Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/637 E. 2021/319 K. 25.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/637 Esas
KARAR NO: 2021/319
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 06/12/2017
NUMARASI: 2014/389 E., 2017/1233 K.
DAVANIN KONUSU: Alacak
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 25/03/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; Müvekkilinin kablo imal eden ve satan bir firma olduğunu, faaliyet gösterdiği metal piyasasında metallerin fiyatlarının Londra Metal Borsasında belirlenmekte olduğunu, imalatta hammadde olarak bakır kullanan tüm firmaların bakırı, Londra metal borasının günün her dakikası değişen birim fiyatları üzerinden satın almak zorunda olduklarını, davalı şirketin müvekkili şirkete kablo siparişi vermiş olduğunu, müvekkilinin siparişe istinaden kablo imal etmek için, Londra metal borsasının birim fiyatı üzerinden bakır bağlattığını, bedelini ödemiş olduğunu, davalı şirkete mail yolu ile 21/09/2011 tarihinde fiyat teklifi gönderilmiş olduğunu, davalının satın alma siparişini mail kanalı ile vermiş olduğunu, davalının satın alacağı kablolar için ne miktar bakır gerektiğinin hesabı için basit bir formül kullanılarak hesaplandığını, kablo içinde istenen iletken kesit alanı ile bakırın özgül ağırlığı olan 8,9 değerinin çarpılıp, bu şekilde 1 km kablo için kaç kg bakırın gerektiğinin bulunduğunu, davalı tarafın sipariş iptali sebebi ile uğranılan zararın şimdilik 100.000-USD kısmının dava tarihinden itibaren işleyecek bankaların bu dövize uyguladığı en yüksek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; Davacının taleplerini kısmi dava ile öne sürdüğünü, bu durumun usule aykırı olduğunu, davanın öncelikle usulden reddine karar verilmesi gerektiğini, davacı ile davalı arasında geçerli bir sözleşme kurulmadığını, taraflar arasındaki sürecin hazır olmayanlar arasında e-posta yoluyla gerçekleştirildiğini, davacının, siparişin teyit edildiğini iddia ettiği satın alma siparişine ilişkin makul sürede kabul beyanında bulunmadığını, davalının satın alma siparişinin son sayfasının “Açıklamalar” kısmında; “Sipariş onayı tarafınıza ulaştığında teyit yazısı gönderilmelidir” şerhini düştüğünü ve davacı taraftan teyit beklediğini de açıkça belirttiğini, bunun üzerine davacının teklifi teyit etmediğini, bu teklifteki ödeme şekli 60 gün vadeli iken; davacı tarafın, satın alma siparişinden farklı olarak şifahen yapılan görüşmelerle önceki tekliflerinde yer alan %10 avans ödemesini tekrar talep ettiğini, bu yeni teklifin kabul edilmemesi nedeniyle sözleşmenin kurulamadığını, akabinde siparişin kendilerince 26.09.2011 tarihinde e-posta yoluyla iptal edildiğini, kaldı ki bakır fiyatlarının davalıyı bağlamadığını, Londra borsası bakır fiyatlarının esas alınacağına dair ortada bir sözleşme bulunmadığını, “Sözleşmenin kablo eskalasyon formülü” başlıklı ekinin (B)maddesİnin 2, fıkrasının HUMK’nun 287. maddesi gereğince ‘delil sözleşmesi niteliğinde olduğunu ve uyuşmazlığın çözümünde anılan madde hükmünün uygulanmasının zorunlu olduğunu, davacının dosyaya sunduğu 5 adet faturada yer alan satışların davalı ile ilgisi bulunmadığını, faturaların dahilde işleme rejimi kapsamında düzenlenmiş olup dış piyasaya İhraç edilecek mallar için olduğunu, davalının ise, Türkiye’de kurulu bir şirket olduğunu, davacının satın aldığını iddia ettiği bakırları davalı için değil diğer müşterileri için veya stoklama amacıyla satın aldığını, davacının, taraflar arasında henüz sözleşme kurulmamışken dava dışı …’a sipariş verdiğini, ayrıca davacı 2 gün içerisinde bu siparişten dönme imkanı varken bu imkanı da kullanmadığını, bu nedenle zarardan kendisinin sorumlu olduğunu, davacı ile yapılan karşılıklı tekliflerin USD üzerinden değil, TL üzerinden