Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/670 E. 2021/1402 K. 18.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/670
KARAR NO: 2021/1402
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 1. Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mah.
TARİHİ: 30/01/2018
NUMARASI: 2017/258 E. – 2018/26 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 18/11/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin …, … ve … tarafından “…” sloganıyla 2001 tarihinden bu yana eğitim faaliyetlerine devam ettiğini, şirket ortaklarından … ve …’ın Serbest Muhasebeci Mali Müşavir ruhsatı sahibi oldukları gibi Milli Eğitim Bakanlığı’ndan uzmanlık ruhsatı da aldıklarını, Türkiye’de ilk kez “SMMM Staja Giriş” ve “SMMM Yeterlilik ve Bağımsız Denetim” sınavlarına yönelik eğitim veren … Kurumlarrnın hem yayıncılık hem de dershanecilik alanında ulusal bir marka haline geldiğini, ayrıca www…com internet sitesi ile yüzbinlerce kişiye ulaştığını, şirketin kurulduğu günden bu yana Kültür ve Turizm Bakanlığından ISBN numaraları alarak muhtelif kitapların basım ve dağıtımını yaptığını, bu kitaplar ile TÜBİTAK kitap fuarına katıldığını, müvekkili şirketin ticaret unvanının kök unsuru olan “…” ibaresine uzun yıllardır kullanılmakla ayırt edicilik kazandığını, müvekkili şirketin kurulduğu günden bu yana … ibareli markasını gerek ticaret unvanında gerekse adına tescil ettirdiği markalar ile kullanarak sektörün öncülerinden biri haline geldiğini, … numaralı “…” markası ile … numaralı “…” markasının davalı adına tescilli olduklarını, davalı markalarının renk kombinasyonu, yazılış şekli, genel kompozisyon ve kullanıldığı emtialar yönünden, müvekkil şirketin ticaret unvanının kök unsuru olan ve uzun yıllardır kullanılmakla ayırt edicilik kazandırdığı … esas unsurlu markaları ile aynı ve/veya ayırt edilemeyecek kadar benzer olduğunu, davalının farklı bir marka oluşturabilecekken müvekkil şirket markasının aynısı için tescil başvurusunda bulunmasının MarkaKHK 8/l-b’ye aykırı olduğunu, müvekkil şirket markasının 41. sınıfta yer alan hizmetler bakımından tescilli olduğunu, 16. sınıfta yer alan emtialar bakımından tescilsiz kullanıldığı, davalıya ait markaların da 16. sınıfta yer alan emtialar bakımından tescilli olduğunu, ihtilaf konusu markaların belli bir teknik bilgiye sahip tüketici kitlesinin aksine, her düzeyde kişiye hitap etmekte olduğunu, müvekkil şirket markası ile itiraza konu markanın tescil edilmek istendiği mal ve hizmetler arasında ayniyet bulunduğunu, söz konusu durumun ortalama tüketiciler nezdinde karışıklığa yol açabileceği gibi her iki markanın aynı firmaya ait olduğu izlenimi verebileceğini, müvekkil şirketin 10.04.2004 tarihinden bu yana adına tescilli olan www…com alan adı ve alan adıyla ilişkilendirilen web sitesi ile de internet alanında faaliyetlerini sürdürdüğünü, davalı şirketin bunu bilmesine rağmen “…” ibaresini 2014’te kendi adına TPE nezdinde tescil ettirdiğini, davalı şirketin, “…” markasını kullanırken “…” ve “…” ibarelerini ayrı ayrı yazarak ayırt edici unsur olan “…” ibaresini ön plana çıkarmaya çalıştığını, www…com.tr ve www…gen.tr alan adlarının davalı şirket adına tescilli olduğunu, söz konusu sitelerde “…” ibaresinin müvekkil şirketi çağrıştıracak şekilde kullanıldığını, ayrıca davalı şirketin de davacı firma gibi, “SMMM Staja Başlama” ve “SMMM Yeterlilik” setleri satmakta olduğunu, müşterilerin firmaları karıştırdığını ve davalı