Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/629 E. 2022/142 K. 20.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/629
KARAR NO: 2022/142
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 14/12/2017
NUMARASI: 2016/162 E. 2017/282 K.
DAVANIN KONUSU: Fikir ve Sanat Eseri (Maddi Tazminat İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 20/01/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı …’ın 1976 yılında rol aldığı “…” adlı sinema filminde canlandırdığı … karakterinin bazı sahnelerine, davalı …’na ait … kanalında Ekim 2015 tarihinde yayınlanmaya başlayan ve diğer davalı … A.Ş, tarafından üretilen “…” adlı dizinin 3. bölümünde kendisinin izni ve onayı olmadan, müvekkilinin resminden, yeteneğinden ve ününden haksız yararlanmak ve ticari kazanç sağlamak üzere yer verildiğini, TV kanalı ve web sitelerinde yayınlandığını, ayrıca; … karakteri hakkında, … dizisi karakterleri tarafından “…”, “…”, “…” gibi yorumlar yapılarak hakaret edildiğini, müvekkilinin FSEK’in 80. maddesi uyarınca bağlantılı hak sahibi olması nedeniyle, görüntülerinin yayınlanabilmesi için sadece yapımcının onayının yeterli olmadığını, icra sahibi olan müvekkilinin de izninin gerektiği iddiası ile FSEK 68. maddesine istinaden şimdilik 1.000 TL maddi ve FSEK 70/1. ve BK 58. maddesine istinaden 50.000 TL manevi tazminatın yasal faizi ile birlikte davalı şirketlerden tahsiline karar verilmesi talep etmiştir. Davalı … AŞ. vekili cevap dilekçesinde özetle; … A.Ş’ne yöneltilmiş ise de, … A.Ş tüzel kişiliğine ait herhangi bir televizyon kanalı bulunmadığından, …’de yayınlanan dizi için husumetin … A.Ş.’ye yöneltilemeyeceğini, diğer davalı … A.Ş’nin dava konusu filmin … adlı dizinin 3. bölümünde bazı sahnelerinin kullanılmasına ilişkin olarak filmin eser sahibi olan … A.Ş’den yazılı muvafakat aldığını ve telif ücretini ödediğini, FSEK’nda 1995 yılında yapılan değişiklik öncesinde üretilen filmlerin eser sahibinin yapımcı şirket olduğundan, davacının davaya konu eser üzerinde herhangi bîr hak sahipliği bulunmadığını, dizi film içerisinde sarf edilen sözlerin davacının şahsına yönelik olmayıp, tamamen kurmaca olan bir olayda karaktere yöneltildiğini, davacının hak sahibi olduğu kabul edilse bile bağlantılı hak sahiplerinin FSEK. m.68 uyarınca hak talebinde bulunamayacağını davanın reddini istemiştir. Davalı … AŞ vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın “…” adlı sinema filminin eser sahibi sıfatıyla hak sahibi olan yapımcısı … A.Ş’ne ihbar edilmesini, davacının eser sahibi olmadığını, olayda davacının görüntüsü ve ününden faydalanılması ve haksız kazanç elde edilmesinin söz konusu olmadığını, FSEK 68. maddesinin icracı sanatçılar bakımından uygulanamayacağını, kişilik haklarının zarara uğramadığını, davacının haksız menfaat elde etme amacında olduğunu, davanın reddine karar verilmesini istemiştir. İhbar Olunan ve Fer’i Müdahil … Şti. vekili, beyan delikçesinde; dava konusu filmin yapımcısı ve Eser İşletme Belgesi sahibi olduğunu, filmin 1976 tarihinde yapıldığını, filmin imal edildiği yılda yürürlükte olan FSEK’nun 8, maddesindeki “bir sinema eserinin sahibi onu imal ettirendir” hükmü gereğince, müvekkili şirketin eser sahibi sıfatıyla filmler üzerinde sınırsız tasarruf hakkı bulunduğunu, filmin imal edildiği tarihte yürürlükte olan kanunun icracı sanatçıya herhangi bir mali hak bahşetmediğini, icracı sanatçıdan yazılı izin alma mesuliyeti yüklemediğini, icracı sanatçıdan izin alınması gerekliliğinin