Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/607 E. 2021/1297 K. 04.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/607 Esas
KARAR NO: 2021/1297
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul 1.fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 14/11/2017
NUMARASI : 2016/90 E.- 2017/236 K.
DAVANIN KONUSU: Fikir Ve Sanat Eseri (Maddi Tazminat İstemli)|Fikir Ve Sanat Eseri (Manevi Tazminat İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 04/11/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü : Davacı vekili dava dilekçesinde; Davalı … tarafından … Reklam Filmi hazırlandığını ve çeşitli internet siteleri ve televizyon kanallarında yaygın şekilde gösterime sunulduğunu, Söz konusu reklam filminin Yeşilçam filmlerinden alıntılardan oluşmakta olduğunu, 10-12’nci, 17.19’uncu ve 57-59. saniyelerinde, müvekkillerinin murisi rahmetli …’nın oyuncusu olduğu filmlerdeki müvekkiline ait görüntülerin, davalı tarafından … reklam filminde kullanılmasından kaynaklanan maddi ve manevi zararların tahsili için huzurdaki davanın açıldığını belirtmiş, öncelikle dava konusu filmin Müvekkili Davacıların manevi dünyasında sebep olduğu geri dönülmez zararların önlenmesi amacıyla, ihtiyati tedbir talebi verilerek, … reklam filminin her türlü mecradaki dağıtımı, gösterimi, yayınlanmasına ve müvekkilleri murisi Usta’nın filmlerinin davalı tarafından kullanımının dava sırasında ve sonrasında durdurulmasına, dava konusu reklam filminin televizyon kanallarında ve internet sitelerinde gösterimi başta olmak üzere tüm kullanımdan dolayı, Müvekkilleri ile sözleşme yapılması halinde talep edilebilecek veya tespit edilecek rayiç bedelin 3 katına karşılık olarak, fazlaya ilişkin haklarımı saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000,00 TL maddi tazminat ile her bir müvekkili için ayrı ayrı 25.000 TL olmak üzere toplam 50.000 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmişlerdir.Davalı vekili cevap dilekçesinde; Müvekkili Kurumun, davacıların haklarını ihlal etmediğini, davacıların murisinin devretmiş olduğu telif haklarını silsile yoluyla devralan 3. şahıslardan bedeli mukabilinde satın aldığını ve imzalanan sözleşmeye uygun olarak kullandığını, Müvekkili Kurumun kültürel amaçlarla Türk sineması ürünü (Yeşilçam ürünü) filmlerdeki çay sahnelerinden oluşan bir reklam filmi çektirmek istediğini, Bu amaçla, tabi olduğu mevzuatına göre … isimli filmlerde yer alan çay sahnelerini içeren bir reklam filmi yapmak üzere … San. Tic. Ltd. Şti ile 1 yıl süreyle gösterilmek üzere sözleşme imzaladığını, İmzalanan sözleşmeye göre reklam filmlerindeki çay sahneleri ile sınırlı olmak üzere; filmlerin telif haklarının kullanımının 5846 sayılı yasa uyarınca müvekkiline geçtiğini, müvekkilinin ise bu İş karşılığında 1.052.955,00 TL bedel ödediğini, … San. “ic. Ltd. Şti. ise, bahis konusu filmlerin isleme, çoğaltma, yayma, temsil ve umuma iletim ( mali haklar) dahil olmak üzere tüm haklar, eser sahipleri ve bağlantılı komşu haklarını elinde bulunduran … San. Tic. Ltd. Şti.nden yine 1.052.955,00 TL bedel karşılığında devralmış bulunduğunu, 5846 sayılı yasanın gerektirdiği mali ve sair hakların bedelini ödemiş olması nedeniyle davanın reddi geretiğini, öte yandan davacıların 1995 Yılı Öncesine Ait Filmlere ilişkin İcracı Sanatçı Sıfatıyla