firmanın düşük kaliteli ürünlerine ilişkin şikayetlerin müvekkili şirkete iletildiğini, davalı şirketin müşterilerine satışı yapılan ürünlerin, müvekkil şirket tarafından hazırlandığı bilgisini verdiğini, davalı şirketin müvekkil şirket hakkında Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde asılsız iddialarla suç duyurusunda bile bulunduğunu, davalı şirket eylemlerinin, müvekkil şirketin marka haklarına tecavüz oluşturduğu gibi, TTK 54.madde kapsamında haksız rekabet de teşkil ettiğini, davalı şirketin marka tescillerinin kötü niyetli olduğunu ve kötü niyetli tescilin hükümsüzlük sebebi oluşturduğunu beyan ederek, davalıya ait … numaralı “…” ve … numaralı “…” ibareli markalarının hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, davalı tarafça müvekkilinin marka hakkına gerçekleştirilen tecavüzün ve haksız rekabetin tespitine, önlenmesine, giderilmesine ve kaldırılmasına, davalıya ait www…com.tr ve www…gen.tr alan adlarının iptaline, 5.000,00 TL maddi ve 5.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin Kültür ve Turizm Bakanlığı sertifikası ile yayınevi, satış ve dağıtım faaliyetlerinde bulunduğunu, dolayısıyla bandrollü olarak orijinal eğitim CD ve VCD’leri hazırlayıp sattığını, müvekkil şirketin … markasına ilişkin başvuruyu 30.09.2010 tarihinde gerçekleştirdiğini, 24.04.2012 tarihinde ise tescil hakkı kazandığını, davacı şirketin ise … ibareli markanın 41. sınıf bakımından tescili için 25.02.2011 tarihinde TPE’ye başvurduğunu, 11.06.2012 tarihinde tescilin gerçekleştiğini, dolayısıyla müvekkil şirketin ihtilafa konu markayı daha önce tescil ettirmiş olduğunu, davacı şirketin … ibareli markayı tescilsiz kullandığını, bunun davacı şirketçe dosyaya sunulan dava dilekçesinde de ikrar edildiğini, müvekkil şirket aleyhinde davacı tarafça müşteki sıfatıyla Savcılığa 25.05.2009 tarihinde suç duyurusunda bulunulduğunu, bu tarihte davacının marka tescil belgesinin mevcut olmadığını, davacı şirketin kötü niyetli marka başvurusunda bulunduğunu, müvekkile ait “…” ibareli markanın 16.sınıfta, “…” ibareli markanın 35. sınıf emtialar için tescilli olduğunu, davacı markasının ise 41. sınıf “eğitim ve öğretim hizmetleri” bakımından tescil edildiğini, davacının kitap ve eğitim seti satışı yapmasının yasal olarak mümkün olmadığını ve bunun hukuka aykırı olduğunu, müvekkil şirketin mali müşavirlik ve muhasebecilik alanında kendi bilgi ve tecrübeleriyle hazırlamış olduğu eğitim CD’lerinın satışını yaptığını, davacı tarafın ise hem basılı yayın yapmakta hem de dershanecilik hizmeti verdiğini, dolayısıyla faaliyet alanları ve sektörlerinin tümüyle farklı olduğunu, dolayısıyla markalar arasında karıştırma ihtimali bulunmadığını, taraf markalarının benzer olmadığını, davacının iddia ettiğinin aksine, müvekkil şirkete ait internet sitesinde “…” markasının açıkça görüldüğünü, sitenin SMMM sınavı için eğitim seti CD’si satışı gerçekleştirilen alelade bir e-ticarct sitesi olduğunu, bununla birlikte internetten “…” markası ile yapılan aramalarda ilk sıralarda davacı şirketin çıktığını, davacının iddialarının aksine müşterilere yanıltıcı bilgi verilmediğini, esasen müşterilerin, davacı firma hakkında şikayette bulunduklarını, müvekkil şirketin markasını TPE nezdinde tescil ettirdiği şekil ve kapsamda kullandığını, ihtilaf konusu markalar arasında benzerlik bulunmadığını, davacının dershanecilik faaliyetiyle meşgul olduğundan adaylara eğitim hizmetleri