Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/657 E. 2021/1399 K. 18.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/657
KARAR NO: 2021/1399
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 2.Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 21/11/2017
NUMARASI: 2016/220 E. – 2017/336 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 18/11/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkillerinin “…” ibaresini 1991 yılından beri kullandığını ve bu ibare üzerinde önceliği olduğunu, davalı adına tescilli “…”, “…”, “…”, “…”, “…” ibareli markaların, müvekkilleri adına tescilli “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…, …”, “…”, “…” ibareli markaların varlığından dolayı iltibasa neden olduğunu ve Marka KHK madde 7, 8 ve 42 gereğince hükümsüzlüklerine karar verilmesi gerektiğini, ayrıca davalı adına tescilli “…s” ibareli markanın, “Uydu sistemleri” dışındaki mal ve hizmetleri de kapsadığını, bunun da ayrı bir hükümsüzlük nedeni olduğunu, davalı adına tescilli … tescil nolu “…”, … tescil nolu “…”, … tescil nolu “…”, … tescil nolu “…”, … tescil nolu “…” ibareli markaların, müvekkilleri adına tescil edildiğini ve tescilden önce de 1991 yılından beri kullanılan birtakım markaları ile iltibasa neden olduğunu ve bu nedenle Marka KHK madde 7, 8 ve 42 uyarınca hükümsüzlüklerine karar verilmesi gerektiğini, davalı adına tescilli toplam 18 adet markanın bir kısmının Marka KHK madde 14 ve 42 uyarınca, bir kısmının ise madde 7, 8 ve 42 uyarınca hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerektiğini beyan etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Öncelikle davada husumet yokluğu, hukuki menfaat yokluğu ve zamanaşımı nedeniyle davanın reddi gerektiğini, esas bakımından ise, müvekkillerinin “…” ve “…” markaları fasılasız ve nizansız olarak uzun yıllardır kullanıyor olduğunu, davacı tarafça iltibasa neden olduğu iddia edilen markaların iltibas yaratmadığını, gerekçe olarak gösterilen markalardan bir kısmı ile müvekkilleri adına kayıtlı markaların farklı sınıflarda yer aldığını, bazı markaların da kendi markaları ile benzerlik göstermediğini, dolayısıyla iltibasın söz konusu olmadığını, markaların bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğini ve bu bakımdan bir değerlendirme yapıldığı takdirde karşılaştırılan markaların iltibasa neden olmadığının görüldüğünü, “…” ve “…” markaları ilk kullanan ve tanınır hale getirenin müvekkilleri olduğunu, bazı markalar hakkında 2004 tescil tarihi “…”, “…”, “…”, “…”, “…” markaları davacı tarafından TPE nezdinde itiraz edildiğini ancak bu itirazların reddedilmiş olması sebebiyle davacının, dava ikame etme hak ve yetkisinin bulunmadığını, 02.06.2004 tarihinde … başvuru numarası ile “…” ibaresinin tescilinin TPE nezdinde talep edildiğini, ancak dava tarihi itibari ile tescilin gerçekleşmemiş olduğunu, bu nedenle bu ibarenin hükümsüzlüğünün talep edilemeyeceğini, davanın kötü niyetli olarak açıldığını belirterek davanın reddi gerektiğini beyan etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Toplanan deliller, hüküm kurmaya elverişli ve yeterli kök ve ek raporları ve ticari defterler üzerinde yapılan muhasip bilirkişi incelemeleri sonucu, davacı yanın hükümsüzlüğünü talep ettiği markalara yönelik her iki taraf markalarında bulunan … ibaresinin öncelikli hak sahipliğinin tespiti sonucu uyuşmazlığın çözülebileceği ve buna ilişkin dosyaya ancak ticari defter ve kayıtların sunulduğu, davacı ticari defter ve kayıtlarının yangında zayi olması nedeniyle kısmi inceleme yapılabildiği, delil olarak dosyaya sunulan faturaların davacı grup şirketi adına