Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/669 E. 2021/417 K. 08.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/669
KARAR NO : 2021/417
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 1. Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 07/03/2017
NUMARASI: 2012/31 E. 2017/31 K.
DAVANIN KONUSU: Patent (Manevi Tazminat İstemli)| (Maddi Tazminat İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 08/04/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; Davacının 14.09.1994-01.03.2009 tarihleri arasında davalı şirkette kimya mühendisi olarak çalıştığını, çalıştığı süre içersinde birçok katkı maddesi formülü (Rapid,activa.activa-7, plus, nova, midra, supra, supra-7, supra-m, maxima, maxima-7, plaster, retarder, grind, rapid-m, ultra, polish, anfriz, nuh act ve nuh ms) geliştirdiğini, geliştirilen bu formüller sayesinde davalı şirketin ciddi ekonomik menfaat elde ettiğini, dışa bağımlılığının azaldığını, hazır beton üretimine katkı sağlayan hizmet buluşu teknik iyileştirme mahiyetinde formüller üretmiş olmasına rağmen davalı şirket tarafından bunlara ilişkin hiç bir ödeme yapılmadığını, davalı şirketin bu formülleri üretimde kullanıp bunlar sayesinde ciddi anlamda ekonomik menfaat temin ettiğini, davacının taşviki ile katkı tesisi kurulduğunu ve bu tarihten itibaren çalışmasına katkı tesisi şefi olarak devam ettiğini, davalı şirketin katkı maddelerinde anılan formülleri kullanarak tam hak sahibi olma yoluna gitmiş olmasının davalı şirketin bedel ödeme yükümlülüğünü ortaya koyduğunu beyan ederek, fazlaya ilişkin tüm hakları saklı kalmak kaydıyla, 10.000,00 TL tazminatın davalı şirketin buluş ve teknik iyileştirmeleri kullanım tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili, 24.06.2015 tarihli dilekçesi ile talep ettiği 10.000,00 TL tazminatı 50.000,00 TL daha artırarak 60.000,00 TL olarak ıslah ettiğine dair dilekçesini ibraz etmiş, ıslah harcını yatırmıştır. Davalı vekili cevap dilekçesinde; Taleplerin zamanaşımına uğradığını, TMK’nın 2. Maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralı gereğince sessiz kalmak yoluyla hak kaybı bulunduğunu, bu nedenle dava açılamayacağını, davacı tarafın hem hizmet buluşu hem de teknik iyileştirme konusunda istemlerde bulunduğunu, talebin dayanağı konusunun halen tereddütlü olduğunu, öte yandan KHK ‘nın 18-33 maddelerinde yazılı bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmediğini, bununla birlikte davacının bulunduğu kısım içersinde yaptığı işten dolayı çalışmasının karşılığını maaş olarak aldığını beyan ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince; ”02.12.2015 tarihli bilirkişi raporuna itibar edilerek, davacının fikri ürününün hizmet buluşu ve teknik iyileştirme kapsamında değerlendirilebileceği, 551 sayılı KHK’nın 18.maddesinde belirlenen bildirim yükümlülüğünün çalışan tarafından yerine getirilmediğini, bu durumun tarafların da kabulünde olduğu, bu nedenlerle işverenin ödeme yükümlüğünün bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine” karar verilmiştir.Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Gerek 551 Sayılı KHK’nın 19. ve 33. maddesi hükümlerinin, gerekse 6769 sayılı SMK’nın 114.maddesi hükümlerinin mutlak emredici nitelikte olmadığını, söz konusu hükümlerin amacının, işçinin korunması ve buluşların üzerindeki hakların temin edilmesi olduğunu, 6769 sayılı SMK’nın 114/4.maddesinde, öngörülen şartları sağlamayan bildirimlerin dahi geçerli kabul edilebileceğinin belirtildiğini, aksi yöndeki yorumun hak kayıplarına ve kötüniyetli yaklaşımlara sebep olacağını, yazılı bildirim şartına ilişkin olarak sektörde gelişmemiş bir uygulamanın işçiden beklenemeyeceğini, kaldı ki somut olayda işverene belirli periyotlarla sunulan