sunmakta ve sitelerinde … ibaresini kullanmakta olduğunu, müvekkil şirketin ise muhasebe ve mali müşavirlik sınavlarına hazırlanmakta olan kişilere eğitim setleri satmakta olduğunu, tüm bu farklılıklara ve işin özünde zaten aynı ürün ve faaliyette de bulunmamalarına rağmen haksız rekabet iddiasının tamamıyla gerçek dışı olduğunu, dolayısıyla haksız rekabet teşkil eden bir eylem bulunmadığı gibi, davacı şirketin zarara ilişkin iddialarının da soyut olduğunu, davacının, markasına ilişkin tanınmışlık iddiasının ispat etmesi gerektiğini, davacının internet alan adının “www…com”, müvekkili şirketin alan adının ise www…gen.tr ve www…com.tr olduğunu, alan adlarında “ilk gelen alır” kuralının geçerli olduğunu, internet sitelerinin birbirinden tamamen farklı olduğunu beyan ederek, açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Alan adlarına yönelik olarak, “…com.tr” alan adının 26.03.2012 tarihinde davalı şirket adına tahsis edildiği, alan adının yıllık ödemesinin yapılmaması nedeniyle 28.06.2017 tarihinde silindiği, “…gen.tr” alan adının ise 07.04.2009 tarihinde … adına tahsis edildiği, alan adının yıllık ödemesinin yapılmaması nedeniyle 08.07.2016 tarihinde silindiği, bu nedenle alan adlarına yönelik talebin konusuz kaldığı gerekçesiyle konusuz kalan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına, Davacının ”…” markasını davalı tescilinden önce kullanmaya başladığı, maruf hale getirdiği, davalının ise hizmet alanında faaliyet gösterdiği ve markasını davacı markasına yaklaştırarak “…” ve “…” olarak kullandığı, davalı kullanımının iltibas tehlikesi doğurduğu, bu durumun hem markaya tecavüz hem de haksız rekabet oluşturduğu, aynı zamanda hükümsüzlük koşullarının da oluştuğu gerekçeleriyle -www…com.tr ve www…gen.tr alan adları ile ilgili dava konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına, Davalı adına tesilli … numaralı “…”, … numaralı “…” markalarının hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, Davalının tescilli markalarını … ibaresini ayrı yazarak ön plana çıkartarak kullanmak suretiyle davacının marka haklarına tecavüz ettiğinin ve haksız rekabette bulunduğunun tespitine, Davalının haksız rekabetinin ve marka haklarına tecavüzünün durdurulmasına, önlenmesine ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına, … ibaresi ayrı yazılmak suretiyle marka olarak kullanıldığı tespit edilen davalıya ait ürünlere, basılı evraklara, ambalajlara ve iş evrakına el konulmasına, tabelaların kaldırılmasına, internet alanında kullanılmasının önlenmesine, 11.073,13 TL maddi ve 5.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine,” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Dosyada ayrı ayrı açılmış ve birleştirilmesine karar verilmiş davalar bulunmamasına, tek bir dilekçe ile dava açılmış olmasına rağmen, Mahkemece 6 ayrı dava varmış gibi 6 defa vekâlet ücretine ve ayrı ayrı 6 yargılama harç ve giderlerine hükmedildiğini, bu durumun AAÜT’ne ve yönetmeliğine aykırı olduğunu, Diğer yandan esasa ilişkin olarak; tarafların faaliyet alanlarının ve sektörlerinin farklı olduğunu, müvekkilinin sadece eğitim cd leri satışı yaptığını ancak, davacı tarafın basılı yayın yapıp, dershanecilik hizmeti verdiğini, sektörlerin farklı olduğuna dair ise, her ne kadar eldeki dosyaya gelen bilirkişi raporu aksi yönde ise de, İstanbul 21. Asliye Ceza Mahkemesi 2017/413 Esas sayılı tarafları aynı olan, aynı konulu ceza dosyasında yapılan