Hak Talebinde Bulunamayacaklarını, Davacıların murislerinin dava konu filmler üzerindeki haklarını devrettiğinden bahsetmeksizin “icracı sanatçı” haklarına isnaden hak talebinde bulunduklarını, Rahmetli … bu filmlerde icracı sanatçı konumunda olup olmadığı hususundaki tartışma hakkı saklı kalmak üzere; davaya konu çay sahnesindeki görüntüde, icracı sanatçı olmanın herhangi bir önemi veya gösterime katkısı bulunmadığını, Hem filmin yapıldığı tarihte var olmayan icracı sanatçılığa dayalı bir hak türü hem de sahnede önem arz etmeyen icracı sanatçılık niteliği nedeniyle davacıların bu yöne dayalı hak talebinin dayanaksız olduğunu beyan ederek davanın bu yönden dahi reddi gerektiğini beyan etmiştir.İlk Derece Mahkemesince; ”4110 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önce meydana getirilen dava konusu filmlerde o tarihler itibariyle icracı sanatçı hakları mevcut olmadığından; yapımcı/eser sahibi olan davalı ile davacıların murisi olan … arasında akdedilen sözleşmenin, kural olarak belirli bir sonucun taahhüt edildiği iş görme sözleşmesi niteliği taşıdığı, 5846 sayılı FSEK 80/1 -A maddesi 1. Bendine göre icracı sanatçının ancak eser sahibinin izniyle gerçekleştirdiği icrası üzerinde komşu hak sahipliği olduğu, yine aynı maddenin 5. bendi uyarınca da icracı sanatçılar haklarını uygun bir bedel karşılığında sözleşme ile yapımcıya devredebiliceği, dava konusu sinema eserlerinin meydana getirilmesi esnasında taraflar arasında yazılı bir sözleşme olmamakla birlikte, davalı şirket/film yapımcıları ile davacıların murisi … başrol oyunculuğuna ilişkin şifahi sözleşmenin taraflarca ifa edilip söz konusu sinema filmleri meydana getirildiğine göre, artık murisin FSEK m. 80 ile sahip olduğu mali hakları davalı yapımcıya/devratana uygun bir bedel karşılığında sözleşme ile devrettiği ve filmlerin yapımcısı … aynı zamanda eser sahibi olduğu, FSEK 27/son maddesi uyarınca eser üzerindeki haklarının da 70 yıl süre ile koruma altında bulunduğu, davalının reklam filminde kullanılan görüntülerle ilgili olarak eser sahibinden başlayarak silsile halinde mli hak devri çerçevesinde sözleşmeye dayalı bir kullanım söz konusu olduğu, davacıların murislerinin icracı sanatçı hakkı çerçevesinde somut uyuşmazlık yönünden maddi ve manevi haklarının ihlal edilmediği gerekçesiyle davanın reddine” karar verilmiştir.Davacı vekili istinaf dilekçesinde; Kişilik haklarının ihlalinden ziyade davacının icracı sanatçı sıfatıyla hak sahibi olup olmadığı hususlarının değerlendirildiğini, kişilik hakları ihlaline yönelik değerlendirme yapılmadığını, davacının icracı sanatçı sıfatıyla bağlantılı hak sahibi olup olmadığı noktasında ise kanunun açık hükmünün idrak edilemediğini,…nın FSEK kapsamında icracı sanatçı, bağlantılı hak sahibi sıfatına haiz olmakla birlikte davaya konu reklam filmi ile kişilik haklarının saldırıya uğradığını,Davalı tarafın filmlerin haklarını dava dışı 3.kişilerden devralmış olmasının, kendisine müvekkilleri murisinin görüntülerini izinsiz olarak kullanma hakkı vermediğini, …’nın yer almış olduğu filmlerin televizyon kanalları vb. mecralarda gösterilmesine ilişkin müvekkillerinin yazılı bir izni bulunmadığını, dolayısıyla davalının dava dışı 3. kişilerden filmlerdeki görüntülerin gösterimi için izin almasının müvekkillerini bağlamayacağını, ayrıca aksi kabul edilse bile müvekkilleri murisinin bu filmlerdeki görüntülerinin kişilik haklarını ihlal edecek şekilde ticari amaçla kullanma hakkının kabul edilemeyeceğini, söz konusu reklam filminin Yeşilçam filmlerinden alıntılardan oluştuğunu, 10.