Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/65 E. 2020/275 K. 05.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/65 Esas
KARAR NO: 2020/275
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul(kapatılan) 3. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 03/11/2016
NUMARASI: 2015/125 E. – 2016/231 K.
DAVANIN KONUSU: Alacak (Fikir Ve Sanat Eseri İle İlgili Sözleşmeden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 05/11/2020
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkilinin davalıya ait … isimli televizyon kanalında 08/06/2012 tarihli belirli süreli iş sözleşmesi ile çalışmaya başladığını, bu çalışması iş sözleşmesinin 27/11/2013 tarihinde davalı işverenlik tarafından sözleşmenin tek taraflı haksız feshine kadar devam ettiğini, uzun yıllara dayalı deneyimi bu alandaki tanınırlığı ve spor haberciliği alanındaki başarıları ile … kanalının Spor Müdür yardımcılığı görevini üstendiğini, kanalın tüm spor haberlerinin hazırlanması ile birlikte verilen görevi yerine getirdiğini, bu kapsamda haber ve röportajlar ile spor haberlerinin akışından sorumlu olarak çalıştığını, müvekkilinin bir kısım ücretinin banka aracılığı ile ödendiğini, önemli bir kısmı elden ödendiği ve banka aracılığı ile yapılan ödeme tazminat ve yıllık izin ücretinde esas alındığını, kıdem tazminatı gibi yıllık izin ücretinin de eksik ödendiğini iddia ederek, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak, 60.000,00 TL alacak miktarı ve 60.000,00 TL cezai şart alacak miktarı olmak üzere toplam 120.000 00 TL’nin, hir bir alacağa ilişkin ödenmesi gerektiği tarihlerden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, müvekkilinin 08/06/2012 tarihinde içeriğinde üç farklı hukuki ilişkinin düzenlendiği karma bir sözleşmenin imzalandığını, müvekkil şirketin kurulduğu günden bu yana en büyük ticari zararı olduğunu, söz konusu sözleşmenin tamamı için talepte bulunan davacı tarafın en azından yorumculuk görevi ve fikri haklarla ilgili sözleşme maddelerinden doğan talepler açısından mahkemenin görevli olduğunu ve taleplerin yersiz olduğunu savunarak, müvekkili hakkında açılmış işbu davanın reddine karar verilmesini istemiştir. İlk Derece Mahkemesi tarafından verilen kararda; Davanın başta sözleşmeye dayalı ücret alacağı, ödenmeyen yıllık ücret alacakları ve altı aylık ücret tutarında tazminat, cezai şart bedelinin ve eksik ödenen kıdem tazminatı alacağından şimdilik, 200.000,00 TL.’nin tahsili talepli olarak İstanbul 11. İş Mahkemesine açıldığı, mahkemece yapılan yargılama sırasında 07/10/2014 tarihinde uyuşmazlıkta ihtisas mahkemesinin görevli olduğundan bahisle, görevsizlik kararı verilerek dosyanın FSHHM’ye gönderilmesine karar verildiği, davacı yanın temyizi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 29/01/2015 tarihli kararı ile, somut olayda taraflar arasındaki sözleşmeden kaynaklanan üç ana bölümden oluştuğunu, birinci bölümün basın iş kanunundan kaynaklandığını, ikinci bölümün ise … isimli programda yorumcu olarak görev alınmasından, üçüncü bölümün ise bu program sahipliğinden, yani eserden kaynaklanan hakların devri ile ilgili uyuşmazlık olması sebebiyle, ikinci ve üçüncü bölümler yönünden görevsizlik kararı verilmesi ve ilk bölüm için de iş mahkemesinde dava devam edilmesi gerektiği gerekçesi ile bozularak iade edilmesi üzerine, mahkemece tefrik işlemi yapıldığı ve ilamda belirtilen hususlarda bu kez 27/03/2015 tarihinde görevsizlik kararı verilerek kesinleşmesi üzerine, dosyanın FSHH Mahkemesine intikal ettiği anlaşılmıştır.Davanın başta birlikte açılmış olması