Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/6 E. 2020/4 K. 17.09.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E K A R A R I
DOSYA NO: 2020/6 Esas
KARAR NO: 2020/4
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/05/2017
NUMARASI: 2017/85 E. – 2017/459 K.
DAVANIN KONUSU: Kefalet Sözleşmesinin Geçersizliğinin Tespiti
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 17/09/2020
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; Davacı … ‘ın davalılardan … ile 24/07/1989 tarihinden bu yana evli olduğunu ve tapuda eş adına kayıtlı olan … cad. no : … Sarıyer / İstanbul adresindeki taşınmazın aile konutu olarak kullanıldığını, davalı …’ın, davacı eşinin açık muvfakatı olmaksızın tapuda adına kayıtlı olan ve aile konutu olarak kullanılan taşınmaz üzerine 09/05/2014 tarihinde yapılan resmi senetle, diğer davalı … lehine birinci derece ipotek tesis ettirdiğini, genel kredi sözleşmeleri ile davalı … ‘ın eşinden izinsiz ve habersiz 1500.000 TL ve 3.000.000 TL kefalet alındığını, TMK.nun 193 maddesi ile eşlerin birbirleri ve üçüncü kişilerle olan hukuki işlemlerinde özgürlük alanının tanındığını, 194 maddesi hükmü ile eşlerin aile konutu ile ilgili bazı hukuksal işlemlerinin diğer eşin rızasına bağlı olduğu kuralının getirilerek eşlerin hukuki işlem özgürlüğü, ” aile birliğinin ” korunması amacıyla sınırlandırıldığı, davalı … Bankası tarafından 11/07/2016 tarihinde kredi borçlusu … dava dışı LTD. Şti. ve ipotekli taşınmazın maliki … aleyhine ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatıldığını, müvekkilinin … tarafından takibin iptali için İzmir 9, İcra Hukuk Mahkemesinin 2016/504 esas, sayılı şikayeti üzerine davalılardan … Bankasının verdiği dilekçede TMK.nun 194 ‘teki kısıtlamanın üçüncü kişiler bakımından ifade edilebilmesi için tapuya şerh verilmesinin gerektiğini eğer böyle bir şerh bulunmazsa TMK.nhun 1023 ve 3. maddeleri uygulanarak iyi niyetli hak sahiplerinin haklarının korunacağının ileri sürüldüğünü, Yargıtay uygulamasına göre tapuda aile konutu şerhi bulunmasa da bankanın bu taşınmaz üzerinde ipotek tesis edebilmek için eşin rızasını almak zorunda olduğunu, dava konusu … cad. no : … Sarıyer / İstanbul adresindeki taşınmazın tapu kaydına aile konutu şerhi konulmasına, taşınmaz üzerinde bulunan davalı banka lehine kurulan ipoteğin kaldırılmasına, ipoteğin üzerinde bulunan davalı banka lehine kurulan ipoteğin kaldırılmasına, ipoteğe temel teşkil eden ve aynı kapsamda mütalaa edilmesi gereken davacı eş onayı olmayan diğer davalı …’a ait 2 adet biri 1.500.000 TL ve diğeri 3000.000 TL kefalet işlemlerinin geçersizliğinin tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; İpotek alacaklısı davalı Bankanın iyiniyetli 3. şahıs olduğunu, ipoteğe konu taşınmazın tapu kütüğünde herhangi bir şerh olmadığını, Bankanın iyi niyetinin korunması gerektiğini, davacının hesapları incelendiğinde, kefil olunan asıl borçlu şirket sahibine çeşitli tarihlerde ödemeler yaptığını, davalılardan …’ın , kredi borçlusu şirketin, kardeş şirketi olan … Ltd. Şti’nin eski ortaklarından olduğunu ve davacı eşin bu nedenlerle ipotekten haberdar olduğunu, dava konusu ipotekli taşınmazın aile konutu olmadığını, davalı …’ın yurtdışında yaşadığını, neticeten davanın reddine karar verilmesi talebinde bulunduğu görülmektedir.Dava ilk olarak İstanbul 15. Aile Mahkemesinde açılmış olup, İstanbul 15. Alie Mahkemesi tarafından 22/09/2016 tarihinde verilen kararda, Davalı eş … ile davalı banka arasında sözleşme ilişkisi bulunması ve sözleşmenin geçersizliğinin ileri sürülmesine göre görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi olduğu ve bu nedenlerden dolayı mahkemenin görevsizliğine, Aile Konutu şerhi yönünden dosyanın yeni bir esasa kaydedilmesine karar verilmiştir. Görevsizlik kararı üzerine, davacı vekili, yargılama görevinin Aile Mahkemesine ait olduğu, davacının asli talebinin aile konutu şerhi ve ipoteğin kaldırılması talebi olup bu talebin yasal dayanağınında TMK’nun 194/1.maddesi hükmü olması nedeniyle taleplerin birbirinden ayrılması ve özellikle ipoteğin fekki ile kefaletin geçersizliğine ilişkin davanın Asliye Ticaret Mahkemelerinde görülmesinin mümkün olmadığını belirterek istinaf yoluna başvurmuştur.İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi tarafından, TMK’nın 194.maddesinden kaynaklı Aile Konutu Şerhi ve aile konutu üzerinde kurulan İpoteğin Fekkine ilişkin talebi içeren davanın birlikte Aile Mahkemesinde görülmesi gerektiğinden, bu konuda görevsizlik kararı vermesinin usul ve yasaya aykırı olduğu için istinaf talebinin kabulüne, davacının istinaf isteğinin BK’nın 584/1. Maddesi gereğince kefalet sözleşmesinin geçersizliğine ilişkin istekle ilgili ise görevsizlik kararı yerinde görüldüğünden bu karara yönelik istinaf isteğinin esastan reddine karar verilmiştir.Görevsizlik kararı üzerine, İstanbul Anadolu 18. Asliye Ticaret Mahkemesince, Davalı banka ile dava dışı … Ltd Şti arasında imzalanan ve diğer davalı …’ın kefaleti bulunan 12/5/2014 tarihli genel kredi sözleşmesi incelendiğinde …’ın 1.500.000 TL limitle … LTd Şti ‘nin kullanacağı krediye müteselsil kefil olduğu, ancak eş rızasının alınmadığı yine davalı banka ile dava dışı … Ltd Şti arasında imzalanan ve diğer davalı …’ın kefaleti bulunan 27/12/2012 tarihli genel kredi sözleşmesi incelendiğinde …’ın 02/5/2014 tarihinde 3.000.000 TL limitle … Ltd Şti ‘nin kullanacağı krediye müteselsil kefil olduğu, ancak eş rızasının alınmadığı tespit edildiği, Kefalet miktarlarına göre, nisbi harcın davacı tarafa tamamlattırıldığı, Her iki genel kredi sözleşmesi de 6098 Sayılı Borçlar Kanunun yürürlüğe girdiği 01/7/2012 tarihiden sonra imzalanmış olup, Borçlar Kanunun 584/1.maddesine göre, kefalet sözleşmesinin geçerli olabilmesi içinde eş rızasının da alınmış olası gerektiği, alınan aile nüfus kayıt tablosuna göre davacı ile davalı … 24/7/1989 tarihinden itibaren evlidirler. 28/03/2013 tarihinde BK 584.maddesine ek fıkra eklenerek , buna göre borçlu şirketin ortak ve yöneticileri kefaleti sırasında eş rızası aranmamaktadır. Bu durumun tespiti amacıyla borçlu … Ltd Şti sicil kayıtları alınıp incelendiğinde …’ın borçlu şirketin ortak yada yöneticisi olmadığı, BK. 584.maddesine göre kefalet sözleşmesi kurulurken eş rızası alınmadığından davaya konu kefalet sözleşmeleri geçersiz olduğundan davanın kabulüne karar verilmiştir.Karara karşı davalı … Bankası A.Ş. vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur. Davalı Banka vekilinin istinaf sebeplerine ilişkin olarak; Davanın Menfi tespit davası niteliğinde olmadığını, sadece tespit davası niteliğinde olduğunu, tespit davasının açılabilmesi için, hukuki yararın ve koşulların oluşması gerektiğini, tespit davasının konusunun bir hukuki ilişki olması ve davacının, bu hukuki ilişkinin var olup olmadığının hemen tespit edilmesinde hukuken korunmaya değer güncel bir menfaatinin bulunması gerektiğini, ancak somut olayda hukuki yararın bulunmadığını, -kefalet nedeniyle takip başlatılmadığını, ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile yerel mahkemenin menfi tespit davası niteliğinde yargılama yaparak karar verdiğini, tespit davası olması nedeniyle maktu karar, vekalet ve ilam harcına hükmedilmesi gerektiğini, -davacının aktif husumet ehliyetinin de bulunmadığını, …’a ipotek veren 3.kişi sıfatıyla takip başlatıldığını, takibin kefile yönelik yapılmaması nedeniyle , kefaletin geçersizliğine ilişkin dava açılmasında da hukuki yarar olmadığını, davacının eşini borçtan kurtarmak amacıyla kötüniyetli olarak davayı açtığını, BK 584 maddesine göre istisna hüküm dikkate alınarak eş rızasının aranmayacağını, hakkaniyete aykırı karar nedeniyle Mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 355. maddesi hükmü gereğince istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Dava; Kefaletin hükümsüzlüğü istemine dayalı tespit davasıdır. Uyuşmazlık dava konusu konutun aile konutu olup olmadığı, davacının tespit davası açmakta hukuki yararının olup olmadığı, tespit davasında harcın ve vekalet