FSEK’te 1995 ve 2001 yıllarında yapılan değişiklik ile yürürlüğe girdiğini, bu tarihten sonra üretilen filmler için geçerli olduğunu, dava konusu filmin eser sahibinin müvekkili şirket olduğundan davanın reddi gerektiğini beyan etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Uyuşmazlığın davacı …’ın 1976 yılında rol aldığı “…” adlı sinema filminde canlandırdığı … karakterinin … adlı dizinin 3. bölümünde kendisinin izni ve onayı olmadan, resminden, yeteneğinden ve ününden haksız yararlanmak ve ticari kazanç sağlamak üzere yer verildiği, yayınlandığı, ayrıca, … karakteri hakkında, … dizisi karakterleri tarafından “…”, “…”, “…” yorumları yapılarak hakaret edildiğinden maddi ve manevi tazminat davası olduğu, … dizisindeki ailenin televizyonda izledikleri … adlı filmin karakteri hakkında yaptıkları olumsuz yorumların oyuncu …’ın kişiliğine değil, … adlı eserde canlandırdığı … karakteri hakkında söylendiği, ortalama bir izleyicinin algısıyla bu sözlerin davacının kişiliğine, onur ve haysiyetine yönelik bir aşağılama, karalama vb. görülemeyeceğinin anlaşıldığı, karektere hatta bu karekter gibi toplumda var olan kişilikteki insanlara yönelik olarak sarf edilmekte olduğundan, davacının kişiliğine yönelik bir saldırının söz konusu olmadığı, eleştirilere katlanma yükümlülüğünün bulunduğu hususu da gözetildiğinde, somut olayda hukuka aykırı bir durum söz konusu olmadığından maddi ve manevi tazminatın yasal şartlarının oluşmadığı, Davacı dizide resminden, yeteneğinden ve ününden haksız yararlanıldığını ve kendisinden izin alınmadığını iddia ederek FSEK 68 ve 70. kapsamında tazminat isteminde bulunduğu, FSEK’na göre icracı sanatçının; bir eseri, sahibinin izniyle özgün bir biçimde yorumlayan kişi olduğu, icracı sanatçının aynı zamanda, eser sahibinin hakları ile bağlantılı haklara sahip olduğu, … isimli filmin eser işletme belgesine göre; 95 dakikalık eserin dram türünde 5.10.1976 tarihinde meydana getirildiği, kayıt ve tescilinin 1986 yılında gerçekleştiği ve … A.Ş adına kayıtlı olduğu, 4110 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önce meydana getirilen dava konusu filmlerde o tarihler itibariyle icracı sanatçı hakları mevcut olmadığından; yapımcı/eser sahibi olan davalı ile davacı arasında akdedilen sözleşme kural olarak belirli bir sonucun taahhüt edildiği iş görme sözleşmesi niteliği taşıdığı, 5846 sayılı FSEK 80/1 -A maddesi 1. bendine göre icracı sanatçının ancak eser sahibinin izniyle gerçekleştirdiği icrası üzerinde komşu hak sahipliği olduğu, aynı maddenin 5. bendi uyarınca da icracı sanatçıların haklarını uygun bir bedel karşılığında sözleşme ile yapımcıya devredebileceği, filmin yapım yılı dikkate alındığında ve eser işletme belgesi kapsamına göre davacının FSEK kapsamında talep hakkı bulunmadığı, toplanan deliller, bilirkişi raporu, RTÜK’den gelen diziye ait kayıt, eser işletme belgelesi, filmin oluşturulma tarihi bir arada değerlendirildiğinde davanın esastan reddine” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1- Dava konusu eserin “…” değil, davalılardan … A.