Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/64 E. 2020/269 K. 05.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/64 Esas
KARAR NO: 2020/269
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KOCAELİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 19/07/2016
NUMARASI: 2015/661 E. – 2016/750 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 05/11/2020
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde, davalılardan … ile davacı banka arasında imzalanan genel kredi sözleşmesi gereğince kullandırılan kredinin borcunun ödenmediğin , davalı … ile kefil … hakkında ilamsız takip yapıldığını, her iki borçlunun da borca itiraz ettiğini belirterek itirazın iptaline, takibin devamına ve haksız itiraz nedeni ile %20 İcra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … vekili beyanında, İcra dosyasında her ne kadar uyap üzerinden her iki borçlu için de borca itiraz dilekçesi göndermiş ise de, dilekçe içeriklerinden anlaşılacağı üzere itirazın yalnızca tüketici durumunda olan …’ın kefaletine ilişkin itiraz niteliğinde olduğunu, icra dosyasına yalnızca …’ın vekaletnamesini sunduğunu, …’nin vekili olmadığını, … adına borca itiraz dilekçesi sehven gönderildiğini, İcra Müdürlüğü tarafından … vekili olduğuma ilişkin icra dosyasına vekalet sunmasının da istenmediğini, itirazın iptali davasında yalnızca … vekili olarak duruşmalara katıldığını, davalı … bakımından da esasa dair savunmalarında, kefilin kefaleti 2009 yılında kullanılan krediye ilişkin olduğunu, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.Davalı … cevap dilekçesinde, 2009 yılında çektiği kredinin kefilinin … olduğunu ve bu kredinin borcunun ödendiğini, 2014 de yeni bir kredi çektiğini, yeni kullandığı bu kredinin kefili olmadığını, kendi borcu yönünden borcu kabul ettiğini belirtmiş ve Mahkemece bu davalı hakkındaki dava ayrı tefrik edilerek mahkemenin 2015/1066 esas sırasına kayıt edilerek, söz konusu dosyada davalının takibe itiraz etmediği kabul edilerek itirazın iptali davası açılmasında hukuki yarar olmadığından davanın reddine karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi tarafından verilen kararda; bilirkişi raporlarına göre 14.10.2014 tarihinde kullandırılan taksitli ticari krediden dolayı davalı …’ın kefil sıfatı ile sorumlu bulunmadığı, hesap kat ihtarının konusunun 14/10/2014 tarihinde yapılan yeni sözleşme olup, KMH da yer alan 76,66 TL tahsilatta 2015 yılında yapıldığından ve davalının 2009 yılında imzaladığı kefaletine konu kredi bedeli tamamen ödendiğinden hesap kat ihtarı ve takip talebindeki borçtan sorumlu olmadığı kabul edilerek davalının icra takibine yaptığı itirazında haklı olması nedeniyle alacaklı banka tarafından açılan itirazın iptali davasının reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle, davacı banka ile borçlu … arasında tanzim ve imza olunan Genel Kredi Sözleşmesi’ne davalı borçlu …’ın müteselsil kefil sıfatıyla imza attığını, ticari krediye kefalet müteselsil kefalet hükmünde olup alacaklı dilediğine takip yapmakta serbest olup bu hususta 6098 sayılı Borçlar Kanunun 586 maddesinde düzenlenen kefalet hükümleri uygulanacağını, bu davaya konu kredi de ticari nitelikte olan Genel Kredi Sözleşmesi olduğu için davalı borçluların itirazı haksız ve hukuki mesnetten yoksun olduğunu, -borçlu … ile müvekkil … A.