Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/574 E. 2021/1318 K. 04.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/574 Esas
KARAR NO: 2021/1318
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 14/09/2017
NUMARASI: 2017/336 E. – 2017/196 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Manevi Tazminat İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 04/11/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı taraf … ve … ANONİM ŞİRKETİ’ne ait hazır giyim markası olan “…”in ürünlerinde, davacı tarafa ait olan ve Türk Patent Enstitüsü nezdinde tescil ettirmiş olduğu “…” ve “…” logolu ibareleri mevcut ürünlerde kullanmaya devam ettirdiğini belirterek Bursa 3. AHM nin 2015/72 D.İŞ nolu dosyasında tespit yapıldığını, davalıların marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetlerinin tespiti, meni, ortadan kaldırılması, ürünlerin toplanarak imhası, internet üzerinden kullanımının önlenerek sitelere erişimin engellenmesi ve 50.000,00 TL manevi tazminat ile hükmün ilanını talep etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının yabancı olması nedeniyle teminat yatırması gerektiğini, davanın yetkisiz mahkemede açıldığı, Bursa Mahkemelerinin yetkili olduğunu, markalar arasında benzerlik ve karıştırma ihtimalinin bulunmadığını, Bursa 3. Asliye Hukuk Mahkemesindeki tespite itiraz ettiklerini belirterek davanın reddini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince; “Toplanan deliller, değişik iş dosyası, davalılara ait Facebook ve internet sayfaları, bilirkişi raporu kapsamında davalıların davacıya ait markasını ve markaya benzer şekilde tecavüz oluşturacak ve haksız rekabet oluşturacak şekilde …, … olarak kullanımlarının önlenmesi ve buna ilişkin ürün, tabela, broşür, ambalaj vs nin toplanarak imhası, internet üzerindeki kullanımların önlenmesi gerektiği ve davacının markasının itibarının zedenlenmesi nedeniyle oluşan manevi zararına yönelik olarak takdiren 30,000 TL manevi tazminatın davalılardan alınarak hükmün ilanına” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1- Davacı şirketin dava dilekçesine karşı sundukları cevap dilekçesi dahil olmak üzere, sundukları tüm dilekçelerinde davacının dermeyan etmiş olduğu bu davanın, davacı şirketin yabancı tüzel kişi olmasından mütevellit, teminat şartı yatırması gerektiğinden, ancak teminat yatırmadığı için usulden reddi gerektiğinden, yine davanın 556 Sayılı KHK’nın 63. Maddesine göre, müvekkilin adresinin Bursa olması dolayısıyla “Bursa Mahkemesi”nin yetkili olduğundan, yetki şartına uyulmadığından bahisle yetkisiz mahkemede açılmasından mütevellit yetkisizlik nedeniyle reddi gerektiğinden, yine davalı şirketin limited şirket olduğundan, ortaklarına dava yöneltilemeyeceğinden bahisle, diğer davalı … bakımından, husumet yokluğu nedeniyle reddi gerektiğinden bahisle usulden reddi gerektiğini belirtmelerine rağmen, ilk derece mahkemesince işbu hususların hiçbiri değerlendirilmediğini, 2- Anayasa’nın, yargı erkinin düzenlendiği “Üçüncü Bölüm”ünde yer alan 141. maddesinin 3. fıkrasının, “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır” hükmünü içerdiğini, yine HMK’nın 297. maddesinde hükümlerin kapsamının düzenlendiğini, maddenin gerekçeye ilişkin olan 1. fıkrasının c bendi uyarınca, tarafların iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepler hükümde bulunacağını, öte yandan, 298. maddenin 2. fıkrasının, gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağını, 3. fıkrası ise, hükümde, gerekçesi ile birlikte karşı oya da yer verilmesini öngördüğünü, Nitekim AYM verdiği kararlarda(Dr. M. Nedim BEKRİ, “Gerekçeli Karar Hakkı”, Ankara Barosu Dergisi 2014/3,ss.