raporlar ve formlar nedeniyle yazılı bildirim şartının yerine getirildiğinin kabul edilmesi gerektiğini, zira işverenin katkı formüllerini yıllardır kullandığını, işverene yapılan mutad bildirimlerin kanunun aradığı anlamdaki bildirim sayılması gerektiğini, 15.03.2016 tarihli bilirkişi raporu ekindeki CD içeriklerinin ticari sır niteliğinde olduğu gerekçesiyle kendilerine tebliğ edilmemesinin, iddia ve savunma haklarını kısıtladığını, müvekillerinin CD’lerde yer alan belgelerin içeriğine zaten vakıf olduğunu beyan ederek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Taraflar arasındaki uyuşmazlık; davalı firmada işçi olarak çalışan davacının, çalıştığı dönemde hazır beton üretiminde kullanılan katkı maddelerine ilişkin olarak geliştirdiği formülün hizmet buluşu mu, teknik iyileştirme mi olduğu, bu formül nedeniyle bir bedel talep edip edemeyeceği, 551 sayılı KHK’nın 18.maddesinde belirlenen bildirim yükümlülüğünün yerine getirilip getirilmediği noktalarında toplandığı anlaşılmaktadır.Mahkemece aldırılan 21.03.2014 tarihli bilirkişi heyeti raporunda;”betonun çimento, su, iri ve ince agrega (mineral malzeme) nin uygun oranlarda karıştırılması ile elde edildiği, beton üretilirken hedeflenen amacın, betonun kullanılacağı inşaat tipine, inşaatın tesis edildiği yerin koşullarına maruz kalacağı, bu nedenle iklim ve çevre koşullarına uygun olması gerektiği, bu kapsamda çeşitli beton üretimlerinin söz konusu olduğu, 1930 ‘lu yıllardan beri betonun mekanik ve fiziksel özelliklerinin geliştirilmesi veya ıslahı için temel girdi malzemelerinin geliştirilmesine, çeşitlendirilmesine ilaveten kimyasal ve mineral esaslı katkı malzemelerinin kullanılmasına başlandığı, günümüzde de bu kullanımların hızla yaygınlaştığı, yeni katkı malzemelerinin bulunması mevcut kullanılan malzemelerin modifiye edilmesi çalışmalarının hızla devam ettiği, betonda mineral ve kimyasal katkılar kullanıldığı, üretilen betonların kullanıldığı yere göre TS tarafından belirlenen standartlara uymak zorunda olduğu, bu nedenle ülkemizde üretilen betonlar ve bileşenlerin kontrol ve denetim altında olduğu, davacının 14/06/1997 tarihinden itibaren Katkı Üretim Tesisinde Katkı Mühendisi olarak görevlendirildiği, katkı Tesisi Sorumlusu olarak;Üretilecek betona uygun katkı malzemelerinin üretimi için kullanılacak kimyasal maddelerin, karışım formüllerinin tespit edilme süreçlerinin yönetimi,Üretilecek katkı ürünlerinin marka tesçil sürecinin takibi,Katkı maddelerinin tüm üretim süreçlerinin yönetimi,Üretilen katkıların … tesislerinde üretilecek betonlara katılım oranlarının tespit etme süreçlerinin yönetimi,Üretilen katkı maddelerinin beton üretim tesislerine sevkiyatı ve katkılı beton üretimi sonrası katkı performanslarının takip edilme süreçlerinin yönetimi, Katkı tesisinde tüm çalışmaların,Şirkette oluşturulan ISO 9001-2000 Kalite Yönetim Sistemi ile SEÇ Yönetim Sistemi ile entegre şekilde yürütülmesini sağlama,Katkı tesisindeki tüm çalışmaların Sirket sisteminde kayıt altına alınmasını sağlama, Yetki,görev ve sorumlulukları ile ilintili eğitim programlarına katılma, Katkı üretim tesisinde kendine bağlı çalışanların faaliyetlerinin koordinasyonu,denetim ve kontrolü çalışmalarında, Organizasyon şemasında belirtilen birim amiri-Kalite Güvence Müdürü ve Genel Müdüre karşı sorumlu olduğu, bu şekilde görevlendirildiği ve yetkilendirildiği, davacı, danışman Prof.Dr…. Birim amiri … ile ekip olarak başlattıkları çalışmalarla literatürde formülleri açıkça belirlenen bilinen kimyasal maddelerle, TS EN 932-2 şartları doğrultusunda, …Tesislerinde üretilen betona uygun deneme karışımları yapıp TS standartlarına göre test edilerek beton için optimum şartları sağlayan karışım oranları tespit edildiği ve