Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/584 E. 2021/57 K. 21.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/584 Esas
KARAR NO: 2021/57
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 09/11/2017
NUMARASI: 2017/43 E. – 2017/1241 K.
DAVANIN KONUSU: Alacak (Ticari Satıma Konu Malın İadesi)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 21/01/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında konsinye satış sözleşmesi bulunduğunu, buna göre 132 adet ürünün davalıya teslim edildiğini, durumun e-posta yazışması ile teyit edildiğini ancak davalının sadece 9.073,61 TL ödeme yaptığını, 130 ürün yönünden ödeme yapılmadığını belirterek 404.755,00 TL alacağın ihtar tarihinden itibaren avans faiziyle birlikte tahsilini istemiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasında ticari anlaşma, ilişki bulunmadığını, davacı tarafından gönderilen malların …’ya gönderildiğini, dolayısıyla bedelinin ondan istenebileceğini, …’ya belirtilen miktarda mal gönderilmediğini, satılmayan malların iade edilmeye hazır olduğunu, talep edilen tutarın fahiş olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; “İddia, savunma, toplanan deliller, yapılan bilirkişi incelemesi e-posta yazışmaları, ihtarname ve düzenlenen fatura tümüyle dikkate alındığında; davacının konsinye satış sözleşmesinden kaynaklanan alacak talebi ile görülmekte olan davayı açtığı, taraflar arasında yazılı bir sözleşmenin bulunmadığı, cevap dilekçesi kapsamında akdi ilişkinin ve mal teslimi olgularının kabul edilmediği, inkar edildiği, akdi ilişkinin varlığı ve mal teslimi yönünden ticari defterler kapsamında akdi ilişkinin varlığı ve buna göre davacının ileri sürdüğü mal teslimine ilişkin kayıtlarının bulunup bulunmadığı yönünden inceleme yapılmış, bilirkişi incelemesi ile; -Davacı şirket kayıtlarında davalı şirketle ilgili bir kaydın bulunmadığı, -Dosyada bulunan sevk irsaliyesinde teslim edilen emtianın sadece “muhtelif mobilya” olarak ifade edildiği, adet, fiyat, tutar kısımlarının boş olduğu, alt kısımda teslim eden-alan kısımlarında isim ve imza bulunmadığı, sevk irsaliyesinin yasal şartları taşımadığı, -Davalı kayıtlarında da taraflar arasındaki ticari ilişkiye dair her hangi bir kayıt bulunmadığı belirlenmiştir. Böylece; akdi ilişkinin ispatı bakımından bizzat davacı defterlerinde dahi alacağın varlığını gösteren bir kaydın bulunmadığı, davacı tarafça dosyaya sunulan bir e-posta yazışması delil olarak gösterilmiş ise de, …@yahoo.com e-posta adresinin …-Mobilya işletmesine ait olduğu, dolayısıyla salt bu e-posta adresiyle yapılan yazışmanın, “akdi ilişkinin mevcut olduğu ve dava konusu fatura kapsamındaki malın teslim edildiğini” ispata yeterli olmadığı, zira sözü geçen yazışmada sadece “…, dün bi satış oldu. Hesabına geçti. Bilgine …” sözlerinin yer aldığı görülmüştür. Toplanan tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde; akdi ilişkinin varlığının ve bu ilişki kapsamında fatura konusu ticari malların davalı şirkete teslim edildiğinin kanıtlamadığı, (davacı delilleri arasında yemin delili bulunmamaktadır) sonucuna varılmış, davanın reddine ” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davalının cevap dilekçesinde davanın husumet yönünden reddedilmesi gerektiğini, Davalı … ilen Davacı … arasında herhangi bir anlaşma ya da ticari ilişki bulunmadığının belirtildiğini, davalı tarafın, yine cevap dilekçesinde belirttiği üzere malları teslim aldığı belirtilen …’nun da Davalı şirket ortağı ve Yönetim Kurulu Başkanı olduğunu, ancak husumet itirazlarının Yerel Mahkeme tarafından incelenmediğini, davanın husumet, taraf sıfatının yokluğu sebebiyle reddedilmesi gerekirken, davanın esastan reddine karar verildiğini, bu nedenle de, Davalı vekili lehine haksız yere 30.140,20 TL avukatlık ücretine hükmedildiğini, taraf sıfatının yokluğu, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olduğu için defi değil, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülmesi mümkün ve mahkemece de kendiliğinden nazara alınması zorunlu bir itiraz niteliğinde olduğundan, davanın esas yönünden reddi yasaya ve usule aykırı olup, davanın husumet yönünden reddi ve bunun sonucu olarak da davalı vekili lehine AAÜT gereğince maktu avukatlık ücretine hükmedilmesini, kararın kaldırılmasını ve husumet yönünden davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Bilindiği üzere taraf koşulu; 6100 sayılı HMK’nın 114/1-d maddesi gereğince dava şartı olup kamu düzeni ile ilgisi sebebiyle yargılamanın her aşamasında resen göz önüne alınması zorunludur.