Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/639 E. 2021/1422 K. 18.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/639
KARAR NO: 2021/1422
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 23/11/2017
NUMARASI: 2017/315 E. – 2017/349 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 18/11/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalıya ait Türk Patent Enstitüsü nezdinde … ve … sicil numarası ile kayıtlı markaların davacıya ait Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde … ve … sicil numarasıyla tescilli markalarıyla ayırt edilemeyecek kadar benzer olduklarını; davacı adına kayıtlı … markasının Türkiye’de ve dünyada tanınan spor kıyafet, spor malzemeleri ve ayakkabı üreticisi olduğunu; davalının ise davacının tanınmışlığından yararlanmak amacıyla kötü niyetle markalarını tescil ettirdiğini, 556 sayılı KHK m.42/l-b gereği davalıya ait markaların hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerektiğini; taraflara ait markaların ayırt edilemeyecek kadar benzer olması nedeniyle orta seviyedeki tüketiciler nezdinde iltibas oluşturacağını, davaya konu davalıya ait markaların davacıya ait markalarla aynı mal ve hizmetlere ilişkin olması nedeni ile davalı tarafından kötü niyetle tescil ettirilen … ve … sicil numaralı şekil markalarının hükümsüzlüğü ile sicilden terkinlerine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davalının çevresinde tanınmış bir esnaf olduğunu; yıllardır ayakkabıcılık işi ile uğraştığını; yine davalıya ait Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde tescil edilmiş … isimli markası olduğunu; söz konusu markaya ait logo oluşturmak üzere üç adet logonun da tescilinin Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde sağlandığını, söz konusu marka ve logoların hiçbir itiraz olmaksızın tescillerinin gerçekleştirildiğini; bu logolardan ilkinin … sicil numarasıyla 2012 yılında tescil edildiğini, diğer iki logonunda 2015 yılında tescil edildiğini, davacıya ait markalarının tescil tarihinin ise 2013 olduğunu, dolayısıyla davalının davacıdan önce bu logoları kullandığını, davalının davacının firmasından haberdar olmadığını, benzerliğin bulunmadığını belirterek davanın reddini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince; “Toplanan deliller hüküm kurmaya elverişli ve yeterli bilirkişi raporu ışığında davacı markası ile davalı markaları arasındaki benzerlik nedeniyle karıştırılma tehlikesinin bulunduğu ve 556 sayılı KHK nın 8/1-b kapsamında nispi tescil engelinin bulunduğu, bu nedenle KHK 42.maddesi uyarınca hükümsüzlüğün talep edilebileceği anlaşılmakla davacı yanın hükümsüzlük talebinin kabulüne, davacının hukuki yararının bulunmadığı göz önüne alınarak hükmün ilanına yönelik talebinin reddine” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1-Müvekkilinin dava konusu marka ve logolar için TPE de tescil talebinde bulunmuş olup gerekli işlemler yapılarak itiraz süresi içerisinde söz konusu tescil işlemine herhangi bir itiraz bildirilmediğini, bunun sonucunda müvekkilinin …, … ve … tescil numaralarını aldığını, 2-Müvekkilinin, tescil tarihinden itibaren tescilli logolarını kesintisiz olarak kullandığını ve söz konusu logoların ayırt edici özellik kazanmış olup müvekkilinin, bu hususta tescil tarihinden itibaren ülkenin dört bir yanında ayakkabılarının satışını gerçekleştirdiğini, ayırt edicilik özelliğinin dikkate alınmasının, uluslararası bazda değil, ülke sınırları içerisinde dikkate alınan bir husus olduğunu, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin bir kararının; “Bir markanın tescil edildikten sonra kullanılması ve hükümsüzlük davası açılıncaya kadar geçen sürede tescil edildiği mallar veya hizmetlerle ilgili olarak ayırt edici bir nitelik kazanması halinde tescil hükümsüz sayılmaz.” (Y.11. H.D. 2006/11133 ESAS, 2007/13757 K. 05.11.2007 T.) şeklinde olduğunu, müvekkiline ait marka ve logoların işbu dava açılıncaya kadar ayırt edici nitelik dığını, bu nedenle hükümsüzlüğüne karar verilmesinin hukuka aykırı olacağını, 2-Müvekkilinin söz konusu logoları tescil tarihinden itibaren kullandığını, davacı yan ile müvekkilinin tescil tarihleri yakın bir tarih olmakla birlikte, davacı markası