elde edilen sonuçlara göre endüstriyel ölçekte Beton katkı maddesi üretimine başlandığı, değişken taleplere ve gelişen inşaat tekniklerine cevap verebilme anlamında deneme çalışmalarının süreklilik arzettiği, ilk defa Normal Akışkanlandırıcı Beton Katkı ürünleri üretildiği ve … MS olarak marka tesçil ettirildiği, dünya ölçeğinde yapılan araştırmalar neticesinde ortaya çıkan Süper Akışkanlaştırıcı (SA) karışımları elde edilerek karışım formülleri tespit edildiği ve endüstriyel ölçekte üretime geçildiği, önce TSE’den “imalata uygunluk belgesi”,imalat sonrası TSE’den marka tescili olarak “TS Uygunluk Belgesi” alındığını, tüm katkı Üretim Formülleri ” oluşturulurken, karışımda kullanılan tüm kimyasal maddelerin, içerikleri açısından yeni bulunan maddeler olmadığı, taraflarca dosyaya ibraz edilen belgelerin incelenmesi sonucu, çeşitli yıllara ait karışım formüllerinde davacı tarafça hazırlanıp üst yönetime sunulan dönemsel faaliyet raporlarındaki formüllerde yeni bir buluş olarak değerlendirilebilecek Kimyasal maddeye rastlanmadığı, katkı üretim tesisinde yapılan çalışmalarda teknik iyileştirme anlamında bir gelişmenin tespit edilmediiğ davacı tarafından belirtilen tüm çalışmaların görevlendirildiği bölümün gerektirdiği yetki ve sorumlulukları kapsadığı, davacının hazırladığı katkı formüllerinin buluş veya hizmet buluşu yahut teknik iyileştirme olarak değerlendirilemeyeceği beyan edilmiştir.Daha sonra Mahkemece, Kimya Mühendisi Avrupa Patent Vekili …’nın Teknik Görüşü sunulmuş, görüşte özet olarak; davacının çalışmalarının 551 Sayılı KHK 6.md.de düzenlenen patent verilemeyecek konular ve buluşlar kapsamında bulunmadığı, davacının davalı işyerinde çalıştığı süre boyunca yapmış olduğu çalışmaların patent literatürüne göre “buluş” niteliğinde bulunduğu ve patent ile korunabileceği beyan edilmiştir.İtiraz üzerine yeni bir bilirkişi heyetinden rapor aldırılmış, 20.03.2015 tarihli bilirkişi raporunda; davacının katkı formüllerinin tekniğin bilinen durumunu aşmadığı ve buluş olarak değerlendirilemeyeceği, kaldı ki davacının yazılı bildirimde bulunma yükümlülüğünü yerine getirmediği beyan edilmiştir.Davacı vekilinin itirazları üzerine Mahkemece, Ankara 1.Fikri ve Snai Haklar Hukuk Mahkemesi’ne talimat yazılarak, dava konusu formüllerin buluş-teknik iyileştirme kapsamında bulunup bulunmadığı ve dosya kapsamında rapor düzenlenmesi talep edilmiş, ibraz edilen 02.12.2015 tarihli bilirkişi heyet raporunda; dava dilekçesi ekinde sunulan CD ve zarf içerisindeki belgelerin incelendiği, betondaki teknik problemleri çözmek için geliştirilen katkı ürünlerinin buluş kapsamında olduğu, ancak her buluşun patent verilebilirlik şartlarını sağlamadığı, KHK da 5.maddede “Yeni tekniğin bilinen durumunu aşan ve sanayiye uygulanabilir olan buluşların, patent verilerek korunacağı”,KHK 154.madde de “yeni olan ve 10.madde anlamında sanayiye uygulanabilen buluşlar, faydalı model belgesi verilerek korunur” ifadesinin yeraldığı, patent verilebilirlik şartlarını sağlayan ya da sağlamayan buluşlar olabileceği, üretilen katkı maddelerinin hizmet buluşu yada teknik iyileştirme kapsamında olup olmadığının belirlenmesi ile bu maddelerin patentle korunup korunamayacağının ilgisinin bulunmadığı, dava konusu formüller ile herhangi bir patent başvurusu ve dolayısıyla araştırma raporunun bulunmadığı, hizmet buluşları ile teknik iyileştirme teklifleri hakkında işçinin 551 sayılı KHK 18.maddesi gereğince işçinin işverene gecikmeksizin ve yazılı bildirimde bulunma yükümlülüğünün bulunduğu, İşçinin teknik problemi, çözümünü ve hizmet buluşunu nasıl gerçekleştirdiğini yazılı biçimde açıklamak zorunda olduğu, dosya kapsamından bu şekilde bir bildirimin yapıldığının anlaşılamadığı, bu nedenle her ne kadar