Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/644 E. 2021/193 K. 25.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/644 Esas
KARAR NO: 2021/193
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/12/2016
NUMARASI: 2012/36 E., 2016/793 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 25/02/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili 15.02.2012 tarihinde açtığı dava dilekçesinde; Davacı şirketin 19.02.2007 tarihinde 127.000 USD değerinde … marka … PALETLİ EKSKAVATÖR’ün kiralanması konusunda davalı ile anlaşmış olduğunu, Beyoğlu …Noterliği’nin 19.02.2007 tarih ve … yevmiye numaralı işlemi neticesinde bir Finansal Kiralama akdinin imzalanmış olduğunu, Akit çerçevesinde 179.206 TL ana para ve 67.535 TL faiz (KDV dahil) ile birlikte toplam 246.741 TL olarak geri ödenmesi konusunda anlaşılmış olduğunu, bu akit çerçevesinde davacı şirketin 40.400,00 TL peşinat geri kalan ödemelerin aylık 3.492 TL ve her yıl ödenecek 25.250 TL ara ödemelerle 36 ay içinde bitirilmesinin kararlaştırılmış olduğunu, bu sözleşmeden kaynaklanan borç için davacı şirket yetkilisi …’nın şahsı kefilliğinin alınmış olduğunu, …’ya ait Sakarya İli Kaynarca İlçesi, … köyünde kain, … pafta, … ada, … parsel de bulunan taşınmaz üzerinde 850.000 TL ipotek tesis edilmiş olduğunu, yıllık %250 faiz şartı ipotek senedine eklenmiş olduğunu, davacının finansal kiralama ile satın almış olduğu malın değerinin 179.000 TL olduğunu ve bu bedelin 40.4000 TL’si peşin alındığında geri kalan 138.600 TL için bankanın 850.000 TL’lik ipoteğinde fahiş olduğunun açık olduğunu, davacının davalı tarafından kandırıldığını, şirketine başkaca iş makineleri verileceğinin söylenerek ipotek miktarının arttırılmış olduğunu, Davalı şirket tarafından davacı şirket yetkilisine noter haricinde sözleşme imzalatıldığını, imzalatılırken sözleşme aralarına yukarıda belirtilen taksit tutarlarını belirten A4 kağıdına tanzim edilmiş bonoların sıkıştırıldığını sözleşmenin bir parçasıymış gibi imzalatılmış olduğunu, Davalı şirketin belirtilen sözleşmeden 2 ay tek taraflı olarak yeni bir ödeme planı (Beyoğlu … Noterliği 06.04.2007 tarih … yevmiye nolu ödeme planı}göndererek ve hiçbir gerekçe göstermeden aylık ödemeleri 3.942 TL’den 4.084,67 TL’ye yükseltmiş olduğunu,toplam ödemenin 246.741 TL’den 251.449,11 TL’ye yükseltilmiş olduğunu, Müvekkilinin 40.400 TL peşinatı yatırmış olduğunu, sözleşmede belirlilen iş makinesini satın almış olduğunu, davacı şirketin iyi niyetli olarak davalı şirketçe Beyoğlu … Noterliği 06.04.2007 tarih … yevmiye nosu ile göndermiş olduğu ödeme planını esas almış olduğunu, ödemelerini bu plana göre yapmış olduğunu,davacı şirketin 2007 yılı Ağustos ayı da dahil olmak üzere ödemelerini düzenli olarak yapmış olduğunu, bu tarihten sonra davacı şirketin ödeme güçlüğü çektiğini, 12.09.2007 de 4.084,67 TL ve 12.10.2007 tarihlerinde ödemesi gereken 4.084,67 TlL’lik taksitlerini ödeyememiş olduğunu, Davalı şirkete bu dönemde 8.116,34 TL borcu olan davacının, davalı şirket tarafından Beyoğlu … Noterliği’nin 07.11.2007 tarih ve … yevmiye sayılı işlemi ile bir ihtarname gönderildiğini 14.531,35 TL kira borcu ve 6.991,10 TL temerrüt faizi olmakla beraber toplam 21.522,45 TL ödenmemiş borcu olduğunu, 60 gün içinde borç ödenmediği takdirde sözleşmenin feshedileceğinin ihtar edildiğini, ihtarnamede vadesi gelmemiş kiralarında 182.456,48 TL olduğunun da ayrıca hatırlatılmış olduğunu, davacı