(203-228), s.218.), mahkeme kararlarının gerekçeli olması ilkesinin, adil yargılanma hakkının bir gereği olduğunu ve derece mahkemelerinin, dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varılmasında kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorunda olduğunu ifade ettiğini, bu takdirle ilk derece mahkemesi kararının gerekçe olarak belirtilen kısmına bakıldığında görüleceği üzere, mahkemece öncelikle marka hakkına tecavüze ilişkin teorik açıklamalara yer verildiğini, ancak bu teorik açıklamaları devamen, yalnızca “Bu bilgiler altında dosyaya mübrez deliller incelendiğinde davalı tarafın kullanımının davacı markasının benzerinin işyerinde kullanmakta olduğu anlaşılmaktadır.”dendiğini, ancak bu hususta karara dayanak delillerin ne olduğundan, neden o delillere dayanıldığından, ilgili delillerin diğer delillere neden üstün tutulduğundan bahsedilmediğini, mahkemenizce de takdir olunacağı üzere, ilgili değerlendirmenin Yargıtay denetimine elverişli olmadığı gibi, gerekçenin, taraflara vermesi gereken haksızlık-haklılık algısının neye dayandığını da veremediğini, 3- Davacı tarafından “lüks ve kalitenin bir simgesi haline gelmiştir.” Şeklindeki ikrarlarından da anlaşıldığı üzere davacı markasının “lüks” kategorisi içerisinde yer alan bir marka olup, sınırlı sayıdaki satış noktasında özel bir tüketici kesimine hitap ettiğini, davacı markalarının kendine özgü bir alıcı kitlesine sahip olmasıyla tüketicilerin de ortalama tüketiciden daha yüksek bir algıya ve dikkat düzeyine sahip olduklarının bilindiğini, mütevazi şartlarda üretim yapmakta olan müvekkilinin kullandığı ibarenin davalıya ait olduğu zannının oluşmasının zaten mümkün olmamakla birlikte, karıştırılma ihtimalinin doğmasının dahi imkansız olduğunu, zira ürünler arasındaki fiyat farkı uçurumunun aşikar olduğunu, 4- Yine belirtmek gerekir ki, davacı tarafın ürünlerinin daha çok, “chanel” olarak anıldığını ve lüks tüketimin bir parçası haline geldiğini, iltibas tehlikesini ortadan kaldıran asıl unsurun, davacının markasının lüks tüketimin bir parçası olması sebebiyle, ürünlerin sunulduğu kişiler ve bunların sergilendiği mecraların birbirinden tamamen bağımsız olması olduğunu, ayrıca iki markanın tamamen birbirlerinden farklı olduğu da göz önüne alındığında nihai olarak bu durumda iltibas tehlikesinin var olmadığının anlaşılacağını, 5- Ayrıca yine müvekkili markasının cocoland şeklinde el yazısı ile yazılmış ve farklı karekterler kullanıldığını ve adeta bir logo tazrında farklı çalışma sonucunda özgün ve yeni bir marka olarak ortaya çıktığını, yazının karekterinden gocoland olarak algılanma ihtimalinin oldukça yüksek olan farklı ve tamamen özgün bir marka olduğunu, davacı tarafın markasının ise düz yazı ve sadece coco kelimesinden oluşan bir marka olduğunu, bu sebeple karıştırılma ihtimalinin doğmasının imkânsız olduğunu, zira markaların ne okunuşunun ne görselinin benzemediğini ve ürünler arasındaki fiyat farkının belirgin olduğunu, 6- Tüm bu nedenlerle huzurdaki davada 556 Sayılı KHK’NIN 9/1-c maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığını, İstanbul 2.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2017/336 Esas sayılı dosya kapsamında verdiği, gerekçesiz, hukuki ve usulü dayanağı olmayan ve denetime elverişsiz olduğu anlaşılan, usul ve yasaya aykırı 2017/196 Karar ve 14/09/2017 tarihli kararın istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasını ve yeniden yargılama yapılarak talebimiz doğrultusunda davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekilince sunulan istinaf dilekçesine cevap ve katılma yoluyla istinaf başvurusunda özetle; Davalıların istinaf sebeplerinin haksız ve reddi gerektiği, Mahkemece hükmedilen manevi tazminat miktarının dosya kapsamına göre yetersiz olduğu ve talebin tümünün kabulü gerektiği, Mahkeme tarafından tecavüz ve haksız rekabet talebi açısından taraflarına tek bir vekalet ücreti hükmedilmiş olmakla birlikte, markaya tecavüz