün olup, davacı tarafın talebi bu hali ile davalıya ait markaların, tanınmış markası “…” ile bu kelimeden üretilmiş esas unsuru “…” olan diğer markalar olduğu açıkça anlaşıldığından, dava dilekçesinin HMK 119.maddesindeki belirli olma (somutlaştırma) koşulunu taşımadığına ilişkin istinaf sebebinin reddi gerekmiştir. 2-Davalı tarafça dosyaya sunulan Ankara 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2016/83 esas sayılı dosyası için düzenlemiş bilirkişi raporundan; … AŞ tarafından, davalılar Türk Patent Enstitüsü ve … Bankası AŞ aleyhine “…” ibareli 36.sınıfta … başvuru numaralı markasının ilanına davalı … Bankası AŞ’nin itirazının kabulü üzerine, açılmış YİDK kararının iptali istekli olduğu ve mahkemece “…” ve “… esas unsurlu” tescilli markaları karşısında taraf markaları arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b anlamında iltibas-benzerlik oluşup, oluşmadığı, davalının markalarının tanınmışlık iddiasının 556 sayılı KHK’nın 8/A maddesi kapsamında davacının marka başvurusunun engel oluşturup oluşturmadığı konusunda alınan rapor olduğu, bilirkişinin;Dava konusu marka ile davacının … sayılı markasının genel izlenim yönünden benzer olduğu, karıştırılma olasılığının bulunduğu, diğer red gerekçesi markaların benzer olmadığı, karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı, itirazın kabulü için 556 Sayılı KHK’nin 8/4.maddesinde belirtilen sonraki başvurunun tescili nedeniyle haksız bir yararın sağlanması, tanınmış markanın itibarının zarar görmesi, tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi koşullarının bulunduğunun kanıtlanması gerektiği ancak dosya kapsamında kanıtlayıcı delil bulunmadığı, dava konusu YİDK kararının “Sigorta hizmetleri. Finansal ve parasal hizmetler” yönünden yerinde olduğu, “Gayrimenkul komisyonculuğu, müşavirliği ve idaresi hizmetleri, Gümrük müşavirliği hizmetleri” yönünden iptali koşullarının oluştuğunun, aynı taraflar arasındaki Ankara 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2017/ 88 esas sayılı dosyaya sunulan raporda; Davalı şirketin “…” markası tanınmış olmakla birlikte bu tanınmışlık “finans” sektörü ile sınırlıdır. Davacının “…” markasında YİDK. kararıyla reddedilen mal/hizmetler bakımından bu bağlamda: davalı şirketin … markasının: Tanınmıştığından haksız. Yarar sağlaması, tanımışlığa zarar verilmesi yahut ayırt edici karakterin değiştirilmesi söz konusu olmayacaktır. Bu nedenle de dava konusu marka açısından davalı şirketin finans sektöründe tanınmış olan … markası nedeniyle bir tescil engeli bulunmadığı kanaatine ulaşılmıştır görüşünün bildirildiği tespit edilmiştir. Her iki dosyaya konu markalar davaya konu makalardan farklı markalara ilişkin olduğu gibi, dava sonunda hüküm verildiği ve kesinleştiği iddia ve ispat edilmemiştir. Her dava kendi kapsamındaki delillerle değerlendirilip karar bağlanır. Mahkemece aynı konuda birbirine aykırı rapor olduğu taktirde çelişkinin giderilmesi gerekip, Ankara 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2017/88 ve Ankara 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2016/83 esas sayılı dosyalardaki raporun, mahkemece alınan rapora aykırı olması, görülmekte olan dosya için çelişki oluşturmayacağından, mahkemenin ek rapor almaması ve sunulan raporları dikkate almamasında usule aykırılık bulunmadığından, istinaf sebebinin reddine karar verilmiştir. 