bilirkişi incelemesi ve düzenlenen teknik raporda; işbu dosyaya konu sitelerin içeriklerinin benzerlik göstermediği, davacının internet sitesinin içeriğinin eğitim kurumu olduğu, müvekkiline ait internet sitesi içeriğinin ise, ek kaynak satışına dair olduğu ve site içeriklerinde benzerlik bulunmadığının tespit edilmdiğini, iki farklı bilirkişinin teknik raporda aynı internet siteleri içerikleri için farklı şekilde sonuca vardıklarını, bu nedenle, yerel mahkemenin kararının kaldırılarak, tekrar bilirkişi incelemesine gidilmesi gerektiğini, Yerel mahkeme gerekçeli kararında, ”davalının tescil başvurusu davacınınkine göre eski tarihli ise de ..” şeklinde belirtmişse de, mahkemenin, müvekkili şirketin 2010/62503 tarihli, davacıdan önceki tarihli marka tescilinin olduğunu göz önünde bulundurmadan davacının haksız rekabete yönelik talebinin kabulüne karar verdiğini, ayrıca, 556 Sayılı KHK m.35’e göre, tescil başvurusu yapılmış bir markanın, tescil edilmemesine ilişkin itirazlar ile kötü niyetle yapıldığına ilişkin itirazlar için, marka başvurusu yayınından itibaren 3 aylık hak düşürücü sürenin dolduğunu, bunun mahkemece resen göz önünde bulundurulması gerektiğini, Maddi ve manevi tazminata ilişkin olarak, müvekkili şirketin internet sitesi üzerinden satış yaptığını, davacının ise, dershanecilik hizmeti sunduğunu, internet site içeriklerinin birbirinden bağımsız olduğunu, aynı müşterilere ulaşma gibi bir durumlarının zaten söz konusu olmadığını, müvekkilinin dershane açmadığını, eğitim hizmeti vermediğini, bu durumun haksız kazanç ve haksız rekabet oluşturmayacağını, açıklanan nedenlerle, yerel mahkemece hem usulen hem de esasen hukuka aykırı karar verilmiş olması sebebiyle kararın kaldırılması gerektiğini beyan ederek, istinaf başvursunun kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, davalıya ait … tescil no’lu “…” ve … tescil no’lu “…” ibareli markaların, davacının “…” esas unsurlu markaları ile iltibas oluşturacak derecede benzer olduğu iddiası ile açılan marka hükümsüzlüğü, davacının marka hakkına gerçekleştirildiği iddia edilen tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, önlenmesi, giderilmesi ve kaldırılması ile maddi ve manevi tazminat davasıdır. TPMK kayıtlarına göre; davalıya ait … numaralı “…” ibareli markanın 16.sınıfta 24.04.2012 tarihinde, … numaralı “…” ibareli markanın 35.sınıfta 14.01.2014 tarihinde tescil edildiği, davacıya ait … numaralı “…” markasının 41.sınıfta 10.06.2012 tarihinde, … numaralı “…” markasının 41.sınıfta 19.06.2013 tarihinde, … numaralı “…” markasının 35.sınıfta 10.06.2015 tarihinde, … numaralı “…” markasının 35.sınıfta 10.06.2015 tarihinde, … numaralı “…” markasının 16 ve 35.sınıflarda 10.06.2015 tarihinde, 2014/72700 numaralı “…” markasının 9, 16, 35, 41.sınıflarda 11.06.2015 tarihinde tescil edildiği anlaşılmıştır. Davalı her ne kadar, 556 Sayılı KHK’nın 35.maddesine göre, hak düşürücü sürenin geçtiğini ileri sürmüş ise de, söz konusu düzenlemenin TPMK nezdinde tescile itirazla ilgili hak düşürücü süreyi düzenlediği, bu nedenle somut davada uygulama alanının bulunmadığı anlaşılmıştır. Dosyadaki belgelere, bilirkişi raporlarına, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre; davalının… sayılı marka başvuru tarihinin davacının marka başvuru tarihinden önce yapıldığı, ancak davacının dava dilekçesi ekinde sunmuş olduğu faturalara göre, ticaret unvanının üzerine ”…” ibaresini ve ”…” ibaresini, markasal