Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/665 E. 2021/1523 K. 09.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/665
KARAR NO: 2021/1523
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 15/11/2017
NUMARASI: 2017/242 E. – 2017/1222 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 09/12/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı tarafından icra takibine konu edilen bononun bedelsiz olup, bu bono sebebiyle müvekkilinin borcu bulunmadığını, davalının alacaklı olarak yer aldığı, 01/02/2013 tarih, 430.000,00 TL bedelli bononun kendisi tarafından kısmen beyaza imza atılmak suretiyle düzenlendiğini, bono üzerindeki imza ve bedel kısmındaki 30.000,00 TL rakamının kendisine ait olduğunu, diğer kısımların boş bırakılarak verildiğini, söz konusu bononun davalının sahibi olduğu, … AŞ.ortak ve muhasebecisi olan …’e teslim edildiğini, bononun davalıya ait …AŞ. ile kendisi arasındaki gayrimenkul satışı sonrasında ortaya çıkan satış vaadine ilişkin ihtilaf sonrası uğranılması muhtemel zararların karşılanması amacıyla teminat maksadıyla bekletilmesine karar verildiğini, söz konusu gayrimenkule ilişkin davada davalı aleyhine karar verildikten sonra dosyanın taraflarının aralarında anlaştıklarını, davalıya uğraması muhtemel zararlar için güven telkin etmek amacıyla 30.000,00 TL tutarlı olarak düzenlenip bononun verilmesinden yaklaşık 4 yıl sonra tahrifat yapılarak başlangıç kısmına 4 rakamı eklenerek kendisinin rızası dışında 430.000,00 TL.olarak takibe konu edildiğini belirterek davalı tarafa borçlu olmadığının tespitiyle senedin iptaline ve davalının %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Dava konusu edilen bononun gerek müvekkilinin gerekse davacının ortağı olduğu dava dışı şirketler arasındaki ticari ilişkiyle bir ilgisi bulunmadığını, dava dışı şirketler arasındaki ticari ilişki sebebiyle tarafların tanıştığını, oluşan dostluk sebebiyle güvene dayalı olarak davacının müvekkilinden ödünç para istediğini, verilen para karşılığında da senedin alındığını ancak ödünç verilen tutarın ödenmemesi sebebiyle bononun takibe konu edildiğini, davacının senette tahrifat bulunduğu iddiasının gerçek dışı olduğunu, alacağı ne kadar ise o miktarlı senet üzerinden takibe geçildiğini, davacının talep ve beyanlarının birbiriyle çelişkili olduğunu, bir taraftan müvekkilinin ortağı olduğu …AŞ.ile ticari ilişkisi olduğunu kabul edip diğer yandan bu ilişkinin gayrimenkul satışı sebebiyle gerçekleştiğini, satışta ihtilaf bulunduğunu ileri sürdüğünü belirterek davanın reddi ile davacının %20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkum edilmesini savunmuştur. İlk derece mahkemesince; “Alınan bilirkişi raporuyla dava konusu senedin “30.000” rakamlı bölümünde “3”rakamının önüne “4” rakamı getirilmek suretiyle “430.000 TL.”olarak tahrif edildiği saptanmıştır. 6102 sayılı TTK.nun 748 maddesi uyarınca el yazısı ile yazılmış bölüme itibar edilebilmesi için rakamla yazılı olan bölümde herhangi bir tahrifatın bulunmaması gerekir. Senette rakamla yazılan kısımda tahrifat yapıldığı anlaşıldığından el yazısı ile yazılan bölüme itibar edilmesi mümkün değildir. (Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 18/10/2016 tarih 2016/2316 esas, 2016/13431 karar sayılı kararı)Bu durumda davacının takibe konulan 430.000 TL.bedelli senette yapılan tahrifat sebebiyle 400.000 TL.lık kısmından ötürü davalıya borçlu olmadığı mahkememizce kabul edilmiştir. Davacı tarafça dava konusu edilen senet 30.000 TL.olarak düzenlenip imzalanmış olup, senedin bu haliyle kabulü