şirketin davalı şirket yetkilileri ile görüşmüş olduğunu, kendisine bir hata olduğunu, bu hatanın düzeltileceğinin teminatının sözlü olarak verilmiş olduğunu, davacının eline toplu para geçtiğini ödeme yapmak istediğinde görüştüğü kişinin hatanın düzeltilmesinden sonra ödeme yapmasının gerektiğini, şu an ödeme yapar ise faize sayılacağını ödeme yapma konusunda davacıyı telkin ettiğini, davacının ödeme yapmak için hatanın düzeltilmesini beklemiş olduğunu, Davalı şirketin 18.02.2008 tarihinde İstanbul 11.Asliye Ticaret Mahkemesinde 2008/95 Esas sayılı dosyası ile yukarıda hatalı olarak gönderilen Beyoğlu …Noterliği’nin 07.11.2007 tarih ve … yevmiye nolu ihtarnamesi esas gösterilerek taraflar arasında yapılan finansal kiralama sözleşmesinin feshedilmesi konusunda dava açılmış olduğunu, davacı şirketin savunması alınmadan 15.04.2008 tarihinde sözleşmenin feshine karar verilmiş olduğunu, kararın kesinleşmesinin beklenmeden davacının zilyetliğinde bulunan finansal kiralama konusu iş makinesine el konulmuş olduğunu, davacı şirketin iyi niyetli olarak 17.04.2008 tarihinde 4.200 TL ödeme yapmış olduğunu, 15.05.2008 vadeli … Bankası A.Ş.’nin … seri nolu 30,000 TL’lik çek vermiş olduğunu, bu tarih itibari ile davacı şirketin, davalı şirkete 95.023,35 TL ödeme yapmış olduğunu, davacı şirketin davalı şirkete olan toplam borcunun (temerrüt faizleri hariç) 246.741TL olduğu düşünüldüğünde, kalan borcunun 151.718 TL olduğunu, Davalı şirketin 20.06.2008 tarihinde davacı şirket yetkilisinden almış olduğu taşınmazın üzerindeki ipoteğin paraya çevrilmesi için İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile İpoteğin Paraya çevrilmesine ilişkin takip başlatılmış olduğunu, Davacının müvekkili şirketin 151.718 TL, toplam borcu olmasına rağmen başlatılan takipte 295.000 TL ana para ve yıllık %250 faiz istemiş olduğunu,davacının davalı şirkete bu tarihte olan asıl borcu 151.718 TL {ana para ve faiz)ve temerrüt faizinden ibaret olduğunu, davacı şirketten talep edilen yıllık %250 faiz oranının fahiş olduğunu, sözleşme serbestisi Borçlar Hukukunun ana prensibini oluşturduğunu, B.K.’nın 19,20 ve 21. Maddeleri buna sınırlamalar getirmiş olduğunu, Finansal kiralama sözleşmesinin genel işlem koşulları bölümünün 20.maddesinde “temerrüt faiz oranı kira bedellerinin Türk Lirası cinsinden olması halinde asgari yıllık %250 olduğunu “,denmek suretiyle sözleşme tarafı davacı ile davalı arasında ki edimler arasında aşırı bir dengesizlik olması ve durumun davacının müzayaka altında olmasından yararlanılarak yapılmış olması B.K.’nın 19/20/21 maddelerine aykırılık taşıdığını temerrüt faizinin düşürülüp avans faizi üzerinden hesaplama yapılmasının gerektiğini, Davalıdan finansal kira sözleşmesi ile kiralanan 127.000 USD değerindeki … marka … PALETLİ EKSKAVATÖR’ün davacıdan alınarak davalı tarafından 80.000 USD’ye satılmış olduğunu, Satış bedelinin davalıya olan borçlarından düşülmesinin gerektiğini, Davacılardan …’nın finansal kiralama borcuna vermiş olduğu ipotek haricinde müteselsil kefillik gibi bir iradesinin olmadığını, Beyoğlu … Noter1iği’nin 19.02 .2007 tarih ve … yevmiye numaralı finansal kiralama akdinde bulunan imzalarının üzerinde müteselsil kefil ibaresinin geçmediğini, Davalı şirketin müvekkilinin bilgisizliğinden yararlanarak imzalattırmış olduğunu, Müvekkilinin notere hiç gitmediğini, …’nın herhangi bir müteselsil kefilliğinin de bulunmamakta olduğunu, Davalarının