Şnin yapımcılığını üstlendiği “…” isimli eser olduğu, … filminde icracı sanatçı olan müvekkilin icrasının, izni alınmadan … isimli dizide, sanki senaryoya göre oyuncu ve de o dizinin bir karakteriymiş gibi olay örgüsü içinde kullanılmasının müvekkilin mali haklarına zarar verdiğini, söz konusu mali haklara zararın … Filme telif ödemesi yapması ya da … filminin yapım yılı gerekçe gösterilerek göz ardı edilemeyeceğini, 2-Dizide müvekkilin performansından bölüm oyuncusu gibi yararlanıldığını, söz konusu kullanıma ilişkin müvekkilinden izin ya da onay alınmadığını, … dizisinde icracı sanatçı olarak tanıtılmamasının müvekkilinin manevi haklarına zarar verdiğini 3-Müvekkilinin hayat verdiği … karakterine, … dizisi içerisinde oyunculuğunun icraatı boyunca hakaret edilmesi ve karakter aleyhine yorumlar yapılmasının müvekkilin icrasının tahrifi niteliği olduğundan, müvekkilin bu yönden de manevi haklarının zarara uğradığından, mahkeme kararının ortadan kaldırılmasına, itirazları doğrultusunda yeniden yargılama yapılarak taleplerinin kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Davacı tarafın talebi; 1976 yılında icracı sanatçı olarak rol aldığı “…” adlı sinema filminde canlandırdığı … karakterinin bazı sahnelerine, davalı …’na ait … kanalında Ekim 2015 tarihinde yayınlanmaya başlayan ve diğer davalı … A.Ş, tarafından üretilen “…” dizisinin 3. bölümünde izni ve onayı olmadan, resminden, yeteneğinden ve ününden haksız yararlanmak ve ticari kazanç sağlamak üzere yer verildiği, TV kanalı ve web sitelerinde yayınlandığı, ayrıca; canlandırdığı … karakteri hakkında, … dizisi karakterleri tarafından “…”, “…”, “…” gibi yorumlar yapıldığından, FSEK’in 80. maddesi uyarınca bağlantılı hak sahibi olması nedeniyle, FSEK 68. 70/1. ve BK 58. maddesine istinaden maddi ve manevi tazminatın tahsiline ilişkindir. Mahkemece, 5846 sayılı FSEK 80/1 -A maddesi 1. bendine göre icracı sanatçının ancak eser sahibinin izniyle gerçekleştirdiği icrası üzerinde komşu hak sahipliği olduğu, aynı maddenin 5. bendi uyarınca da icracı sanatçıların haklarını uygun bir bedel karşılığında sözleşme ile yapımcıya devredebileceği, filmin yapım yılı dikkate alındığında ve eser işletme belgesi kapsamına göre davacının FSEK kapsamında talep hakkı bulunmadığından, davanın esastan reddine karar verilmiş olup karar yukarıdaki sebeplerle istinaf edilmiştir. Karar aleyhine davacı vekili istinaf yasa yoluna başvurmuştur. 1-Mahkemece dava konusu uyuşmazlığın tespit edildiği “Delillerin tartışılması ve gerekçe” bölümünde; Dava konusu uyuşmazlık davacı …’ın 1976 yılında rol aldığı “…” adlı sinema filminde canlandırdığı … karakterinin … adlı dizinin 3, bölümünde kendisinin izni ve onayı olmadan, resminden, yeteneğinden ve ününden haksız yararlanmak ve ticari kazanç sağlamak üzere yer verildiği, yayınlandığını; ayrıca, … karakteri hakkında, … dizisi karakterleri tarafından “…”, “…”, “…” gibi yorumlar yapılarak hakaret edildiği iddiları kapsamında maddi ve manevi tazminat davasıdır. tespiti ile dava konusu eserin “…” isimli eser olduğu açıkça belirtildiğinden, izinsiz kullanıldığı iddia edilen davacının rol aldığı “…” isimli eserdeki sahneleri olması sebebiyle mahkemenin davacının komşu hakları/bağlantılı haklarını “…” isimli eserin yapım yılına göre değerlendirmesi gerekip, bu yönde yaptığı incelemenin davanın konusunun “…” olarak alındığını göstermeyeceğinden, davacı vekilinin dava konusu eser “…” isimli eser olduğu halde mahkemece, “…” isimli eser olduğu yönünde değerlendirdiğine ilişkin istinaf sebebinin reddine karar verilmiştir. Mahkemece alınan bilirkişi raporunda: Dizinin 45:19 ve 45:45 dakikaları arasında 85 saniyelik süresinde … adlı sinema filminin dizinin olay örgüsüne dahil edildiği, bunun 15 saniyelik bölümünde filmin görüntülerinin yer aldığı, davacı …’ın canlandırdığı … karakterinin dizinin 45.04-45.07 dakikası arası ile 45.20-45.22 