(HMK 115/1). Davada taraf sıfatı (husumet) dava konusu yapılan, maddi hukuktan doğan (subjektif) hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı (husumet) dava konusu subjektif hakka ilişkindir. Başka bir ifadeyle sıfat, dava dilekçesinde davacı ve davalı olarak gösterilenlerin, maddi hukuk açısından, gerçekte bu niteliği taşıyıp taşımadığıyla ilişkilidir ve esas hakkında verilecek olan kararın içeriğinin belirlenmesi bakımından önem taşır. Yoksa, sıfatın hakim açısından tarafın hak sahipliğine yönelik olarak karar verilinceye kadar, yargılamanın yürütülmesi bakımından, herhangi bir önemi yoktur. Davayı takip yetkisi ise yargılamanın kim tarafından yürütüleceği sorusunun cevabını teşkil eder. Dolayısıyla, davayı takip yetkisi tümüyle usuli bir kavramdır. O nedenle, hukukumuzda taraflara ilişkin dava şartları arasında düzenlenmiştir. Buna karşılık, sıfat ise, dava dilekçesinde taraf olarak gösterilenlerin, maddi hukuk bakımından gerçekte hak sahibi ve yükümlü konumda bulunup bulunmadığıyla ilişkili olduğu için esasa ilişkindir; yani, bir maddi hukuk sorunudur. O nedenle, hüküm anında mevcut olmalıdır; bir başka ifadeyle, sıfat, bizatihi hükümde somutlaşır; zira, tarafların haklılık durumu hüküm ile belli olur. Sonuç olarak, davanın yürütülmesi ve karara ulaşılmasındaki süreç, davayı takip yetkisini; bu sürecin bitiminde elde edilen maddi hukuka yönelik sonuç ise sıfatı ifade eder. Öte yandan, davayı takip yetkisi, usuli bir soruna ilişkin bulunduğu için dava şartıdır; eksikliği, davanın usulden reddi sonucunu doğurur; buna karşılık, sıfat ise subjektif hakkın özüne ilişkin olduğu için, bir maddi hukuk sorunu teşkil eder ve maddi hukuk anlamında bir itiraza vücut verir. Eksikliği anında verilecek karar, usulden red değil; davanın sıfat (husumet) yokluğu nedeni ile red kararı olup, esasa ilişkin bulunduğundan o davada taraf olarak gösterilen kişiler açısından, maddi anlamda kesin hüküm gücüne sahip olacaktır ( Prof. Dr. Süha Tanrıöver, Medeni Usul Hukuku, Cilt 1, Ankara 2016, sh 509-510, 513; Prof. Dr. Ramazan Arslan, Prof. Dr. Ejder Yılmaz, Prof. Dr. Sema Taşpınar Ayvaz, Medeni Usul Hukuku, 1. Baskı, Ankara 2016, sh 258-259; Baki Kuru, Ramazan Arslan, Ejder Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, 22. Baskı, Ankara 2011 sh.234; Baki Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, 1. Baskı, sh.173 vd.). Uygulamada sıfat için ”husumet” terimi kullanılmaktadır. Fakat, husumet (özellikle husumet ehliyeti) teriminin, taraf ehliyeti ve dava ehliyeti (ve hatta dava takip yetkisi) terimleri için de kulanıldığı görülmektedir. Böylece, bugün uygulamada kullanılan ”husumet” teriminin belirli bir anlamı yoktur. Bu terim ile neyin kastedildiğini anlayabilmek için her olayın ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir. Bu nedenle, husumet terimi yerine, daha açık olan taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve taraf sıfatı terimlerinin kullanılması doğru olur. Yukarıda da belirtildiği gibi, sıfat, dava konusu yapılan ve maddi hukuktan doğan hak ile taraflar arasındaki ilişkidir. Dava dilekçesinde davacı ve davalı olarak gösterilen kişiler şeklen o davanın taraflarıdır. Ancak mahkemenin bu taraflar arasında dava konusu hakkın esası bakımından bir karar verebilmesi için, bu kişilerin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatına sahip olmaları gerekir. Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, bu kişilerden birinin o davada gerçekten davacı veya davalı olmak sıfatı yoksa, dava konusu hakkın esasına ilişkin bir karar verilemez ve dava sıfat yokluğundan (husumetten), esastan reddedilir. Taraf sıfatının (davacı bakımından aktif husumet ehliyetinin; davalı bakımından, pasif husumet ehliyetinin) yokluğu, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olduğu için (def’i değil) bir itirazdır. Diğer bütün itiraz hallerinde olduğu gibi sıfat yokluğu da ancak dava dosyasından anlaşılabildiği ölçüde hakim tarafından kendiliğinden (re’sen) gözetilir. Sıfat yokluğu, bir davada dava şartlarından sonra, yani tahkikat aşamasında incelenir. Sıfat yokluğunun, mümkünse diğer itirazlardan önce incelenmesi gerekir. Çünkü, taraflardan birinin taraf sıfatı yoksa, diğer itiraz ve def’ilerin incelenmesine gerek kalmaz (HMK md. 143). (Prof. Dr. Ramazan Arslan, Prof. Dr. Ejder Yılmaz, Prof. Dr. Sema Taşpınar Ayvaz; Medeni Usul Hukuku 1. Baskı Ankara 2016 sh 258-261).
