Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/610 E. 2022/31 K. 06.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/610
KARAR NO: 2022/31
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 29/11/2017
NUMARASI: 2015/1758 E. 2017/1285 K.
DAVANIN KONUSU: Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (Alacak)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 06/01/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili ile … A.Ş arasında 26.09.2013 tarihli Temlik Sözleşmesi ile … şirketinin, davalı şirketle imzaladığı …’ın Türkiye geneli mağazalarında satılmak üzere şirket ürünlerinin satın alınması ve tarafların üstlenmiş oldukları karşılıklı hak ve yükümlülüklerini içeren 10.11.2008 tarihli sözleşme kapsamında doğmuş ve doğacak 5.000.000 TL alacağını müvekkili bankaya gayri kabili rücu olarak devir ve temlik ettiğini ve temliknamenin davalı şirkete Beşiktaş …Noterliği 26.05.2014/… E sayılı ihtarnamesiyle aynı gün tebliğ edildiğini, yine 25.02.2014 tarih … yevmiye sayılı Temlik Sözleşmesi ile … şirketinin, davalı şirketle imzaladığı …’ın Türkiye geneli mağazalarında satılmak üzere şirket ürünlerinin satın alınması ve tarafların üstlenmiş oldukları karşılıklı hak ve yükümlülüklerini içeren 10.11.2008 tarihli sözleşme kapsamında doğmuş ve doğacak 10.000.000 TL alacağı, müvekkili bankaya gayri kabili rücu olarak devir ve temlik ettiğini ve temliknamenin davalı şirkete Beşiktaş … Noterliği’nin 26.05.2014/… E sayılı ihtarnameyle aynı gün tebliğ edildiğini, müvekkili tarafından davalıya 26.05.2014 tarihinde yapılan bildirimden sonra davalı tarafından müvekkiline; 30.05.2014 tarihinde 260.000 TL, 05.06.2014 tarihinde 150.000 TL, 12.06.2014 tarihinde 80.000 TL, 19.06.2014 tarihinde 100.000 TL ve 26.06.2014 tarihinde 118.000 TL olmak üzere toplam 708.000 TL ödeme yapıldığını, başka ödeme yapılmaması üzerine davalıya Beşiktaş … Noterliği’nin 14.04.2015/… yevmiye sayılı ihtarnamesinin gönderildiğini, davalının bu ihtardan sonra müvekkiline, 22.04.2015 tarihinde 200.000 TL, 30.04.2015 tarihinde 125.000 TL, 07.05.2015 tarihinde 125.000 TL, 25.06.2015 tarihinde 75.000 TL ve 02.07.2015 tarihinde 50.000 TL olmak üzere toplam 575.000 TL daha ödeme yaptığını, ancak … firmasının 26.05.2014 tarihi itibariyle davalı firmadan 4.525.493.99 TL alacaklı olduğu, 3.242.493.99 TL daha ödenmesi gerektiği hususunun davalı şirkete Beşiktaş … Noterliği’nin 21.08.2015/… yevmiye sayılı ihtarnameyle bildirildiğini, davalının bu ihtara, Beyoğlu … Noterliği’nin 10.09.2015/… yevmiye sayısı ile verdiği cevapta, … şirketinin ihtar tarihi itibariyle 47.107,00 TL alacağının bulunduğunu, ödemelerin de vadelerinde yapılacağını bildirilerek 01.10.2015 tarihinde 46.940.65 TL ve 22.10.2015 tarihinde 167.26 TL ödeme yapıldığını, kalan 3.195.386,08 TL nin halen ödenmediğini, bunun üzerine İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E sayılı dosyası ile davalı aleyhine takip başlatıldığını, sonrasında borçlu firma tarafından İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/176 E sayılı dosyasında iflas ertelemesi davası açıldığını ileri sürerek temlik bildiriminin yapıldığı 26.05.2014 tarihi itibariyle mevcut alacaktan, halen ödenmeyen 3.195.386.08 TL alacağın, 21.08.2015/… yevmiye sayılı ihtarnamenin tebliğ tarihine göre işleyecek avans faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı ve dava dışı temlik eden … A.Ş. arasında imzalanan temlik sözleşmesi ile temlik edenin müvekkili ile arasında imzalanmış olan ürün tedarik sözleşmeleri kapsamında doğmuş ve doğacak alacaklarının davacıya ifa amacı ile temlik edildiğini, müvekkili ile temlik borçlusu … A.