talebinin 556 sayılı KHK, haksız rekabete ilişkin taleplerin de 6102 sayılı TTK hükümlerine göre çözümlenmesi gerekeceği ve böylelikle her iki talebin bağımsız dava oluşturması sebebiyle huzurdaki dava açısından objektif dava birleşmesi söz konusu olmasına istinaden, her iki dava açısından ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği bu nedenlerle ilk derece mahkemesi kararını kaldırılarak taleplerinin kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava 556 Sayılı KHK hükümleri uyarınca açılmış, marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, durdurulması ve manevi tazminat talepli davadır. Davacı taraf, İsviçre adresine kayıtlı “…” firmasının Türk Patent Enstitüsü nezdinde, …-Ticaret Marka Numarası ile 13/12/2012 tarihinden itibaren on yıl süre boyunca “…” markasının kullanımına sahip olduğu …-Ticaret Marka Numarası ile 10/07/2007 tarihinden itibaren on yıl süre boyunca markasının kullanımına sahip olduğu, Bursa 3. AHM’ ce 2015/72 Diş sayılı dosyasında alınan bilirkişi raporunda davalının … Cd. No:… Yıldırım Bursa adresinde yapılan inceleme sonucu düzenlenen rapora göre, çocuk giysisi satış dükkanında askılara asılı olarak satışa sunulan tescilli markanın basılı olduğu belirlenmiş ve No:… adresinde de iş yerinin imalathane ve büro olarak kullanıldığı giriş kapısı üzerinde de tabelada iş yeri duvarlarında tespit isteyenin tescilli markasının olduğu belirlenmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlığın davalı tarafça … ibareleri ile davacının üzerinde hak sahibi …, …, ve ¸” işaretinin kullanımının markaya tecavüz ve haksız rekabete yol açıp açmadığı, bundan dolayı davacının manevi olarak zarara uğrayıp uğramadığı ve mahkemece takdir edilen manevi tazminat miktarı ile davacı lehine hükmedilen vekalet ücreti konularından ibarettir. Davalı tarafça davacının hiçbir şekilde markasının kullanmadığı, kendisinin kullandığı … ibaresinin ise şekil itibari ile de, ses itibari ile de davacının markasıyla iltibas teşkil etmediği, kaldı ki coco ile başlayan çok sayıda markanın TPE nezdinde kayıtlı bulunduğu, davalının yabancı olması nedeniyle teminat yatırması gerektiği, davalıların adresleri itibariyle yetkili mahkemenin Bursa Mahkemeleri olduğu, davalı …’ın davadan taraf sıfatının bulunmadığı ileri sürülmüştür. Öncelikli olarak usuli itirazlara bakıldığında, davacı şirketin İsviçre menşeli bir şirket olduğu Türkiye ve İsviçre’nin hukuk usulüne dair Lahey sözleşmesi ve 1883 tarihli Paris sözleşmesine taraf ülke olarak MÖHUK 48. Madde de belirtilen karşılıklılık esası uyarınca davacı taraf teminattan muaftır. 556 Sayılı KHK’nın 63/2 maddesinde, davacının Türkiye’de ikamet etmemesi halinde, yetkili mahkemenin, sicilde kayıtlı vekilin iş yerinin bulunduğu yerdeki mahkeme olduğunun belirtildiği, dosya kapsamına göre davacının sicilde kayıtlı vekilinin … Anonim Şirketleri’nin Şişli, İstanbul adresinde kayıtlı olduğu, ayrıca davanın niteliği gereği etkilerinin tüm Türkiye’de görüleceği, bu nedenle ilk derece mahkemesinin yetkili olduğu anlaşılmıştır. Davalı vekilince, davalı …’ın taraf sıfatının bulunmadığı ileri sürülmüş olup, … İbareli markanın tescili için TPE nezdinde başvuru ve diğer tüm işlemlerin bizzat … tarafından gerçekleştirildiği, bu bağlamda, davalı …’ında dava konusu markaların kullanımında aktif olarak bulunması nedeniyle dosyada taraf sıfatının bulunduğuna kanaat getirilmiş ve bu yöndeki davalı usüli itirazlarının reddi gerekmiştir. Mahkemece dosya bilirkilere tevdi edilmiş ve 29/05/2017 tarihli 3 kişilik bilirkişi heyeti raporu dosyaya sunulmuştur. Bilirkişi raporunda “…” markasının davalılara ait www…com.tr web sitesine ait internet içeriklerinde davacıya ait “… ve …” markalarına ait logoların ürünlerde kullanıldığı, haksız rekabet ve marka tecavüzünün söz konusu olduğunun