dakikaları arasında tam ekran, 45.22-45.24 dakikaları arasında aile ve televizyon ekranının birlikte gösterildiği sahnelerde ve 45.44-45.45 dakikaları arasında arkadan olmak üzere toplam 8 saniye doğrudan gösterildiği, kullanım kısa olmakla birlikte, söz konusu sahnelerin tesadüfi biçimde seçilmediği, senaryoyla uyumlu şekilde seçildiği ve konumlandırıldığı, bu sahnelerin, yeni üretimin bir parçası, olay örgüsünün ögesi olarak kullanıldığının belirtildiği tespit edilmiştir. Davacının talebi icracı sanatçı olarak rol aldığı ”…” adlı dava konusu film bakımından bağlantılı hak sahibi olduğu, davalının … logolu televizyon kanalında yayınlanan “…” dizisinde kullanılması nedeniyle icracı sanatçı olarak bağlantılı hak sahipliğinden kaynaklanan mali haklarının ihlali nedeniyle maddi tazminat isteğine ilişkindir. ”…” adlı sinema eseri 4110 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 12/06/1995 tarihinden önce meydana getirildiğinden, söz konusu eserde oyuncu olarak yer alan davacının başlangıçta icracı sanatçı olarak komşu hak sahipliği bulunmamakla birlikte, 4110 sayılı Kanun ile değişik 5846 sayılı FSEK’in 80. maddesi ile icracı sanatçılara tanınan haklar, aynı Kanun’un 21/02/2001 tarih ve 4630 sayılı Kanun ile değişik ek 2. maddesi uyarınca 12/06/1995’ten önceki icraları da kapsadığından, davacı ”…” adlı sinema eserinde icracı sanatçı olarak 5846 sayılı FSEK’in 80. maddesi uyarınca komşu hak sahibi olmuştur. 4110 sayılı Kanun değişikliği öncesinde sinema eserleri açısından koruma süreleri FSEK’in 29.maddesinde düzenlenmiş olup, bu hükme göre, sinema eserlerinde koruma süresi alenileşmeden itibaren 20 yıl olarak öngörülmekte iken 1995 yılında 4110 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik neticesinde sinema eserleri için koruma süresi aleniyet tarihinden itibaren 70 yıl olarak değiştirilmiştir. Aynı kanun ile FSEK’e ek 2. madde eklenmiş olup bu maddeye göre; ” Bu kanundaki koruma süreleri komşu haklar, sinema eserleri, bilgisayar programları ve veri tabanları bakımından, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra alenileşen eserlere, işlenmeler ve mahsullere uygulanır. Bu Kanunun sinema eseri sahipliği ile ilgili hükümleri, 4110 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 12.06.1995 tarihinden sonra yapımına başlanan sinema eserlerine uygulanır.” düzenlemesi getirilmiştir. Kanun koyucu ek maddedeki değişikliği, sinema eseri sahipliğinin 4110 ve 4630 sayılı Yasada yapılan değişiklerde oluşan mevcut durumun özellikle koruma sürelerindeki değişikliğin, 1995 yılı öncesi sinema eseri sahipleri ile 1995 yılından sonraki sinema eseri sahipleri arasında oluşabilecek koruma sürelerine ilişkin eşitsizliği ortadan kaldırmak maksadıyla yapmış ve uygulamanın da geçmişe yönelik yapılmasını uygun görmüştür. Davada tartışılması gereken, söz konusu kanun değişikliği ile getirilen ”bağlantılı hak” kavramının geçmişe uygulanabilir olup olmadığı hususudur. 5846 sayılı yasanın bazı maddelerinde değişiklik yapan 4630 sayılı yasanın 35.maddesi ile ek madde 2/1.fıkrasında; “bu kanunla korunan T.C. vatandaşı eser sahipleri ve eser sahiplerinin hakları ile bağlantılı hak sahipleri tarafından üretilmiş Türkiye’de mevcut bütün eserlere, tespit edilmiş icralara ve fonogramlara uygulanır, son fıkrasında ise, önceki yasada olduğu gibi “bu kanunun sinema eserleri ile ilgili hükümlerinin 4110 sayılı yasanın yürürlüğe girdiği 12/06/1995 tarihinden sonra yapımına başlanan sinema eserlerine