olarak tescilsiz şekilde 2001 yılından itibaren kullandığı, tescilsiz olarak 16 ve 35. sınıfta yer alan “kırtasiye, büro, eğitim ve öğretim hizmetleri”nde kullandığı, denetime elverişli bilirkişi raporunda, davacının markayı tescil tarihinden önce tanınır ve bilinir hale getirdiğinin tespit edildiği, dolayısıyla davacının önceye dayalı kullanım nedeniyle hak sahibi olduğunun kabulü gerektiği, davacının markalarının asıl unsurunun “…” ibaresi olduğu, davalı markasının da asıl unsurunun “…” ibaresi olup markaya getirilen “…” ve “…” ibarelerinin yardımcı unsur olarak kullanıldığı, markaların görsel ve işitsel olarak benzer olduğu, bilirkişi raporunda markaların hitap ettiği hedef kitlenin muhasebecilik ve mali müşavirlik sınavlarına hazırlanan ve ortalama halk kitlesinden biraz daha dikkat seviyesi yüksek olan ancak uzman olmayan bir kitle olduğunun tespit edildiği, hedef kitle markalar arasında farklılık bulunduğunu tespit edebilecek olsa da, davacı ve davalının aynı sektörde faaliyet göstermesi nedeniyle kitlede şirketler arasında ekonomik bir ilişkinin bulunduğu algısının oluşabileceği, aynı nedenlerle markalar arasında iltibas tehlikesinin de bulunduğu kanaatine varılmıştır. Davalının tescilli markalarını tescil edildiği şekilde kullanmadığı, dava dilekçesi ekinde sunulan, davalı tarafa ait internet sitelerinden alınan görseller incelendiğinde, … ibaresini “… ve … ” ibarelerinden ayrı yazarak ve ön plana çıkartarak kullandığı, markaların davacının markasına yaklaştırmaya çalıştığı, fiilin markaya tecavüz ve aynı zamanda TTK’nun 54.ve 55.maddeleri kapsamında haksız rekabet teşkil ettiği ve 556 sayılı KHK’nın 42.maddesi anlamında hükümsüzlük koşullarının oluştuğu kanaatine varılmakla Mahkemece bu yönde yapılan değerlendirmede bir isabetsizlik görülmemiştir. Diğer yandan, davacı taraf, her biri ayrı bir davaya konu olabilecek istemlerini tek bir dava içinde talep etmiştir. Davacının davalıya karşı ileri sürebileceği farklı istemlerini tek bir davada isteyebilmesi mümkün olup, bu duruma objektif dava birleşmesi denilmektedir. Ayrıca, davaya fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesi sıfatıyla bakılmıştır. AAÜT’nde Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesince veya bu sıfatla bakılan davalarda hükmedilecek vekalet ücreti genel mahkemelerden ayrı olarak düzenlenmiştir. Dolayısıyla markanın hükümsüzlüğü, markaya tecavüzün tespiti önlenmesi kaldırılması ve giderilmesi, haksız rekabetin tespiti önlenmesi kaldırılması ve giderilmesi, alan adının iptali, maddi tazminat, manevi tazminat istemleri yönünden ayrı ayrı değerlendirme yapılarak vekâlet ücreti ve yargılama giderleri bakımından karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. (Dairemizin 22.04.2021 tarih, 2020/316 Esas, 2021/459 Karar sayılı kararı) Açıklanan sebeplerle, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından, davalı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 1. Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 30/01/2018 tarih ve 2017/258 E., 2018/26 K. Sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 1.097,95 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 585,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 512,05 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye GELİR KAYDINA, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 5- Davalı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 18/11/2021