-12’nci, 17.-19’uncu ve 57-59’uncu saniyelerinde, müvekkilleri murisi ustanın oyunculuğu ile bütünleşmiş Türk sinemasının en önemli filmlerinden sahnelere yer verildiğini,Söz konusu Yargıtay kararında (Y.2.H.D. 29.1.1976-9403/625; Y.4 H.D. 11.2.1985-1985/ 9517 – 958, 1.11.1988/6227/9120 sayılı kararları) kişiyi tanıtan resim üzerinde kişinin, kişilik hakkının var olduğu ve kişinin rızası olmadan resminin yayınlanmasının hukuka aykırı olduğunun kabul edildiğini, Kişinin resminin izinsiz kullanılmasından hukuka aykırılık sonucunu çıkaran yüksek mahkeme kararının, kişinin görüntülerinin yer aldığı reklam filminde de aynı sebeplerle hukuka aykırılığın varlığını ortaya koyduğunu, dava konusu olayın hukuka aykırılığını ispat eder nitelikteki diğer Yargıtay kararının Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2016 / 4922 E., 2017 / 3681 K. Sayılı kararı oldğunu, yine emsal nitelikte Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2017 / 208 E. , 2017 / 1340 K. Sayılı kararının mevcut olduğunu, 1995 yılında meydana gelen yasal değişiklikler ile ortaya çıkan hukuki durumun yerel mahkemece hatalı ve noksan değerlendirildiğini, Her ne kadar davaya konu eserler 12.06.1995 tarihinden önce meydana getirilmiş olsa da FSEK kapsamında 1995 yılında yapılan yasal değişikliğinin, yasanın yürürlüğe girdiği 12/06/1995 tarihinden önce yapımına başlanan sinema eserlerine de uygulanacağını, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesinin 2016/71 E. 2017/3073 K. Sayılı benzer bir başka dosyaya ilişkin gerekçeli kararının emsal nitelikte olduğunu, dava kapsamındaki uyuşmazlığa çözüm getiren örnek kararda da görüldüğü gibi, söz konusu değişiklik sonrası 1995 yılında meydana gelen yasal değişiklikten önce meydana getirilmiş eserlerde de bağlantılı hak sahipliğinin söz konusu olduğunu Dava konusu filmler üzerinde müvekkillerinin murisi sanatçının komşu hak sahibi icracı sanatçı sıfatıyla sahip olduğu hakların davalıya devredilmediğini, FSEK 52. maddesine göre hakların yazılı şekilde devredilmesi gerektiğini, ayrıca FSEK’in 80. Maddesinin 7. Fıkrasında da ayrıca belirtildiği üzere; “Komşu hak sahipleri ile filmlerin ilk tespitini gerçekleştiren yapımcıların verdikleri izinlerin yazılı olması zorunludur.” hükmünün yer aldığını, müvekkillerince bir devir söz konusu olmadığını,Reklam kampanyalarının amacı düşünüldüğünde söz konusu reklam kampanyasının ürünün etkin tanıtımı ve dolayısıyla reklam verenin çok daha yüksek kar marjına ulaşmasını sağlamak amacıyla yapıldığını, davalılarca asıl amacın davacılar murisi …’yı kullanarak haksız menfaat elde etmek olduğunu, FSEK’in 68.maddesine göre tazminat hesabı yapılması gerekirken aksi yöndeki Mahkeme kararının hukuka aykırı olduğun, ayrıca, reklama konu görüntülerin izinsiz yayınlanmış olması nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini, bu nedenle manevi tazminata hak kazanıldığını beyan ederek Mahkemece verilen kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Taraflar arasındaki uyuşmazlığın, davacıların murisi …’nın oyuncu olarak yer aldığı filmlerden elde edilen görüntülerin “…” isimli reklam filminde kullanılması sebebiyle FSEK’in 68.maddesi çerçevesinde şimdilik 10.000 TL maddi ve her bir davacı için 25.000’er TL olmak üzere toplam 50.000 TL manevi tazminatın davalıdan tahsilinin gerekip gerekmediği noktasında toplandığı görülmektedir.