ücretinin hangi miktar üzerinden alınacağı, kefalet ve ipotek işlemlerinin birbirininden bağımsız olup olmadığı hususlarında toplanmaktadır.Davalı … tarafından verilmiş olan ipotek, dava dışı şirket için kefalet işlemine istinaden verilmiş bir ipotek olması nedeniyle, bağımsız nitelikte bir ipotek olmayıp, kefalet sözleşmesinin fer’i niteliğinde bir ipotek olduğundan, kefaletin geçersizliğine yönelik açılmış olan davada davacının hukuki yararının olmadığından söz edilemeyecektir. İpotek veren sıfatıyla başlatılan takip ile kefaletin geçersizliği isteminin bağlı ve ipoteğin temelini oluşturan işlemler olması nedeniyle, davacının eşi olan …’a ipotek veren sıfatıyla başlatılan takip sonucu, aile konutu nedeniyle zarar oluşacağından dava açmakta hukuki yararı vardır. Tespit davası, eda davasının öncüsü olup, işlevi bir hukuki ilişkinin var olup olmadığının tespitinden ibarettir. Eda davalarında ise tespit işlevinden başka, ikinci bir (eda) bölüm vardır ki, bu bölüm tespit davalarında mevcut değildir. İşte bu nedenledir ki eda davası, aynı konudaki tespit davasını da (talebini) içeren geniş kapsamlı bir davadır. Tespit davasının konusu bir hukuki ilişki olmalı ve davacının, bu hukuki ilişkinin var olup olmadığının hemen tespit edilmesinde hukuken korunmaya değer güncel bir menfaati bulunmalıdır. Bir hukuki ilişkinin hemen tespit edilmesinde hukuki yararın bulunduğunun kabulü için ise; davacının bir hakkı veya hukuki durumunun hali hazır bir tehlike ile tehdit edilmiş olması, bu tehdit sebebiyle davacının hukuki durumunun tereddüt içinde bulunması, tespit davasının bekletilmesinin davacıya zarar vermesi ve tespit hükmünün bu tehlikeyi ortadan kaldıracak kabiliyette olması gerekir. Bir davada hukuki yararın bulunup bulunmadığı dava şartıdır. Tespit davası açılabilmesi için henüz eda davası açma zamanının gelmemiş olması veya eda davası açılmasının mümkün olmaması ve böyle bir davanın açılmasında davacının hukuki yararının bulunması gerekir. Bunu hakim görevi gereği re’sen araştırmak durumundadır. Somut olayda tespit davası açılma koşullarının davacının hukuki yararının bulunduğu anlaşılmıştır. Kefalet sözleşmelerinde eşin rızası TBK’nın 584.maddesinde “Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır.Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumlu olacağı miktarın artmasına veya adi kefaletin müteselsil kefalete dönüşmesine ya da kefil yararına olan güvencelerin önemli ölçüde azalmasına sebep olmayan değişiklikler için eşin rızası gerekmez.(Ek fıkra: 28.03.2013 – 6455/77 md.) Ticaret siciline kayıtlı ticari işletmenin sahibi veya ticaret şirketinin ortak ya da yöneticisi tarafından işletme veya şirketle ilgili olarak verilecek kefaletler, mesleki faaliyetleri ile ilgili olarak esnaf ve sanatkârlar siciline kayıtlı esnaf veya sanatkârlar tarafından verilecek kefaletler, 27/12/2006 tarihli ve 5570 sayılı Kamu Sermayeli Bankalar Tarafından Yürütülen Faiz Destekli Kredi Kullandırılmasına Dair Kanun kapsamında kullanılacak kredilerde verilecek kefaletler ile tarım kredi, tarım satış ve esnaf ve sanatkârlar kredi ve kefalet kooperatifleri ile kamu kurum ve kuruluşlarınca kooperatif ortaklarına kullandırılacak kredilerde verilecek kefaletler için eşin rızası aranmaz.” şeklinde düzenlendiği,somut olayda davalı eşin şirket ortağı olmadığı ve kredini şirket borcu nedeniyle verilmediğinin sabit olduğu, Kanun metninden de görüldüğü üzere düzenlemede kefalet sözleşmesinin geçerli olarak kurulması için hangi hallerde eşin rızasının gerektiği ayrıntılı bir şekilde hükme bağlanmıştır. Emredici olan bu düzenlemeden, eşlerin feragat etmesi mümkün değildir. Eşin yazılı rızasının verilmesi adi yazılı şekle tâbidir. Yani rıza beyanının eş tarafından imzalanması gerekli ve yeterlidir. Ancak rıza somut ve belirli bir kefalet sözleşmesinin kurulmasından önce veya en geç sözleşmenin kurulması anında verilmelidir (TBK m.584). Dolayısıyla gelecekte yapılacak kefalet sözleşmelerini de kapsayacak şekilde genel bir rıza verilemeyeceği