Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/60 E. 2020/220 K. 22.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/60 Esas
KARAR NO: 2020/220
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 10/07/2017
NUMARASI: 2013/234 E. – 2017/612 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Ticari Satımdan Kaynaklanan)|Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)|Menfi Tespit (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 22/10/2020
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; davacıların … varisleri olup, murisin 19.11.2012 tarihinde 79 yaşında vefat ettiğini, davacılardan …’ın eşi … İstanbul’a geldiğinde takipten tesadüfen haberdar olduğunu, icra dosyasını görmek için başvurduklarını ancak dosyanın bulunamadığını; ancak takibin 06.05.2011 tanzim tarihli 10.08.2011 vade tarihli 150.000-TL bedelli ibareyi taşıyan bono için takip yapıldığını öğrenebildiklerini, bononun tanzim tarihinde murisin 78 yaşında olup, parkinson ve alzheimer hastası olduğunu, 1995 yılından bu yana Bakırköy Devlet Hastanesinde Kontrol altında iken vefat ettiğini, sağlığında böyle bir senetten hiç bahsetmediğini imzanın murise ait olmadığını, öncelikle imza incelemesi yapılmasını, senet üzerinde malen kaydı bulunduğunu, bu yaştaki bir kişinin bu miktar mal almasının mümkün olmadığını icra dosyasının inceleyemediklerini için usulsuz işlemler hakkında bir bilgi sahibi olamadıklarını; tanzim tarihinde de hastalıkları nedeniyle ehliyetli olmasının mümkün olmadığını; İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyasındaki takibin durdurulmasını, takip dayanağı senetten dolayı davalıya borçlu bulunmadığının tespitini, takibin iptalini, icra takibi haksız ve kötü niyetli olduğundan, takip konusu alacağın %40’ından aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatının davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davalı şirketin inşaat sektöründe faaliyet gösterdiğini, muris … İstanbul ili, Zeytinburnu İlçesi, … Mah. … ada, … parsel sayılı taşınmazda hissedar olduğunu, taşınmazın uzun yıllar ödenmeyen vergi ilişiklerinin kesilmesi ve intikal vergiler ciddi rakamlar oluşturmuş olduğu, bu işlem sırasında belgeli ve belgesiz olarak yapılan tüm harcamaların davalı şirket tarafından ödendiğini, tapu kaydında borçluların hisseleri üzerine 2011 yılında haciz konulduğu, konulan bu şerh nedeniyle davalı şirketle hissedarlar arasında sözleşme yapılsa dahi inşaatın yapılması mümkün olmadığından ve senet düzenleyen hissedarlar tarafından davalı şirketçe bu hususta yapılan harcamalar geri ödenemediğinden 2013 yılı temmuz ayında satış talebinde bulunulmuş ve taşınmazın iştirak halinde mülkiyet hükümlerine tabi olması nedeniyle davacıların murisine ait takip dosyası dışındaki tüm takip dosyalarında icra mahkemelerinden ortaklığın giderilmesi davası açma hususunda yetki kararları alındığını, davacıların murisi hakkında başlatılan icra takibinin ve dayanağı davalı şirket ile yapılacak kat karşılığı inşaat sözleşmesi olduğunu, bu işin görüşülmesi ve diğer aşamalarda davacılardan … birçok kez babası muris … ile davalı şirkete geldiğini ve görüşmelere katıldığını, kendisi tüm bu olayları yakından bildiğini, davacıların murisine ne zorla ne de hile ile senet imzalatılmadığını, senet borçlusu muris …’ın senedin tanzim tarihi itibariyle 78 yaşında olduğu, parkinson ve Alzheimer hastası olduğunu bu nedenle hak ve fiil ehliyetine sahip olmadığını iddia etmekte olup, öncelikle kendilerinin dava dilekçesi