uygulanacağı belirtilmiştir. Aynı maddenin 2. fıkrasında “1.fıkranın uygulanması sonucu kanun kapsamına alınan eserlerin tespit edilmiş icraların ve flogramların yasal kopyalarını elinde bulunduran kişilerin bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihi takip eden 6 aylık sürenin sonuna kadar yazılı bir izne tabi olmaksızın bu kopyaları satabileceği, bununla birlikte eserler tespit edilmiş icralar ve flogramlara ilişkin olmak üzere bu kanunla birlikte eser sahipleri ve diğer hak sahiplerine sağlanan hakların kullanılması eser veya bağlantılı (komşu) hak sahiplerinin iznine tabi olduğu belirtilmiştir. Bu geçiş hükmü ile bağlantılı haklar geçmişe yürütülmüş, değişiklikten önce hak sahibi olanların haklarının sona erdiği de bu değişiklikle belirtilmiştir. Aynı doğrultuda, kanununun geçici 1.maddesi ile, “bu kanun hükümleri yürürlükten önce ilk defa memleket içinde umuma arz yahut sicile kaydedilen eserlere de uygulanır. Eser veya mahsulün 08/05/1326 tarihli “Hakkı Telif Kanunu hükümlerine tabi olup olmaması bu durumu değiştirmez” denilmek suretiyle hakkın geçmişe yürütülmesine izin verilmiştir. Bu madde 5846 sayılı yasanın ilk kez yürürlüğe girdiği tarihte kabul edilen bir düzenleme olup, o tarihte icracı hakları (somut olay açısından bağlantılı hak) tanınmadığı için sadece eser sahiplerinin haklarından söz edilmiş ve maddede çok açık olarak yeni yasayla tanınan hakların yürürlük tarihinden önce oluşturulan eserlere de uygulanacağı belirtilerek yasanın getirdiği yeni koruma geçmişe yürütülmüştür. Bir başka deyişle, 5846 sayılı yasada değişiklik yapan 4110 sayılı yasa ile sağlanan korumanın sadece yasanın yürürlüğe girdiği 1995 tarihinden sonraki icralara değil, yasanın yürürlüğe girdiği tarihte Türkiye’de mevcut tespit edilmiş icralara da uygulanacağı, dolayısıyla komşu haklar bakımından geriye yürüyeceği kabul edilmiştir. 5846 sayılı Kanun’un amacını açıklayan 1.maddesinde, ”Bu Kanunun amacı, fikir ve sanat eserlerini meydana getiren eser sahipleri ile bu eserleri icra eden veya yorumlayan icracı sanatçıların, seslerin ilk tespitini yapan fonogram yapımcıları ile filmlerin ilk tespitini gerçekleştiren yapımcıların ve radyo-televizyon kuruluşlarının ürünleri üzerindeki manevi ve mali haklarını belirlemek, korumak, bu ürünlerden yararlanma şartlarını düzenlemek, öngörülen esas ve usullere aykırı yararlanma halinde yaptırımları tespit etmektir.” denilmek suretiyle kanunun amacının sanatçıyı korumak olduğu açıkça vurgulandığnıdan, aksine yorumlar, yasanın amacıyla bağdaşmaz. Her ne kadar 4110 sayılı yasa ile yapılan değişiklikten önce, sinema eserinin sahibi onu imal ettiren olsa da, bağlantılı hak sahipliğinin korunmasının bu kapsamda değerlendirilemeyeceği ortadadır. Zira eser sahipliğinin verdiği hak, bağlantılı hak sahipliğine üstün tutulmamalıdır. Her ikisi de kendi bağımsızlığı içerisinde korunması gereken haklardır. Gerek Yargıtay’ın ve gerekse İlk Derece Mahkemesinin kararına konu olan gerekçeye göre, her ne kadar somut olayda, icracı sanatçı ile yapımcı arasında sözlü bir sözleşme yapıldığı ve bu sözleşmeyle mali hakların yapımcıya devredildiği belirtilmiş ise de, icracı sanatçının henüz bağlantılı hak sahibi olmadığı bir dönemde, sonradan yasa değişikliyle tanınan hakkın geçmişe dönük bir şekilde eserin yapıldığı tarihte devredildiğini kabul etmek hukuken mümkün değildir. Görülmekte olan davada; davalı, sinema eseri üzerindeki hakları yapımcıdan devralan dava dışı …izon şirketinden