Ş. Florya Şube Müdürlüğü arasında 09.02.2009 tarihinde imzalanan Genel Kredi Sözleşmesi’ne davalı kefil … müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığını, her ne kadar …’ye 14.10.2014 tarihli sözleşmeye istinaden kullandırılan kredide davalı …’ın kefalet imzası alınmamışsa da, 09.02.2009 tarihinde imzalanan Genel Kredi Sözleşmesi uyarınca kefaleti devam etmesi sebebiyle davalı hakkında kefil sıfatıyla ilamsız icra takibi başlatılmasının yasal olduğunu, …’ın 09.02.2009 tarihli kredi sözleşmesinin ödenmesi akabinde kefalet sözleşmesini feshedip, kefaletini sonlandırmadığını, 14.10.2014 tarihinde imzalanan sözleşmede …’ın kefalet imzası bulunmuyor ise de; cari hesabın hiçbir zaman sıfırlanmaması sebebiyle 09.02.2009 tarihinde süresiz olarak düzenlenmiş ve …’ın kefil olarak imza ettiği 100.000 TL bedelli kredi sözleşmesi uyarınca kefaleti devam eden …’ın Kocaeli …İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyaya konu edilen borca yapmış olduğu itirazı yerinde olmayıp iptali gerektiğini, cari hesap şeklinde yürüyen borç ilişkilerinde hesabın herhangi bir tarihte sıfırlanması sözleşmeyi sona erdirmeyecek olup, halen geçerliliğini koruyan sözleşme uyarınca kefaletin her ne suretle olursa olsun doğmuş doğacak tüm riski kapsadığı ve kefilin bankaya kefillikten vazgeçtiğine dair herhangi bir bildirimde bulunmadığı için yerel mahkeme kararı yerinde olmadığını kararın kaldırılmasını talep ettiği görülmüştür. Dava, davalılardan kefil …’a yönelik başlatılan takipte, itiraz üzerine açılan itirazın iptali davasıdır. İlk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı taraf vekili, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstinaf incelemesi, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince, ileri sürülen istinaf başvuru sebepleri ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Uyuşmazlık, tefrik edilen davalı …’nin kullandığı krediye kefil olan davalının borcunun dayanağının hangi sözleşme olduğu, takip konusu borcun 2009 yılındaki kredi sözleşmesinden veya 2014 yılındaki kredi sözleşmesinden mi kaynaklı olduğu, davalının kefaletinin geçerli olup olmadığı, 2009 tarihli sözleşmenin çerçeve sözleşme mahiyetinde olup olmadığı, borcun hangi döneme ait olduğu, kredi sözleşmelerinin birbirinden bağımsız olup olmadığı veya birbirinin eki niteliğinde olup olmadığı hususlarında olduğu anlaşılmıştır. 6098 TBK’nun 583/1.maddesine göre; “Kefalet sözleşmesi yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azami miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azami miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır.” Anılan kanun hükmü uyarında, kefilin sorumlu olacağı azami borç miktarı ile kefalet tarihinin de kefil tarafından kendi el yazısı ile yazılması bir geçerlilik şartıdır. Kefalet sözleşmesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) 581 ila 603 üncü maddeleri arasında düzenlenmiştir. Kefalet sözleşmesi Türk Borçlar Kanunu’nun 581 inci maddesinde “kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşme” şeklinde tanımlanmıştır. Kanunda yer alan bu tanıma göre kefalet sözleşmesi, alacaklı ile kefil arasında kurulan ve alacaklıya kişisel güvence sağlayan bağımsız nitelikte bir borç ilişkisidir. Kefalet sözleşmesi kişisel bir teminat sözleşmesidir. Diğer sözleşmeler gibi kefil ile alacaklının karşılıklı ve birbirine uygun iradelerinin birleşmesi ile meydana gelir. Bu sözleşme ile kefil, asıl borçlunun borcunu alacaklıya karşı ifa edememesi tehlikesini kişisel olarak üstlenmektedir. Kişisel (şahsi) teminat sözleşmesinin alt kavramını oluşturan kefalet sözleşmesinin temel amacı, esas itibariyle asıl borç ilişkisinin tarafı olmayan üçüncü kişilerce, alacaklıya şahsi teminat (güvence) verilmesidir. BK’nun 492 nci maddesi gereğince kefilin sorumluluğu, asıl borcun geçerli oluşuna ve devamına bağlıdır (Hukuk Genel Kurulu’nun 4.7.2001 gün ve E:2001/19-534, K:2001/583 sayılı ilamı). Türk hukuk öğretisinde de, kefilin borcunun, fer’i (bağımlı) bir borç olduğu benimsenmiş; asıl borcun varlığına ve geçerliliğine bağlı olduğu vurgulanmıştır. Kefalet borcu, temin ettiği asıl borcun feri olup, asıl borç herhangi bir sebeple düşerse, kefil de borçtan kurtulabilir. Kefil, kanunun kendisine tanıdığı bu ve diğer hakları kullanmaya yetkilidir. Asıl