söz konusu tarihlerde tanınan bir marka olmadığını, halen orta seviyedeki tüketiciler tarafından tanınmayan bir marka olduğunu, iddia edildiği gibi uluslararası tanınmış olmasının, ülke sınırları içerisinde ayırt edilmiş olması için yeterli ölçüt olmadığını, davacı yanın orta seviyedeki tüketiciler tarafından tanınmamış bir marka olmasının, gerek ayırt edicilik bakımından, gerek iddia edildiği üzere kötü niyet bakımından irdelenmesi gereken bir husus olduğunu, müvekkili tarafından yapılan tescilin, tamamen iyiniyetli olarak yapılldığını, davacı yanın yeteri kadar tanınmamış olması da, bu durumun kötü niyetli olarak yapılmadığını gösterdiğini, 3-Müvekkiline ait logoların, davacı yana ait logolara benzetilerek yapılmadığını, aralarında çok fazla farklılık bulunduğunu, müvekkiline ait logolar incelendiğinde, uçları oval, sola bakan 2 adet ok işareti ve bu oklar üzerinde 5 adet delik olarak nokta şekli bulunduğunu, müvekkilinin söz konusu şekli askeri sembol olan çavuş sembolünden esinlenerek buna yaklaşmaya çalıştığını, davacı yana ait logoların ise, iç içe geçmiş biri diğerinden biraz daha küçük ve ağzı sola bakan keskin uçlara sahip “V” harfine benzeyen bir sembol olduklarını, görüldüğü üzere müvekkiline ait sembolun, bu sembolden birçok noktada farklılık gösterdiğini, belirtilen tüm sebeplerden dolayı, müvekkiline ait logolar ile davacı yana ait logolar arasında farklılıklar bulunmakla birlikte, müvekkiline ait markaların tescil tarihinden itibaren kullanılmakla ayırt edici özellik kazandıklarını belirterek, bu ve re’sen dikkate alınacak gerekçelerle İstinaf başvurusunun kabulüne karar verilmesini, yerel mahkemenin 2017/349 sayılı kararının istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasını ve yeniden yargılama yapılarak talepleri doğrultusunda davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, 556 sayılı KHK hükümleri uyarınca açılmış markanın hükümsüzlüğü ve sicilden terkini davasıdır. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davalıya ait … sicil numaralı şekil ve … sicil numaralı şekil markalarının, davacı markalarına benzerliğinden dolayı hükümsüzlüğünün tespiti ve sicilden terkini şartlarının bulunup bulunmadığına ilişkindir. Davacıya ait … nolu uluslararası marka ile … tescil nolu şekil markasının 25.sınıfta şekil markası olarak 24/05/2013 tarihinden itibaren koruma altında oldukları, davalının aynı sınıfta … ve … nolu markaları adına şekil markası olarak 2015 yılında tescil ettirdiği, davacının söz konusu markaları dışında, Türk Patent ve Marka Kurumu ve WIPO nezdinde hem ibare hem de logo şeklinde tescil edilmiş birçok markasının bulunduğu görülmüş, davacı tarafça , davalı markalarının 556 sy. KHK m.42/1.b maddesi gereğince hükümsüzlüğüne ve sicilden terkini ile ulusal düzeyde yayın yapan yüksek tirajlı bir gazetede kararın yayımlanması talep edilmiş, davalı tarafça, kendi markalarının kullanımının daha eskiye dayalı olduğu, ayırt edicilik özelliğini kazandığı, kötü niyetli olmadığı, davanın reddi gerektiği savunulmuş, mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, iş bu karar davalı vekilince istinaf edilmiştir. Davacı şirkete ait olan … marka ürünlerin, spor kıyafet, çanta, gözlük ve ayakkabı olduğu, dosyaya sunulan belgelerden davalıya ait olan … marka ürünlerin ise spor ayakkabı olduğu anlaşılmıştır. Mahkemece uzman bilirkişi heyetinden, 25.09.2017 tarihli bilirkişi raporu alınmış, raporda özetle, dava konusu taraf markalarının 556 sy. KHK m.8/1.b anlamında benzer olduğu, davacı markalarının, davalı markalarından daha önce ve aynı sınıfta tescilli oldukları, davalıya ait markaların 556 sy. KHK m.42/1.b maddesi gereğince hükümsüzlüğe konu olabileceği, davalının kötü niyetli olarak marka tescilinde bulunduğuna dair dosyada delil olmadığı tespiti yapılmış, rapor dosya kapsamına uygun ve denetime elverişli bulunmuştur. 556 sayılı KHK m. 8/1-b hükmü, “..Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa…” şeklinde düzenlenmiştir. Bu maddede düzenlenen nisbi tescil engeli esasen, marka hukukuna hâkim olan öncelik ilkesine vurgu yapmakta olup, markayı önce tescil ettiren veya başvuru konusu yapan kişinin korumadan öncelikli olarak yararlanacak olmasını ifade eder. Söz konusu nisbi tescil engelinin uygulanabilmesi için her şeyden önce marka başvurusuna konu işaretin daha önce tescil ettirilmiş bir marka veya tescil başvurusuna konu edilmiş bir işaret ile aynı veya benzer olması gerekir. Markaların benzerliğinin değerlendirilmesi, markada yer alan kelime veya şekil unsurlarının birlikte yarattığı bütüncül izlenime göre yapılmalıdır. İki marka arasındaki benzerlik araştırması yapılırken, ortalama tüketicide görsel, işitsel ve kavramsal olarak karışıklığa yol açılıp açılmadığına bakılır. 556 sayılı KHK’nın nispi ret nedenlerini içeren m. 8/1-b uyarınca, tescil edilemeyecek bir marka tescil edilmişse, m. 42/1-b uyarınca markanın hükümsüzlüğü talep edilebilir. Dolayısıyla KHK m.8/l-b ve m. 42/1-b maddesinin uygulanabilmesi için markalar ve mal/hizmetler arasında ayniyet veya benzerlik ile halk nezdinde karıştırılma olasılığının bulunması gerekmektedir. Yargıtay HGK’nın 2017/11-139 Esas 2020/765 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere markalar arasında karıştırılma ihtimalinin varlığı incelenirken, inceleme konusu markaların “benzerlik derecesi, mal ve hizmetlerin benzerlik derecesi, inceleme konusu mal ve hizmetlerin tüketicilerinden oluşan ortalama tüketici kitlesinin bilinç ve dikkat düzeyi” gibi hususlar dikkate alınmalı, halkın iki marka arasında herhangi bir şekilde ve herhangi bir sebeple bağlantı kurma ihtimalinin, görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, çağrıştırma, bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman, markanın asıl unsurları ve tamamlayıcı unsurları, karşılaştırılan işaretler arasındaki benzerlik, telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabileceği dikkate alınmalı, ortama tüketici nezdinde markaların aynı işletmeye ait ancak farklı markalar olduğu ve bu işletmeler arasında ekonomik ve organik bağlantı bulunduğu düşüncesine de yol açması karıştırılma ihtimali olarak değerlendirilmeli, markaları taşıyan ürünlerin ortalama tüketicilerinin dikkat düzeyleri yüksek olmalarına rağmen markaları ilişkilendirme ihtimali gözetilerek, karıştırılma ihtimali tespit edilmelidir. Ayrıca, karıştırılma tehlikesinin değerlendirilmesinde malların ve hizmetlerin benzerlik derecesi ile markaların benzerlik derecesi arasında karşılıklı bir bağlantı mevcut olup, buna göre örneğin markaların kullanıldığı mal ve hizmetler arasında düşük benzerlik derecesi, markalar arasındaki benzerlik derecesinin yüksek olmasıyla dengelenebilir. Bu değerlendirmede özellikle, tescilli markanın tanınmışlık derecesi arttıkça mal veya hizmetler arasındaki benzerlik derecesi az olabilir. Somut olayda, taraflara ait markalar karşılaştırıldığında, davacıya ait … ve … sicil numarasıyla tescilli şekil markalan ile davalıya ait … ve … sicil numaralı şekil markalarının arasında görsel anlamda üst düzey bir benzerlik bulunduğu, markaların tescilli olduğu sınıflar incelendiğinde ortak olan sınıfın 25. sınıf olduğu, taraflara ait markaların benzer ihtiyaçları giderdiği, birbirleri yerine ikame edilebildikleri, rekabet edebildikleri, kullanım yöntemleri ile amaçlarının aynı olduğu dolayısıyla taraflara ait markalar arasında karıştırılma olasılığı bulunduğu, davalı markalarının tescil edildikleri tarihten itibaren kullanıldığı, öncesine dair kullanımları ve bu nedenle ayırt edicilik özelliği kazandıklarına dair delil bulunmadığı, sonuç olarak davacı markası ile davalı markaları arasındaki benzerlik nedeniyle karıştırılma tehlikesinin bulunduğu ve 556 Sayılı KHK nın 8/1-b kapsamında nispi tescil engeli şartının bulunduğu, bu nedenle KHK 42. maddesi uyarınca hükümsüzlük şartlarının oluştuğu, davalı vekilinin istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı anlaşılmakla, ilk derece mahkemesi kararı esas ve usul yönünden hukuka uygun olduğundan davalı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Usûl ve yasaya uygun İstanbul 2. Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 23/11/2017 tarih ve 2017/315 E., 2017/349 K. Sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,40 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 5- Davalı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 18/11/2021