Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/561 E. 2021/1549 K. 09.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/561
KARAR NO: 2021/1549
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 09/11/2017
NUMARASI: 2017/38 E. 2017/936 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 09/12/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili bankanın Topkapı Şubesi’yle dava dışı … Ltd Şti arasında 16/7/2012 tarihli 1.000.000 TL bedelli, 27/01/2015 tarihli 2.400.000 TL bedelli, 12/06/2015 tarihli 750.000 TL bedelli , 05/4/2011 tarihli 580.000,00 TL bedelli, 18/10/2010 tarihli 420.000 TL bedelli genel kredi sözleşmelerine istinaden borçlu şirkete kredi kullandırıldığını, davalı …’in bu genel kredi sözleşmelerinden 16/7/2012 tarihli 1.000.000 TL bedelli, 05/4/2011 tarihli 580.000 TL bedelli, 18/10/2010 tarihli 420.000 TL bedelli sözleşmeleri müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla imza ettiğini, bu tarihlerde …’in aynı zamanda şirket ortağı ve hissedarı olduğunu, sözleşmelerde eş rızasının bulunduğunu, süresi içinde borcun ödenmediğini ve borçlunun kredi hesaplarının Beşiktaş … Noterliği’nin 3/01/2017 tarih … yevmiye nolu ihtarnamesi ile kat edildiğini, alacağın tahsili için ihtiyati haciz kararı alınarak İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası ile takip başlattıklarını, davalının ortaklıktan ayrıldığını ileri sürerek borca, faize itiraz ettiğini, ortaklığının son bulmasının kefillik ilişkisini sona erdirmeyeceğini belirterek itirazın iptalini ve icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkilinin davacıya hiçbir borcu bulunmadığını, belirtilen tarihli kredilere müvekkilinin kefil olduğunu, müvekkilinin şirketten ayrılmadan önce bankaya karşı yükümlülüklerini eksiksiz yerine getirdiğini, müvekkilinin ortaklıktan ayrılmasından sonra asıl borçlu şirketin bankaya olan borçlarını ödememeye başladığını, eş rızasının bulunmadığını, istenen faizin fazla, alacağın likit olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir. İlk Derece Mahkemesince; ”İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasında, … Bankası tarafından …, …, … hakkında 1.438.865,37 TL’sı asıl alacak kalanı işlemiş faiz ve BSMV olmak üzere toplam 1.464.016,69 TL’nın tahsili için ilamsız takip başlatıldığı, borçlu …’in itiraz ederek takibi durdurduğu, Davacı vekilinin 06/03/2017 tarihli dilekçesinde, müvekkili şirket ile dava dışı şirket arasında 16/7/2012, 27/01/2015, 12/06/2015, 05/4/2011, 18/10/2010 tarihli sözleşmeler imzalandığını …’in bunlardan 16/7/2012 ve 05/4/2014 ve 18/10/2010 tarihli olanları kefil sıfatıyla imzaladığını bildirdirdiği, Bilirkişi raporunda, davacı bankanın Beşiktaş … Noterliği aracılığı ile 03/11/2011 tarihinde … yevmiyeli ihtarnamesi ile 1.498.748,11 TL nakdi alacağın ödenmesini talep ettiği, istenen nakdi kredi alacağının raporun 5. sayfasında, takip ve davaya konu edilen krediler ile kullandırma tarihlerinin raporun 8. sayfasında tablo halinde gösterildiği, davalı kefilin 18/10/2010, 05/4/2011, 16/7/2012 tarihli sözleşmelerde kefalet imzası bulunduğu nazara alındığında, dava konusu kredilerin tamamı davalının kefil olarak ismi ve imzası bulunmayan 27/01/2015 ve 12/06/2015 tarihli sözleşme kapsamında kullandırılmış olduğunun anlaşıldığı, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin bir çok içtihatında da belirtildiği üzere, borçluya yeni kefillerle birlikte yeni kredi sözleşmeleri imzalatılarak başka krediler kullandırılmışsa, daha önceki kredilerde adı geçen kefilin sonraki kredilerden sorumlu tutulmasının mümkün olmadığı, daha sonraki genel kredi sözleşmelerinde