Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/600 E. 2021/1360 K. 11.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/600
KARAR NO: 2021/1360
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 17/11/2017
NUMARASI: 2016/975 E. – 2017/1139 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 11/11/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı asil dava dilekçesinde özetle; Triko İmalathanesinde kullanılmak üzere davalı …’e 13.420 kilogram iplik siparişi verdiğini, 17/04/2014 düzenleme tarihli ve 31/09/2014’ten başlamak üzere takip eden ayların sonuncu günü vadeli malen kaydını içeren 24’ü 3.500 USD, 4’ü de 4.000 USD bedelli toplam bedeli 100.000 USD tutarlı 28 adet bonoyu verdiğini, senetlerde vade tarihinin yazılmadığını, davalı …’in sipariş konusu malın teslim etmediğini, teslim etme imkanı da kalmayınca senetleri iyi niyetli 3. Şahıs karinesinden faydalanmak için diğer davalı …’a verdiğini, bu senetlerden 2’sinin İstanbul … İcra Müdürlüğünün … ve … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyaları ile takibe konulduğunu, bunlarla ilgili İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinde menfi tespit davası açtığını, davalı …’ı da tanımadığını, yapmış olduğu araştırmada diğer davalı ile iş ilişkisi olabileceğini öğrendiğini, iyi niyetli 3. Kişi karinesinden yararlanılmak amacıyla devredildiğini belirterek dava konusu senetler nedeniyle borçlu olmadığının tespitine ve senetlerin kendisine iadesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; Dava konusu senetler ile ilgili İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/142 Esas sayılı dosyasında menfi tespit davası açıldığını, davanın reddine karar verildiğini, bu sebeple derdestlik itirazında bulunduklarını, müvekkilinin iyi niyetli hamil olduğu, senede karşı iddialarının senetle yapılması gerektiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; Dava konusu senetler ile ilgili İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/142 Esas sayılı dosyasında menfi tespit davası açıldığını, derdestlik itirazında bulunduklarını, senet metninde malen kaydı bulunduğunu, bunun aksini iddia eden ispat etmesi gerektiğini, ispat külfetinin davacı da bulunduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince; “Tüm dosya kapmasından; davacı davaya konu 28 adet senedi, tekstil ürünü iplik siparişi nedeniyle, davalı …’e avans olarak verdiğini, malın teslim edilmediğini, senetlere ve iyi niyetli hamil oluşturmak amacıyla diğer davalıya verildiğini, senetlerin bedelsiz kaldığını belirterek borçlu olmadığının tespitine ve senetlerin davalılardan alınarak kendisine verilmesine talep etmiştir. Davacı dava dilekçesinde ve 17/11/2017 tarihli yazılı beyanında açıkça; 28 adet toplam 100.000-USD bedelli senetlerle ilgili menfi tespit isteminde bulunduğunu belirtmiş, İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/142 Esas sayılı dosyasında da, aynı senetler nedeniyle menfi tespit isteminde bulunmuştur. Dosyamızdaki davalı … İle İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/142 Esas sayılı dosyasındaki davalı … olup, davanın konusu da aynı senetler dolayısıyla bedelsiz kaldığı, sebebine dayalı olarak menfi tespit istemine ilişkindir. Her iki davanın tarafları, dava konusu ve sebebi aynıdır. İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/142 Esas sayılı dosyasında karar verilmiş ancak henüz kesinleşmemiştir. Aynı davanın mahkememizde tekrar açılması nedeniyle derdestlik söz konusudur. Bu sebeple açılan davanın … yönünden HMK’nun 114/1-ı, 115. maddeleri gereğince usulden reddine karar vermek gerekmiştir. Davalı … yönünden ise, dava konusu senetlerin avans olarak verildiği iddia edilmektedir. … ise, iyi niyetli 3. Kişi olduğunu iddia etmektedir. Senetlerin avans olarak verildiği iddiasına gelince; senet kambiyo