3-Markanın esas unsurunun ve hükümsüzlük unsurlarının varlığının tespiti yerleşmiş Yargıtay uygulamaları uyarınca teknik bilgi gerektirir ve teknik bilgi gerektiren hususlar hakimin genel ve hukuk bilgisi ile çözümlenmesi mümkün olmayan hususlardandır. HMK 266.maddesi uyarınca mahkeme çözümü hukuk dışında özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Alınan bilirkişi raporunda, davalı adına tescilli … sayılı … ve … sayılı …” markalarının her ikisinde de “…” kelimesi öne çıkarılıp daha büyük harflerle yer almasına rağmen, “…” ibaresinin daha küçük harflerle yazılarak geri planda tutulduğundan, markaların esas unsurunun dosya kapsamına uygun olarak “…” ibaresi olduğu tespit edildiğinden, davalı vekilinin müvekkili şirkete ait markaların esas unsurunun “…” olduğuna ilişkin istinaf sebebi yerinde olmadığı gibi, 556 Sayılı KHK’nin 9/3.maddesi uyarınca markanın sahibine sağladığı haklar üçüncü kişilere karşı marka tescilinin yayınlandığı tarihten itibaren hüküm ifade edeceğinden, davalı markasının “…” markasının tanınmış marka olması söz konusu markaların kullanımı için müktesep hak sağlamayacağından, mahkemenin bu hususları nazara almadığına ilişkin istinaf sebebinin reddi gerekmiştir. 4-Bilirkişi raporunda; “…” markasının “…” ve “…” esas unsurlarından oluştuğu, ” …” ibaresinde turuncu renk kullanılmasına rağmen “…” ibaresinde yeşil renk kullanıldığı, davacı taraf tanınmış “…” markasının reklam ve tanıtımlarında yoğun olarak yeşil rengi kullandığı, davalının birçok renk seçim alternatifine sahip olmasına rağmen, davacının tanınmış markası ile bütünleşmiş yeşil rengi tercih etmesinin tüketicilerde organik bağlantı bulunduğu intibaını uyandırabileceği, markayla karşı karşıya kalan tüketicilerin, … Bankasının teknoloji ürünlerine özel bir finansman desteği yahut kasko hizmeti sunduğunu düşünebilecekleri, davalı tarafın marka tescilinde “…” ibaresine de yer verilmişse de, “…” ibaresinin sağ alt köşesine yer alan ve diğerlerine nispeten çok daha küçük puntolarla yazıldığından bu ifade, markanın baskın unsurunun “…” olmasının önüne geçemediğini, Kaldı ki tüketiciler tarafından “…” ibaresinin varlığı fark edilse dahi, bu defa da tüketicilerin … Bankası ile …’nın sigortacılık yahut teknolojik ürünlerin satışına ilişkin bir iş birliği içerisinde olduğu zannına kapılmasının muhtemel olduğu belirtildiğinden, benzerlik ve organik bağın buna bağlı olarak hükümsüzlük nededinin sadece “… ” kelimesinin kullanılmasından kaynaklanmadığı, davacı markasındaki rengin aynen kullanılması ve “…” markasının küçük puntolarla yazılması sebebiyle markanın baskın unsuru “…” ibaresinin önüne geçemediği sabit olduğundan, davalı vekilinin hükümsüzlük kararı ile “…” kelimesinin tek bir kişinin kullanımına tahsis edilmeyeceğine ilişkin kuralın ihlal edildiğine yönelik istinaf sebebinin reddi gerekmiştir. 5-Bilirkişi raporunda; “…” markasının “…” ve “…” esas unsurlarından oluştuğu, ” …” ibaresinde turuncu renk kullanılmasına rağmen “…” ibaresinde yeşil renk kullanıldığı, davacı taraf tanınmış“…” markasının reklam ve tanıtımlarında yoğun olarak yeşil rengi kullandığı, davalının birçok renk seçim alternatifine sahip olmasına rağmen, davacının tanınmış markası ile bütünleşmiş yeşil rengi tercih etmesinin tüketicilerde organik bağlantı bulunduğu intibaını uyandırabileceği, markayla karşı karşıya kalan tüketicilerin, … Bankasının teknoloji ürünlerine özel bir finansman desteği yahut kasko hizmeti sunduğunu düşünebilecekleri, davalı tarafın marka tescilinde “…” ibaresine de yer verilmişse de, “…” ibaresinin sağ alt köşesine yer alan ve diğerlerine nispeten çok daha küçük puntolarla yazıldığından