geliştirilen katkı formülleri hizmet buluşu kapsamında olsa da, davacının, hizmet buluşunun işçiye sağladığı haklardan faydalanmasının olanaksız olduğu, KHK 33.maddede de yazılı bildirim şartının teknik iyileştirme teklifleri için de geçerli olduğu, işverenin işçiye uygun bir bedel ödeme yükümlülüğünün işverene yazılı bildirim yapılmasından sonra başladığı, davacı tarafın üretilen katkı maddeleri için geliştirilen formüllerin teknik iyileştirme teklifi olabileceğine dair davalı firmaya yazılı olarak herhangi bir teknik iyileştirme talebinin yapılmadığı, bu nedenle ödenmesi gereken herhangi bir bedelin bulunmadığı tespitlerinde bulunulmuştur.Mahkemece, 02.12.2015 tarihli rapor hükme esas alınarak dava reddedilmiştir.Gerek tarafların iddia ve savunmaları, gerek tarafların sunmuş oldukları deliller, bilirkişi raporları ile birlikte değerlendirildiğinde, 02.12.2015 tarihli bilirkişi raporunun bilimsel ve teknik açıdan denetime elverişli olduğu kabul edilmiştir.Buna göre, dava tarihinde yürürlükte olan ve somut olaya uygulanması gereken 551 sayılı KHK 17.maddede;”işçinin bir işletme veya kamu idaresinde yükümlü olduğu faaliyeti gereği gerçekleştirdiği veya işletmenin veya kamu idaresinin büyük ölçüde deneyim ve çalışmalarına dayanan, işçinin iş ilişkisi sırasında yaptığı buluşların” hizmet buluşu olarak tanımlandığı eldeki davada, davacının, çalıştığı dönemde hazır beton üretiminde kullanılan katkı maddelerine ilişkin olarak geliştirdiği formülün de hizmet buluşu olarak kabul edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla KHK’nın 33.maddesinin somut olayda uygulanma yeri bulunmamaktadır.551 sayılı KHK’nın 18.maddesinde:” İşçi bir hizmet buluşu yaptığında, bu buluşunu yazılı olarak ve geciktirmeksizin işverene bildirmekle yükümlüdür. Buluş birden çok işçi tarafından gerçekleştirilmişse, bu bildirim birlikte yapılabilir. İşveren, kendisine ulaşan bildirimin tebellüğ tarihini bildirimde bulunan kişi veya kişilere gecikmeksizin ve yazılı olarak bildirir. İşçi, teknik problemi, çözümünü ve hizmet buluşunu nasıl gerçekleştirmiş olduğunu bildirimde açıklamak zorundadır. Buluşun daha iyi açıklanması bakımından varsa resmini de işverene verir. İşçi, yararlanmış olduğu işletme deneyim ve çalışmalarını, varsa diğer çalışanların katkılarını ve bu katkıların şeklini, yaptığı işle ilgili olarak aldığı talimatları ve söz konusu katkılar yanında kendisinin katkı payını da belirtir. İşveren bildirimin kendisine ulaştığı tarihten itibaren iki ay içinde, bildirimin hangi hususlarda düzeltilmesi gerektiğini işçiye bildirir. İşverenin söz konusu bildirimin düzeltilmesi konusunda iki ay içinde talep yapmaması halinde, bu maddenin ikinci fıkrasında belirtilen bildirim, şartlara uygun olmasa dahi geçerli sayılır.” hükmü yer almaktadır. Esasen uyuşmazlık da bu noktada toplanmaktadır. Zira, somut olayda, işçi olan davacı tarafından 551 sayılı KHK’nın 18.maddesi kapsamında yazılı bir bildirim yapılmadığı tarafların kabulündedir. Ancak davacı taraf, bildirim şartının işçi lehine yumuşatılması gerektiğini, davacı işçinin, çalıştığı dönemde yaptığı mutad bildirimlerin KHK’nın 18.maddesi kapsamındaki bildirim yerine geçmesi gerektiğini iddia etmiştir.