tespiti yapılmıştır. Dava tarihinde yürürlükte olan ve somut olaya uygulanması gereken 556 sayılı Markaların Korunması Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararname’nin Marka Hakkına Tecavüz Sayılan Fiilleri içeren 61. maddesinin (a) bendi uyarınca; “Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 9 uncu maddede belirtilen biçimlerde kullanmak” marka hakkına tecavüz olarak değerlendirmektedir. KHK’nın “Marka tescilinden doğan hakların kapsamı” başlığı ile düzenlenen 9. maddesi ise aşağıdaki şekildedir: “Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka sahibi, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep edebilir: a) Markanın tescil kapsamına giren aynı mal ve/veya hizmetlerle ilgili olarak, tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin kullanılması. b) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal ve/veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal ve/veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından, işaret ile tescilli marka arasında ilişkilendirilme ihtimali de dâhil, karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması. c) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsamına giren mal ve/veya hizmetlerle benzer olmayan, ancak Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle tescilli markanın itibarından dolayı haksız bir yarar elde edecek veya tescilli markanın itibarına zarar verecek veya tescilli markanın ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin kullanılması. Aşağıda belirtilen durumlar, birinci fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir: a) İşaretin mal veya ambalajı üzerine konulması. b) İşareti taşıyan malın piyasaya sürülmesi veya bu amaçla stoklanması, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi veya o işaret altında hizmetlerin sunulması veya sağlanması. c) İşareti taşıyan malın gümrük bölgesine girmesi, gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutulması. d) İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında kullanılması. e) İşareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bir bağlantısı olmaması koşuluyla, işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde, alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük veya benzeri biçimlerde kullanılması…” Bu madde hükümlerinden anlaşılacağı üzere; marka hakkının ihlal edildiğinin kabulü için 61. madde delaletiyle 9/1-b bendinde tanımlanan kullanım şeklinin gerçekleşmesi yeterli kabul edilmektedir. Yani, tecavüzün varlığına hükmedebilmek için; davacı markaları ile davalının “tescilsiz” kullandığı işaretin ve bunların emtia veya hizmetlerinin aynı veya benzer olması ve bu durumun iltibasa yol açması zorunludur. 556 sayılı KHK, “benzerlik” kavramını tanımlamamıştır. Ancak, marka hakkının kapsamını düzenleyen 9/1-b maddesinden, işaret ile tescil edilen marka arasında karıştırılma ihtimali varsa, o işaret ile tescilli marka arasında benzerlik olduğunun kabulü gerektiği anlaşılmaktadır. Yüksek Mahkemeye göre de, markalar arasında benzerliğin olup olmadığına, markanın bütünü itibariyle bıraktığı etki dikkate alınarak karar verilir. Yargıtay 11. HD 2004/14154 Esas ve 2006/1555 Karar sayılı kararında; “…556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 8/1-b bendi uyarınca markaların iltibas yaratıp yaratmadıklarının belirlenmesinde, markaların kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının alıcısı olan ortalama düzeydeki halk nezdinde karıştırılma tehlikesi bulunup bulunmadığının tespiti gereklidir. … Dairemizin bu konuda yerleşik içtihatları uyarınca asıl unsurun; bunların ayırt edici ve baskın unsurları unutulmaksızın markanın bütünü itibariyle bıraktığı izlenimin tümüne hâkim olan görünüş ve ayırt ediciliği vurgulayan imajda aranması gereklidir.” şeklindeki görüş ve