bu ifade, markanın baskın unsurunun “…” olmasının önüne geçemediğini, Kaldı ki tüketiciler tarafından “…” ibaresinin varlığı fark edilse dahi, bu defa da tüketicilerin … Bankası ile …’nın sigortacılık yahut teknolojik ürünlerin satışına ilişkin bir iş birliği içerisinde olduğu zannına kapılmasının muhtemel olduğu belirtildiğinden, organik bağ kurulması gerekçesi olarak sadece renkten hareket edilmediği, markadaki baskın unsurun “…” kelimesi olup, yardımcı unsur “…” ibaresinin daha küçük puntolarla yazılması sebebiyle, esas unsurun önüne geçemediği, başka renk seçenekleri varken “…” kelimesinde davacının kullandığı yeşil rengin seçilmesinin “…” kelimesini öne çıkardığı belirtildiğinden, davacı vekilinin markada tescilli olmayan rengin dayanak alındığına ilişkin istinaf sebebi yerinde olmadığından reddine karar vermek gerekmiştir. 6-556 sayılı KHK’nin 9 ve 61. maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, tescilli bir marka ile aynı veya benzer olan ve bu nedenle bağlantı ihtimali de dâhil halk nezdinde karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin, markanın tescilli olduğu mallarla aynı veya benzer mallarda kullanılması marka hakkına tecavüz teşkil etmektedir. Karıştırılma (iltibas) ihtimalinden bahsedilmek için halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde, herhangi bir sebeple bir bağlantı kurması yeterlidir. Başka bir deyişle, tescilli marka ile kullanılan işaret arasında görsel ve sesçil (fonetik) yönden benzerlik bulunmasa, hatta genel görünüş (umumi intiba) açısından ayniyet veya benzerlik bulunmasa dahi, halk bunlar arasında herhangi bir şekilde bir bağlantı kuruyorsa karıştırılma ihtimalinin mevcudiyeti kabul olunacaktır. 556 sayılı KHK’nin 9/1-b maddesinde “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım ve bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir. Bununla birlikte halk, aldığı mal veya hizmetin başka bir işletmeye ait olduğunu bilse fakat güvendiği işletme ile mal veya hizmet aldığı işletme arasında ekonomik bir bağlantı bulunduğunu zannetse bile “karıştırılma ihtimali” olduğunun kabulü gerekmektedir (Tekinalp, Ünal: Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul, 2012, s. 434). Alınan bilirkişi raporu ile; davalının “…” markasının “…” ve “…” esas unsurlarından oluştuğu, “…” ibaresinde turuncu renk kullanılmasına rağmen “…” ibaresinde yeşil renk kullanıldığı, markadaki baskın unsurun “…” kelimesi olup, yardımcı unsur “…” ibaresinin daha küçük puntolarla yazılması sebebiyle, esas unsurun önüne geçemediği, başka renk seçenekleri varken “…” kelimesinde davacının kullandığı yeşil rengin seçilmesinin “…” kelimesini öne çıkardığı, “…” markasının tanınmış marka isteminden yapılan incelemesinde 8/IV.maddedeki koşulların bulunmadığı, ancak markadaki esas unsurun “…” kelimesi olup, “…” ibaresinin daha küçük puntolarla yazılması sebebiyle, esas unsurun önüne geçemediği, davacının aynı sınıfta olan “…” ve “…” markalarındaki “…” ve “…” ibarelerinin tali unsur olmaları sebebiyle esas unsurun aynı olduğundan, karıştırılma ihtimali bulunduğunun tespit edildiği görülmüştür. Markaların asli unsurlarının ortaya çıkarılmak suretiyle kullanılması yerleşmiş Yargıtay uygulamalarında iltibasa yol açan eylem olarak kabul edilmiştir. (Yargıtay HGK’nun 2017/11-2474 esas ve 2020/944 karar sayılı kararı) yapılan inceleme sonunda davalı markaları ile davacının incelenen marklarındaki esas unsurun “…” kelimesi olduğu ve büyük puntolarla yazılarak taketicinin dikkati bu noktaya çekildiğinden iltibasa yol açacağı sübuta erdiğinden, 556 Sayılı KHK’nin 8/1-b bendinde sayılan – markaların aynı/benzer olması, mallar/hizmetlerin aynı/benzer olması ve iki unsurun birlikte benzerliğinin, halk tarafından karıştırılma ihtimali doğurması şartlarının gerçekleştiği tespit edildiğinden, istinaf sebebinin reddine karar verilmiştir. 