gerekir. Davacı, senedin teminat amaçlı olarak verildiğini, teminatın gerçekleştiğini bu sebeple senedin bedelsiz kaldığını ileri sürmüş ise de senedin teminat amaçlı verildiğinin yazılı delille ispatı zorunlu olup, senet üzerinde teminat amacıyla verildiğine dair bir ifade yer almadığı gibi senedin teminat olarak verildiğini gösteren bir delil de ibraz edilmemiştir. Bu sebeple davacının senedin bedelsiz kaldığı yönündeki iddiasını ispat edemediğinin kabulüyle davanın kısmen kabulüne, dava konusu keşidecisi davacı, lehtarı davalı olan 01/02/2013 düzenleme, 01/03/2013 vade tarihli 430.000,00 TL bedelli bonodan dolayı davacının 400.000,00 TL tahrif kısım yönünden borçlu olmadığının tespitine, fazla talebin reddine, kabul edilen kısım yönünden davalının takip talebinde haksız ve kötü niyetli olduğu kabul edilerek hükmedilen tutarın %20’si oranında 80.000,00 TL kötü niyet tazminatının davalı taraftan tahsili ile davacı tarafa ödenmesine, davalı tarafın tazminat talebinin reddine” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Dosya kapsamında alınan 21/09/2017 tarihli bilirkişi raporu ile, dava konusu senedin harf ile yazan kısmında, yani “Dört Yüz Otuz Bin Türk Lirası” yazısında, her hangi bir tahrifat yaşanmadığı, tek kalemle ve bir defada yazıldığı, bu yazıyı yazan kalem ile senetteki “4” rakamının aynı kalem olduğu tespit edildiğini, davacının “senet üzerinde sadece rakamla “30.000,00” yazıyordu, bir de imza vardı başka bir şey yoktu” demediğini, davacının “senedin üzerinde rakamla “30.000,00”, yazı ile de “otuz bin” yazıyordu” dediğini, davacının bu iddiasına göre, senette herhangi bir sahtecilik yapılmış olması için, senedin “otuz bin” yazan kısmının da yazı ile “dört” eklenmiş olması gerektiğini, senede böyle bir eklemenin yapılmamış olduğunun bilirkişi raporu ile sabit olduğunu, dava konusu olayda, dava konusu senedin üzerinde yazı ile “dört yüz otuz bin” yazıldığı şekli ile müvekkile teslim edildiğinin ispatlandığını, Mahkemenin davacının “senedi teslim ettiğimde üzerende yazı ile senet bedeli yazıyordu” iddiasını gözden kaçırdığını, -Dava konusu senedin müvekkiline verildikten sonra müvekkili tarafından tahrif edildiği iddiasının da hukuki destekten de yoksun olduğunu, -İlk derece mahkemesi, davayı kısmen kabul kısmen red etmesine rağmen, davanın red edilen kısmı ile ilgili müvekkili lehine icra inkar tazminatına hükmetmemiş olmasının da usul ve yasaya aykırı olduğunu, -İlk derece mahkemesinin müvekkil aleyhine kötü niyet tazminatına hükmetmesinin de usul ve yasaya aykırı olduğunu kararın kaldırılarak reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekilinin katılma yoluyla sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; -Senetteki tahrifatın, senedin bütünüyle kambiyo senedi vasfı olmaktan çıkacağı gerekçesiyle, davalarının bütünü hakkında kabul kararı vermesi gerektiğini, çünkü senedin tahrifat sebebiyle bedelsiz kaldığını, dava konusu senedin bütünüyle iptaline, davalarının tamamı bakımından %20 icra inkar tazminatının davalıdan alınarak müvekkiline verilmesine, yargılama giderleri ile avukatlık ücretinin davalıya yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Davalı alacaklı vekilinin istinaf sebeplerinin incelenmesinde; Kendisine karşı icra takibi yapılmış olan borçlu, ödeme emrine itiraz edilmemiş veya itiraz edilmiş olmakla birlikte yerinde görülmemiş olması sebebiyle icra takibi kesinleşse dahi maddi hukuk bakımından borçlu olmadığını ileri sürebilir. Bunun için, takip devam ederken alacaklıya karşı menfi tespit davası açabileceği