ekinde sadece ilaç alımına ilişkin eczane çıktıları mevcut olduğu, sunulan bu belgelerin tamamının tanı bölümünde parkinson hastalığı yazmakta olup, Alzheimer hastası olduğuna dair bir ibare olmadığı gibi kendisine verilen raporda belirtilen ilaç etken madde bilgilerinden belirtilen “…, …+…+…” parkinson tedavisinde kullanılan ilaçlara ilişkin olduğu, davacı taraf parkinson hastalığının hak ve fiil ehliyetini kaldıran bir hastalık olmadığını bildiğinden iddialarını inandırıcı hale getirmek için Alzheimer ibaresini eklemek lüzumunu duyduğunu, davalı şirket henüz resmi olarak imzalanmış ve bir kat karşılığı inşaat sözleşmesi mevcut olmadan bu masrafları yapmak durumunda kaldığından kendilerinin kabulü ve isteği ile hissedarlardan ve …’dan senetler alınmış ve alınan bu senetlere ilişkin icra takibi yapıldığını, bu nedenlerle davanın reddi ile İİK’nın 72/4 maddesinin alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonunda; Mahkemece yazılan müzekkerelere verilen cevabi yazılarda ve en son alınan bilirkişi raporunda davalı tarafça … Kağıthane şubesine ait 09.05.2010 tarihinde yapılan 71.400-TL’lik çekin … hesabına otomatik provizyon ile ödendiği, 13.05.2011 tarihli 71.400-TL’nın ödenen … adına takasla ödendiği, Zeytinburnu Belediye kayıtlarında yer alan ve dava dışı … adına yapılan toplam 150.375,08-TL ödemenin 100.251-TL ‘lik kısmının davalı şirketin … hesaplarından ödendiği, 50.125,02-TL kısmının … tarafından kredi kartı ile ödendiği tespit edilmiş ise de davalının senedi talil etmesi nedeniyle ispat külfeti yer değiştirmiştir. Kambiyo senetleri sebepten mücerret olup, senet malen düzenlenmesi karşısında davalı ispat yükü değişen davada ödemelerin senet karşılığı yapıldığını, yazılı olarak ispatlayamamıştır. Davalı delillerini hasretmiş delil listesinde açıkça yemine de dayanmadığı tespit olunmakla, yemin delili hatırlatılmamış ve davalı tarafça iddiaları senet karşısında yazılı olarak ispatlanamadığından davanın kabulüne karar verilmiştir. Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle, senet nedenli başlatılan takibin murise ait taşınmaz hissesini icra yoluyla sattırıp ele geçirmeye yönelik olduğunu, bu nedenle kötü niyet tazminat taleplerinin kabulü gerektiğini, kötüniyet tazminat oranının İİK’nunda %40 iken, 2013 yılında yürürlüğe giren değişiklikle %20 ye düşürüldüğünü, ancak icra takibi 2011 yılında yapılmış olduğundan, o tarihte geçerli olan %40 oranının uygulanması gerektiğini, Mahkeme kararının kötüniyet tazminatı yönünden bozulmasına veya “takip konusu alacağın %40’ı olan 60.295,89 TL kötü niyet tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine” hükmümün Mahkeme kararının hüküm fıkrasına ilavesi suretiyle düzeltilerek onanmasına, karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle, davalı aleyhine açılan davada davacı taraf dilekçesinde hukuki ehliyetsizlik, imza inkarı gibi tüm sebepleri ileri sürdüğünü ve alınan raporlar ile davacıların murisinin senedin imza tarihinde hukuki ehliyetinin varlığı ve imzanın da kendisinin eli ürünü olduğunun sabit olduğunu, taraflarınca dosyaya sunulan cevap dilekçesi ve tüm yazılı beyanlarında taraflar arasındaki ilişkinin ne olduğu ayrıntılı olarak anlatıldığını ve davacı tarafın bunun aksini ispat edemediğini, -senedin davalı tarafından talil edildiği sebebi üzerinde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun yerleşik bir çok kararında da belirtildiği üzere davalı tarafından dava dayanağı senedin talil edilmesi durumunda ispat