düzenlendiği ve faturaların dayanağı irsaliyelerin bulunmadığı, ticari defterlerde … ibaresinin bulunmadığı, delil olarak gösterilen faturalardan bir tanesinin dahi davacı şirketinin grup şirketi olan şirketler dışındaki şirketlere kesilmediği ve meydana gelen yangın ve zayi sonucunda ticari defter ve irsaliyelerin yandığı ancak sadece grup şirkete kesilen faturaların sağlam kaldığı iddiasının hayatın olağan akışına uygun olmayacağı, öncelikli hak sahipliğine ilişkin davacı tarafından davanın ispatlanamadığı gerekçeleriyle davanın reddine”, karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 12.08.2014 tarihli bilirkişi raporunda, ”davalıya ait “…” markasındaki “…” ibaresinin markaya ayırt edicilik kattığı, bu nedenle hükümsüzlüğü talebinin kabul edilmemesi gerektiği” yönündeki görüşün hukuka aykırı olduğunu zira, kendi iddialarının markanın ayırdedicilik vasfıyla ilgili olmadığını, markanın “…” ibaresinin arkasında kullanılan “…” ibaresinin Türkçe karşılığının “uydu sistemleri” olduğunu, marka kapsamında sadece uydu sistemlerine ilişkin malların yeralması zorunlu iken, bunlardan başka ve ilgisiz pek çok ürün olduğunu, bu hususta bilirkişi tarafından, davacının önceye dayalı hak sahibi olduğu yönündeki değerlendirmesinin kazanılmış hak oluşturduğunu, Davalı şirket adına tescilli olan … Tescil no’lu “…”, … tescil no’lu “…”, … tescil no’lu “…”, 2003 … tescil no’lu “…”, … tescil no’lu “…” … tescil no’lu “…”, … tescil no’lu “…”, … tescil no’lu “…”, … tescil no’lu “…” markalarının 556 Sayılı KHK.nın 7, 8 ve 42. maddelerine göre, aynı emtia üzerinde kullanılan “…” ibaresini içeren davacı ve davalı markalarının sektörlerinde tasviri işaret olmaması, emtialar için ayırdedici niteliğe sahip bulunması, davalı tarafından daha sonraki kullanımların tüketici nezdinde görsel ve işitsel anlamda iltibasa neden olacağı, davacının markasal kullanımın “9”. sınıfta yer alan emtialar açısından önceki tarihli olması nedeniyle kullanıma dayalı üstün hak sahibi olması nedenlerinden dolayı hükümsüzlüğüne karar verilmesini” talep ettiklerini, bu hususta ticari defterler üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi neticesinde dosyaya sunulan bilirkişi raporuna göre, 1990-1991-1992-1993-1994-1995 yıllarında toplam 2501 adet ürün satışı için düzenlenmiş olan satış faturaları içeriğinde, … ibaresinin kullanıldığı ve işbu faturaların davacı şirketin incelenen ticari defterlerinin ilgili dönemlerinde fatura numaraları ile kayıtlı olduğunun tespit edildiğini, faturalarda marka ve malın cinsinin yer aldığını, fatura üzerindeki irsaliye numarası ile ticari defter kayıtlarında bulunan numaraların birbiri ile örtüştüğünü, ”davacı şirketin satış faturalarının davacı şirketin yan kuruluşları ve akraba şirketler adına düzenlendiği ve satışların yapıldığı, bu satışların gerçek satışları yansıtmadığı” şeklindeki hukuki dayanaktan yoksun değerlendirmeye karşı itirazlarını Yargıtay Kararları ile sunduklarını, piyasadaki şirketlerin çoğunun üretim, ithalat vb işlerini bir şirket üzerinden, dağıtım ve pazarlama işini ise başka şirketlerin aracılığı ile yaptığını, ana şirketlerin doğrudan bayilere veya iç piyasaya satış yapmadığını, bu nedenle Mahkeme kararının gerekçesinin yerinde olmadığını, Diğer yandan TTK’na göre 10 yıl, Vergi Usul Kanunu’na göre ise 5 yıl ticari defterlerin ve belgelelerin saklanması zorunluluğu olduğunu, 2016 ve 2017 yılında, 1991-1995 yıllarına ilişkin ticari defterlerin, faturaların incelenmesine karar verildiğini, hiçbir şirketin 20-25 yıl kayıtlarını saklamaya, ibraz etmeye mecbur olmadığını, grup şirketlerin çoğunun tasfiye edilip kapandığını, Sadece … A.