7-556 Sayılı KHK’nin 8/IV maddesinde; tescil başvurusu yapılan markanın aynı veya benzer olduğu tescilli markanın tanınmış marka olması halinde; markanın tanımışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabilecek olması halinde farklı mal ve hizmetlerde olsa bile tescile izin verilmeyeceği düzenlenmiştir. Davacı taraf 556 Sayılı KHK’nin 8/IV maddesindeki hükümsüzlük iddiasına dayanak olarak üzerine kayıtlı “…” tanınmış markası ile bu marka esas alınmak üzere üretilen ve adına tescilli olan, dava dilekçesinde tescil numaraları ve tescilli oldukları sınıflar ayrıntılı olarak belirtilen markalara dayandığından, bilirkişi tarafından bildirilen markalar ile karşılaştırmasının yapılarak KHK’nin 8/IV maddesindeki hükümsüzlük gerekçeleri belirtilmiş olduğundan, davacı tarafça somut delil gösterilmediği ve iddianın kanıtlanmadığına ilişkin istinaf sebebinin reddi gerekmiştir. 8-Bilirkişi raporunda; “…” markasının “…” ve “…” esas unsurlarından oluştuğu, “…” ibaresinde turuncu renk kullanılmasına rağmen “…” ibaresinde yeşil renk kullanıldığı, davacı taraf tanınmış“…” markasının reklam ve tanıtımlarında yoğun olarak yeşil rengi kullandığı, davalının birçok renk seçim alternatifine sahip olmasına rağmen, davacının tanınmış markası ile bütünleşmiş yeşil rengi tercih etmesinin tüketicilerde organik bağlantı bulunduğu intibaını uyandırabileceği, markayla karşı karşıya kalan tüketicilerin, … Bankasının teknoloji ürünlerine özel bir finansman desteği yahut kasko hizmeti sunduğunu düşünebilecekleri, davalı tarafın marka tescilinde “…” ibaresine de yer verilmişse de, “…” ibaresinin sağ alt köşesine yer alan ve diğerlerine nispeten çok daha küçük puntolarla yazıldığından bu ifade, markanın baskın unsurunun “…” olmasının önüne geçemediğini, Kaldı ki tüketiciler tarafından “…” ibaresinin varlığı fark edilse dahi, bu defa da tüketicilerin … Bankası ile …’nın sigortacılık yahut teknolojik ürünlerin satışına ilişkin bir iş birliği içerisinde olduğu zannına kapılmasının muhtemel olduğu belirtildiğinden, benzerlik ve organik bağın buna bağlı olarak hükümsüzlük nededinin sadece “… ” kelimesinin kullanılmasından kaynaklanmadığı, davacı markasındaki rengin aynen kullanılması ve “…” markasının küçük puntolarla yazılması sebebiyle markanın baskın unsuru “…” ibaresinin önüne geçemediği, sabit olduğundan, davalı vekilinin hükümsüzlük kararı ile “…” kelimesinin tek bir kişinin kullanımına tahsis edilmeyeceğine ilişkin kuralın ihlal edildiğine dair istinaf sebebinin reddine karar verilmiştir. 9-Bilirkişi raporunda ortalama tüketici algısı esas alınarak değerlendirme yapıldığından,(raporun 14. paragrafında, benzerliğinin halk tarafından karıştırılma ihtimali doğurmasına bağlı olduğu belirtildikten sonra, 18. paragrafta; malın veva hizmetin hedef aldığı alıcı kitlesidir sözlerinin yer aldığı son sayfada “ortalama tüketicide karıştırılma ihtimaline de yol açabilir” ) global değerlendirme olan ortalama tüketici algısı çerçevesinde inceleme yapıldığından, davalı markasında kullanılan “…” ibaresi davacı tarafın tanınmış markası olduğu gibi, diğer markalar yönünden esaslı unsur olup aynı kelime kullanıldığından