Ş. arasında süregelen eylemsel ticari ilişki kapsamında doğacak ve doğması muhtemel alacakların temlike konu edildiğini, temlik sözleşmesi ile sözleşmenin temlik edilmeyip temlik eden ile borçlu arasında imzalanmış sözleşme kapsamında doğan ve doğacak alacakların devir alındığını, sözleşmenin yine temlik eden ile borçlu arasında varlığını devam ettirdiğini, diğer bir deyişle borcun doğumu ve kapsamının gelecekte belli olacağını, …’un aralarındaki sözleşme şart ve koşulları kapsamında ifayı yerine getirmesi durumunda sözleşme niteliğine uygun şekilde müvekkilinden alacaklı hale geleceğini, …’un davacıya olan borçlarının ifasının müvekkili ile yapmış olduğu sözleşme kapsamında doğacak alacaklarının davacıya ödenmesi yolu ile alacaklı olduğu tutarla ifa edileceğini, …’un iş bu sözleşme nedeniyle müvekkilinden doğacak alacaklarının doğması halinde temlik sözleşmesi kapsamında davacıya olan borçlarının ödenmesinde kullanıldığını, müvekkili ile temlik eden … A.Ş. arasında imzalanmış olan ve karşılıklı edimleri içeren sözleşme gereğince temlik eden tarafından müvekkiline teslim edilmiş ürünlere ilişkin olarak doğan tüm alacakların sözleşme şart ve koşulları çerçevesinde temlik alana ifa amacı ile ödendiğini, bu hususu davacının dava dilekçesinde açıkça ikrar edildiğini, ayrıca müvekkilinin ticari defter ve kayıtları incelendiğinde, müvekkili şirket nezdinde temlik eden lehine doğmuş olup ve ifa amacı ile temlik alan davacıya ödenenler dışında her hangi bir alacağının bulunmadığının tespit edileceğini, müvekkili ile temlik eden … A.Ş. arasında 19.11.2015 tarihinde imzalanan Fesih Protokolü ve İbraname ile ticari ilişkinin karşılıklı olarak sonlandırıldığını, fesih protokolü ve ibranamenin 2.2. maddesine göre müvekkilinin iş bu sözleşmeler ve protokoller uyarınca yerine getirmesi gereken yükümlülüklerini yerine getirmiş olduğunun kabul ve beyan edildiğini, 2.3. maddesinde sözleşmeler kapsamında müvekkilinin uhdesinde bulunan ürünlerin tamamının temlik eden … A.Ş. tarafından iade alınacağının kararlaştırıldığını, iade prosedürü tamamlandıktan sonra müvekkili tarafından temlik eden … A.Ş.’nin bir alacağının kalması halinde davacıya ödenmesinin hüküm altına alındığını, fesihten sonra müvekkili ile temlik eden … A.Ş arasında herhangi bir mal alışverişi olmadığından, alacak doğmayacağını, temlik kapsamında ödenecek bir alacağın da olmadığını, bu nedenlerle açılan davanın reddini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesince; “Yapılan yargılama, toplanan deliller ve alınan bilirkişi raporlarıyla davalı ile dava dışı … AŞ arasında imzalanmış 10/11/2008 tarihli bir sözleşme bulunduğu, bu sözleşmenin feshedilmeyip ayakta olduğu ve davalının dava tarihine kadar bu sözleşmeden doğan borçları için davacıya ödeme yaptığının belirlendiği, dava dışı … A.Ş tarafından iş bu sözleşme kapsamında davalı yandan doğmuş ve doğacak alacaklarının, toplam 15.000.000 TL tutarlık kısmının alacağın temliki sözleşmesi ile davacıya temlik edildiği, davacının her iki temliki 26/05/2014 tarihinde davalıya bildirdiği, davalının bu tarihten sonra 02/07/2015 tarihine kadar değişik zamanlarda davacıya ödeme yaptığı, Davacı tarafca davalıya 21/08/2015 tarihinde gönderilen ihtarname ile bakiye 3.242.493,99 TL ödenmesi talep edildiği, davalının gönderdiği 10/09/2015 tarihli cevabi ihtarname ile 47.107,00 TL borçlarının kaldığını, vade tarihleri geldiğinde ödeyeceklerini bildirerek 01/10/2015 ve 22/10/2015 tarihli 3 ayrı ödeme ile bu tutarı ödediği, davalının temlik sözleşmesi kapsamında davacıya 1.330.107,91 TL ödeme yaptığı konusunda uyuşmazlık bulunmadığı, Geriye kalan borcun davalı tarafından dava dışı … AŞ.’ne iade faturaları kesilmesi sonucunda sonlandırıldığı, temlikin konusu olan 10/11/2008 tarihli sözleşmenin 4. maddesinin İADE koşullarının “… satın aldığı ürünlerden satışını gerçekleştiremediklerini dilediği zaman kargo masrafını kendisi karşılamak suretiyle şirkete iade edecektir. Şirket yapılacak iade faturalarını herhangi bir açıklama talebi olmadan anında işleme alacaktır. Yapılan iadeler …’nin nakde dönüşmüş borcundan peşin olarak düşülecektir.” şeklinde düzenlediği, davalının bu madde uyarınca düzenlediği iade faturaları ile dava dışı …AŞ’ne olan borcunu sonlandırdığı, temlikin konusu davalı ile temlik eden … AŞ arasında devam eden