Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/647 E. 2021/1398 K. 18.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/647
KARAR NO: 2021/1398
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: Bakırköy 1. Fikri Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 12/12/2017
NUMARASI: 2016/218 E. – 2017/273 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 18/11/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili adına tescilli “…” markasının davalı tarafın haksız ve hukuka aykırı şekilde tescil ettirdiğini, müvekkilinin “…” markasının 1980 yılında dünyanın dört bir yanında tescillenerek kullanıldığını, davalının … tescil numaralı … tescil numaralı markaları kötü niyetli olarak elinde bulundurduğunu, müvekkili şirketin “…” markasının gerçek hak sahibi olduğunu, tanınmış bir marka olduğunu, davalı şirketin müvekkile ait “…” markasının birebir aynısını müvekkilinin tescillerinin bulunduğu sınıfta kendi adına tescil ettirdiğini, aralarında görsel, fonetik yazılış ve okunuş unsurları ve genel görünüş bakımından hiçbir fark bulunmadığını beyan ederek, markaların hükümsüzlüğüne, sicilden terkinine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının tekstil sektöründe faaliyet gösterdiğini, 2010 yılından bu yana dava konusu markalı ürünlerin Türkiye çapında satış ve dağıtımını gerçekleştirdiğini, anılan markanın tekstil alanında bilinmesi ve tanınması için yatırımlar yaptığını, davalının markanın 25 ve 35. sınıflar kapsamında Türkiye’de gerçek hak sahibi olduğunu, …’in sadece bir kişi ismi olduğunu, davacı şirketin tekstil alanında bu adı markasal anlamda kullanmakta olmadığını, davalının tescilinin kötü niyetli olmadığını beyan ederek, haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; ” Davacı tarafa ait “…” ibaresi Türkiye’de tescili olmayan ancak sinema oyuncusunun isminden yaratılmış bir marka olup, Türkiye ve ilgili çevrelerecede bilinen ve tanınan bir karakter olduğu, söz konusu marka çok sayıda tescilli olup, davalının hiç bir zorunluluk olmadan aynı ibareyi taşıyan markayı davacı markasıyla doğrudan ilişkilendirilen emtia grubunda tescil ettirmesinin kötü niyetli olduğu, markanın kötü niyetli tescilinin zaman aşımı ve hak düşürücü süreye tabi olmadan her zaman ileri sürülebilecek bir husus olduğu, davalı tarafın çok sayıda yabancı markayı ilgisi olmadan tescil ettirmesinin iyi niyetli bir davranış olmadığı, yine ürünlerinde kovboy ibaresinin davacının tescilli markasına benzer şekilde kullanmak suretiyle davacı markasının tanınmışlığından faydalanmayı amaçladığından, davacı tescilli yurt dışı markalarıyla davacı markasının görsel, işitsel olarak ayırt edilmeyecek kadar benzer olduğu, marka üzerinde davacı tarafın tanınmışlığı ve üstün hakkı bulunduğu gerekçeleriyle kötü niyetli tescil nedeniyle davalı markasının hükümsüzlüğüne, kayıtlardan terkinine”, karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Zamanaşımı itirazı değerlendirilmeksizin karar verildiğini, müvekkilinin 2010 yılından bu yana dava konusu markanın tescil hak sahibi olduğunu, huzurda görülen davanın 5 yıllık zamanaşımı süresi olup davanın süresinde açılmadığını, bu sebeple davanın reddi gerektiğini, Müvekkilinin dava konusu markanın 25 ve 35. sınıflar kapsamında Türkiye’de gerçek hak sahibi olduğunu, tekstil sektöründe uzun yıllardır faaliyet gösterdiğini, bu alanda yatırımlar yaptığını ve markayı Türkiye’de tanınır hale getirdiğini, müvekkilinin tescilinin kesinlikle kötü niyetli olmadığını, davacının bu duruma sessiz kalarak hak kaybına uğradığını, açılan davanın kötüniyetli olduğunu beyan ederek Mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, davalı adına kayıtlı markanın hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine yöneliktir. Davalı tarafa ait TPMK kayıtları incelendiğinde; … sayılı “…” markasının 35.sınıfta 04.11.2011 tarihinden itibaren 10 yıl müddetle, … sayılı “…” markasının 18, 25, 35.sınıfta 19.07.2010 tarihinden itibaren tescil edildiği anlaşılmıştır. “…” markasının yabancı bir marka olduğu ve davacı tarafından Türkiye’de tescilinin bulunmadığı, markanın kişi adı olması sebebiyle hiç bir emtia grubuyla ilgilendirilmeyecek derecede özgün ve ayırt ediciliğinin yüksek olduğunun kabulü gerektiği, denetime elverişli bilirkişi raporuna göre, davacı markasının 2009 yılı sonrası yapılan marka ve tescilleri ile dünyada yayıldığı, söz konusu “…” ibaresinin sinema oyuncusu olarak Türkiye’de ilgili çevrelerde bilindiğinin tespit edildiği, diğer yandan davacı tarafa ait çok sayıdaki ülkede tescilli “…” ibaresi ile davalının tescil ettiği markanın görsel ve işitsel olarak benzer olduğu, zira davalı markasının davacı markasının küçük harfleriyle yazıldığı, davacı markasının Paris Sözleşmesi kapsamında korunduğu ve tanınmış marka olduğu, davalının “…” markası ile birlikte kovboy karakterini ürünlerde ve tanıtımlarda kullanarak “…” ibaresinden yararlanma amacıyla hareket ettiği, davalının “…” ibaresini tekstil sektöründe tanınmış hale getirdiği iddiasının bu kapsamda dinlenemeyeceği, bu tespitlere göre, davacı markasının tanınmışlığı nedeniyle davalının markayı haksız yararlanma amacıyla tescil ettirdiği, dolayısıyla davalının kötüniyetli olarak kabul edilmesi gerektiği, kötüniyetli kullanım halinde sessiz kalma yoluyla hak kaybı müessesesinin uygulanamayacağı anlaşılmakla Mahkemece verilen kararda bir isabetsizlik bulunmadığı, davalı vekilinin ”sessiz kalma yoluyla hak kaybı” ilkesinin uygulanmasına yönelik ve diğer istinaf başvuru sebeplerinin yerinde olmadığı kanaatine varılmıştır.Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davalı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun Bakırköy 1. Fikri Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 12/12/2017 tarih ve 2016/218 E., 2017/273 K. sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,40 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye GELİR KAYDINA, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 5- Davalı taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 18/11/2021