ve alacak miktarının hepsini kapsaması sebebiyle, görevsizlik sureti ile mahkemeye intikal eden uyuşmazlıkla ilgili talep yönünden ayrıştırma yapılması hususunda davacı vekiline verilen süre üzerine 14/12/2015 tarihli dilekçe ile belirleme yapıldığı üzere, alacak miktarının 60.000,00 TL, cezai şart alacak miktarının 60.000,00 TL olmak üzere dava değerinin 120.000,00 TL olarak belirlediği anlaşılmıştır. Tüm dosya kapsamı topluca incelendiğinde, ilk bilirkişi raporunda maddi vakıaların tespitinin doğru yapıldığı, uyuşmazlığın denetime müsait şekilde tespit edildikten sonra özellikle davacının iş akdi feshedildikten itibaren asgari iş bulamama süresinin de doğru belirlendiği, ancak alacak miktarlarının tespit edilmediği, ikinci bilirkişi heyeti raporunda ise, belirlemelerin denetime müsait şekilde yapıldığı görülmekte olup, her iki bilirkişi raporunun da karara dayanak teşkil edecek nitelikte olduğu görülmektedir. Davacı ile davalı arasında yapılan sözleşme doğrultusunda davacının nitelikli çalışan olarak yaptığı sözleşme ve ayrıca … logosu ile yayın yapan kanalda yayınlanan … isimli spor programında doğaçlama olarak oluşturduğu programın FSEK 1:B ve 2/1. Maddesi kapsamında eser niteliğindeki programın mali haklarını davalıya devrettiği, sözleşmenin, kanalın dava dışı üçüncü şahıs olan …’ya devredilmesi sebebiyle feshedildiği, dolayısıyla feshin davacının kusurundan kaynaklanmadığı ve davacının ekibi ile sunduğu programın kanalı devralan kişinin ekibi ile çalışmak istediği şekildeki irade açıklaması sebebiyle davacı tarafından yerine getirilemediği ve dolayısıyla feshin davalı tarafından yapılmış kabul edileceği, davacının programın sonlandırmak istediği ya da yeni gelen kanal sahibi ile çalışmak istemediği yolunda herhangi bir çalışmasının olmadığı, doğrudan kusur atfedilemeyeceği, celbedilen hesap ekstreleri ve sunulan deliller çerçevesinde de programdaki davacının sözleşme kapsamında yorumculuk faaliyetinden kaynaklanan alacak miktarının 6.250,00 TL olduğu, eser niteliğinde olan … isimli programın esere dayalı haklarının davalıya devredilmiş olması sebebiyle lisans devri alacağından da bakiye 12.500,00 TL alacağı bulunduğu gibi, taraflar arasında düzenlenen 18/06/2012 tarihli sözleşmenin 7. Maddesinde belirtildiği üzere, sözleşmenin süresinden önce feshedilmiş olması sebebiyle Basın İş Kanununda belirtilen surette davacı yanın eser sahipliğinden ve lisans devrinden kaynaklanan alacak ile yorumculuk işleminden kaynaklanan sözleşme bedeli kaynaklı alacakların toplamı kadar cezai şart bedeli ödeneceği belirtildiğinden, bu madde gereğince de cezai şart bedelinin belirtilen iki kalem alacak toplamı olan 18.750,00 TL olduğu anlaşılmakla davanın bu miktarlar üzerinden kısmen kabulüne karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle, -cezai şartın amacının, sözleşme serbestine bağlı olarak tarafların iradeleriyle, zararın ispatına gerek olmaksızın, zarar etme şartı dahi olmadan lehine hüküm tesis edilen tarafa hak kazandırması olduğunu, söz konusu vakıada cezai şartta indirime gidilebilecek hiçbir sebep bulunmadığını, TTK’da borçlunun tacir olduğu durumda artık basiretli bir tacir gibi davranması gerektiği kurduğu sözleşmenin, verdiği taahhüdün anlamını ve sonuçlarını bileceği kabul edilerek indirim yapılamayacağı açık olarak hükme bağlandığını, … ekibinden … ve …’nın aynı sebep ve aynı konu ile İstanbul 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nde ikame edilen davalarının yapılan yargılaması neticesinde Yerel Mahkemenin cezai şartta indirime gidilemeyeceği ve sözleşmenin