sözleşmeden doğan ve doğacak alacaklar olup sözleşme kapsamında bu alacakların temlik sözleşmesine konu edilmesinin iade faturası düzenlenmesini engellemeyeceği, davalının, temlikin konusu olan sözleşmenin 4. maddesine uygun olarak iade faturası düzenlediği ve …AŞ tarafından da kabul edildiği, iade edilmeyen ürünlerden dolayı doğan borcun ise davalı tarafından ödendiği, davacının …AŞ ile davalı arasındaki sözleşme hükümlerini bilerek alacağı temlik aldığından, TBK 188/1 maddesi uyarınca davalı tarafça düzenlenen iade faturalarına itiraz etmesinin mümkün olmadığı, davacının alacak iddiasını ispatlayamadığından davanın reddine ” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1-Yerel mahkemenin davalının davaya cevap dilekçesi ve düplik dilekçesinde beyan edilmediği halde “işte davalı bu madde uyarınca düzenlediği iade faturaları ile dava dışı … A.Ş.’e olan borcunu sonlandırmıştır. Temlikin konusu davalı ile temlik eden … A.Ş arasında devam eden sözleşmeden doğan ve doğacak alacaklar olup sözleşme kapsamında bu alacakların temlik sözleşmesine konu edilmesi iade faturası düzenlenmesini engellemez. Davalı, temlikin konusu olan sözleşmenin 4. maddesine uygun olarak iade faturası düzenlemiş ve … A.Ş tarafından da kabul edilmiştir” şeklinde davalının yerine geçerek, gerekçeli kararda mahkeme dosyasında olmayan bir savunma yazdığını, davalının savunmasını gerekçeli kararda değiştirdiğini, HMK 25. maddesine göre, kanunda öngörülen istisnalar dışında hakimin iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamayacağını ve onları hatırlatacak davranışlarda dahi bulunamayacağını, davalı tarfça 10/11/2008 tarihli sözleşmenin 4. maddesine dayanılarak savunma yapılmadığını, (Yargıtay HGK’nun 26/03/2013/13-637 ve 2014/397 kar. sayılı kararı) yerel mahkemenin davayı red gerekçesinin davalı tarafından söylenmemiş, ileri sürülmemiş şeylere dayanmakta olduğundan, yasa ve usule aykırı olduğunu, 2- Yerel mahkemenin gerekçeli kararının 4. sayfasının 2. Paragrafındaki gerekçesi ile kararın 4. sayfasının son paragrafındaki gerekçenin çelişkili olduğunu, mahkemenin alacağın temliki sözleşmesine konu olan 10.11.2008 tarihli sözleşmenin geçerli ve ayakta olduğunu tespit ettikten sonra, davalının 19.11.2014 tarihli fesih protokolüne istinaden malların iade edildiğine ilişkin savunmasını da yerinde bulmamışken, kararın devamında davalının anılan sözleşmeden dolayı halen müvekkili bankaya karşı sorumluluğunun devam ettiğini ve dava konusu tutarın ödenmesine hükmetmesi gerekirken, davalı tarafından ileri sürülmeyen vakalara dayanarak, davanın red edilmesinin açıkça usul ve yasaya aykırı olduğunu, 3- Davalı tarafından, savunmada ileri sürülmeyen ve dolayısıyla yargılama sırasında tahkikat yapılmayan ve taraflarınca beyanda bulunulmayan hususlara dayanarak davayı reddeden yerel mahkeme tarafından, müvekkili bankanın konu hakkında itiraz etme/cevap verme/savunma yapma hakkının elinden alındığını, 4- Mahkeme gerekçesinin son paragrafının; “Davacı … AŞ.ile davalı arasındaki sözleşme hükümlerini bilerek alacağı temlik almıştır. TBK 188/1 maddesi uyarınca davacının davalı tarafça düzenlenen iade faturalarına itiraz etmesi mümkün olmadığından, davacının alacak iddiasını ispatlayamadığının kabulüyle davanın reddine karar verilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.” şeklinde olduğunu, BK 188/1 maddesinin alacağın temlikinde borçluya ait savunmaları düzenlediğini ve borçlunun, devri öğrendiği sırada devredene karşı sahip olduğu savunmaları, devralana karşı da ileri sürebileceğini, davalının devir sırasında var olan sebeplere istinaden yaptığı bir savunması olmadığı gibi, temliğe konu sözleşmenin şartlarının geçersiz olduğu yada protokolden kaynaklanan hakların kullanılamayacağına ilişkin beyanlarının olmadığını, maddenin mahkemece gerekçeli karara nasıl dayanak yaptığının anlaşılamadığını, 5- Yargılamada davalı tarafın, fesih protokolü ve ibraname başlıklı belgeye istinaden, nezdindeki malları iade ettiğini, temlik