gibi, böyle bir menfi tespit davası açmamış ve borcu cebri icra tehdidi altında ödemiş ise, ödemiş olduğu paranın kendisine verilmesi için alacaklıya karşı istirdat davası açabilir (Kuru, B.: İcra ve İflâs Hukukunda Menfi Tespit Davası ve İstirdat Davası, Ankara 2003, s. 233) Davalının icra takibine itiraz edilmemesi sebebiyle dava açılamayacağına yönelik istinaf istemi bu sebeple yerinde bulunmamıştır. Somut olayda, Adli Tıp Kurumu tarafından düzenlenen raporda; takip dayanağı senedin rakamla gösterilen bedel kısmının başına “4” rakamı sonradan ilave edilmek suretiyle mevcut 430.000 TL haline getirildiği bildirilmiş olup, bu durumda, değişikliğin yanında bir imzanın (parafın) olmadığı da gözetildiğinde, senedin yazı ve rakamla yazılan bedel bölümünde tahrifat yapıldığı anlaşılmaktadır. 6102 sayılı TTK’nun 778. maddesi göndermesi ile bonolar hakkında da uygulanması gereken aynı kanunun 676/ı maddesi hükmü uyarınca bono bedeli hem yazı ve hem de rakamla gösterilip de iki bedel arasında fark bulunursa yazı ile belirlenen bedele itibar olunur. Ancak bu kural rakam ile değer bildiren bölümde tahrifat yapılmaması halinde uygulanır. Senette rakam kısmında tahrifat yapıldığı sabit olduğundan, yazı ile yazan bölümdeki tahrifatın ve davacı beyanlarındaki hususların Mahkemece dikkate alınmamasında usul ve yasaya aykırılık bulunmamıştır. İİK’nun 72/5. maddesinde düzenlenen tazminat, kötü niyet tazminatı; İİK’nun 168/A-6. maddesinde düzenlenen tazminat ise icra inkar tazminatı olup, nitelikleri de farklı tazminat türleridir. Uyuşmazlığa konu menfi tespit davası olup, kötü niyet tazminatına ilişkin yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır: Borçlu, aslında borçlu olmadığı veya borçlu olmadığına inandığı bir borcu ödememek için, alacaklının takip yapmasını veya dava açmasını bekleyebilir. Bu durumda aleyhine başlatılan ilamsız icra takibine itiraz edebilir ve itiraz üzerine takip duracağından, alacaklı bu itirazı bertaraf ettirmek için harekete geçtiğinde, alacaklının itirazın iptali veya kaldırılması talebi üzerine, borçlu bu konudaki savunmalarını genel mahkemede veya icra mahkemesinde ileri sürebilecektir. Diğer hâlde borçlu, alacaklının harekete geçmesini beklemeden borçlu olmadığının tespitinde korunmaya değer bir yararı bulunması hâlinde borçlu olmadığının tespiti için dava açabilir (İİK. m. 72/2). Alacaklının takibe girişmesinden sonra, hatta takip kesinleştikten sonra da borçlunun, borçlu olmadığının tespitini mahkemeden istemesi mümkündür (İİK. m. 72/3). Borçlu, belirtilen şekilde takipten önce veya sonra alacaklıya karşı bir menfi tespit davası açarak bu davayı kazanırsa, hakkındaki icra takibi iptal edilir ve borcu ödemekten kurtulur. Ancak, borçlu borcunu icra dairesine ödedikten sonra, artık menfi tespit davası açamayacaktır. Zira borçlunun sırf borçlu olmadığının tespitinde, hukuki bir yararı yoktur. Bundan sonra, ödediği paranın geri alınması için bir dava açması söz konusu olur ki bu da istirdat davasıdır (Pekcanıtez H., Atalay O., Özkan, M. S., Özekes, M.: İcra ve İflas Hukuku, s.156-164). 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK.) 72. maddesi uyarınca yukarıda açıklanan şekilde menfi tespit davası açan borçlunun tazminat isteme hakkı vardır. Anılan maddenin 5. fıkrası aynen “Dava borçlu lehine hükme bağlanırsa derhal takip durur. İlamın kesinleşmesi üzerine mündericatına göre ve ayrıca hükme hacet kalmadan icra kısmen veya tamamen eski hale iade edilir. Borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırsa, talebi üzerine, borçlunun dava sebebi ile uğradığı zararın da alacaklıdan tahsiline karar verilir. Takdir edilecek zarar, haksızlığı anlaşılan takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olamaz” hükmünü içermektedir. 