kabulünü, müvekkilinin davalıya 10.000 borçlu olmadığının tespitini, Müvekkile …’nın müteselsil kefil olmadığının tespitini, Davalı tarafından alacağı olmadığı halde yaptığı İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takibinin durdurulması için İhtiyati Tedbir Kararı verilmesini, %40 kötü niyet tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesini,Yargılama giderleri ile avukatlık ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili 15.03.2012 tarihli davaya cevap dilekçesinde; Davacılar aleyhine davalı şirkete olan borç sebebi ile takip başlatılmış olduğunu, iş bu borcun 10.02.2007 tarihli 127.000 USD değerinde … marka … PALETLİ EKSKAVATÖR’ün Beyoğlu …Noterliği’nin 19.02.2007 tarih ve … yevmiye numaralı Finansal Kiralama Söyleşmesiyle davalıya kiralanmasından kaynaklanmakta olduğunu, Davacıların sözleşmeden kaynaklanan kira borçlarını zamanında ödememiş olduğunu, Dava dilekçesinde şirket yetkilisine noter haricinde A4 kağıdına tanzim edilmiş bonoların imzalatılmış olduğunun beyan edildiğini, TTK da düzenlendiği üzere bononun şekil şartları arasında kayıtsız şartsız bir bedel ödeme vaadi , vade ,ödeme yeri , kime yada kimin emrine ödenecekse onun ad ve soyadı; senedin düzenlendiği gün ve yeri senedi düzenleyenin imzasının bulunmasının yeterli olduğunu, noterde resmi şekilde tanzim edilme gerekliliğinin bulunmadığını, borçluların senetlerin davalı tarafından aldatılarak alındığı iddialarının gerçek dışı olduğunu, Davacı’nın akli melekeleri yerinde, görme yetisine haiz, ticaretle uğraşan ve ticari hayatın bir gereği bonoyu sözleşmeden ayıracak yetiye sahip bir şahıs olduğunu, Taraflar arasındaki finansal kiralama sözleşmesi konusu makinelerin tesliminden sonra ödeme planının değiştirilmiş olduğunu, yeni ödeme planının … Noterliği’nin 06/04/2007 tarihli … yevmiye nolu ihtarnamesi ile borçlu ve kefillere tebliğ edilmiş olduğunu, Davacının bu yeni ödeme planını kabul ettiğini ödemelerini tebliğden sonra yeni ödeme planına göre yapmış olduğunu, Davacının kira ödemelerini ödemede temerrüde düşünce Finansal Kiralama Kanununun 23.maddesi gereğince kiracı ve kefillere Beyoğlu …. Noterliği’nin 07.11.2007 gün ve … yevmiye numaralı ödeme ve fesih ihtarnamesi gönderilmiş olduğunu, ihtara rağmen ödemenin yapılmadığını, finansal kiralama sözleşmesinin feshedilmiş o1duğunu, davalı şirket nezdinde doğmuş güncel borcu’nun 775.811,92 TL olduğunu, İpotek takip tarihi itibariyle davacıların davalıya borcunun 335.403,00 TL olduğunu, Faiz oranının taraflar arasında kabul edildiğini, itirazının kabil bir husus olmadığın ticari takip tarihleri itibariyle ana paraya uygulanan temerrüt faizinin %250 olmadığını %100 olduğunu, Davacı tarafın temerrüt faizine ilişkin itirazlarının taraflar arasındaki finansal kiralama sözleşmesi hükümlerine aykırı olduğunu, kabul edilemez olduğunu, Davacıdan sözleşmenin feshinden sonra geri alınan iş makinesinin satışından elde edilen meblağın borçlunun borcundan düşülmüş olduğunu, Kayıtlarda görülecek olduğunu,Taraflar arasındaki finansal kiralama sözleşmesinin noter huzurunda düzenleme şeklinde imzalanmış olduğunu, sözleşme konusu borca müşterek ve mütesellilen kefil olmuş olduğunu, Düzenleme şeklinde imzalanan sözleşme nedeniyle kefil iradesinin olmadığı iddiasının kabul edilemez olduğunu, öncelikle davanın usulden reddini, davanın esastan reddini,davacı aleyhine %40’dan aşağı olmamak kaydıyla kötü niyet tazminatına