Nitekim yukarıda açıklanan ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 27.11.2013 tarih, 2013/13- 439 E. 2013/1595 K. sayılı kararı ile 25/11/2015 tarih 2014/1-1019 E. 2015/2687 K.sayılı kararlarında da vurgulanmıştır. Somut olayda; Davacı yapmış olduğu satış işleminin karşılığını talep etmiş ise de, davalı taraf akdi ilişkiyi inkar ettiğinden, akdi ilişkinin kurulduğunu ispat külfeti davacı üzerinde kalmaktadır. O halde davacı, akdi ilişkiyi kanıtlamak zorundadır. Sözleşme ilişkisi inkar edildiği takdirde yazılı delille ispata ilişkin kuralların gözetilmesi gerekir. Sözleşmeler Hukuku’nun en temel ilkelerinden birisi olan sözleşmelerin nispiliği gereği sözleşme, kural olarak o sözleşmede taraf olanları bağlar. Bu sebeple sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlıklarda davanın tarafları aynı zamanda sözleşmenin taraflarıdır. Davalı şirket malın alıcısı olmayıp, teslim davalıya yapılmadığından satım sözleşmesine dayalı talep bu davalıya karşı yöneltilemeyeceğinden ve Yargıtay kararları da gözetildiğinde taraf sıfatının def’i değil itiraz niteliğinde olması sebebiyle taraflarca süreye ve davanın aşamasına bakılmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve taraflar ileri sürmemiş olsalar bile mahkemece nazara alınabileceğinden, mahkemenin bu davalı yönünden husumetten red kararı vermesi gerekirken yazılı şekilde esastan red kararı vermesi doğru olmayıp bu yönden davacı vekilinin istinaf talebinin kabulü gerekmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu md. 353/1-b-2 uyarınca yargılamada bir eksiklik bulunmamakla birlikte kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı veya yargılamada bulunan eksikler duruşma yapılmadan tamamlanacak nitelikte ise Bölge Adliye Mahkemesince düzelterek yeniden esas hakkında karar verilmesi mümkündür. İlk derece mahkemesi kararındaki, yukarıda ayrıntılı olarak belirtilen hatalar bakımından gerekli düzeltmelerin yapılması amacıyla davacı vekilinin istinaf başvuruları kabul edilip 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-b-2 uyarınca, duruşma yapılmaksızın, ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak, bahsi geçen hata ve eksikliklerin düzeltilmesi suretiyle Dairemizce yeniden esas hakkında hüküm kurulması gerektiği anlaşıldığından aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurularının KABULÜ ile, 2- 6100 Sayılı HMK md. 353/1-b-2 uyarınca İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 09.11.2017 gün ve 2017/43 E., 2017/1241 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3- Davacının davasının, davalının pasif husumet yokluğu sebebiyle DAVA ŞARTI YOKLUĞUNDAN USULDEN REDDİNE, 3/a- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 54,90 TL maktu karar ve ilam harcından, peşin olarak alınan 6.912,21 TL harçtan mahsup edilerek, fazla yatırılan 6.852,91 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya İADESİNE, 3/b- Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA, 3/c- Davalı tarafça yapılan 69,00 TL tebligat giderinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE, 3/d- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Av. Asg. Ücr. Trf.’ne göre, 4.080,00 TL maktu vekaletinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE, 4- İstinaf incelemesi yönünden; 4/a- İstinaf talebi kabul edildiğinden davacı tarafça yatırılan istinaf harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine, 4/b- İstinaf yargılaması için davacı tarafından yapılan 98,10 TL istinaf yoluna başvurma harcı, 23,50 TL posta gideri olmak üzere toplam 121,60 TL’nin, davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davalı tarafından yapılan masrafların üzerinde bırakılmasına, 4/c- İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına, 5- 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-2,361/1,365/1 maddeleri uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içinde dairemize veya hükmü veren İlk Derece Mahkemesine veya temyiz edenin bulunduğu yer Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesine verilebilecek bir dilekçe ile Yargıtay nezdinde temyiz yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 21/01/2021