eden dava dışı … firmasının da kendisini ibra ettiği yönündeki beyan ve savunmalarına, temlik borçlusunun temliğin kendisine bildiriminden sonra, temlik alana bilgi vermeden temlik eden ile kendi arasında yapacağı fesih protokolüne istinaden kendisinin ibra edildiğini beyan edemeyeceği, temlik alan lehine bir hak doğduktan sonra kendisinin temlik eden tarafından ibra edildiği itirazının kanuna aykırı olduğu gerekçesiyle, itiraz ettiklerini, 6- Temlik sözleşmesine konu 10.11.2008 tarihli sözleşmeye istinaden temlik borçlusunun, malları iade etme hakkının düzenlenmiş olmasının ve bu hakkın dürüstlük kuralına uygun olarak kullanılmasının, bu hakkın alacağın temliğinden sonra temlik alana hiçbir şekilde bildirimde bulunulmadan kullanılmasının farklı kavramlar olduğunu, mahkemenin kavram kargaşası yaşadığını, 7- Temlik borçlusunun, temlik eden ile arasındaki ticari ilişkide gerçekleşen değişiklikleri temlik alacaklısına bildirim yükümlülüğünün yasadan kaynaklandığını, sözleşmede iade maddesinin bulunmasının, temlik borçlusu davalının müvekkili bankaya bilgi verme yükümlülüğü olmadığı anlamına gelmediğini, temlik alan, temlik eden ile temlik borçlusu arasındaki iç ilişkide ne yapıldığını bilebilecek durumda olmadığından, bildirim yükümlülüğünün, temliğin ihbarından sonra hukuken temlik borçlusuna ait olduğunu, 8- Davanın açılmasından önce davalıya defalarca ihtarname gönderildiğini, davalının fesih protokolüne istinaden malları iade ettiğini bildirmediğini, kasıtlı ve kötüniyetli olarak müvekkili bankaya bilgi ve belge vermediğini, yargılama sırasında bu hususun beyan edildiğini, ancak mahkeme tarafından yargılamada ve gerekçeli kararda dikkate alınmadığını, TMK 2. maddesine göre herkesin haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorunda olduğunu, bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeninin korumayacağını, Yargıtay’ın 14.02.1951 tarihli İçtihatı Birleştirme Kararma göre de; dava hakkının doğumunu sağlayan veya berteraf eden iyi ve kötü niyetin mahkemece resen nazara alınması gerektiğini, mahkemenin tarafların iyiniyetini/kötüniyetini resen dikkate alması gerektiğini, bu konudaki beyanlarının dikkate alınmadığını, davalı tarafından haciz ihbarnamesine … A.Ş.’ ye ait mallar kendi bünyesinde mevcut iken kötüniyetli olarak … lehine hak ve alacak bulunmadığına cevap verildikten sonra, ödeme yapılmasının davalının kötüniyetinin açık göstergesi olduğunu, 9- Bilirkişilerce düzenlenen raporların, malların gerçekten iade edilip edilmediğini, kesilen faturaların iade fatura olup olmadığını ispatlayacak nitelikte olmadığını, tarafların ticari defterlerine atıf yapıldığını, bu defterlerde mahkeme ara kararında incelenmesi istenilen tarih aralığındaki defterlerin tamamı, cari hesap dökümleri ve diğer ticari belgelerin hiç incelenmediğini, belgelerin varlığı, gerçekliği, yapılan işlemlerin usulüne uygunluğu, ticari belgelerin usulüne uygun düzenlenip düzenlenmediği, malların nasıl, neye göre iade edildiği, neye göre iade edilmeyerek satıldığı, davalı tarafından neye göre müvekkili bankaya ödeme yapıldığı yada yapılmadığı üzerinde durulmadığından, eksik ve hatalı bilirkişi raporlarının hükme esas alınarak karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, 10 – Davanın açılmasına bizzat kendisi sebep olan davalı yararına vekalet ücretine hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, açıklanan nedenlerle davanın reddine ilişkin kararının ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Davacı tarafın talebi; dava dışı … Şirketi ile arasındaki 26.09.2013 ve 25.02.2014 tarihli Temlik Sözleşmeleri ile … Şirketi’nin, davalı şirketle imzaladığı …’ın Türkiye geneli mağazalarında satılmak üzere şirket ürünlerinin satın alınması ve tarafların üstlenmiş oldukları karşılıklı hak ve yükümlülüklerini içeren 10.11.2008 tarihli sözleşme kapsamında doğmuş ve doğacak toplam 15.000.000,00 TL alacağın temlik alınmasına rağmen, davalı şirketin yapmış olduğu ödemeler mahsup edildikten sonra kalan 3.195.386.08 TL alacağın ödenmediğinden bahisle ihtarnamenin tebliğ tarihinden itibaren faizi ile birlikte tahsiline ilişkindir.Mahkemece, davacının dava dışı … A.