hükmedilmesini, masraf ve vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; İddia, savunma, alınan bilirkişi kök ve ek raporları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; davalı/alacaklı İstanbul … İcra Dairesi … E. Sayılı dosyasında 295.000 TL asıl alacağın , takipten itibaren % 250 temerrüt faiziyle birlikte tahsilini talep etmiş , davacı / borçlu 15/02/2012 Tarihinde açtığı menfi tespit davası ile dava tarihinden sonra 24/12/2012 tarihli dilekçesinde açıkladığı talep sonucuna göre , davalıya 275.188 TL borçlu olmadığının tespitini talep ve dava etmiş olup , alınan kök ve ek rapora göre , davacı şirketin takip tarihi itibarıyla 282.782,10 TL borçlu olduğunun , davacı kefil …’nın da kefalet limiti olan 246,741 TL borçlu olduğunun belirlendiği anlaşılmış olup, bu durumda davacı şirketin iddia edilenin aksine 275.188,40 TL den daha fazla 282.782,10 TL. Borçlu olduğu , finansal kiralama konusu malın satım tarihi olan 31/10/2010 tarihi itibariyle ise 615.860,79 TL borçlu olduğu, dolayısıyla davacı şirket yönünden davanın reddi gerektiği , davacı kefil … yönünden ise İstanbul … İcra Dairesi … E. Sayılı dosyasında 275.188,40TL bakımından borçlu olmadığı talep edilmişse de yukarıda açıklandığı üzere asıl borcun kefalet limiti olan 246.741 TL lik kısmından sorumlu olması sebebiyle bakiye 28.447,40 TL bakımından borçlu olmadığı anlaşılmakla, kefil olan davacı … bakımından açılan menfi tespit davasının kısmen kabulü, kısmen reddine dair hüküm kurulmuştur. Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; 13.02.2012 tarihinde açtıkları menfi tespit davasını 10.000,00 TL üzerinden belirsiz olarak açtıklarını, asıl miktarın yargılama sırasında davalı tarafın beyanları ve bilirkişi incelemesi neticelerinde açıklığa kavuşacağından şu aşamada ne kadar borçlu olmadıkları tam açıkça belirli olmadığından açmış oldukları davada asgari bir miktar belirterek dava açtıklarını, yerel Mahkemece 07.02.2013 tarihli celsede eksik harç tamamlanmadığı gerekçesi ile dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verildiğini, bunun üzerine 06.05.2013 tarihinde eksik harç tamamlanarak dosyanın yenilendiğini, zira bu maddenin de 01.04.2015 tarihinde yürülükten kaldırıldığını, ancak bu durumda ödeme güçlüğü çeken davacıların, ayrı ayrı yüksek vekalet ücretlerine ve dava harçlarına maruz kaldıklarını, mahkemece kısmi dava açılamayacağı yönünde verilen karar usul ve yasaya aykırı olduğunu, bu sebeple vekalet ücretlerinin 10.000,00 TL üzerinden verilmesi gerekirken, 275.000,00 TL üzerinden verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, -Davacı tarafından davalıya verilen … Bankası Karasu Şubesine ait … çek nolu 15.09.2008 keşide tarihli 30.000 TL tutarında ki çekin değerlendirme dışı bırakıldığını, oysa davalının cirosunun, davacıdan sonra gelmekte olduğunu, çekin davacı tarafından davalıya verildiğine dair tereddüt bulunmadığını, taraflar arasında başkaca bir ticari ilişkide bulunmadığına göre, iş bu çek bedelinin borçtan düşülmemesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, -Dava konusu kiralanan iş makinesi 19.02.2007 tarihinde kiralandığı tarih itibari ile 127.000 USD değerinde olup 15.04.2008 tarihinde davalı tarafından kiralanan iş makinesine el konulduğunu, yaklaşık 1 yıl kullanılan kiralanan iş makinesinin 86.400 USD ye satıldığını, sadece 1 yıl kullanılan bir iş makinesinin 40.600 USD zararla