külfeti yer değiştirerek bu külfet davalı tarafa geçeceği hususunda tartışma olmadığını ancak toplanan bu deliller ışığında yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda alınan ek raporda müvekkil şirket tarafından yapılan harcamaların belgeleri ile sabit olduğunu, taraflar arasındaki tek hukuki ilişkinin de bu olduğunda müvekkil şirket tarafından davacıların murisi ve diğer hissedarlar lehine yapılan tüm kazandırmaların (veraset ve intikal işlemlerinin yapılması, birikmiş emlak vergi borçları ve cezalarının ödenmesi ile davacıların murisi ve diğer hissedarları açıkça hak sahibi gösteren güncel tapu kaydının çıkarılması gibi işlemler) sebebi de bir olaydır ve dava konusu senedin verilmesine neden olay olduğunu, … Kağıthane Şubesinden gelen çek bedelinin ödenmesine dair cevabi yazı ve gerekse Zeytinburnu Belediyesinden gelen cevabi yazılarda belirtilen ödemeler ile ilgili olarak davalının banka hesabı ile davalı şirket ortağının eşinin kredi kartı ile yapıldığı sabit olan vergi ödemelerinin mahkemece ne gerekçe ile ispat vasıtası kabul edilmediğinin anlaşılamadığını, davalı şirketin de ticari faaliyetleri arasında hayır amacıyla insanların emlak vergi borçlarını ödeme gibi bir işi olmadığından, bu ödemelerin senede karşılık yapılmadığı gerekçesinin hiçbir şekilde yerinde olmadığını, -dosyada mevcut cevap dilekçelerinin sübut nedenleri bölümünde delillerinin sıralandığını ve 14. Bentte ise “Her türlü yasal delil” denildiğini, delil listesinde yazılı her türlü yasal delil ibaresinin yemin delilini de kapsadığını tüm Yargıtay Hukuk Dairelerinin içtihatları ile sabit olduğu gibi bu hususta tereddüte mahal olmadığını bu nedenlerle İstinaf başvuru taleplerinin kabulü ile kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Dava; kambiyo senedinden kaynaklı menfi tespit istemine ilişkin olup, uyuşmazlık senedin düzenleme tarihinde 78 yaşında olan murisin kat karşılığı inşaat taşınmazında yapılacak masraflar için teminat olarak dava konusu senedin alınıp alınmadığı, senedin kötü niyetli olarak icra işlemine konu olup olmadığı hususlarına ilişkindir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Öncelikle alacağın dayanağını teşkil eden kambiyo senedinin ve bu senette yer alan bedel kaydının hukuksal anlamını irdelemekte yarar vardır. Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illi ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. İşte bu gaye bir kambiyo senedinde mündemiç hakkın doğumu ve devri açısından hukuki sebebi teşkil eder. Kambiyo senedi düzenlenmesi dolayısıyla ortaya çıkan ilişki “kambiyo ilişkisi” ismiyle anılmaktadır. Kambiyo senedi vermek suretiyle borç altına giren borçlu “kambiyo taahhüdü”nde bulunmuş olur. Kambiyo ilişkisinin altında esas itibariyle bir asıl /temel borç ilişkisi vardır. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır. Bu genel açıklamadan sonra hemen belirtelim ki, bono, ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo senedidir. Bu nedenle bonoyu düzenleyen, asıl borçlu durumundadır (6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) m. 691/1). Bonoda şekil şartları TTK’nın 688. maddesinde sayılmıştır. Bunlar; “Bono” ya da “Emre Muharrer Senet” ibaresi, kayıtsız şartsız bir bedel ödeme vaadi, vade, ödeme yeri, lehtar, keşide yeri ve tarihi, keşidecinin imzasıdır. Zorunlu şartlardan biri eksik olduğu takdirde, senedin bono niteliği kaybolur. Bunlardan vade ve ödeme yeri esaslı şekil şartlarından değildir. Sayılan zorunlu şekil şartlarının