bu hakları devralan konumundadır. Açıklanan nedenlerle; yapımcı yeni yasa gereği hak sahibi olmayıp, davalı da FSEK’in 54/1 maddesi gereğince hak sahibi değildir. Dolayısıyla icracı sanatçının yasal mirasçılarının izni olmaksızın işleme, çoğaltma, yayma, temsil, işaret, ses veya görüntülü araçlarla kamuya sunma gibi yasayla tanınan haklar, davalı da dahil olmak üzere başkaları tarafından izinsiz olarak kullanılamayacaktır. Davacı bir icracı sanatçı olup, kendisinin 4110 sayılı Kanunla değiştirilen 5846 sayılı yasanın 80. maddesine göre bağlantılı hak sahibi olduğu, bu hakkın ilk defa 4110 sayılı yasa ile yapılan değişiklikle tanındığı, yine FSEK’in ek 2.maddesi ve geçici 1.maddeleri ile bu hakkın, yürürlük tarihinden önceki icraları da kapsayacak şekilde geri yürütüldüğü, FSEK’in 27/son maddesi ile koruma süresinin 70 yıla çıkarıldığı, yine FSEK’in 80. maddesi uyarınca icracı sanatçılara tanınan komşu hakların, izinsiz kullanımının yasaklandığı, somut olayda FSEK’in 52.maddesi kapsamında kullanıma ilişkin yazılı bir izin veya mali hak devrinin bulunmadığı, eserin yapıldığı tarihte varolmayan bir hakkın devrinin de hukuken mümkün olmadığı, farazi olarak kabul edilen devir sözleşmesinin yasa değişikliği ile tanınan bağlantılı hakkı içerdiğinin kabul edilemeyeceği, 5846 sayılı kanunun amacının sanatçıyı korumak olduğundan, davacının, icracı sanatçı olarak, bağlantılı hak sahipliğine dayanarak dava açma ve tazminat isteme hakkına sahip olduğu mahkemece tazminat talepleri yönünden değerlendirme yapılması gerektiği halde, eksik araştırma ve incelemeyle davanın reddine karar verilmiş olmasının hatalı olduğu anlaşılmakla, istinaf sebebinin kabulüne karar vermek gerekmiştir. 2-Yaptırılan bilirkişi incelemesi ile davacının “…” isimli dizide icracı sanatçı olarak tanıtıldığına ilişkin jenerikte bulgu tespit edilememiş ve FSEK 80/A (1) maddesi uyarınca icracı sanatçıların, mali haklardan bağımsız olarak ve bu hakları devretmelerinden sonra dahi, tespit edilmiş icraları ile ilgili olarak uygulama şartlarının gerektirdiği durumlar hariç, icralarının sahibi olarak tanıtılmalarını ve icralarının kendi itibarlarını zedeleyebilecek şekilde tahrif edilmesi ve bozulmasının önlenmesini talep etme hakları mevcut olduğundan ve icracı sanatçıya ait söz konusu manevi hakkın devredilmesi ve bunlardan vazgeçilmesi mümkün olmadığından, mali haklar davacı ve … arasında filmin çekimi için düzenlenmiş sözlü akit uyarıca yapımcı eser sahibine devredilmiş olsa dahi icracı sanatçı bu yetkilere sahip olacaktır. İcra sahibi olarak tanıtılmasını isteme hakkı çerçevesinde davacının, adının dizi filmin jeneriğinde gösterilmesini talep etmesi mümkündür. Davacının isminin icracı sanatçı olarak jenerikte belirtilmemesi manevi hak ihlali olarak kabul edilerek, manevi tazminat talebinin kabulü gerekirken reddine karar verilmesi doğru olmadığından istinaf sebebinin kabulüne karar verilmesi, 3-Bilirkişi raporunda; Dizideki ailenin televizyonda izledikleri “…” adlı filmin karakteri hakkında yaptıkları olumsuz yorum cümlelerinin, ortalama bir izleyicinin algısıyla eserde canlandırdığı … karakteri hakkında söylendiğinin değerlendirileceği, bu sözlerin davacının kişiliğine, onur ve haysiyetine yönelik bir aşağılama, karalama vb. görülemeyeceği, ayrıca söz konusu karakterin, senaryo içerisinde “kötü karakter” olarak konumlandığı ve izleyicilerin kötü karakterlere yönelik bu tür yorumlar yaptığı, hatta bu tür yorumların, oyuncunun karakteri