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 15. maddesi ile 2004 sayılı İİK’nın 72/5. fıkrasında yer alan “yüzde kırkından” ibaresi “yüzde yirmisinden” olarak değiştirilmiştir. Madde metninden de açıkça anlaşıldığı üzere menfi tespit davası açmak zorunda bırakılan borçlunun tazminat talep edebilmesi için gerekli koşullar; bu yönde bir talep olması, borçluya karşı icra takibi yapılmış bulunması ile takibin haksız ve kötü niyetli olmasıdır (Kuru, B.: İcra ve İflas Hukuku, 2006, s. 334, 335). Başka bir ifadeyle; İİK’nın 72. maddesinin beşinci fıkrası hükmüne göre, menfi tespit davasının davacı lehine sonuçlanması üzerine, alacak likit olsun veya olmasın, böyle bir alacağa dayalı takibin, haksız ve kötü niyetli olması hâlinde, istem varsa, davacı lehine kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gereklidir. Takibin haksız olması tek başına yetmemekte, ayrıca kötü niyetli olması da gerekmekte olup, ispat yükü; takibin kötü niyetli olduğunu iddia eden davacının üzerindedir. (HGK.’nın 07/02/2019 tarih ve 2017/19-1645 Esas-2019/79 Karar). Yukarıda da belirtildiği üzere, menfî tespit davasını kaybeden borçlu iki kez tazminata mahkûm ediliyorsa, menfî tespit davasını kaybeden alacaklı da iki kez tazminata mahkûm edilebilir (m. 68 son fıkra, m. 68/a son fıkra, m.72,V, c.3 ve 4). Somut olayda davalının başlattığı icra takibi itibariyle kötü niyeti ispat edildiğinden %20 kötü niyet tazminatına karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık yoktur. Ayrıca dava itirazın iptali olmadığından davalı lehine icra inkar tazminatı verilmesi gerekmemekte olup, istinafa konu edilen kötü niyet tazminatı ise, davacının kötü niyeti ispat edilemediğinden tazminata hükmedilmemesinde de yasaya aykırılık bulunmamıştır. Tüm bu sebeplerle davalının istinaf istemlerinin reddi gerekmiştir. Davacı borçlu vekilinin istinaf sebeplerinin incelenmesinde; Takip dayanağı bonoda tahrifat yapıldığının saptanması halinde senedin tahrifattan önceki miktar için geçerli sayılması gereklidir (HGK’nun 14.05.2003 tarih, 2003/12-347 E., 2003/345 K.). Bu sebeple tümü yönünden geçersiz sayılmasına ilişkin istinaf isteminin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Sonuç olarak; dava ve takip dosyası içeriğine, dosyadaki yazılara ve özellikle bilirkişi raporuna göre ilk derece mahkemesi kararında usule ve esasa ilişkin herhangi bir aykırılığın bulunmadığı, davanın esasıyla ilgili hükme etki edecek tüm delillerin dava ve takip dosyası içinde bulunduğu, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, bu sebeple 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacı ve davalı vekillerinin istinaf taleplerinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 15/11/2017 tarih ve 2017/242 E., 2017/1222 K. sayılı kararına karşı davacı vekili ve davalı vekili tarafından yapılan istinaf taleplerinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,40 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 27.324,00 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 6.831,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 20.493,00 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 4- Taraflarca istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 5- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 6- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 09/12/2021