yapıldığını, dava dışı …’dan satın alınan bakırların davalıya kablo üretmek amacıyla satın alındığının davacı tarafça ispatlanamadığını beyan ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Davacı satıcı tarafından, davalı alıcıya 21/09/2011 tarihinde mail yoluyla fiyat teklifi gönderildiği, davalı tarafından ise aynı gün yine mail yoluyla satın alma siparişi verildiği, 2 gün sonra ise davacı tarafından davalıya sözleşme gönderildiği, aynı gün davalı tarafından sözleşmenin kabul edilip imzalanarak mail yolu ile davacıya gönderildiği, böylelikle, taraflar arasında alım satım sözleşmesinin kurulduğu, sözleşme kurulduktan sonra davalının 26/09/2011 tarihinde aynı yolla mail göndererek sözleşmeden döndüğünü davacıya bildirdiği, davalının herhangi bir sebep belirtmeden sözleşmeden dönmesi nedeniyle davacının bu sebeple doğacak müspet zararının karşılama yükümlülüğü bulunduğu, bilirkişi heyetinin yapmış olduğu hesaplamaya göre sözleşmenin kurulduğu tarihte bakırın tonunun ortalama 8119-USD olduğu, sözleşmenin feshinden sonra davacının satışındaki ortalamanın ise 7114,25-USD olduğu, sözleşme konusu 375 ton olduğu dikkate alındığında davalı tarafından sözleşmenin haksız feshi nedeniyle davacının zararının 403.031,25-USD olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, 403.031,25-USD’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 100.000-USD yönünden dava tarihinden, 303.031.25-USD yönünden ise ıslah tarihinden tarihinden itibaren 3095 sayılı yasanın 4/A maddesi gereğince faiz uygulanmasına” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde; Davacının gönderdiği teklif üzerine davalı tarafından verilen cevabın, kabul değil icaba icap olduğunu, zira davacının %10 avans ödemeli teklif göndermesi üzerine davalının bunu kabul etmediğini, kabul olduğu iddia edilen sipariş formunda açıkça avans ödemesi olmayan, yeni bir icapta bulunulduğunu, ilgili formda açıkça teyit istenilmesine rağmen davacının teyidi göndermediğini, davacının henüz kurulmamış bir sözleşmeye dayalı olarak talepte bulunduğunu, Davacının davalı şirket siparişine dayanarak alım yaptığı iddiasını ispat edemediğini, taraflar arasındaki müzakerelerin döviz cinsinden değil TL cinsinden yapıldığını, Davacının açıkça menfi zarar sorumluluğuna dayandığı halde bilirkişi raporunda hesaplanan ve ilk derece mahkemesince kabulüne karar verilen bedelin müspet zararı içerdiğini, Davacı şirketin İMMİB’in yönetim kurulu üyesi olduğunu, bilirkişi heyetine İMMİB bünyesinde bulunan birinin bilirkişi olarak atanmasını talep ettiğini, bu durumun bilirkişinin tarafsızlığına gölge düşüreceği beyan edilmesine ve bilirkişiye itiraz edilmesine rağmen ilk derece mahkemesince davacının talebi doğrultusunda İMMİB tarafından seçilen ve yasal bilirkişi listesinde yer almayan bilirkişi …’in atandığını, Dava dışı …’dan alınan bakır ile davalının siparişinin uyuşup uyuşmadığı tespitinin mümkün olmadığı ve uzmanlık alanları kapsamında bu tespitin yapılamadığı ifade edilmesine rağmen davanın kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğunu, Somut olayda davacının dava dışı …’dan aldığı bakırların, davalı şirketin siparişi ile ilgisinin ortaya konulamadığını, bilirkişi raporunda davacı beyanlarına göre hesaplama yapıldığını, bakır fiyatları yönünden inceleme yapılmadığını, Davacının zarar iddiasına dayanak gösterdiği faturalara konu bakırların, davacı tarafından da ikrar edildiği üzere yurt dışına ihraç etmek üzere satın alındığını, dolayısıyla davalıyla bir ilgisi bulunmadığını, bu faturaların, davacının müvekkil için bakır satın aldığı iddiasını ispatlar nitelikte olmadığını, davacının bakırları ne fiyattan sattığı hususunun sabit olmadığını, davacı ticari defterlerinin usûlüne uygun tutulmadığını, Islah işleminin usûle uygun olmadığını, davacının