davalının imzasının olmadığı, bu nedenle davalı kefilin dava konusu alacaktan sorumlu olmadığı anlaşıldığından, davanın reddine” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle, 1-Müvekkili bankanın Topkapı Şubesi ile … ve … Ltd. Şti (VKN:…) arasında imzalanan 16.07.2012 tarihli 1.000.000,00 TL bedelli, 27.01.2015 tarihli 2.400.000 TL bedelli, 12.06.2015 tarihli 750.000 TL bedelli kredi çerçeve sözleşmeleri, 05.04.2011 tarihli 580,000 TL bedelli, 18.10.2010 tarihli 420.000 TL bedelli genel kredi sözleşmelerine müsteniden borçlu şirkete kredi kullandırıldığını, davalı …’in kredi çerçeve sözleşmelerinden 16.07.2012 ve 05.04.2011 ile 18.10.2010 tarihli genel kredi sözleşmelerini müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığını, sözleşmeleri imzaladığı tarihte şirket ortağı olup, eşinin de muvafakati bulunduğunu, davalının borca, borcun faizine ve takibe, şirketin ortaklığından ayrıldığı iddiası ile itiraz ettiğini, ortaklığın son bulmasının kefillik ilişkisini şona erdirmeyeceğinden, davalının, belirtilen kredi çerçeve sözleşmelerinden ve borcun ödenmemesinden sorumlu olduğunu, ayrıca, faiz konusunda ise;…TCMB’na bildirilen en yüksek kredi faizi oranı olan % 36’nın % 100 fazlası olan % 72 temerrüt faizi uygulanmasında hukuka ve mevzuata aykırılık bulunmadığını, 2- Bilirkişi raporunda; borcun kesinleşmiş olduğu, geçerli bir kefalet ilişkisi olduğu, kefalet limitinin borçtan yüksek olduğu bu sebeple davalı kefilin tüm borçtan sorumlu olduğu belirtilerek, sadece raporun bir kısmında davalının kefilliğinin devamı konusunda çelişkiye düşüldüğünü ve kararın mahkemeye bırakıldığını, mahkemeden ek rapordaki çelişkiye düşülmemesi istense de dikkate alınmadığını, eksik inceleme sonucu düzenlenen rapor karara dayanak alındığından, hukuka aykırı olarak davanın kabul edildiğini, Davacı banka ve dava dışı kredi borçlusu arasında kredi sözleşmesinden doğan ve borçlu cari hesabı şeklinde işleyen kredi ilişkisinde, bir tarihte hesabın borç bakiyesi vermemesinin, sözleşmeyi sona erdirmeyeceğini, borç sıfırlandıktan sonra borçluya tekrar kredi kullandırılmasının yeni bir borç ilişkisi niteliğinde olmadığından davalının kefalet sorumluluğunun devam edeceğini, davalının imzasını havi sözleşmelerin belirsiz süreli genel kredi sözleşmeleri olup çerçeve anlaşması niteliğinde olduğunu, müvekkili bankanın kredi borçlusuna bu sözleşmeler kapsamında cari hesap şeklinde kredi kullandırabileceği gibi, yeni açacağı kredileri de kullandırabileceğini, bu durumun Yargıtay kararlarında da böyle açıklandığını, ( Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2012/841 E. 2005/2261 E., 2005/13044 K Sayılı kararı ve 2000/8434 E. 2000/8577 K. sayılı kararı) ayrıca kefilin sorumluluğu hakkında haklı davalarını kanıtlayacak başka bir Yargıtay kararın da Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 2012/841 esas, 2012/11400 kararı olduğunu, davalının itirazları yerinde olmadığından, izah edilen sebepler ve belirtilen Yargıtay kararları dikkate alınarak, kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Müvekkilinin ismi ve imzası bulunmayan sözleşmelere dayanılarak aleyhine icra takibi başlatıldığını, bilirkişi tarafından bu durumun hiçbir tereddüte yer vermeyecek şekilde tespit edildiğini ve mahkeme tarafından davanın reddi ile davacının kötüniyetinin mahkeme kararı ile tescillendiğini, cevap dilekçesi ile talep etmelerine rağmen icra inkar tazminatının kabul veya reddi konusunda hüküm verilmediğinden kararın eksik olduğunu, davacı aleyhine %20 tazminata hükmedilmediğinden, mahkeme kararında çelişki oluştuğunu, mahkemenin mevcut delilleri doğru