taraf markaları arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerliğin varlığı tartışmasız olduğundan, davalı vekilinin global değerlendirme yapılmadığı, işitsel, görsel ve kavramsal inceleme yapılmadığına ilişkin istinaf sebebinin reddine karar verilmiştir. Markaların benzer ve iltibas oluşturma koşulunun varlığının tespiti yerleşmiş Yargıtay uygulamaları uyarınca teknik bilgi gerektirip, teknik bilgi gerektiren hususlar hakimin genel ve hukuk bilgisi ile çözümlenmesi mümkün olmadığından, HMK 266.maddesi uyarınca mahkeme çözümü hukuk dışında özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünü almak zorundadır. 10.05.2017 tarihli bilirkişi raporunda ; davalıya ait … nolu .. markasının, … ve … esas unsurlarından oluştuğu, ilk kelimesinin turuncu renkte, … kelimesinin yeşil renkte yazıldığı, davacının tanınmış … markasının reklam ve tanıtımlarında yoğun olarak yeşil rengi kullandığı, davalının birçok renk seçim alternatifine sahip olmasına rağmen davacının tanınmış markası ile bütünleşmiş yeşil rengini tercih etmesinin tüketicilerde organik bağlantı bulunduğu intibaını uyandırabileceği, ilgili marka ile karşı karşıya kalan tüketicinin … Bankasının teknoloji ürünlerine özel bir finansman desteğinin yahut kasko hizmeti sunduğunu düşünebileceği, … ibaresinin sağ alt köşesinde yer alan ve diğerlerine nispeten çok daha kücük puntolarla yazılan … ibaresinin markanın baskın unsurunun önüne geçemediği, … ibaresi farkedilse dahi, tüketicilerin … Bankası ile …’nın sigortacılık yahut teknolojik ürünlerin satışına ilişkin bir işbirliği içinde olduğu zannına kapılmasının muhtemel olduğunu belirtmiştir. Hükümsüzlüğü talep edilen … sayılı … markası yönünden yapılan incelemede; markanın 11/16/21 ve 37. sınıflarda tescilli olduğu, davacının markası tanınmış marka ise de; markanın tanınmış olmasının başlı başına bütün sınıflarda hükümsüzlüğünü gerektirmediği, davacının 11. sınıfta tescilli bir markasının bulunmadığı, 16. Sınıfta tescilli markalar yönünden yapılan karşılaştırmada da, markaların bütünü itibari ile bıraktığı izlenimde benzerlik bulunmadığı, 21. ve 37. sınıfta tescilli markalar yönünden ise; hükümsüzlüğü istenilen davalı markası ile, davacının markalarının esas unsurunun “…” ibaresi olduğu, taraf markalarının esas unsurlarının aynı olduğu, taraf markalarının esas unsurlarındaki bu ayniyetin, ortalama tüketicide karıştırılma ihtimaline yol açabileceği belirtildiğinden, 21 ve 37. sınıflar yönünden 556 Sayılı KHK’in 8. maddesindeki tescilli marka ile benzer veya aynı olması, aynı mal ve hizmet sınıfında olması, karıştırılma ihtimalinin olması koşulları gerçekleştiğinden istinaf sebebinin reddi gerekmiştir. Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacı ve davalı vekillerinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 28/11/2017 tarih ve 2017/395 E. 2017/199 K. sayılı kararına karşı davacı ve davalı vekilleri tarafından yapılan istinaf taleplerinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2- Davacıdan alınması gerekli 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından davacı tarafından yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davalıdan alınması gerekli 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından davalı tarafından yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 4- Taraflarca istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 5- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 6- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 20/01/2022