Ş. ile davalı arasındaki sözleşme hükümlerini bilerek alacağı temlik aldığından, TBK 188/1 maddesi gereğince davalı tarafça düzenlenen iade faturalarına itiraz etmesinin mümkün olmadığı, alacak iddiasını ispatlayamadığından davanın reddine karar verilmiş olup karar yukarıdaki sebeplerle istinaf edilmiştir. 1-Davalı vekili cevap dilekçesinde; temlik sözleşmesinin, müvekkili ve dava dışı … Şirketi arasındaki sözleşmelerden doğmuş ve doğacak alacağın temlikine ilişkin olduğu, borçlu ile müvekkili arasında yapılan sözleşmeler ve alacağın temlikine ilişkin yapılan sözleşmeler hukuk sistematiği açıcından göz önüne alındığında, alacağın temliki temlik alan alacağı alacaklı ile borçlu arasındaki borç ilişkisinin koşullarına bağlı olarak sonuç ve hüküm ifade edeceği, müvekkili ile temlik eden … A.Ş arasındaki imzalanmış olan ve karşılıklı edimleri içeren sözleşme gereğince temlik eden tarafından müvekkiline teslim edilmiş ürünlere ilişkin olarak doğan tüm alacakların sözleşme şart ve koşulları çerçevesinde temlik alana ifa amacıyla ödendiğini, ayrıca müvekkili ile temlik eden … A.Ş arasında 19.11.2015 tarihinde imzalanan “Fesih protokolü ve İbraname” ile ticari ilişki karşılıklı olarak sonlandırıldığı,“Fesih protokolü ve İbraname”nin 2.2 maddesi hükmüne göre müvekkilinin iş bu sözleşmeler ve protokoller uyarınca yerine getirmesi gereken yükümlülüklerini yerini getirmiş olduğu kabul ve beyan edilmiştir. Yine 2.3 maddesinde sözleşmeler kapsamında müvekkilin uhdesinde bulunan ürünlerin tamamı temlik eden … A.Ş tarafından iade alınacağının kararlaştırıldığını, iade prosedürü tamamlandıktan sonra … A.Ş’nin alacağı kalması halinde davacıya ödenmesinin hüküm altına alındığını, fesihten sonra müvekkil ile temlik eden … A.Ş arasında herhangi bir mal alış-verişi olmadığından alacak doğmayacağından temlik kapsamında ödenecek bir alacağında olmadığını belirterek, delil olarak … ile arasındaki sözleşmelere ve 19/11/2014 tarihli Fesih Protokolü ve ibraname ile 10/09/2015 tarihli feshi ihbara dayanmıştır. Davalı taraf ifa edilmemiş borç bulunmadığını savunduğundan, mahkemece davalının savunması doğrultusunda borcun varlığının tespiti için dava dışı … ile davalı taraf arasındaki sözleşme ile … ve davacı arasındaki temlik sözleşmesi hükümleri uygulanmak suretiyle re’sen inceleme yaptırılması zorunludur. Mahkemece de tarafların ve dava dışı … Şirketi’nin defter ve kayıtları üzerinde 10/11/2008 tarihli sözleşme ile birlikte bilirkişi incelemesi yaptırılmış, defterlerde yer alan iade faturaların dayanağının taraflar arasındaki temlik sözleşmesinin konusunu oluşturan davalı ve … arasındaki 10/11/2008 tarihli sözleşmenin iade başlıklı madde 4’te yer alan; …, satın aldığı Ürünlerden satışını gerçekleştiremediklerini dilediği zaman, kargo masrafını kendisi karşılamak suretiyle, ŞİRKET’e iade edecektir. ŞİRKET yapılacak iade faturaları herhangi bir açıklama talebi olmadan anında işleme alacaktır. Yapılan iadeler …’ın nakte dönmüş borcundan peşin olarak düşülecektir hükmü olduğu tespit edilerek karar verildiği tespit edildiğinden, yapılan işlem mahkeme hakimince iddia ve savunmanın doğruluğunun tespiti için re’sen yapılması gereken işlem niteliğinde olup, HMK 25. maddesindeki yasak kapsamında kalmadığından, davacı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf sebebinin reddine karar verilmiştir. 2-Mahkeme gerekçeli kararının 4. sayfasının 2. paragrafında 19/11/2014 tarihli protokolün temlik sözleşmesine konu 10/11/2008 tarihli sözleşmeyi kapsamadığı için protokoldeki iade maddesinin davaya uygulanamayacağını tespit ettikten sonra, aynı sayfanın son paragrafında ise, TBK 188/1. maddesindeki temlik edilen alacağın borçlusunun (görülen davada davalı şirket) savunma hakkına ilişkin “Borçlu, devri öğrendiği sırada devredene karşı sahip olduğu savunmaları, devralana karşı ileri sürebilir” düzenlemesi uyarınca 10/11/2008 tarihli sözleşmenin iade maddesi uyarınca ürün iadesi yapabileceğini ifade ettiğinden, kararın gerekçesinde çelişki olmadığı tespit edildiğinden, davacı vekilinin istinaf sebebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. 