satılmasının, hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, Mahkemece bu hususta yeterli araştırma yapılmadan, sadece davalı tarafın beyanlarının dikkate alınmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, -Davacı ile Davalı arasında yapılan Finansal Kiralama Sözleşmesinde yıllık %250 Temerrüt Faizi, her ne kadar davalı tarafından %100 olarak işletildiği belirtilmiş ise de, bu oranların taraflar arasında ki edimler arasında aşırı bir dengesizlik olması sebebi ile avans faizi olarak hesaplanması gerekirken, taleplerinin reddinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, -Davacılardan …’nın 19.02.2007 tarihinde imzalanan leasing sözleşmesinde Müşterek Müteselsil Kefil olarak belirtildiğini ancak davacının bu sözleşmeyi Müteselsil kefil olarak imzalamadığını, imzalarının üzerinde de müteselsil kefil ibaresi bulunmadığını, BK. madde 583’te kefalet sözleşmesinin şekil şartları açıkça belirtildiğini, yapılan bu sözleşmenin BK Madde 583’te bulunan şekil şartlarına uymadığını, -Müvekkil … 25.06.2016 tarihli duruşmada ki vermiş olduğu yazılı beyanda, söz konusu sözleşmeyi müzakere etmeden, hatta görmeden imzalamış olduğundan müteselsil kefil olarak sorumluluğunun bulunmaması gerektiğini, bu sebeple … yönünden davanın tam kabul olması gerekirken, kısmen kabul kısmen red olarak hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, ödemesi gereken toplamda 240.000,00 TL’nin, davacının yapmış olduğu peşinat, yapmış olduğu ara ödemeler, 30.000,00 TL’lik çek ve leasing sözleşmesine konu iş makinasına el konularak satılması sonucu elde edilen 130.000,00 TL lik gelirde dikkate alındığında,geriye borcu kalmadığını, davacı …nın eşinin rızasının da alınmadığını, tüm nedenlerle kararın kaldırılmasını talep etmişlerdir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; dava harçları ve vekalet ücreti yönünden sayın mahkemece verilen karar usule uygun olduğunu, -… çek nolu 15/09/2008 keşide tarihli 30.000 TL bedelli çek, bankaya iade edilerek iptal edilmiş olup, bedeli tahsil edilmediğinden borçtan düşülmesinin söz konusu olmadığını, mahkemece çekin ait olduğu …’ne çekin ödenip ödenmediği sorulmuş, verilen cevapta çekin bankaya ibraz edilerek iptal edildiği bildirildiğini, -Dava konusu iş makinesinin satış bedelinin, ekipmanın satışını müteakip davacıların borcundan düşüldüğünü, -Davacıların temerrüt faizine ilişkin iddialarının yersiz olduğunu, her iki taraf da tacir olup sözleşme serbestisi içerisinde hareket ettiklerini, -Kefil …’nın sözleşmeyi ve sözleşmedeki kiralara karşılık düzenlenen senetleri farkında olmadan müşterek borçlu/müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığı iddialarının , abesle iştigal olduğunu, davacının istinaf taleplerinin reddine karar verilmesini talep etmişlerdir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava ;finansal kiralama sözleşmesi kapsamında kiralama yolu ile satın alınan mallarla ilgili ödeme planlarının sözleşme ve yasaya uygun olup olmadığı, davacı yanın fazladan ödeme yapıp yapmadığı, sözleşmeler kapsamında davalı yararına aşırı yararlanma bulunup bulunmadığı noktasındadır. Taraflar arasında yapılan sözleşme, sözleşmedeki hükümler ihtilaflı olmayıp; ihtilaf konusu davalı yanın belirlediği ve revize edilen ödeme planlarının sözleşmeye ve BK nun genel hükümlerine aykırı olup olmadığı hususlarındadır. Dava konusu leasing sözleşmelerinin düzenlendiği tarihte yürürlükte bulunan mülga 818 