değerlendirme- lerle, karıştırılma ihtimalinin tespitinde, markaların kapsadığı mal veya hizmetin hitap ettiği orta seviyedeki tüketicinin dikkatinin esas alınması ve değerlendirmenin markanın bıraktığı toplu intiba dikkate alınarak yapılması gerektiğini, bu değerlendirmede esaslı unsurun özellikle dikkate alınması gerektiğini vurgulamıştır. Ayrıca, markalar arasında iltibas bulunup bulunulmadığının tespitinde Yargıtay’ın genel görüşü davaya konu olan mal ve hizmetlerin hitap ettiği tüketici grubunun bilgi ve dikkat seviyesinin nazara alınması gerektiği yönündedir. Bu açıklamalar ışığında yukarıdaki tespitlere göre davacının “… ve …” tescilli markaların davalıya ait ürünlerde kullanıldığı, ve bu ürünlerinde İnternet sitesi aracılığıyla satışa sunulduğu, davalının “…” markasına yönelik TPE nezdinde yaptığı başvurunun reddedildiği ve bu başvurunun tescilli olmadığı, bu nedenlerle davalıların eyleminin marka tecavüzü ve haksız rekabet oluşturduğu, bu yöndeki mahkeme tespitinin doğru olduğu, buna yönelik davalı itirazlarının yerinde olmadığı anlaşılmaktadır. Diğer yandan davacı vekilinin mahkemece takdir edilen manevi tazminat miktarının azlığına yönelik itirazı yönünden dosya incelendiğinde, manevi tazminat rakamının belirlenmesi, hakimin takdir yetkisinde olup, bu yetki kullanılırken, olayın oluş şekli, ele geçen taklit ürün miktarı, ihlal süresi, sayısı, tarafların ekonomik ve sosyal konum ve durumlarının dikkate alınması gerektiği, dosyada mevcut delillere göre mahkemenin takdirinin yerinde olduğu, HMK ile AAÜT hükümleri uyarınca manevi tazminat talebinini reddedilen kısmı yönünden ise davalı lehine vekalet ücreti takdiri yasal zorunluluk olup, mahkemece bu yönde verilen kararda da isabetsizlik bulunmadığı görülmektedir. Fakat marka tecavüzünün 556 Sayılı KHK’nın, haksız rekabetin ise 6102 sayılı TTK hükümlerinden kaynaklanan 2 ayrı talepten oluştuğu, bunun objektif dava yığılması şeklinde gerçekle- şen iki dava olarak kabulü gerektiği, bu nedenle her iki talep için ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken mahkemece davacı lehine her iki talep için tek bir vekalet ücretine hükmedilmiş olması hatalı olduğundan, davacı vekilinin bu yöndeki istinaf talebinin kabulü gerekmiştir. Sonuç olarak davalı vekilinin istinaf başvurusu ile davacı vekilinin vekalet ücretine yönelik istinafı sebebi dışındaki başvurusu yerinde görülmediğinden bu yöndeki taleplerin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince reddine, davacı vekilinin vekalet ücretine yönelik istinaf talebinin kabulüne ve 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/2. maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, fakat yapılan hata yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hükmün diğer kısımları aynı kalmak kaydı ile, kararın “c. Karar tarihinde yürürlükte bulunan avukatlık asgari ücret tarifesine göre markaya tecavüz talebine ilişkin olarak 5.900,00 TL maktu vekalet ücretinin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, d. Karar tarihinde yürürlükte bulunan avukatlık asgari ücret tarifesine göre haksız rekabet talebine ilişkin olarak 5.900,00 TL maktu vekalet ücretinin davalıdan tahsiliyle kendisine vekille temsil ettiren davacıya verilmesine, ….” şeklinde düzeltilerek karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Davalı vekilinin istinaf başvurusu ile davacı vekilinin vekalet ücretine yönelik istinafı sebebi dışındaki başvurusu yerinde görülmediğinden bu yöndeki taleplerin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davacı vekilinin vekalet ücretine yönelik istinaf isteminin KABULÜ ile, İstanbul 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 14/09/2017 tarih, 2017/336 E., 2017/196 K. Sayılı kararının, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/2. maddesi gereğince