İlk Derece Mahkemesi tarafından verilen 14.11.2017 tarih, 2016/90 Esas, 2017/236 Karar sayılı kararda, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2015/6545 Esas, 2016/3675 Karar ile 2015/6889 Esas, 2016/3668 Karar sayılı ilamlarında ve aynı zamanda Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin yerleşik içtihadıyla benimsenen görüş vurgulanarak davanın reddine karar verilmiştir.Bu kararda; Uyuşmazlık konusu sinema eserlerinin yapımının tamamlandığı 12/06/1995 tarihinden önce yürürlükte bulunan 5846 sayılı FSEK’in 8. maddesine göre, bir sinema eserinin sahibinin onu imal ettiren olduğu, 4110 sayılı Kanun ile değişiklikten önceki FSEK’in 8. maddesi uyarınca sinema eserlerinin eser sahibi için koruma süresi 20 yıl ile sınırlı iken, 4630 sayılı Kanun ile sinema eserleri hakkındaki uzatılmış koruma süresinin eser sahiplerine avdet etmesi neticesinde dava konusu filmlerin yapımcısı olan şirketin halen söz konusu eserler üzerinde tüm mali hakları kapsar şekilde eser sahipliğini devam ettirdiği, 4110 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önce meydana getirilen dava konusu filmlerde o tarihler itibariyle icracı sanatçı hakları mevcut olmadığından; yapımcı/eser sahibi olan şirket ile davacıların murisi olan … arasında akdedilen sözleşmenin kural olarak belirli bir sonucun taahhüt edildiği işgörme sözleşmesi niteliği taşıdığı, dava konusu görüntülere ilişkin sinema eserlerinin meydana getirilmesi esnasında taraflar arasında yazılı bir sözleşme olmamakla birlikte, yapımcı şirket ile davacıların murisi …nın başrol oyunculuğuna ilişkin şifahi sözleşmenin taraflarca ifa edilip söz konusu sinema filmleri 12.06.1995 tarihinden önce meydana getirildiğine göre, film yapımcısının (imalatçının) herhangi bir sınırlama olmaksızın eserden doğan bütün mali hakları iktisap ettiği, sonradan çıkarılan 4630 Sayılı kanun ile sinema eserlerini de kapsayacak şekilde icracı sanatçılara bağlantılı hak sahipliği hakkı tanınmış olmasının da eser sahibi olan film yapımcısının mali haklarına herhangi bir kısıtlama getirmediği, zira murisin FSEK m. 80 ile sahip olduğu mali hakları filmlerin yapımı öncesinde yapımcıya uygun bir bedel karşılığında sözleşme ile devrettiği, yapımcı … bu kapsamda eser sahibi olup, filmlerin tüm haklarının Üsküdar …. Noterliğinin 01.06.2007 tarih ve … yevmiye numaralı devir sözleşmesi ile ihbar olunan … San, ve Tic. Ltd+ Şti’ne devrettiği, reklam filminin çekileceği sırada adı geçen eserlerin FSEK kapsamındaki tüm haklarını elinde bulunduran şirket olan Horizon’un da davaya konu reklam filmini yapan … firması ile 25.03.2016 tarihinde “Sinema Eserleri Telif Hakları Devir Sözleşmesi” imzalayarak filmlerin işleme, çoğaltma, yayma {kiralamak, ödünç vermek, satmak, dağıtım yapmak), temsil, işaret, ses veya görüntülü araçlarla kamuya sunma hakkı ve sair her türlü haklarını 20.000 TL + KDV bedel ve bir yıl süre ile reklamı yapan … şirketine devrettiği, böylelikle davacıların hak talebinde bulunmasının mümkün olmadığı gerekçelerine