menfi zarar talep etmiş olmasına rağmen, ıslahla daha önce ileri sürmediği müspet zarar talebinde bulunduğunu beyan ederek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Somut davada davacı, kablo imalatı yapan bir firma olarak davalıdan sipariş aldığını, sipariş üzerine kablo imalatı için bakır satın aldığını, ancak davalının sözleşmeden dönmesi nedeniyle yüksek fiyattan almış olduğu bakırı düşük fiyata satmak zorunda kaldığını beyan ederek aradaki farktan kaynaklanan zararını talep etmiş, davalı ise sözleşmenin kurulmadığını, zararın ispatlanamadığını savunmuş, Mahkemece, sözleşmenin kurulduğundan bahisle bilirkişi raporunda yapılan hesaplamaya itibar edilerek davanın kabulüne karar verilmiş, karar, davalı vekilince istinaf edilmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, sözleşmenin kurulup kurulmadığı, kuruldu ise davacının sözleşmenin feshinden kaynaklanan bir zararının bulunup bulunmadığı ve zarardan davalının sorumlu tutulup tutulamayacağı noktalarında toplanmaktadır. Taraflar arasındaki sözleşme sürecinin e-posta yoluyla yürütüldüğü, son olarak davalı tarafça siparişin iptaline yönelik irade beyanının da yine e-posta yoluyla gerçekleştirildiği görülmektedir. 21.09.2011 tarihinde davacı tarafça gönderilen teklif mektubunda ”siparişle birlikte % 10 nakit avans, bakiye ise her parti teslimatını müteakip 60. gün nakit havale ile ödenecektir.” açıklamasının bulunduğu, Aynı tarihte, davalının gönderdiği satın alma siparişi formunda, ”60 gün vadeli” açıklamasının bulunduğu, Bunun üzerine, davacı tarafça gönderilen sözleşmenin 23.09.2011 tarihinde ”ödeme 60 gün” açıklamasıyla davalı tarafça imzalandığı görülmektedir. TBK’nun 1. maddesi gereğince, sözleşme tarafların iradelerinin karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulur. Yine aynı madde gereğince irade açıklaması açık ve örtülü olabilir. Aynı kanunun 5. maddesi gereğince, kabul için süre değerlendirilmeksizin hazır olmayan bir kişiye yapılan öneri, zamanında ve usulüne uygun olarak gönderilmiş bir yanıtın ulaşmasının beklenebileceği ana kadar önereni bağlar. Aynı maddenin 3. fıkrası gereğince zamanında gönderilen kabul, önerene geç ulaşır ve öneren onunla bağlı olmak istemezse, durumu hemen kabul edene bildirmek zorundadır. Yine aynı yasanın 11. maddesi gereğince hazır olmayanlar arasında kurulan sözleşmeler, kabulün gönderildiği anda başlayarak hüküm doğurur. Davalı her ne kadar taraflar arasında sözleşmenin kurulmadığını iddia etse de, davacı tarafça gönderilen sipariş sözleşmesinin davalı tarafça imzalanıp davalıya gönderilmiş olması dikkate alındığında, 23.09.2011 tarihinde taraflar arasında sözleşmenin kurulduğu ve bu nedenle Mahkemece sözleşmenin kurulduğu yönündeki kabulde bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmış olup, bu yönüyle davalının istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Diğer yandan davacının, dava dilekçesinde talep ettiği zararın hukuki nitelendirmesi Mahkemeye ait olduğundan, davalı vekilinin, müspet zarar talep edilemeyeceğine yönelik istinaf sebebi de yerinde görülmemiştir. Davalı, davacıya gönderdiği 26.09.2011 tarihli e-posta ile haklı bir neden olmaksızın sözleşmeden dönmüştür. Taraflar arasında sözleşme kurulduğuna ve davalı tarafça haklı bir neden olmaksızın sözleşme feshedildiğine göre, bu noktada müspet zararın oluşup oluşmadığının tartışılması gerekmektedir. Müspet zarar; borçlu edayı gereği gibi ve vaktinde yerine getirseydi alacaklının mal varlığı ne durumda olacak idiyse, bu durumla eylemli durum arasındaki farktır. Diğer bir anlatımla, müspet zarar, sözleşmenin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesinden doğan zarardır ve kuşkusuz kâr mahrumiyetini de içine alır. Burada sözleşmenin feshedilmesinden değil borcun ifa