3- HMK’da düzenlenen hukuki dinlenilme hakkı kapsamında, davanın taraflarının 27/2-b maddesinde ” açıklama ve ispat hakkı ” olarak belirtilerek tarafların savunma hakkı yasal güvence altına alınmıştır. Davacı tarafça, delil dilekçesinin 2 numarasında 10/11/2008 tarihli sözleşmeye dayanıldığı ve dilekçe ekinde sunulduğu tespit edilmiştir. Davacı taraf tacir olup, sözleşme tanzimi sırasında basiretli bir tacir gibi davranıp, temlik sözleşmesine konu 10/11/2008 tarihli sözleşmedeki tüm hükümleri incelemesi ve iade maddesinin sözleşmenin karşı tarafı olan davalı tarafça kullanılabileceğini öngörmesi gerektiği gibi, davalı tarafın iade fatura düzenlendiği savunmasının yer aldığı cevap dilekçesinin davacı tarafa tebliğ edildiği ve davacı vekilinin hukukçu sıfatı nazara alındığında, sunduğu cevaba cevap dilekçesinde 10/11/2008 tarihli sözleşmenin iade hükümleri doğrultusunda savunma hazırlayabileceğinden, savunma hakkının kısıtlandığına ilişkin istinaf sebebi yerinde olmadığından reddine karar verilmiştir. 4-Davalı taraf dava dışı …’a iade fatura düzenleyerek ürünleri iade ettiğini, sözleşmenin sona erdirildiği savunmuştur. 10/11/2008 tarihli sözleşmenin 4. maddesinde iade fatura düzenlenerek ürünlerin iade edilebileceği ve …’un iadeye itiraz edemeyeceğinin düzenlendiği tespit edilmiştir. Her ne kadar davalı taraf sözleşmenin sona erdirildiğini 19/11/2014 tarihli Fesih Protokolü ve ibraname ile 10/09/2015 tarihli feshi ihbara dayandırmış ise de; maddi vakaları anlatmak taraflara, hukuki nitelendirmeyi yapmak mahkeme hakimine ait olduğundan, mahkemece iadenin 19/11/2014 tarihli protokol kapsamında kalmadığı, 10/11/2008 tarihli sözleşmenin 4. maddesi kapsamında kaldığı tespit edildiğinden ve temlik akdi sırasında, dayanak 10/11/2008 tarihli sözleşmenin 4. maddesindeki iade koşulu mevcut olduğundan, TBK 188/1. madde de belirtilen, devri öğrendiği sırada devredene karşı sahip olunan savunmaların, devralana karşı da ileri sürebileceğine ilişkin tanım kapsamında kaldığı yönündeki mahkeme tespitinde yasaya aykırılık olmadığından, istinaf sebebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. 5-Davalı ile … arasındaki hizmet alım sözleşmesi ile davacı ile … arasındaki temlik sözleşmeleri sürekli edimli sözleşmeler olup, temlik sözleşmesinde iki tür alacak temlik edilmiştir. Birincisi temlik tarihi itibariyle doğmuş alacak, diğeri sözleşmenin devamı süresince doğacak alacaktır. Davacı tarafın, sadece 10/11/2008 tarihli sözleşmenin … ve … arasında yürürlükte kaldığı süre için doğan ve doğacak olan alacağı davalıdan talep etme hakkı mevcuttur. TBK’da alacağın temlikini düzenleyen hükümlerde temlike konu alacağın temelindeki sözleşmenin fesihinin bildirileceğine ilişkin hüküm olmadığı gibi, davacı ve … arasındaki sözleşmede de fesih ve ibranın temlik alana bildirileceğine, temlik alana haber verilmeden …’ın ibra edilemeyeceğine ilişkin hüküm olmadığından, 10/11/2008 tarihli sözleşmenin feshinin davacı tarafa bildirilmesi gerekmediği gibi, sözleşmenin feshi halinde davacının doğmuş hakkından bahsedilemeyeceğinden, temlik alan lehine bir hak doğduktan sonra temlik eden tarafından ibra edildiği itirazında bulunmanın kanuna aykırı olduğuna ilişkin istinaf sebebinin reddi gerekmiştir. 