yer verilmiştir. Bu gerekçeler aynı zamanda yukarıda anılan Yargıtay kararlarının da gerekçesini oluşturmaktadır.Kararda özetle; Eserin yapım yılında, muris … ile yapımcı arasında sözlü bir sözleşme yapıldığı faraziyesinden yola çıkılarak, eserden kaynaklı mali hakların yapımcıda olduğu, daha sonra yapımcının bu hakları Horizon şirketine devrettiği, bu şirketin de bir devir sözleşmesi imzalayarak hakları, reklamı yapan şirkete devrettiğine işaret edilmiştir…. bir icracı sanatçı olup, 07.06.1995 tarihinde kabul edilen ve 12.06.1995 tarihli resmi gazetede yayımlanan 5846 sayılı yasanın 80. maddesinde değişiklik yapan 4110 sayılı Kanunla birlikte artık bağlantılı hak sahibidir. Değişiklikten önceki 5846 sayılı yasa hükümlerine göre bağlantılı hak kavramı henüz hayata geçirilmemişti ve sinema eserinin sahibi onu imal ettirendi. Ancak 4110 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik ile sinema eseri sahipliğini düzenleyen 8. madde hükmü değişikliğe uğrayarak, ”Sinematografik eserierde yönetmen, özgün müzik bestecisi ve senaryo yazan eserin birlikte sahibidirler.” denilmek suretiyle, sinema eseri üzerindeki eser sahipliği üç kişiye yani, yönetmen, özgün müzik bestecisi ve senaryo yazarına tanımış ve bağlantılı hak kavramı getirilmiştir. Diğer yandan 4110 sayılı Kanun değişikliği öncesinde sinema eserleri açısından koruma süreleri FSEK’in 29.maddesinde düzenlenmiş olup, bu hükme göre, sinema eserlerinde koruma süresi alenileşmeden itibaren 20 yıl olarak öngörülmekteydi. 1995 yılında 4110 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik neticesinde sinema eserleri için koruma süresi aleniyet tarihinden itibaren 70 yıl olarak değiştirilmiştir. Aynı kanun ile FSEK’e ek 2. madde eklenmiş olup bu maddeye göre; ” Bu kanundaki koruma süreleri komşu haklar, sinema eserleri, bilgisayar programlan ve veri tabantan bakımından, Kanunun yürüdüğe girdiği tarihten sonra alenileşen eserlere, işlenmeler ve mahsullere uygulanır. Bu Kanunun sinema eseri sahipliği ile ilgili hükümleri, 4110 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 12.06.1995 tarihinden sonra yapımına başlanan sinema eserlerine uygulanır.” düzenlemesi getirilmiştir. Kanun koyucu ek maddedeki değişikliği, sinema eseri sahipliğinin 4110 ve 4630 sayılı Yasada yapılan değişiklerde oluşan mevcut durumun özellikle koruma sürelerindeki değişikliğin, 1995 yılı öncesi sinema eseri sahipleri ile 1995 yılından sonraki sinema eseri sahipleri arasında oluşabilecek koruma sürelerine ilişkin eşitsizliği ortadan kaldırmak maksadıyla yapmış ve uygulamanın da geçmişe yönelik yapılmasını uygun görmüştür.Burada esasen tartışılması gereken, söz konusu kanun değişikliği ile getirilen ”bağlantılı hak” kavramının geçmişe uygulanabilir olup olmadığı hususudur. 5846 sayılı yasanın bazı maddelerinde değişiklik yapan 4630 sayılı yasanın 35.maddesi ile ek madde 2 de değişikliğe gidilmiştir. Ek madde 2/1.fıkraya göre “bu kanunla korunan T.C. vatandaşı eser sahipleri ve eser sahiplerinin hakları ile bağlantılı hak sahipleri tarafından üretilmiş Türkiye’de mevcut bütün eserlere, tespit edilmiş icralara ve fonogramlara uygulanır. Ek maddenin son fıkrasında ise, önceki yasada olduğu gibi “bu kanunun sinema eserleri ile ilgili hükümlerinin 4110 sayılı yasanın yürürlüğe girdiği 12/06/1995 