edilmemesinden doğan zararın söz konusu olduğu gözardı edilmemelidir. Somut davada davacı, davalıdan aldığı sipariş üzerine kablo imalatı için bakır satın aldığını, ancak davalının sözleşmeden dönmesi nedeniyle yüksek fiyattan almış olduğu bakırı düşük fiyata satmak zorunda kaldığını beyan ederek aradaki farktan kaynaklanan zararını talep etmiş, Mahkemece, Londra Metal Borsasına ait veriler getirtilmiş ve dosya bilirkişi heyetine tevdii edilmiştir. Taraflarca sunulan deliller, ticari defter ve kayıtlar üzerinde yapılan tespitler ve denetime elverişli bilirkişi raporu birlikte değerlendirildiğinde; davacının, davalı tarafın siparişi üzerine sözleşmeye konu bekırları temin etmek için dava dışı … firmasıyla anlaştığı, davalının siparişinde yer alan bakır miktarı (338 ton) ile davacının … firması ile fiyatlamış ve … firmasından satın almış olduğu (375 ton) bakır miktarının uyum gösterdiği, davacının … firmasından satın almış olduğu bakırları davalı Elektrik alt yapı firmasının siparişleri için satın almış olduğu, söz konusu bakırların stok için alınmadığı, sipariş iptalinden sonra bu ürünlerin diğer müşteri siparişleri için kullanıldığı, bu durumun davacı … firmasının yurt içi satış faturalarından ve ihracat satışları dökümünden de anlaşıldığı, davacının da aşamalardaki beyanlarında, söz konusu bakırları hem yurt içine hem de yurt dışına satmak zorunda kaldıklarını, bu durumu bilen dava dışı … firmasının dahilde işleme rejimine dahil olan ve olmayan faturalar düzenlediğini ileri sürdüğü, Ekonomi Bakanlığından gelen yazı cevabı ile ihracat dökümleri ve ticari kayıtların iddiayı doğruladığı, davalının, faturalara konu bakırların davacı tarafından yurt dışına ihraç etmek üzere satın alındığı yönündeki iddiasının dayanaksız olduğu anlaşılmış, bu yöndeki istinaf sebepleri de yerinde görülmemiştir. Davalı taraf, taraflar arasındaki müzakerelerin TL cinsinden yapıldığını, davacının USD cinsinden talepte bulunamayacağını ileri sürmüş ise de, davalıya satış olması halinde davacının mal varlığı üzerinde meydana gelecek artış ile, dava dışı firmalara yapılan satış arasındaki farkın müspet zarar kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, bu kapsamda, davacının dava dışı firmadan USD cinsinden alış yapıp, yurt içi ve yurt dışına satış yaptığı, alış ve satışların para birimine göre davacının USD cinsinden müspet zarar talebinin yerinde olduğu kanaatiyle, davalı vekilinin bu yöndeki istinaf başvurusu yerinde görülmemiştir. Diğer yandan ıslah işleminin usûle uygun olmadığı, davacının menfi zarar talep etmiş olmasına rağmen, ıslahla daha önce ileri sürmediği müspet zarar talebinde bulunduğu iddia edilmiş ise de, yukarıda açıklanan nedenlerle, somut olayda taraflar arasında sözleşmenin kurulduğu ve müspet zararın söz konusu olduğu kabulüne göre, ıslah işleminde bir usûlsüzlük bulunmadığı, davalının bu yöndeki istinaf sebebinin de yerinde olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Bilirkişi heyetinde yer alan …’in objektifliğinin şüpheli olduğu yönündeki istinaf sebebinin ise, sunulan rapor içeriklerine göre dayanaktan yoksun olduğu anlaşılmıştır. Sonuç olarak, dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davalı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 06/12/2017 tarih ve 2014/389 E., 2017/1233 K. sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davalıdan alınması gerekli 73.677,25 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 18.419,32 TL harcın mahsubu ile bakiye 55.257,93 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye GELİR KAYDINA, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderinin üzerinde BIRAKILMASINA, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 5- Davalı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 25/03/2021