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Kefaletin sıhhati, tahriri şekle riayet etmeğe ve kefilin mesul olacağı muayyen bir mikdar iraesine mütevakkıftır” düzenlemesi bulunmaktadır. Bilindiği üzere 6101 Sayılı TBK’nın Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 1. maddesine göre, TBK’nın yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Dava konusu somut olayda uyuşmazlık konusu Lesaing Sözleşmesi 19.02.2007 tarihinde imzalanmıştır. Davacı … sözleşmeyi kefil sıfatıyla imzalamıştır. Kefalet sözleşmesi 818 Sayılı BK yürürlükte iken kurulduğundan 6098 Sayılı TBK’nın 5S3. maddesindeki düzenlemeden dolayı geçersiz kabul edilemez. 6101 Sayılı TBK’nın Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 7. maddesinde 6098 Sayılı TBK’nın derdest davalara uygulanması ile ilgili düzenleme yapılmışsa da bu hüküm 818 Sayılı BK’ya uygun olarak kurulan kefaletin kamu düzenine aykırı olduğu sonucunu doğurmayacağından somut olayda uygulama yeri bulunmamaktadır. Taraflar arasındaki sözleşmenin müteselsil kefil olarak imzalandığı, kredi sözleşmesinin imzalandığı tarihte yürürlükte bulunan 818 Sayılı B.K’nın 484. maddesine göre kefalet sözleşmesinin geçerliliği için sözleşmenin yazılı olması ve kefil olunan miktarın belirli veya belirlenebilir olması yeterli olduğu, kredi sözleşmesinde miktar belirtildiğinden ve miktarın yazılı olduğu sözleşmenin son sayfası müteselsil kefiller tarafından da imzalandığından, kefalet sözleşmesinde miktar belirlenebilir durumda ve kefalet sözleşmesinin geçerli olduğu, kredi ve kefalet sözleşmesinin imzalandığı tarihte yürürlükte bulunan 818. Sayılı Borçlar Kanununun kefalete ilişkin maddelerinin uygulanması gerek ve Mahkemece de bu konuda aksine karar verilmediğinden davacının bu konudaki istinaf isteminin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Sözleşme serbestisi, tarafların tacir olması, revize edilen ödeme planlarının bilirkişi tarafından denetlendiği kadarıyla davacılar açısından tek taraflı olarak aşın ifa güçlüğüne neden olacak ve davalı açısından da aşın yararlanma oluşturacak bir revizyon bulunmadığı, davacının tacir olup bononun ne olduğunu bilebilecek yeterlilikte olması karşısında faize ilişkin uygulamanın yerinde olduğu, çekin iptali nedeniyle davalıya bir ödemenin bulunmadığı, makine bedeline ilişkin ayn bir araştırma yapılmasının gerekmediği anlaşılmıştır. Kural olarak alacaklı, alacağının tümü için dava açmak zorunda olmayıp, alacağının belli bir bölümünü dava konusu yapabilir. Zira; hiç kimse kendi lehine olan davayı (tam dava) açmaya zorlanamaz.(HMK m.24/ 2) Bu bağlamda davacının alacağının şimdilik belli bir kesimi için açtığı davaya, kısmi dava denilir. Kısmi dava 6100 Sayılı HMK’nun 109. maddesinde düzenlenmiş olup, maddenin birinci fıkrasında: “Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir” denilmiştir. Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden (mesela, ödünç veya satış sözleşmesinden) doğmuş olması ve bu (aynı hukuki ilişkiden doğan) alacağın şimdilik bir kesiminin dava edilmesi gerekir. Dava konusu alacak, bir alacağın belli bir kesimi değil (bilakis bağımsız bir alacak) ise, o zaman dava, kısmi dava olarak nitelendirilemez. Davacının davasını açıkça kısmi dava olarak nitelendirmesi zorunlu değildir. Davacının kısmi dava mı yoksa tam dava mı açtığı, dava dilekçesinden (talep neticesinden) anlaşılır. Davacı, dava sebebi olarak gösterdiği vakıalardan doğan alacağının tümünü