tarihinden sonra yapımına başlanan sinema eserlerine uygulanacağı belirtilmiştir. Aynı maddenin 2.fıkrasında “1.fıkranın uygulanması sonucu kanun kapsamına alınan eserlerin tespit edilmiş icraların ve flogramların yasal kopyalarını elinde bulunduran kişilerin bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihi takip eden 6 aylık sürenin sonuna kadar yazılı bir izne tabi olmaksızın bu kopyaları satabileceği, bununla birlikte eserler tespit edilmiş icralar ve flogramlara ilişkin olmak üzere bu kanunla birlikte eser sahipleri ve diğer hak sahiplerine sağlanan hakların kullanılması eser veya bağlantılı (komşu) hak sahiplerinin iznine tabi olduğu belirtilmiştir. Bu hüküm bir geçiş hükmü olarak düzenlenmiştir.Görüldüğü üzere, bağlantılı haklar geçmişe yürütülmüş, değişiklikten önce hak sahibi olanların haklarının sona erdiği de bu değişiklikle belirtilmiştir.Aynı doğrultuda, kanununun geçici 1.maddesi ile, “bu kanun hükümleri yürürlükten önce ilk defa memleket içinde umuma arz yahut sicile kaydedilen eserlere de uygulanır. Eser veya mahsulün 08/05/1326 tarihli “Hakkı Telif Kanunu hükümlerine tabi olup olmaması bu durumu değiştirmez”. denilmek suretiyle hakkın geçmişe yürütülmesine izin verilmiştir. Bu madde 5846 sayılı yasanın ilk kez yürürlüğe girdiği tarihte kabul edilen bir düzenleme olup, o tarihte icracı hakları (somut olay açısından bağlantılı hak) tanınmadığı için sadece eser sahiplerinin haklarından söz edilmiştir ve maddeden çok açık bir biçimde yeni yasayla tanınan hakların yürürlük tarihinden önce oluşturulan eserlere de uygulanacağı belirtilerek yasanın getirdiği yeni koruma geçmişe yürütülmüştür. Bir başka deyişle, 5846 sayılı yasada değişiklik yapan 4110 sayılı yasa ile sağlanan korumanın sadece yasanın yürürlüğe girdiği 1995 tarihinden sonraki icralara değil, yasanın yürürlüğe girdiği tarihte Türkiye’de mevcut tespit edilmiş icralara da uygulanacağı, dolayısıyla komşu haklar bakımından geriye yürüyeceği kabul edilmiştir.Sanatçı, sermayesi emek olan bir kişidir. 5846 sayılı Kanunun 1.maddesinde, ”Bu Kanunun amacı, fikir ve sanat eserlerini meydana getiren eser sahipleri ile bu eserleri icra eden veya yorumlayan icracı sanatçıların, seslerin ilk tespitini yapan fonogram yapımcıları ile filmlerin ilk tespitini gerçekleştiren yapımcıların ve radyo-televizyon kuruluşlarının ürünleri üzerindeki manevi ve mali haklarını belirlemek, korumak, bu ürünlerden yararlanma şartlarını düzenlemek, öngörülen esas ve usullere aykırı yararlanma halinde yaptırımları tespit etmektir.” denilmek suretiyle kanunun amacının sanatçıyı korumak olduğu açıkça vurgulanmıştır. Aksine yorumların, yasanın amacıyla bağdaşmayacağı su götürmez bir gerçektir.Her ne kadar 4110 sayılı yasa ile yapılan değişiklikten önce, sinema eserinin sahibi onu imal ettiren olsa da, bağlantılı hak sahipliğinin korunmasının bu kapsamda değerlendirilemeyeceği ortadadır. Zira eser sahipliğinin verdiği hak, bağlantılı hak sahipliğine üstün tutulmamalıdır. Her ikisi de kendi bağımsızlığı içerisinde korunması gereken haklardır. Gerek Yargıtay’ın ve gerekse İlk Derece Mahkemesinin kararına konu olan gerekçeye göre, her ne kadar somut olayda, icracı sanatçı ile yapımcı arasında sözlü bir sözleşme yapıldığı ve bu sözleşmeyle mali hakların yapımcıya devredildiği belirtilmiş ise de, icracı