değerlendirmediğini, eksik inceleme ile hakkaniyete aykırı karar verdiğini, belirttiği ve re’sen dikkate alınacak nedenlerle kararın kaldırılmasını talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Davacı tarafın talebi; dava dışı … Ltd Şti’nin genel kredi sözleşmelerine istinaden kullandığı kredileri süresi içinde ödenmediğinden, borçlunun kredi hesaplarının Beşiktaş … Noterliği’nin 3/01/2017 tarih … yevmiye nolu ihtarnamesi ile kat edilerek, ihtiyati haciz kararı alınıp, borçlu ve genel kredi sözleşmelerinden 16/7/2012 tarihli 1.000.000 TL bedelli , 05/4/2011 tarihli 580.000 TL bedelli, 18/10/2010 tarihli 420.000 TL bedelli sözleşmeleri müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla imzalayan davalı … aleyhine başlatılan İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … sayılı takip dosyasına haksız itiraz edildiğinden bahisle itirazın iptali ve icra inkar tazminatına ilişkindir. Mahkemece; Davalı kefilin 18/10/2010, 05/4/2011, 16/7/2012 tarihli sözleşmelerde kefalet imzası bulunduğu, dava ve takip konusu kredilerin tamamının davalının kefil olarak ismi ve imzası bulunmayan 27/01/2015 ve 12/06/2015 tarihli sözleşme kapsamında kullandırılmış olduğu, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin bir çok içtihatında belirtildiği üzere, borçluya yeni kefillerle birlikte yeni kredi sözleşmeleri imzalatılarak başka krediler kullandırılmışsa, daha önceki kredilerde adı geçen kefilin sonraki kredilerden sorumlu tutulmasının mümkün olmadığı, daha sonraki genel kredi sözleşmelerinde davalının imzasının bulunmadığı, bu nedenle davalı kefilin dava konusu alacaktan sorumlu olmadığı anlaşıldığından, davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekilinin istinaf talebi yönünden; 1-Davacı/alacaklı banka ile dava dışı kredi borçlusu/lehtarı … Ltd. Şti. arasında, 18/10/2010, 05/4/2011, 16/7/2012, 27/01/2015 ve 12/06/2015 tarihli 5 adet Genel Kredi Sözleşmesi akdedildiği, davalının 18/10/2010, 05/4/2011, 16/7/2012 tarihli genel kredi sözleşmelerini müşterek borçlu müteselsil kefil olarak imzaladığı, sözleşmenin 4.2 maddesinde “…alacağın muaccel hale geldiği tarihten müşteriye yapılacak ihtarda belirtilen sürenin hitamına kadar geçecek TC Merkez Bankasına bildirilen en yüksek cari akdi oranı uygulanacağım kabul ve taahhüt eder. Müşteri temerrüdün doğduğu tarihten itibaren aynı tür krediler ve hesaplar için banka tarafından TC Merkez Bankasına bildirilen TL/YP en yüksek cari akdi faiz oranının %100 fazlası olarak belirlenen oranda ve bu oranların değişmesi halinde değişen oranlarda temerrüt faizi uygulanmasını ve bu tutarları ödeyeceğini kabul eder.” hükmünü ihtiva ettiği, davacı bankanın 13/10/2015 tarih ve 601/1194 sayılı yazısı ekinde TCMB bildirdiği faiz oranının %36 olduğu, yukarıda belirtilen sözleşmenin 2.7 maddesine göre, faiz, komisyon, fon kesintisi (KKDF) ve gider vergisini (BSMV) davalılardan talep etme hak ve yetkisi bulunduğu, … Ltd. Şti.’nin kullandığı kredileri süresinde ödemediğinden, kredi hesaplarının Beşiktaş …. Noterliği’nin 3/01/2017 tarih … yevmiye nolu ihtarnamesi ile kat edilerek, 1.498.748,11 TL’nın ödenmesinin talep edildiği, ihtarın davalıya 07/11/2016 tarihinde tebliği edildiği, tespit edilmiştir. Mahkemece 24/02/2017 tarihli ara kararının 2 numaralı bendi ile; “Davacı vekiline (dava dilekçesinde yazılı 18/10/2010, 05/04/2011, 16/07/2012 tarihli genel kredi sözleşmelerinde …, 27/01/2015, 12/06/2015 tarihli genel kredi sözleşmelerinde ise … ‘in kefil olması nedeniyle) kat ihtarına konu alacağın hangi sözleşmelerden kaynaklandığının ve kalem kalem miktarlarının dilekçe ile bildirilmesine” karar