yanında seçimlik şartlar da vardır. Bonoya isteğe bağlı olarak, faiz, bedelin nakden yada malen alındığı veya yetkili mahkeme kayıtları da konabilir (Poroy,R.: Kıymetli Evrak Hukuku Esasları 11. Bası, İstanbul 1989, s. 237 vd.). Yerleşik Yargıtay içtihatları ve öğretide kabul edildiği üzere, bonolara özgü seçimlik unsurlardan biri de temel borç ilişkisinden kaynaklanan borcun dayandığı nedenin gösterilmesine yönelik “bedel kaydı”dır. Yinelemek gerekirse “bedel kaydı” kambiyo senedinin ihtiyari kayıtlarındandır. Bu kayıt keşidecinin (borçlunun), senedin lehtarından (alacaklıdan) karşı edayı aldığını ispata yarar. Aslında kambiyo senetleri hukuku yönünden bu kayıtların bir anlamı ve önemi yoktur. Çünkü kambiyo senedinin düzenlenmesiyle, mücerret bir borç ilişkisi yaratılmaktadır. Bu nedenle de karşı edimin elde edilip edilmediğinin önemi de bulunmamaktadır. Temel borç ilişkisinin bir sözcükle senede yansıtılması şeklinde ortaya çıkan bedel kaydının varlığı ya da yokluğu senedin bono niteliğini etkilemez. Bedel kayıtları daha çok keşideci ile lehtar arasındaki iç ilişki yönünden ve ispat konusunda önem taşır. Kişisel defi nedenlerinin varlığının kanıtlanmasını kolaylaştırır. Sözü edilen kayıtlar özellikle ispat hukuku açısından ilgilileri bağlayıcı niteliktedir. Bedel kaydı içeren bononun lehtarı, artık senedin “kayıtsız ve koşulsuz bir borç ikrarı olduğu” yolundaki soyutluk kuralına dayanamayacaktır. Borç ikrarını içeren bir belge aleyhine kanıt sunulabilir. Ancak; ikrar borcun nedenini içeriyorsa, sadece bu nedenin gerçekleşmediğinin kanıtlanması gerekir (12/4/1933 gün ve 1933/30-6 sayılı YİBK ). Bono, bağımsız borç ikrarını içeren bir senettir. Bu nedenle bir illete bağlı olması gerekmez ve kural olarak ispat yükü senedin bedelsiz olduğunu ileri süren tarafa aittir. Ancak senette borcun nedeni “mal” ya da “nakit” olarak belirtilmişse, davacının yazılı borç sebebine dayanmaya hakkı olacağından, ispat yükü bunun aksini ileri süren tarafa ait olacaktır (HMK’nın m. 191/1, TMK m. 6). Eğer yanlardan biri senet metninde yazılı kaydın doğru olmadığını söylüyorsa, buna senedin talili denmektedir. Bu anlamda talil senet metninde açıklanan düzenleme (ihdas) nedenine aykırı beyanda bulunma anlamına gelmektedir ve bu hâlde ispat yükünün kaydın aksini iddia edene ait olacağında kuşku bulunmamaktadır. Tüm bu açıklamalardan sonra, senette malen kaydı olduğu, mal karşılığı verildiği iddiasının aksine borç karşılığı teminat amacıyla alındığının davalı tarafından beyan edildiği ispat yükünün senedin talil edilmesi nedeniyle davalı tarafta olduğu ve sunulan deliller incelendiğinde davalının talil nedeniyle bağlı olarak davalı tarafından 150.000 TL tutarlı davacı murisine ödeme yapması gerektiği, ancak dekontlarda davacı murisine yapılan ödeme bulunmadığı, mirasçılardan …’a yapılan ödemenin muris adına yapıldığı kabul edilse bile davalı tarafça … Kağıthane şubesine ait 09.05.2010 tarihinde yapılan 71.400-TL’lik çekin … hesabına otomatik provizyon ile ödendiği, bu bedelin de senet bedelini karşılamadığı ve senet tanzim tarihi ile arasında 1 yıl bulunduğu, yapılan ödemelerin senet ile bağlantısının kurulamadığı ve senet miktarı ile ödemelerin ve tarihlerin de bağlantısının kurulamadığı görülmekle Mahkeme kararının bu yönden yerinde olduğu anlaşılmıştır. Yemin delili 6100 Sayılı HMK’nın 225 ve devamı maddelerde düzenlenmiştir. Yemin kesin delillerdendir. Yemin deliline dayanan taraf, iddia veya savunmasının diğer delillerle ispatlanmamış olması nedeniyle bu delile sıra gelmiş olduğunu başka türlü bilemeyeceğinden mahkeme, yemin teklif etmek hakkı bulunduğunu istek sahibine hatırlatmakla yükümlüdür. Şu durumda kural olarak, yemin teklifi hakkı kullandırılmadan karar verilemez. İddia veya savunmasını ispat edemeyen tarafa yemin teklif etme hakkının hatırlatılabilmesi için yemin deliline dayanılmış olması da gerekir. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu’nun 03.03.2017 T. 2015/2 E. 2017/1 K. sayılı kararı gereğince açıkça yemin deliline dayanılmamış ise dilekçede yer alan sair deliller gibi bir ibare yemin deliline dayanıldığı anlamına gelmez. Cevap dilekçesinin deliller bölümünde açıkça yemin deliline dayanılmamış ise de “ilgili tüm deliller” denildiği ve davanın 1086 sayılı HUMK.un yürürlüğü döneminde açılmadığı, bu sebeple 6100 sayılı HMK uyarınca açıkça yemin deliline dayanılması gerektiği davalı yanın istinaf başvurusunun bu sebeple yerinde olmadığı görülmüştür. 2004 Sayılı İ.İ.K’ nun 72/5 maddesi uyarınca, menfi tespit davası açan borçlu lehine kötü niyet tazminatına hükmedilebilmesi için icra takibinin haksız olmasının yanı sıra takibin kötü niyetle yapılması da zorunludur. Bir başka deyişle, takibin kötü niyetle yapıldığının iddia ve ispat edilememesi halinde, sadece takibin haksız olması nedeniyle borçlu lehine kötü niyet tazminatına hükmedilebilmesi olanaklı değildir. İcra takibinde bulunan alacaklının da kötü niyetli olup olmadığının somut olaya özgü olarak değerlendirilmesi gerekir. Somut uyuşmazlıkta taraflar arasında bir ticari ilişkide mevcut olduğu, davacıların beyanına rağmen murisinin senedin imza tarihinde hukuki ehliyetinin varlığı ve imzanın da kendisinin eli ürünü olduğunun sabit olduğu, davalının alacağı takibe koyduğu için kötü niyetli olduğu varsayılamaz. Bu sebeplerle kötü niyet tazminat talebinin reddine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırı bir durum bulunmamıştır. Yukarıda açıklanan sebepler ve tüm dosya içeriğine göre ; ilk derece mahkemesince taraflarca gösterilen delillerin toplanmasında, değerlendirilmesinde esas ve usul bakımından hukuka aykırılık bulunmadığından davacı ve davalı vekillerinin tüm istinaf nedenleri yerinde görülmediğinden 6100 Sayılı HMK’nun 353/1. fıkrası (b-1) bendi uyarınca istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Usûl ve yasaya uygun İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 10/07/2017 tarih ve 2013/234 E., 2017/612 K. sayılı kararına karşı davacı ve davalı vekilleri tarafından yapılan istinaf taleplerinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2- Davalıdan alınması gerekli 10.297,03 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından davalı tarafından yatırılan 2.574,50 TL harcın mahsubu ile bakiye 7.722,53 TL harcın davalıdan alınarak Hazineye GELİR KAYDINA, 3- Davacıdan alınması gerekli 54,40 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından davacı tarafından yatırılan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,00 TL harcın davacıdan alınarak Hazineye GELİR KAYDINA, 3- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına avukatlık ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 4- Taraflarca istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerilerinde BIRAKILMASINA, 5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 sayılı Kanunun 31 inci maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. hükmü gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 22/10/2020