sanatçının henüz bağlantılı hak sahibi olmadığı bir dönemde, sonradan yasa değişikliyle tanınan hakkın geçmişe dönük bir şekilde eserin yapıldığı tarihte devredildiğini kabul etmek hukuken olanaklı görünmemektedir.Somut olayda, davalı yapımcı olmayıp sinema eseri üzerindeki hakları yapımcıdan devralan dava dışı Horizon şirketinden bu hakları devralandır. Yukarıda açıklanan nedenlerle yapımcı yeni yasa gereği hak sahibi olmayıp, davalı da FSEK’in 54/1 maddesi gereğince hak sahibi değildir. Dolayısıyla icracı sanatçının yasal mirasçılarının izni olmaksızın işleme, çoğaltma, yayma, temsil, işaret, ses veya görüntülü araçlarla kamuya sunma gibi yasayla tanınan haklar, davalı da dahil olmak üzere başkaları tarafından izinsiz olarak kullanılamayacaktır.Özetle, davacıların murisi … bir icracı sanatçı olup, kendisinin 4110 sayılı Kanunla değiştirilen 5846 sayılı yasanın 80. maddesine göre bağlantılı hak sahibi olduğu, bu hakkın ilk defa 4110 sayılı yasa ile yapılan değişiklikle tanındığı, yine FSEK’in ek 2.maddesi ve geçici 1.maddeleri ile bu hakkın, yürürlük tarihinden önceki icraları da kapsayacak şekilde geri yürütüldüğü, FSEK’in 27/son maddesi ile koruma süresinin 70 yıla çıkarıldığı, yine FSEK’in 80. maddesi uyarınca icracı sanatçılara tanınan komşu hakların, izinsiz kullanımının yasaklandığı, somut olayda FSEK’in 52.maddesi kapsamında kullanıma ilişkin yazılı bir izin veya mali hak devrinin bulunmadığı, eserin yapıldığı tarihte varolmayan bir hakkın devrinin de hukuken mümkün olmadığı, farazi olarak kabul edilen devir sözleşmesinin yasa değişikliği ile tanınan bağlantılı hakkı içerdiğinin kabul edilemeyeceği, 5846 sayılı kanunun amacının sanatçıyı korumak olduğu, davacılar icracı sanatçının yasal mirasçıları olduğundan bu minvalde dava açma hakkına ve tazminat isteme hakkına sahip oldukları, Mahkemece tazminat talepleri yönünden değerlendirme yapılması gerektiği halde, eksik araştırma ve incelemeyle davanın reddine karar verilmiş olmasının hatalı olduğu anlaşılmakla aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.Yukarıda açıklanan sebeplerle, ilk derece mahkemesince esasa tazminat hesabına esas münhasır delil toplanmadan, eksik inceleme ve değerlendirmeye dayalı olarak karar verilmesinin, usul ve yasaya aykırı olması ve ilk derece mahkemesi kararının tüm istinaf sebepleriyle birlikte değerlendirilmesinin gerekmesi karşısında, istinaf istemine konu karara yönelik denetim yapılması mümkün bulunmamakla 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a-6 maddesi gereğince davacılar verkilinin istinaf başvurusunun kabulüne karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İstanbul 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 14/11/2017 tarih, 2016/90 Esas 2017/236 karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,2- Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 3- İstinaf yasa yoluna başvuran davacılar tarafından peşin olarak yatırılan 35,90 TL maktu istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine İADESİNE,4- Dosya üzerinde inceleme yapılması sebebiyle vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,5- İstinaf yasa yoluna başvuran davacılar tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. ve 362/(1)/g. maddeleri gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 04/11/2021