verildiği, davacı vekili tarafından 06/03/2017 tarihinde UYAP sistemine kaydedilen dilekçesi ile; Kat ihtarına konu alacak dava dilekçesinde ve yukarıda belirtilen Kredi Çerçeve Sözleşmelerinden ve Genel Krcdi Sözleşmelerinin tümünden kaynaklanmakta olduğunu bildirdiği, dosyaya sunulan sözleşmelerin incelenmesinden davalının imzası ve kefaleti olan 05/04/2011 ve 18/10/2010 tarihli sözleşmelerin genel kredi sözleşmesi, 16/07/2012 tarihli sözleşmenin çerçeve sözleşme niteliğinde olduğu, kefalet sözleşmesinin 1 ve 2. maddesi uyarınca, Kefiller, kefâletin, müşterinin bankaya mevcut ve doğacak anapara ve akdi faizini, bilcümle işlemiş işleyecek temerrüt faizlerini, fonları, komisyonları, her türlü masrafları, vergi ve resimleri, dış işlemlerde kur artışı nedeniyle ortaya çıkacak ilave miktarları, kanuni takip giderlerini avukatlık ücretlerini de kapsadığını, bu tutarları, müşterinin tabi olduğu usul ve esaslar dahilinde ödemeyi kabul ve taahhüt ederler. TBK 582’nci maddesi gereği müteselsil kefaletin, doğmuş ve doğacak tüm borçları kapsayacağını kabul ettikleri, davalının şirket ortaklığından ayrıldıktan sonra, davacı bankanın, davalının kefaleti bulunmayan 27/01/2015, 12/06/2015 tarihli genel kredi sözleşmeleri imzaladığı, her iki sözleşmede davacının imza ve kefaletinin olduğu 9.10.2010, 05.04.2011 ve 12/07/2012 tarihli sözleşmelere atıfta bulunulmadığı, limit arttırımı niteliğinde olmadığı tespit edilmiştir. Alınan bilirkişi raporu ile; davalı/kefilin kefalet imzası bulunan 19.10.2010 ve 05.04.2011 sözleşmelerin 63.maddesi (önceki sözleşmelerle bağlantı maddesi) irdelendiğinde özetle, işbu sözleşmeden önceki tüm sözleşme ve taahhütnamelerin eki ve ayrılmaz bir cüzü olduğu …kabul ve taahhüt edildiği, daha sonra imzalanıp davalının imzası bulunmayan 27.01.2015 ve 12.06.2015 tarihli sözleşmelere miktar ve tarih belirtilerek bir atıfta bulunulmadığı, daha sonra akdedilen 27.01.2015 ve 12.06.2015 (davalının imzası bulunmayan) tarihli sözleşmelere dağrudan bir atıfta bulunulmamış olması nedeniyle Yargıtay Kararı uyarınca dava konusu kredilerin tamamının davalı/kefilin imzası bulunmayan 27.01.2015 ve 12.06.2015 tarihli sözleşmeler kapsamında kullandırılmış olduğu, sözleşmenin 4.2 maddesi uyarınca davacı banka tarafından, TC Merkez Bankasına bildirilen TL/YP en yüksek cari akdi faiz oranının %100 fazlası olarak belirlenen oranda ve bu oranların değişmesi halinde değişen oranlarda temerrüt faizi uygulanmasını isteyebileceği, bu oranın %72 olduğu, temerrüt tarihi itibariyle borç miktarının 1.511.337,59 TL olduğu, takip tarihi itibariyle 1.551.960,59 TL olup, şirket tarafından yapılan ödemeler mahsup edilerek, takip tarihi itibariyle asıl alacağın 1.438.865,37 TL, işlemiş temerrüt faizinin 20.144,11 TL, BSMV’nin 1.007,21 TL toplam 1.460.016,69 TL talep edildiği, taleple bağlı kalınması gerektiği, takip tarihinden sonra; 617.031,69 TL, dava tarihinden sonra 479.531,69 TL ödeme yapıldığı, dosyanın infazı sırasında nazara alınması gerektiği tespit edilmiştir. Birden fazla kefalet sözleşmesi mevcut olduğu taktirde, yerleşmiş Yargıtay uygulamaları uyarınca, talep edilen kredi borcunun, hangi sözleşme kapsamında kullandırıldığını kanıtlamak iddia eden davacı bankaya aittir. Mahkemece 24/02/2017 tarihli ara kararının 2 numaralı bendi ile davacı vekilinden bu yönde beyanda bulunması istenmiş ise de; davacı vekili Kat ihtarına konu alacak dava dilekçesinde ve yukarıda belirtilen Kredi Çerçeve Sözleşmelerinden ve Genel Krcdi Sözleşmelerinin tümünden kaynaklanmakta olduğunu bildirdiği gibi, kredinin davacının imzasının bulunduğu kefalet sözleşmelerinden