vasfında olup, kambiyo senetleri ödeme aracı olarak kullanılmaktadır. Ödeme aracının verilmesiyle malında alındığı karinesi bulunmaktadır. Bunun aksini iddia edenin aynı ölçüde delille ispat etmesi gerekmektedir. Davacı bu yöndeki karinenin aksini ispat edememiştir. Diğer yönden ise, kambiyo senedinin elde eden kişinin, kötü niyetli olduğu veya senedin elde edilmesinde ağır kusuru bulunduğunu ispat külfeti karşı tarafa aittir. Davacının da davalı …’ın senetlere ağır kusurla veya kötü niyetle aldığı yönündeki iddiası ve ispatı söz konusu değildir. Bu hususlar dikkate alınarak … yönünden de davanın esastan reddine” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Her ne kadar 1 no’lu davalı hakkındaki davanın “derdestlik nedeniyle usulden reddine” karar verilmiş ise de, mahiyeti gereği davanın her iki davalıya karşı açılma zorunluluğunun gözardı edildiğini, senetlerin İstanbul …İcra Müd.’nün … ve İstanbul … İcra Müd.’nün … Esas sayılı dosyalarından takibe konu yapıldıkları ve İstanbul 3.Asliye Ticaret Mahkemesi’nde 1 no’lu davalı tarafından “…” isimli tanıdığı şahsa ciro edilerek onun eliyle tahsile koydurulması sebebiyle her ikisine karşı açılmak durumunda kalındığını, daha sonra 1 no’lu davalının, senetlerin diğer kısmını ise yine tanıdığı 2 no’lu davalıya ciro ederek Bakırköy …İcra Müd nün … Esas sayılı dosyasından takibe konu yaptırdığını, bu sebeple her iki davalı arasındaki “muvazaalı ciro-devir”’ konusu gündeme getirilmeden şekil olarak iyiniyetli üçüncü kişi” görünümünden istifade etmek için yola çıkmış olan sadece 2 no’lu davalıya karşı dava açıp sonuç almanın olanaksız olduğundan, 1 no’lu davalıya her iki davada da yer verilmesinin usuli bir zorunluluk olduğunu, derdestlik nedeniyle verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğundan kaldırılması gerektiğini, -Taraflarınca dosyaya sunulmuş bulunan 19.09.2017 tarihli “delil listesi”nin 8.Maddesinde açıkça “her iki davalı hakkında yemin” deliline dayanıldığı gibi, aynı dilekçenin 2, 5, 6 ve 7.sıralarındaki delillerinin de toplanıp tartışılmadan noksan soruşturma ve incelemeyle karar verildiğini, iplik ticaretine ilişkin “Sipariş Anlaşması” başlıklı 11.03.2014 tarihli belgenin Mahkemece hiç dikkate alınmadığını, -Kararda 2 no’lu davalı hakkındaki davanın ispatlanamadığından reddine karar verildiği belirtilmesine rağmen, dayanılan deliller toplanmadığından verilen kararın dosya kapsamı ile örtüşmediğini, davalılar arasındaki senetlerin ciro ve devrinin muvazaaya dayandığı, her iki davalı arasında senetlerin devrini gerektirecek gerçek bir alacak-borç ilişkisi bulunmadığı bu nedenle şirketlere ait ticari defter ve kayıtlarla muhasebe evrakının bilirkişi vasıtasıyla incelenmesinin talep edildiği ancak Mahkemece bu yolda herhangi bir araştırma ve inceleme gereği duyulmadan davanın sonlandırıldığını, -2 no’lu davalının iyiniyetli hamil olmadığını, 1 no’lu davalının güvenilir emanetçisi pozisyonunda olduğunu, davalılar arasında senetlerin devrinin tamamen danışıklı olup 2 no’lu davalının bu senetlerin bedelsiz olduğunu bilerek zararına hareket ettiğini, muvazaanın ortaya çıkartılması yönündeki taleplerinin incelenmediğini, -Dava dilekçesinde 1 no’lu davalının FETÖ örgütüne mensup olması sebebiyle ortadan kaybolarak işlerini güvendiği başkaları üzerinden yürütmekte olduğunu, davalılar arasındaki güvene dayalı bu özel ilişki sebebiyle 2 no’lu davalının senetlerin bedelsiz olduğunu bilmemesinin imkânsız olduğunu dolayısıyla bedelsizlik ve muvazaaa sebebiyle her iki davalıya da hiçbir borcunun bulunmadığını Mahkemece delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek noksan soruşturmayla verilen red kararının usul ve yasaya aykırı olduğundan, bu kararın ortadan kaldırılmasını talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava hukuki niteliği itibarıyla “Menfi Tespit (Bonodan Kaynaklanan)” davasıdır. 