süresinden önce haklı neden olmaksızın feshedilmesi halinde cezai şarta tümüyle hak kazanılacağı yönünde tesis ettiği usul ve yasaya uygun hükümde cezai şartın tümden kabulüne karar vermiş olup Yargıtay 11. Hukuk Dairesi de gerek …’in gerekse de …’ın dosyası bakımından cezai şart alacağının tümden kabulüne ilişkin iş bu kararları onadığını, -davacının televizyon sektöründe spor programlarında faaliyet göstermekte olduğunu, söz konusu sektördeki programların sezon öncesi planlandığından sezon ortası yeni bir spor programının yayına girmesinin mümkün olmadığını, bu hususların Mahkeme tarafından değerlendirilmeden davacının bakiye süre ücret alacağı talebi ile ilgili hukuka ve yerleşik içtihatlara aykırı hüküm tesis edildiğini, televizyon programlarının yapım aşamasında en önemli kısımlarının, bütçenin hazırlanması ve uygulama planının ayrıntılı olarak geliştirilmesi olduğunu, tüm masraf kalemlerinin eksiksiz bir listesinin yapılmasının zorunlu bir unsur olduğunu, programların yayınlanacakları sezonların makul bir sürede öncesinden bütçelerinin hazırlandığını, sezon devam ederken işten çıkan bir spor yorumcusunun diğer kanallar veya programlarının kadrosuna dâhil olması bütün bu anlatılan sebeplerden dolayı mümkün olmadığını, nitekim iş bu durumun dosyaya ibraz olunan aynı konulu bir başka dosyada verilen konusunda uzman bilirkişilerce tanzim edilmiş raporla da sübut bulduğunu, … programının bir diğer yorumcusu olan ve aynı sebepten, aynı konu ile dava ikame eden …’nun davacı olduğu alacak talepli dosyada konusunda uzman bilirkişilerin hazırladığı raporda işin niteliği gereği sezon ortasında iş bulunamayacağı yönünde kanaat getirildiğini, fesih akabinde, davacı hakkında yazılı ve görsel medyada kovulduğuna dair yazılar yayınlandığını, davacının bu haberler nedeniyle etkilenmiş ve zarara uğradığını, davacının fesihten yaklaşık 8 ay sonra yeni sezon başlangıcında ancak iş bulabildiğini, davacının bu süreçte iş aradığına dair belgeler de dosya münderecatına sunulduğunu, davacının iş tecrübesi ve faaliyet gösterdiği sektör ve alan göz önüne alındığında davacının konumu gereği kendi alanında tanınan bir isim olması nitelikli bir iş gerektirdiğinden iş bulmasının çok daha zor olduğu hususları değerlendirme konusu yapılmadan fazlaya ilişkin taleplerin reddi yönündeki kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, kabul anlamına gelmemekle beraber sezon öncesi (8 aydan önce) iş bulabileceği düşünülse dahi ancak hazır bir programa dâhil olabileceği, konuk katılımcıdan bir farkı olmadan içinde yer alacağı bir programdan ne kadar kazanç sağlayabileceği araştırılmasının yapılması gerektiğini, -büyük başarılar göstermiş … programının söz konusu kovulma vakıası ve iş bu vakıanın basına yansıması neticesinde büyük zarar gördüğünü, aynı ekibin bir araya gelmediğini, davacının yaşanan kasıtlı itibar zedelenmesi nedeniyle 8 aylık süreç boyunca defaatle iş aradığını ancak hiçbir netice alamadığını, açıklanan nedenlerle kararın kaldırılmasını talep etmiştir. İstinafa konu uyuşmazlık; davacının cezai şartı aşan zararının olup olmadığı, istenip istenemeyeceği ve zarar miktarına yöneliktir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Hukuksal işlem, bir ya da bir çok kişinin, hukuk düzeninin çizdiği sınırlar içinde, hukuksal sonuçlar meydana getirmeye yöneltilmiş olan iradesinin açığa vurulmasıdır. Borç ilişkilerinin kaynaklarından olan sözleşme, hukuksal işlemlerin özel bir çeşididir. Sözleşmeler, iki yanlı ve borç ilişkisi meydana getiren hukuksal işlemlerdir. Bir sözleşmede, en az iki yanın