Ş.nin defterlerinin incelenebileceğini, incelendiği taktirde, davacı tarafından tanzim edilen faturaların karşılıklı olarak defterlere işlendiğinin anlaşılacağını beyan ederek Mahkemece verilen hükmün kaldırılarak, davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, davalı adına kayıtlı bir kısım markaların kullanmama nedeniyle hükümsüzlüğü, diğer markaların ise, önceye dayalı kullanım nedeniyle hükümsüzlüğüne yönelik olup, Mahkemece, ”kullanmama nedeniyle hükümsüzlüğe” ilişkin dava eldeki davadan tefrik edilerek ayrı bir esasa kaydedilmiş, yargılamaya ”önceye dayalı kullanım” ve ”davalının marka kullanımının davacı markası ile iltibas oluşturduğu” iddiaları yönünden devam edilmiş, davanın reddine dair verilen karar davacı vekilince istinaf edilmiştir. Uyuşmazlık; Davalı adına kayıtlı … no’lu …, … no’lu …, … no’lu …, … no’lu …, … no’lu …, … no’lu …, … no’lu …, … no’lu …, … no’lu …, … no’lu …, … no’lu … markalarında bulunan ”…” ibaresi yönünden davacının önceye dayalı üstün hakkının bulunup bulunmadığı, buna göre, belirtilen markaların 556 Sayılı Markaların Korunması Hakkındaki KHK’nın 7. 8. ve 42 maddeleri gereğince hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. Dosya kapsamına ve dosyaya sunulan bilirkişi raporlarına göre, ”…” ibaresinin ilk defa davalı tarafından TPMK nezdinde tescil ettirildiği, cevap dilekçesi ekinde sunulan belgelere ve bilirkişi raporundaki tespitlere göre davalının ilk kullanımının 1995 yılında gerçekleştiği, davacının ise, 1993 yılında markayı kullandığına yönelik iddiası yönünden öncelikli hak sahipliğinin açıklığa kavuşturulması amacıyla davacı ticari defter ve kayıtlarının incelendiği, buna ilişkin sunulan denetime elverişli bilirkişi raporuna göre, 1990, 1991, 1992, 1993, 1994 ve 1995 yıllarına ait 2.501 adet satış faturası içeriğinde ”…” ibaresinin bulunduğu, tüm faturaların davacı defterlerine kayıtlı olduğu, faturaların tamamının grup şirketler adına düzenlenmiş olması dikkate alındığında, her ne kadar grup şirketler üzerinden piyasaya satış gerçekleştirilmesinin mümkün olması nedeniyle bu durum davacı aleyhine yorumlanamaz ise de, satışların gerçek olup olmadığının denetlenebilmesi açısından sevk irsaliyelerinin önem taşıdığı, ancak davacı yanca sevk irsaliyelerinin yangında zayi olduğunun bildirildiği, diğer yandan grup şirketlerin pek çoğunun ya tasfiye edildiği ya da kapandığı, yalnızca … A.Ş.nin defterlerinin incelenebileceğinin davacı yanca istinaf dilekçesinde bildirildiği, …A.Ş.nin defterleri üzerinde yapılan inceleme sonucu dosyaya sunulan 27.04.2017 tarihli bilirkişi raporuna göre, şirketin alım ve satım işlemlerinde ”…” markalı herhangi bir işleme rastlanmadığının bildirildiği, sonuç olarak davacı defterlerinde kayıtlı faturalara konu malların teslim edilip edilmediği, satışların gerçek olup olmadığı ve dolayısıyla fatura tarihleri itibariyle davacının önceye dayalı kullanım nedeniyle üstün hak sahibi olduğu hususlarının ispatlanamadığı, Mahkemece bu yöndeki kabulde bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmakla, kabule göre, sair istinaf nedenlerinin incelenmesine gerek bulunmaksızın davacı istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiştir. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 2.Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 21/11/2017 tarih ve 2016/220 E., 2017/336 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,40 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye GELİR KAYDINA, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 5- Davacı taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 18/11/2021