borç tediye (ödeme) ile vesair surette düşerse, kefalet gibi feri haklar da düşer. Kefil asıl borçludan daha fazla mükellefiyet altına giremez (11.06.1969 gün ve 1969/4-6 sayılı YİBK’nın Gerekçesi). Hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacının yapmış olduğu 2014 yılı genel kredi sözleşmesine ilişkin olduğu belirtilmiştir. Somut olayda, dosyada bulunan 09/02/2009 tarihli genel kredi sözleşmesi incelendiğinde, davalının, müşterek müteselsil kefil sıfatıyla sözleşmede imzasının yer aldığı ve sözleşmenin sonunda, sözleşmeden doğan sorumluluklara kefil olduğu yönünde el yazısının bulunduğu görülmüştür. 14/10/2014 tarihli genel kredi sözleşmesi incelendiğinde, davalının imzasının bulunmadığı anlaşılmıştır. TBK ‘nun 583. maddesinde, kefalet sözleşmesi yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azami miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe, kefaletin geçerli olmayacağına ilişkin amir hükmü dikkate alındığında, kefilin, sorumlu olduğu azami miktarı ve kefalet tarihini, kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır ve TBK’nun 583.maddesindeki bu koşullar, geçerliliğe ilişkin şekil şartı kabul edildiğinden, bu unsurlarda eksiklik bulunması halinde, herhangi bir yoruma ihtiyaç kalmadan kefalet sorumluluğu da geçersiz sayılır. Bu haliyle, yasa koyucu tarafından geçerlilik koşulu olarak kabul edilen şekli unsurlar yerine getirilmeliğinden davalının kefaleti geçersizdir. (Yargıtay 19.HD 2016/6371 E. 2016/9497 K.; Yargıtay 19.HD 2015/1415 E-2020/720 K.; Yargıtay 11.HD. 2015/2504 E. 2015/3630 K.). Dolayısıyla davalı, söz konusu 14/10/2014 tarihli genel kredi sözleşmesine dayalı olarak kefil sıfatıyla sorumlu tutulamaz , zira davalının bu kredi sözleşmesinde kefaletleri bulunmamaktadır. Söz konusu bu yeni kredi sözleşmesinde taraflar arasında imzalanan ilk kredi sözleşmesinin devamı niteliğinde olduğuna veya ilk kredi sözleşmesi ile bağlantı olduğuna dair bir ibare de bulunmamaktadır. Her ne kadar davacı tarafça 2009 tarihli sözleşmenin çerçeve sözleşme olduğu belirtilmiş ise de, 2014 tarihli sözleşmede 2009 tarihli sözleşmeye atıf yapılmadığı, 2014 tarihli sözleşmenin bağımsız bir sözleşme olduğu ve limit artırımına dayalı yeniden yapılandırma sözleşmesi olmadığı görülmüştür. Cari hesap şeklinde işleyen genel kredi sözleşmelerinde borcun bir tarihte sıfırlanmış olması kefalet sorumluluğunu ortadan kaldırmaz ve aynı sözleşmeye dayalı olarak kullandırılan krediden dolayı kefalet sorumluluğu devam eder ise de, davalının kefalet imzasının bulunmadığı sözleşmelere dayanılarak kullandırılan kredilerden dolayı davalının kefalet sorumluluğundan söz edilemez. Davalı borçlu, söz konusu ikinci kez kullanılan genel kredi sözleşmesinin kefili değildir. Davalı borçlunun, kefil olduğu 2009 tarihli sözleşme nedeniyle verilen kredi borcu kapatılmış olup, dava konusu kredinin 2014 tarihli sözleşmeye istinaden kullandırılan kredi olduğu, davalının da 2014 tarihli sözleşme nedenli borcunun ve kefaletinin bulunmadığı anlaşılmıştır. Dosya kapsamı, delil durumu, bu aşamada Mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esas yönünden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun Kocaeli 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 19/07/2016 tarih ve 2015/661 Esas , 2016/750 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davacıdan alınması gerekli 54,40-TL maktu istinaf karar ve ilam harcından davacı tarafından yatırılan 31,40-TL harcın mahsubu ile bakiye kalan 23,00 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, 4- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, 5- Davacı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, 6- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine getirilmesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 05/11/2020