bulunması ve birbirine uygun iradelerini açığa vurmaları, sözleşmelerin özü sayılır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK)’nun 1. maddesine göre, sözleşmenin kurulması için karşılıklı ve birbirine uygun iradenin açığa vurulması gerekir. İrade açıklaması, bir kişinin bir hakkı ya da hukuksal ilişkiyi kurma, değiştirme ya da ortadan kaldırma iradesini dış dünyaya yansıtması, açıklaması ya da bildirmesi ve bu yolla bunu yürürlüğe koymasıdır. Hukukumuzda biçim özgürlüğü ilkesi benimsenmiştir. Gerçekten, BK’nın 11/1. (TBK’nın 12.) maddesine göre, sözleşmenin geçerliliği, yasada tersine kural bulunmadıkça hiç bir biçime bağlı değildir, biçim zorunluluğu, kuralın ayrığını oluşturur. Ki bu durumlar yasada açıkça belirtilmiştir. Tüm bu anlatılan kuralların yanında, sözleşme özgürlüğü, hukukumuzda temel bir ilke olarak benimsenmiştir. Öyle ki, BK’nın 19/1. (TBK’nın 26.) maddesi ile bir sözleşmenin konusunun yasanın gösterdiği sınırlar içinde özgürce saptanabileceği hükme bağlanmış, öte yandan Anayasa’nın 48/1. maddesi ile de “Herkesin sözleşme hürriyetine sahip olduğu” apaçık vurgulanmıştır. Bireylerin, özel borç ilişkilerini, hukuk düzeninin sınırları içinde özgürce kurabilme ve düzenleyebilme yetkisine sözleşme özgürlüğü denir Sözleşme özgürlüğü kesin olmayıp sınırlar, BK’nın 19/1. (TBK’nın 27/1.) maddesi ile genel olarak belirlenmiştir. Anayasa’nın 13. maddesiyle de genel sınırlamaların getirilmesinin yanı sıra özel sınırlamaların da öngörülebileceği hükme bağlanmıştır. Buna göre, sözleşmenin konusu (içeriği) olanaksız olmamalı, hukuka ya da ahlâka, kanunun emredici hükümlerine, kamu düzenine ve kişilik haklarına aykırı bulunmamalıdır. Bu gibi nedenlerin bulunması halinde, sözleşme geçersiz hale gelir. Taraflar, serbest iradeleri ile oluşturulan, kendilerine yüklenen hak ve borçların duraksamaya yer vermeyecek biçimde sözleşmede saptanan koşulların uygulanmasında olduğu gibi; sona erdirilmesinde de, kural olarak aynı hak ve irade serbestisine sahiptirler. Yukarıda açıklanan sebepler gereğince, davacı ile davalı arasında imzalanan sözleşme ile sözleşmenin feshi halinde cezai şartın ve fesih sebebiyle yorumcunun uğrayacağı zararların ödenmesi kararlaştırılmış, her ne kadar 6098 Sayılı TBK’nın 180. maddesi ile hem cezai şartın hem de zararın tazmininin birlikte istenemeyeceği kabul edilmiş ise de, taraflarca imzalanan sözleşmenin 7. maddesi ile bunun aksi açıkça kararlaştırılmış olduğundan ve davalı tarafça zararın istenemeyeceğine dair istinaf istemi bulunmadığından yukarıda da açıklandığı üzere, sözleşme özgürlüğü ilkesinin genel bir sonucu olarak tarafların sözleşmenin içeriğini özgürce saptayabilmeleri mümkün bulunduğundan ilk derece mahkemesince davacının tazminat ve cezai şart bedel talebinin kabulüne karar vermesinin yerinde olduğu ve cezai şart miktarının tespitinde usul ve yasaya aykırı durum bulunmadığı anlaşılmakla istinaf isteminin esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul(kapatılan) 3. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 03/11/2016 tarih ve 2015/125 E., 2016/231 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu geriğince alınması gerekli 54,40 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin alınan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye kalan 23,00 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, 4- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, 5- Davacı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 sayılı Kanunun 31 inci maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 05/11/2020