6-Davalı şirketin, Beyoğlu … Noterliği’nin 25/12/2014 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi dava dışı temlik eden … Şirketi’ne 01/03/2013 tarihli protokolün 4.2.madde hükmü gereğince tebliğden itibaren 3. ayın sonunda, aralarındaki 01/03/2013 tarihli protokolü feshettiğini bildirdiği, 19/11/2014 tarihli fesih protokolü ile davalı ve … Şirketinin 01/01/2010 tarihli sözleşmenin 08/12/2014 tarihinde feshedildiğinin hüküm altına alındığı düzenlenmiştir. Davacı tarafa temlik sözleşmesi ile sadece 10/11/2008 tarihli sözleşmeden doğan ve doğacak alacak hakkı devredilmiş olup sözleşme tümü ile devredilmediğinden, 10/11/2008 tarihli sözleşme davalı ile dava dışı … Şirketi arasında yürürlüğünü sürdürmektedir. Bu nedenle davanın tarafı olan davalının, 10/11/2008 tarihli sözleşmenin 4. maddesindeki iade fatura düzenleme hakkını kullanması, ürünleri iade ederek, iade fatura düzenlemesi, dava dışı … Şirketi’nin de ürünleri ve iade faturayı kabul etmesi sözleşme hükmüdür ve tarafların sözleşmeden doğan haklarını kullanmaları dürüstlük kuralına aykırı davranış olarak kabul edilmeyeceğinden, davacı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf talebinin reddi gerekmiştir. 7-Alacağın temlikine ilişkin hükümleri düzenleyen TBK 183 ve devamı maddelerinde borçluya alacağın temlikinden sonra oluşan değişiklikleri bildirme, belge ve bilgi verme yükümlülüğü getirilmemiş olup, TBK 190. maddesindeki; devreden, devralana alacak senedi ile elinde bulunan ispatla ilgili belgeleri teslim etmek ve alacağın ileri sürülebilmesi için gerekli bilgileri vermekle yükümlüdür düzenlemesi uyarınca belge ve bilgileri verme yükümlülüğü devreden tarafa ait olduğundan, davacı vekilinin istinaf sebebinin reddine karar verilmiştir. 8-Davacı şirket tarafından alacağın temlikinden sonra 26/05/2014 tarihinde davalı tarafa temlik bildirimi yapıldığı ve bu tarihten sonra davalı tarafça davacıya değişik tarihlerde ödemeler yapıldığı, davacı tarafın kabulünde ve bilirkişi raporu ile sabittir. Davalı şirket tarafından, dava dışı … Şirketi’ne, 30/05/2014 – 22/04/2015 tarihleri arasında toplam 2.953.489,15 TL tutarlı iade fatura kesildiği, davalı tarafça 10/09/2015 tarihinde Beyoğlu … Noterliği’nin … yevmiyeli cevabi ihtarı ile gerçekleşmiş 47.107,00 TL alacağın mevcut olduğu bilgisinin verildiği, ticari defterler üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesi ile de ihtar ve dava tarihi itibariyle bakiye alacağın aynı miktar olduğu tespit edildiğinden, davalı beyanının doğrulandığı anlaşılmıştır. Temlik sözleşmesi ile doğmuş ve doğacak alacak temlik edildiğinden, sözleşmenin kendisi temlik edilmediğinden, davacı taraf 10/11/2008 tarihli sözleşmenin tarafı olmadığı için, davalı şirketin sözleşmeden kaynaklı cari hesap bakiyesini davacı tarafa bildirme yükümlülüğü yoktur. Sürekli edimli sözleşme uyarınca dava dışı …’un alacağının iadelerden sona belirlenecek olması ve davacının ihtar gönderdiği tarihte iade işlemlerinin devam ediyor olması karşısında net alacak miktarı yönünden bilgi verilmesi mümkün olmadığı gibi, davacı tarafın 10/11/2008 tarihli sözleşmeden doğan alacak miktarı talebini temlik sözleşmesinin tarafı olan … Şirketi’ne iletmesi gerekip, davalı tarafın kötü niyetli olduğunu göstermeyeceğinden, ispat külfeti kendisinde olan davacı tarafça kötü niyetin varlığına ilişkin başka delil sunulmadığından, davalı tarafça bilgi ve belge verilmediği, ürünler elinde olduğu halde … lehine alacak bulunmadığına ilişkin beyanda bulunup, daha sonra ödeme yapılmasının iyi niyetli davranış olmadığı ve mahkemece araştırılmadığına ilişkin istinaf sebebinin yerinde olmadığından reddi gerekmiştir. 9-Davacı tarafa devredilen 10/11/2008 tarihli sözleşme olmayıp sözleşme uyarınca doğmuş ve doğacak alacak olduğundan, davacı taraf 10/11/2008 tarihli sözleşmenin tarafı haline gelmemiştir. İade faturalar 10/11/2008 tarihli sözleşme kapsamında düzenlenmiş olup, devreden … Sirketi tarafından ticari defterlerine işlenerek davalı şirketin borç bakiyesinden düşüldüğü tespit edilmiştir. İade fatura defterlere işlenip borç bakiyesinden düşülmekle yerleşmiş Yargıtay kararları uyarınca, fatura içeriğinin ve iadenin gerçekleştiğinin kabulü gerektiği gibi, iade edilmediğini ileri sürme yetkisi sözleşmenin tarafı olan dava dışı … şirketine ait olduğundan, bu nedenle raporların eksik ve hatalı olduğu ve hükme esas alınmasının yasaya aykırı olduğuna ilişkin istinaf sebebinin reddine karar verilmiştir. 