KALDIRILMASINA, 3- Davacı … tarafından davalılar …, … San. aleyhine açılan DAVANIN KABULÜ ile, 3/a- Davacının tanınmış “… ve …” logo markasının davalı tarafından haksız olarak kullanılması nedeniyle davacı marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin tespitine, men’ine, tecavüzün önlenmesine, oluşan haksız rekabetin sonuçlarının ortadan kaldırılmasına, 3/b- Davalıların … ve … ibareli de dahil davacının … markasını içeren markaları ve tanıtım işaretiyle her tür mal ve hizmet sunumunun ve ticari faaliyetinin önlenmesine, 3/c- Davalıların … ve … logosu dahil tecavüz teşkil eden malların tabela, broşür, etiket, ambalaj, ticari evrak ve tanıtım vasıtalarının toplanarak imhasına, 3/d- Davalılara ait www…com.tr web sitesinin, https://www.facebook.com/…, https://www.facebook.com/…, https://www.facebook.com/…/, https://www.facebook.com/…/, https://www.instagram.com/…/ ve https://tr.pinterest.com/…/ linklerindeki sosyal medya sayfalarından ve sair Internet sitelerinin içeriğinden … ve … markalarını ihtiva eder ürün görselleri dahil müvekkilimizin markasına ve fikri sınai haklarına tecavüz teşkil eden davalının tüm kullanımlarının çıkarılmasına, çıkarılması mümkün olmadığı takdirde söz konusu web sitelerine erişimin engellenmesine; 3/e- Davacının manevi zararına yönelik olarak takdiren 30.000,00 TL manevi tazminatın davalılardan dava tarihinden itibaren yürütülecek yasal faizi ile birlikte müteselsilen tahsiliyle davacıya verilmesine, fazlaya dair manevi tazminat talebinin reddine, 3/f- Masrafı davalıdan alınmak üzere kesinleşen hüküm özetinin yurt çapında yayın yapan tiraji en yüksek 3 gazeteden birinde bir kez ilanına, 4- İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 4/a- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 2.049,30 TL karar harcından peşin yatırılan 29,20 TL’nin mahsubu ile bakiye kalan 2.020,10 TL harcın davalılardan müteselsilen tahsiliyle Hazineye gelir kaydına, 4/b- Davacı tarafından yapılan: 2.037,55 TL (bilirkişi ücreti+posta gideri) olmak üzere toplam 58,40 TL harç (peşin+başvuru) olmak üzere toplam 2.095,95 TL yargılama giderinin davalılardan müteselsilen tahsiliyle davacıya verilmesine, 4/c- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre, markaya tecavüz talebine ilişkin olarak 5.900,00 TL maktu vekalet ücretinin davalılardan müteselsilen tahsiliyle davacıya verilmesine, 4/d- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre, haksız rekabet talebine ilişkin olarak 5.900,00 TL maktu vekalet ücretinin davalılardan müteselsilen tahsiliyle davacıya verilmesine, 4/e- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 10/(1). ve 13/(1). maddelerine göre, manevi tazminat talebine ilişkin olarak 5.900,00 TL maktu vekalet ücretinin davalılardan müteselsilen tahsiliyle davacıya verilmesine, 4/f- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 10/(1)-(2). ve 13/(1). maddelerine göre, red edilen manevi tazminata ilişkin olarak 5.900,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle davalılara verilmesine, 5- İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 5/a- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 2.049,30 TL karar harcından peşin yatırılan 543,73 TL’nin mahsubu ile bakiye kalan 1.505,57 TL harcın davalılardan müteselsilen tahsiliyle Hazineye gelir kaydına, 5/b- İstinaf talebi kabul edildiğinden davacı tarafça yatırılan istinaf harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine, 5/c- İstinaf yargılaması için davacı tarafından yapılan 85,70 TL istinaf yoluna başvurma harcı, 48,50 TL tebligat gideri olmak üzere toplam 134,20 TL yargılama giderinin davalılardan müteselsilen tahsiliyledavacıya verilmesine, 5/d- İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 6- 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 04/11/2021