mü, yoksa yalnız bir kesimini mi istediğini açıkça bildirmelidir, (m.119, l/ğ). Aksi halde, yani davacı alacağının yalnız bir kesimi için dava açtığını bildirmemiş ise, dava, kısmi dava değil tam dava sayılır. Kısmi davanın açılması mümkün olan hallerde davacının, yargılama giderlerinden tasarruf etmek için, kısmi dava açmasında korunmaya değer (meşru) bir hukuki yararı vardır. Buna karşılık, bir alacağın (keyfen) küçük parçalara bölünerek, her parça için ayrı ayrı dava açılmasında, korunmaya değer bir hukuki yarar yoktur. 6100 Sayılı Kanun ile birlikte, yukarıda belirtilen çerçevede belirsiz alacak davası açma imkanı tanınarak, belirsiz alacaklar bakımından hak arama özgürlüğü genişletilmiştir. Zaman zaman 6100 Sayılı Kanun ile birlikte kabul edilen belirsiz alacak davası ile kısmi davaya ilişkin yeni düzenlemedeki sınırın tam olarak tespit edilemediği, birinin diğeri yerine kullanıldığı görülmektedir. Oysa bu iki davanın amacı ve niteliği ayrıdır. Alacak, belirli veya belirlenebilir ise, belirsiz alacak davası açılamaz; ancak şartları varsa kısmi dava açılması mümkündür. Kanunun kısmi dava açma imkanını ortadan kaldırmadığı da gözetildiğinde, belirli alacaklar için, belirsiz alacak davası açılamasa da, şartları oluştuğunda ve hukuki yarar bulunduğunda kısmi dava açılması mümkündür. Aksi halde, sadece ya belirsiz alacak davası açma veya belirli tam alacak davası açma şeklinde iki imkandan söz edilebilir ki, o zaman da kısmi davaya ilişkin 6100 Sayılı Kanun’un 109. maddesindeki hükmün fiilen uygulanması söz konusu olamayacaktır. Çünkü, belirsiz alacak davasında zaten belirsiz alacak davasının sağladığı imkanlardan yararlanarak dava açılabilecek; şayet alacak belirli ise de, o zaman sadece tam eda davası açılabilecektir. Oysa kanun koyucunun abesle iştigal etmeyeceği prensibi gereği, anılan maddeyle kısmi davaya ilişkin düzenleme yapıldığı düşünülerek ve Kanundaki sınırlamalara dikkat edilerek kısmi dava açılabilecektir. Bu noktada şu da açıklığa kavuşturulmalıdır ki, mevcut davada dava dilekçesindeki davacı talepleri dikkate alındığında davanın açıkça belirsiz alacak davası olarak mı açıldığı kısmi dava olarak açıldığı belli olmadığından, dava dilekçesinden de talep sonucunun tam olarak anlaşılamadığı görülmektedir. Mahkemece bu noktada kurulan ara kararın yerinde olduğu, davacı tarafça bu ara kararın harç tamamlatılarak yerine getirildiği, ara karar yerine getirildikten sonra davanın kısmi dava olarak nitelendirilmesi gerektiğine ilişkin istemin dinlenemeyeceği anlaşılmakla, bu durumda; dosyadaki mevcut delil durumu, davacı vekilinin ileri sürdüğü istinaf sebepleri dikkate alındığında, mahkemece; kurulan hükümde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığından davacılar vekilinin istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b.l md’si gereğince “esastan reddine” karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 20/12/2016 tarih ve 2012/36 E., 2016/793 K. sayılı kararına karşı davacılar vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davacılardan alınması gerekli 59,30 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,40 TL harcın davacılardan alınarak Hazineye GELİR KAYDINA, 3- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 4- Davacılar tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderinin üzerinde BIRAKILMASINA, 5- Davacılar tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 25/02/2021