Çalışanın, bir buluş gerçekleştirdiğinde bu durumu işverene bildirme yükümlülüğü, dava tarihinden sonra yürürlüğe giren 6769 sayılı SMK’da da düzenlenmiştir. Gerek 6769 sayılı SMK ve gerekse 551 sayılı KHK’da bildirim yükümlülüğüne ilişkin düzenlemelerden sonra, işverenin buluşa ilişkin hakları, patent başvurusunun yapılması ile ilgili hak ve yükümlülükleri, işverenin talebinin hüküm ve sonuçları düzenlenmiş olup, çalışanın yaptığı bildirim sayesinde, işveren buluşun varlığından haberdar olmakta ve hakkını kullanıp kullanmamak noktasında tercihte bulunabilmektedir. Nitekim bu husus KHK’nın 22/1.maddesinde, ”İşveren hizmet buluşu üzerinde tam hak talep ederse; işçinin kendisine uygun bir bedelin ödenmesini işverenden isteme hakkı doğar.” şeklinde vücut bulmaktadır. Dolayısıyla, KHK’nın 18.maddesinin devamında, işverenin buluşa ilişkin hakları düzenlendiğine ve çalışanın uygun bir bedel isteme hakkının ise işverenin buluş üzerinde hak talep etmesine bağlı olmasına göre, her ne kadar bildirim yükümlüğü iş ilişkisinden kaynaklı sadakat yükümlülüğünün bir yansıması olsa da, kanundan doğan bir borç olduğu da ortadadır. Bu nedenle KHK’nın 18.maddesindeki düzenlemenin işçiyi korumak amacıyla getirildiği yönündeki davacı iddiası yerinde görülmemiş olup, bildirim yükümlülüğünün yazılı yapılması bir geçerlilik şartı olarak düzenlenmiştir. Hatta karar tarihinde yürürlükte olan Yönetmeliğin 5/7.maddesinde, bildirim yükümlülüğünün geç yerine getirilmesiveya yerine getirilmemesi halinde çalışanın işverene karşı sorumluluğunun doğduğu dahi belirtilmiştir. Kaldı ki serbest buluşlarda, patent isteme hakkı çalışana ait olup, çalışanın kanuni olarak buluşu devretmek gibi bir yükümlülüğü bulunmamaktayken aynı durum hizmet buluşu hakkında geçerli değildir. Sonuç olarak, bildirim yükümlülüğü, işverenin patent başvurusuna ilişkin haklarının kullanılması bakımından önemlidir.Çalışanın bildirim yükümlülüğü, işverene ulaşması gereken bir bildirim olup bu yükümlülüğün yerine getirildiğinin ispatı, çalışana aittir. Çalışan, işverenin bildirime ilişkin belirteceği usul ve esaslara uygun olarak, işverene veya işverenin yetkilendirdiği bir birime bildirimde bulunabilir. Buna göre, çalışanın bildiriminin muhatabı, öncelikle işverenin belirleyeceği usul ve esaslara göre belirlenmektedir. Yönetmelik md. 5/1’e göre, işverenin buluş bildirimlerinin yapılacağı bir birimi yetkilendirmediği durumlarda, çalışan bağlı olduğu birimin yetkilisine bildirimde bulunabilir.Somut olayda, KHK’nın aradığı anlamda yazılı bir bildirimin yapılmadığı ortadadır. Dolayısıyla çalışan davacının, KHK’nın 22.ve 23.maddelerinde belirtilen bedel isteme hakkını kullanabilmesi için gerekli koşulun yerine getirilmediği, bedel talebinin yerinde olmadığı, Mahkemece bu yönde yapılan değerlendirmede bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmıştır.Diğer yandan davacı vekili her ne kadar, 15.03.2016 tarihli bilirkişi raporu ekindeki CD içeriklerinin ticari sır niteliğinde olduğu gerekçesiyle kendilerine tebliğ edilmemesinin iddia ve savunma haklarını kısıtladığını ileri sürmüş ise de, Mahkemece verilen bu yöndeki ara karara karşı itiraz olarak ileri sürülebilecek hususların istinaf başvurusuna konu yapılamayacağı gibi bu hususun esasa etkili de olmadığı, kaldı ki, davacı vekilinin istinaf dilekçesinin son kısmında, CD’lerde yer alan belgelerin içeriğine zaten vakıf olduklarını beyan ettiği de gözetilerek bu yöndeki istinaf sebebinin de yerinde olmadığı anlaşılmıştır.Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 1. Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 07/03/2017 tarih ve 2012/31 E. 2017/31 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından davacı tarafından yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye kalan 23,40 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye GELİR KAYDINA, 3- Davacı tarafından istinaf aşamasında yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA,4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,5- Davacı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE,6- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine GETİRİLMESİNE, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a. maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 08/04/2021