kullandırıldığına ilişkin somut delil sunmamıştır. Her ne kadar davalının kefaletinin olduğu 12/07/2012 tarihli sözleşme süresiz çerçeve sözleşme olup, 10 yıllık süresi dolmadığından, borçlunun doğacak borçlarını kapsar ise de; davalı ortaklıktan ayrıldıktan sonra davacı bankanın başka kefillerle 27/01/2015 ve 12/06/2015 tarihli sözleşmeleri imzaladığından Yargıtay 19. HD.’nin 2010/11945 esas ve 2011/6293 karar ve 11. HD.’nin 10/4/2012 tarihli 2010/15368 esas ve 2012/5735 karar sayılı kararı uyarınca, davacının şirket ortaklığından ayrılmasından sonra dava dışı şirket ile davalı banka arasında limit artırımı şeklinde olmayan ve ilk sözleşmeden bağımsız olarak sözleşme imzalandığı taktirde, kefil kefaleti olmayan yeni sözleşmelerden sorumlu olamayacağından, davacı tarafça, 27/01/2015 ve 12/06/2015 tarihli sözleşmelerin 12/07/2012 tarihli sözleşmeye atfen düzenlendikleri veya takip konusu kredilerin davacının kefaletinin olduğu sözleşmeler kapsamında kullandırıldığı kanıtlanmadığından, kredilerin kullandırıldığı tarihler itibariyle davacının kefaletinin olmadığı 27/01/2015 ve 12/06/2015 tarihli sözleşmeler kasamında kalması sebebiyle borçtan sorumlu olmadığı, tespit edildiğinden, davacı vekilinin, 12/07/2012 tarihli sözleşmenin çerçeve sözleşme olması nedeniyle davalının sorumlu olduğuna ilişkin istinaf sebebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. Davacı bankanın 13/10/2015 tarih ve 601/1194 sayılı yazısı ekinde TCMB bildirdiği faiz oranının %36 olduğu, taraflar tacir olduğundan, aralarındaki sözleşmenin 4.2 maddesi ve sözleşme serbestliği ilkesi uyarınca %100 fazlası %72 oranının uygulanması gerekip, bilirkişi tarafından da bu oranın alındığı tespit edildiğinden, istinaf sebebinin reddine karar verilmiştir.
2- Davalının imzasının bulunduğu 12/072012 tarihli genel kredi sözleşmesi, çerçeve sözleşme niteliğinde, cari hesap şeklinde işleyen, süresiz bir sözleşme olup, cari hesap şeklinde işleyen genel kredi sözleşmelerinde ödeme nedeniyle borcun herhangi bir tarihte sıfırlanmış olması taraflarca aksi kararlaştırılmış olmadıkça çerçeve sözleşmesi niteliğindeki genel kredi sözleşmesini ve bu sözleşmede imzası bulunan kefilin sorumluluğunu sona erdirmez ve sözleşmenin imzalandığı tarihte borçlu şirketin ortağı olan kefilin sonradan şirket ortaklığından ayrılmış olması da tek başına kefaletinin sona ermesi sonucunu doğurmaz ise de (Yargıtay 19 HD 2015/15236 Esas 2016/1232 Karar-2015/4465 Esas 2016/468 Karar); davalı ortaklıktan ayrıldıktan sonra davacı bankanın başka kefillerle 27/01/2015 ve 12/06/2015 tarihli sözleşmeleri imzaladığından Yargıtay 19. HD.’nin 2010/11945 esas ve 2011/6293 karar ve 11. HD.’nin 10/4/2012 tarihli 2010/15368 esas ve 2012/5735 karar sayılı kararı uyarınca, davacının şirket ortaklığından ayrılmasından sonra dava dışı şirket ile davalı banka arasında limit artırımı şeklinde olmayan ve ilk sözleşmeden bağımsız olarak sözleşme imzalandığı taktirde, kefil kefaleti olmayan yeni sözleşmelerden sorumlu olamayacağından, takibe konu borç davalının kefaletinin olmadığı 27/01/2015 ve 12/06/2015 tarihli sözleşmeler kapsamında kullandırılan kredilerden doğduğundan, davacı vekilinin bu yöne ilişkin itirazlarının alınan bilirkişi raporunda gerekçeleri izah edilerek açıklandığından, davacı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf sebebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir.Davalı vekilinin istinaf talebi yönünden; Davalı tarafça süresi içinde verilen cevap dilekçesinde kötü niyet tazminatı talep edildiği, mahkemece gerekçeli kararda davanın reddine karar verildiği, davalı tarafın kötü niyet tazminat