gibi sözleşmenin yapılmasından sonra (geçersiz sözleşmeye geçerlik kazandırmak için de) rıza verilemez. Türk Borçlar Kanunu’nun 584/1 inci maddesine göre rıza sonradan verilecek icazet ile tamamlanmadığından, eşin izni tamamlayıcı unsur değil geçerlilik unsurudur. Yani kefalet sözleşmesinin geçerli olarak kurulabilmesi için eşin rızası mutlaka gereklidir. Aksi halde kefalet sözleşmesi geçersiz olacaktır. Zira rıza, eşin kefil olma ehliyetini sınırlar ve rızanın yokluğunun yaptırımı kesin hükümsüzlüktür. Bu geçersizlik hakim tarafından resen dikkate alınır (Gümüş, M.A.: Borçlar Hukuku, Özel Hükümler, İstanbul 2014, s.348). Somut olayda, sözleşme tarihi itibarıyla kefalet sözleşmesinde eşin rızasının bulunması gerektiğinden bu yöndeki mahkeme kararının yerinde olduğu anlaşılmıştır.Karar ve ilam harcı, maktu ve nispi olmak üzere iki çeşittir. (492 Sayılı Kanun m.15,21). Bu anlamda davanın maktu veya nispi harca tabi olup olmaması, kural olarak dava konusunun para ile değerlendirilebilir olup olmamasına göre değişmektedir. Nispi harç, konusu belli bir değerle (para veya para ile değerlendirilebilen bir şey) ilgili davalarda, hüküm altına alınan değer üzerinden tarifedeki belli nisbete göre alınan harçtır ( 1 Sayılı Tarife, madde III/1-a). Maktu harç ise, konusu belli bir değerle tespit edilemeyen davalarda ve davanın reddine ilişkin kararlardan alınan harçtır ( 1 Sayılı Tarife, madde III/2-a). Tespit davaları bir hukuki ilişkinin var olup olmadığının saptanmasına ilişkin davalardır. Bu tespit işlemi eda davalarında da vardır. Bundan başka eda davalarının ikinci bir eda bölümü vardır ki, bu bölüm tespit davalarında yoktur. Bu nedenle eda davası, aynı konudaki tespit davasını (talebini) de içeren daha geniş kapsamlı bir davadır (B.Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü, 2001-6. Baskı, 2.Cilt, Sayfa 1412-1417). Bundan dolayı “…Tespit davası eda davasının öncüsü durumundadır…” (07.07.1965 gün 1965/5 Esas, 1965/5 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı). Öncüsü olduğu eda davası gibi konusu malvarlığı (mamelek) hakkıdır ve belli bir değer (para veya para ile değerlendirilebilen bir şey) ile ilgili bir dava niteliğini taşıdığından 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 16.maddesi uyarınca “Değer ölçüsüne göre harca tabi” işlemlerden olup, (1) sayılı tarife uyarınca nispi harç alınması gerekmektedir. Bu ilkeler YHGK’nın 21.01.2009 tarih ve 21-805 E., 12 K., Dairemizin 19.06.2013 tarih ve 3721 E., 4196 K; 05.10.2015 tarih ve 299 E., 6288 K. Sayılı ve Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 2018/73132 esas, 2019/6454 karar sayılı, 10/09/2019 günlü ilamlarında da vurgulanmış ve açıklanmıştır. Tüm bu sebeplerle harç ve vekalet ücreti yönünden nispi olarak yapılan hesaplamaya göre Mahkeme kararının bu yönden de yerinde olduğu anlaşılmıştır.İstinaf edenin sıfatına, istinafın kapsam ve nedenine, dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde bir usulsüzlük bulunmamasına ve Yargıtay uygulamalarına uygun denetlenebilir gerekçeler içermesine göre davalı vekilinin bu yöndeki istinaf taleplerinin HMK 353/1-b/1 maddesi gereğince esas yönünden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Usûl ve yasaya uygun İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 16/05/2017 tarih ve 2017/85 E., 2017/459 K. sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin HMK 353/1-b/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 307.395,00 TL nisbi istinaf harcından peşin alınan 76.848,75 TL’nin mahsubu ile bakiye kalan 230.546,25 TL harcın davalılardan müteselsilen tahsiliyle hazineye gelir kaydedilmesine, 3- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 4- İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından yapılan giderlerinin üzerinde bırakılmasına,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 sayılı Kanunun 31.i maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yolu yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 17/09/2020