yansıtmaktaki başarısını gösterdiği yönünde yorumladığının belirtildiği tespit edilmiştir. Mahkeme hakimi tarafından dizi CD’nin izlenmesi sonucu bilirkişi raporunda da tespit edildiği gibi; “..başrol oyuncusu …. Hangi filmi İzlediklerini sorarken, dizinin 44:58 dakikası ile 45:01 dakikası arasında televizyon ekranı tüm kadrajı kaplar …. dizide televizyon izleyen ailenin annesinin yanma oturan başrol oyuncusu annesiyle aynı anda hep bir ağızdan “…” der… Bu diyalogdan sonra, dizinin 45.04-45.07 dakikası kamera aile ile birlikle televizyonu da gösterir, filmin …’in oynadığı … karakteri ekrandadır… Dizinin 45:07-45:0 dakikaları arasında kamera anne ve oğlunu gösterirken anne, “…” diye yorum yaparken, 45.10-45,13 dakikaları arasında kardeşleri rolündeki kadın ve erkek karakterler gösterilerek aynı anda “…” derler…” saptamalarının yapıldığı, kullanılan ifadelerin doğrudan davacının kişiliğine ilişkin olmadığı, rol aldığı karaktere yönelik olduğunun tespit edildiği görülmüştür. Bilirkişilerin ve mahkeme hakiminin ayrıntılı olarak yapmış olduğu tespitler doğrultusunda, beyan edilen sözlerin yerleşmiş Yargıtay uygulamaları uyarınca, ortalama bir izleyicinin algısı üzerinden değerlendirilmesi gerekip, bu kapsamda yapılan inceleme sonucu, sözlerin filmde davacının canlandırdığı karaktere hitaben söylendiği açıkça anlaşıldığından, davacının şahsına hitaben söylenmiş söz bulunmadığından, bu sözler nedeniyle kişilik haklarının zarara uğradığı ve tazminata hak kazandığına ilişkin istinaf sebebinin reddi gerekmiştir. 5846 sayılı FSEK’nun 80/1-A(1) fıkrasına göre icracı sanatçıların manevi hakları, icralarının sahibi olarak tanıtılmak ve icralarının kendi itibarlarını zedeleyebilecek şekilde tahrif edilmesinin ve bozulmasının önlenmesini talep etmektir. Bilirkişilerin ve mahkeme hakiminin ayrıntılı olarak yapmış olduğu tespitte, davacının canlandırdığı … karakterinin “…” filmindeki görüntüleri değiştirilmeden dizide yayınlandığı, görüntülere alaycı ya da küçük düşürücü bir görüntü kazandırılmadığı, dizi oyuncularının davacının icrasına ilişkin olumsuz yorumlarının bulunmadığı, bu hali ile FSEK 86/1-A ve BK’nun 49. Maddesi kapsamında davacının oyunculuğuna yada kişilik haklarına yönelik bir saldırı barındırdığının kabulü mümkün olmadığından, şöhretinin zedelenmesi yada kötü gösterilmesi söz konusu olmadığından, davacı vekilinin müvekkilinin manevi haklarının zedelendiğine ilişkin istinaf sebebinin reddine karar vermek gerekmiştir. Dosya kapsamına göre, davacı vekilinin 3 numaralı istinaf sebebinin reddine 1 ve 2 numaralı istinaf sebebinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. maddesi gereğince kaldırılmasına, belirtilen şekilde inceleme yapılmak üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Davacı vekilinin istinaf isteminin kısmen KABULÜ ile, 2- İstanbul 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 14/12/2017 tarih ve 2016/162 E. 2017/282 K. Sayılı Kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA, 3- Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine gönderilmesine, 4- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından peşin olarak yatırılan 35,90 TL maktu istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine iadesine, 5- Dosya üzerinde inceleme yapılması sebebiyle vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 6- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6 ve 362/(1)/g. maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 20/01/2022