6100 Sayılı HMK’nın 114/1-ı maddesinde de açıkça belirtildiği üzere; aynı davanın daha önceden açılmış ve halen görülmekte olmaması dava şartı niteliğinde olup, HMK’nın 115/1. Maddesi uyarınca da bu hususun resen göz önüne alınması usulen zorunludur. Davacı taraf, davalılar arasındaki ilişki nedeniyle davanın her ikisine karşı birlikte açılması gerektiğini ileri sürmüş ise de, davalılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı söz konusu olmadığı, davaların ayrı ayrı açılabileceği, davalı …’ın kötü niyetli ya da ağır kusurlu olduğunun , davalı … yönündeki istemden bağımsız olarak değerlendirilebileceği, ispat vasıtaların her iki davalı yönünden ayrı olduğu, bu yönüyle davalılar arasındaki teknik gereklilik nedeniyle davanın açılmış olduğu davacı iddiasının hukuka uygun bulunmadığı, derdestlik yönündeki dava şartına ilişkin verilmiş olan kararın hukuka uygun olması nedeniyle bu yöndeki istinaf isteminin reddi gerektiği anlaşılmıştır.Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğretide ve gerekse uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak iki gruba ayrılmaktadır; mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukuki işlem yapmayı (oluşturmayı) istemezler, yalnız görünüşte bir hukuki işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispi muvazaada ise taraflar gerçekten belli bir hukuki işlem yapmak isterler, ancak onu saklamak amacıyla, bir başka hukuki işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulunurlar. Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukuki sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/1-1265 – 2020/764 Ek sayılı kararı bu mahiyettedir). Eğer muvaza iddiası, bu işlemin tarafları veya onlara halef (ardıl) olanlarca, diğer bir değişle sözleşmenin taraflarından birine teb’an dava açanlar tarafından ileri sürülmüşse, TMK’nın 6. maddesi gereğince iddia sahibi tarafından ispat edilmesi gerekir. Bu ispatın da, sözleşmeye karşı ileri sürüldüğünden, kesin delilli yapılması gerekir (Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 04.07.2019 tarih ve 2018/2379 esas, 2019/4330 sayılı ilamlarında belirtildiği üzere), üçüncü kişiler yönünden ise, yine TMK’nın 6. maddesi gereğince ispat külfeti ileri süren tarafa ait olmakla birlikte, HMK’nın 203/1-d. maddesi gereğince, her türlü delille ispat edilmesi mümkündür. Davalıların arasındaki dava konusu senedin muvazaalı olduğu iddia edilmekle, davacı davalılar arasındaki işlemin bizzat tarafı olmadığından muvazaa iddiasını tanık dahil her türlü delil ile kanıtlayabilir. Buna göre somut olay ve davacı delillerine bakıldığında, ticari defter ve kayıtların incelenmesi neticesinde, defter ve kayıtlarda bulunmayan senetlerin muvazaa iddiasını kanıtlanamayacağı, bu nedenle incelenmesinin de muvazaa iddiası için gerekli olmadığı, tanık deliline dayanıldığı ancak tanık isimlerinin bildirilmediği, tanıkların görgüye dayalı tanık olması gerektiği ancak dava dilekçesi ve sunulan beyan dilekçeleri incelendiğinde davalılar arasındaki muvazaa iddiasına yönelik tanık da bulunmadığının görüldüğü, yemin deliline dava dilekçesinde dayanılmadığı, delil listesinde dayanıldığı, delil listesi ile dava dilekçesinde dayanılmayan delillerin öne sürülemeyeceği, sipariş anlaşmasının senetlerin avans olarak verildiğine ilişkin kayıt içermediği, bu nedenlerle davacının delillerinin yeterince incelenmediğine yönelik istinaf isteminin, hukuka aykırı bir karar verilmemiş olması nedeniyle yerinde olmadığı, davacının muvazaaya ilişkin delillerin yetersiz olduğu, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 17/11/2017 tarih ve 2016/975 E., 2017/1139 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 27,90 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 11/11/2021