talebi yönünden olumlu veya olumsuz bir karar verilmediği tespit edilmiştir. Hükmün kapsamını düzenleyen HMK 297/2. maddesinde hüküm fıkrasında bulunması gereken hususları “….taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir ” şeklinde saptamıştır. HMK 297/2. maddesi gereği, davalı tarafın kötü niyet tazminat talebi hakkında, hüküm kurulması gerektiği halde, mahkemece olumlu yada olumsuz karar verilmediğinden, davalı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf sebebinin kabulüne karar verilmiştir. Takibin kötü niyetle yapıldığını kanıtlamak davalı tarafa ait olup, takibin kötü niyetli olduğunun kabul edilmesi için takip tarihi itibariyle alacağın bulunmadığını bile bile takip başlatılması gerekir. Davacı taraf birden fazla genel kredi sözleşmesi ve çerçeve kredi sözleşmesine dayanarak takip başlatmış, kullandırılan kredilerin davalının imzasının olmadığı sözleşmeler kapsamında kaldığı yaptırılan bilirkişi incelemesi ile tespit edilmiştir. Bu hali ile takibin kötü niyetle başlatıldığı kabul edilemeyeceğinden, davacı tarafın kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar vermek gerekmiştir. Davacı vekilinin istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine, davalı vekilinin istinaf talebinin kabulüne, istinaf sebebi hakkında karar verilmesi yeniden yargılama yapmayı gerektirmediğinden 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/2. maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden hüküm kurulmasına, davalının kötü niyet tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Davacı vekilinin istinaf talebinin HMK 353/1-b/1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davalı vekilinin istinaf isteminin KABULÜNE, 3-6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 09/11/2017 tarihli 2017/38 Esas, 2017/936 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, ancak belirtilen hususlar yeniden yargılamayı gerektirmediğinden davanın reddine dair yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına,Bu kapsamda; 4-Davanın REDDİNE, 5-Yasal koşulları oluşmadığından davalının kötü niyet tazminatı talebinin reddine, 6-İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 6/a- Davacı bankanın Varlık Fonuna devredilmesi ve harçtan muaf olması sebebiyle peşin alınan 17.633,36 TL harcan karar kesinleştiğinde davacıya iadesine, 6/b-Davalı yararına Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre takdir edilen 83.900,58 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine, 6/c-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 6/d-Davalı tarafın gideri olmadığından karar verilmesine yer olmadığına, 6/e-Davacı tarafından yatırılan ve kullunılmayan gider avansının davacıya iadesine, 7-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 7/a-Davacı vekilinin istinaf talebi reddedildiğinden Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30 TL karar ve ilam harcından peşin alınan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 27,90 TL harcın davacı taraftan tahsili ile Hazineye gelir kaydedilmesine, 7/b-Davalı vekilinin istinaf talebi kabul edildiğinden davalı tarafça yatırılan istinaf harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine, 7/c-İstinaf yargılaması için davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, 7/d-İstinaf yargılaması için davalı tarafından yapılan 85,70 TL istinaf yoluna başvurma harcı, 54,00 TL tebligat, müzekkere ve posta gideri olmak üzere toplam 139,70 TL’nın, davacıdan alınıp davalıya verilmesine, 7/e-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 7-6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi 09/12/2021