10- HMK 329. maddesinde; Kötü niyetli davalı veya hiçbir hakkı olmadığı halde dava açan taraf, yargılama giderlerinden başka, diğer tarafın vekili ile aralarında kararlaştırılan vekalet ücretinin tamamı veya bir kısmını ödemeye mahkum edilebilir düzenlemesi mevcuttur. Yargıtay HGK’nun 08/04/2021 tarihli, 2017/1-1228 esas ve 2021/443 karar sayılı kararı uyarınca; bu maddenin uygulanabilmesi için HGK’nun 23.03.1974 tarihli ve 1971/8-143 E., 1974/262 K. sayılı kararında da vurgulandığı üzere, dava açan kişinin kötüniyetli olması, yani hiçbir hakkı olmadığını bilmesi yada durumu icabı bilmesi gerektiği hâlde sırf aleyhine dava açtığı kişiyi ızrar kastı taşıması gerekmektedir. Kendisini haklı bilerek dava açan kişinin davasının reddedilmesi hâlinde maddenin uygulanması düşünülemez. Bu sebeple bir tarafın kötüniyetli olduğuna kanaat getirmek için her somut olayda kişinin haklı olduğuna inanarak dava açıp açmadığı titizlikle incelenmeli ve objektif olarak açıkça hakkı olmadığını bildiği hâlde dava açan yada yargılamayı yürüten taraf kötüniyetli kabul edilmelidir. Kişi mutlak olarak haklı olmasa da hukukun kendisine tanığı imkânlardan yararlanarak dava açmış yürütmüş yada haklı olduğuna inanarak savunma yapmış ve yeterli delili olmadığı gibi bir sebeple iddia veya savunması yerinde bulunmamış ise kötüniyetli sayılamaz. Aksi takdirde Anayasanın kişilere tanığı hak arama özgürlüğü kapsamında dava açma ve aleyhine açılan davaya karşı savunma hakkını kullanan ve bir şekilde haksız bulanan herkes kötüniyetli kabul edilecektir ki, böyle bir sonucun hukuken kabul edilmesi mümkün değildir. Dürüstlük kuralına aykırı olarak dava açılıp savunma hakkının kullanılması, yargılamanın yürütülerek usul işlemlerinin yapılması hâlinde bu tür davranışların adil yargılanma ve hukuki dinlenilme hakkı çerçevesinde korunma zemini bulması mümkün olmayıp, HMK’nın 329. maddesinin uygulama olanağı bulunmaktadır. Bu nedenlerle anılan hükmün davalı hakkında uygulanması için de davalının salt dava açılmasına sebebiyet vermiş olması yeterli olmayıp, kötüniyetli olması şarttır. Davacı taraf davalının dava açılmasına sebebiyet verdiğini ileri sürmesine rağmen, dosyaya bu konuda delil sunmamıştır. Asıl olan tarafların iyi niyetli olduğudur. Aksini kanıtlamak iddia eden taraf aittir. Davacı taraf bu iddiasını tanık dahil her türlü delille kanıtlayabilir. Davacı tarafa devredilen 10/11/2008 tarihli sözleşmeden doğmuş ve doğacak limitle sınırlı alacaklar olup, davacı taraf sözleşmenin tarafı olmadığından ve TBK 183 ve devamı maddelerinde, borçlunun; alacağın doğumunu oluşturan sözleşmenin feshini veya sözleşmedeki değişiklikleri bildirileceğine ilişkin yükümlülükler bulunmadığından, feshi bildirmediği için davalı kötü niyet olarak kabul edilmez. Davacı taraf usulüne uygun delil sunarak davalının temlik sözleşmesi sonrasında kötü niyetli davrandığını kanıtlamamıştır. Temlik sözleşmesinden sonra aleyhine dava açıldığında hukuki dinlenilme hakkı kapsamında savunmada bulunması da kötü niyet olarak kabul edilemeyeceğinden, HMK 329. maddesinin davada uygulama yeri yoktur. 326/1 maddesinde yargılama giderlerinin aleyhine hüküm verilen taraftan tahsil edileceği ve 332/1 maddesi gereği yargılama giderlerine re’sen hükmedileceği düzenlendiğinden, davada HMK 329. maddesinin uygulama yeri bulunmaması ve davanın reddedilmesi sebebiyle HMK 326/1. maddesi gereği, davacı tarafın sarf ettiği giderlerin üzerinde bırakılması gerektiğinden, mahkemece de aynı yönde karar verildiğinden istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 29/11/2017 tarih ve 2015/1758 E., 2017/1285 K. Sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davacıdan alınması gerekli 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından davacı tarafından yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İstinaf incelemesi duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 06/01/2022