Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/554 E. 2021/1314 K. 04.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/554
KARAR NO: 2021/1314
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 12/10/2017
NUMARASI: 2015/1897 E. – 2017/1046 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 04/11/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Taraflar arasında akdedilen 28/05/2014 tarihli mal alım sözleşmesi uyarınca davalı şirkete balast ve dolgu malzemeleri satılarak teslim edildiğini, teslim edilen mallara ilişkin faturaların da davalı şirketçe kabul edildiğini, davalının bir kısım ödemeler yaptığını, ancak bakiye borcunu ödemediğini, alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibinin davalının haksız itirazı ile durduğunu ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına, %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkilinin almış olduğu bir inşaat işi için davacı ile mal alımına ilişkin sözleşme imzaladığını, sözleşme uyarınca davacının 08/09/2014 tarihine kadar 80.000 ton malzeme teslim etmesi gerekirken o tarih itibariyle 34.295,80 ton teslim ettiğini, toplamda ise, 36.668,10 ton teslim ettiğini, müvekkilinin işverene karşı temerrüde düşmemek için piyasadan daha pahalıya mal almak zorunda kalındığını, ayrıca davacıya ait olan bazı giderlerin de gecikme yaşanmaması için müvekkili tarafından ödenmek zorunda kalındığını, sözleşmesel yükümlülüklerini yerine getirmeyen davacının ödeme talebinde bulunamayacağını, ayrıca müvekkiline teslim edilen malın 10.000 m3’lük kısmının sözleşme ve standartlara uygun olmadığının tespit edildiğini, bunun 7.225,078 m3’lük kısmının sözleşmede belirtilen amacın dışında kullanıldığını, 2.774,922 m3’lük (4.439,88 ton) kısmının ise kullanılmasının mümkün olmadığını, bu hususun müvekkili ile işveren TCCD arasında düzenlenen tutanak ile de sabit olduğunu, bu kısım için davacıya herhangi bir ödeme yapılmadığını, davacıya bu nedenle iade faturası kesilmesi konusunda karşılıklı görüşmeler devam ederken davacının kötüniyetli olarak icra takibi başlattığını, malzemenin sözleşme ve standartlara aykırı olduğunun ancak TCDD ve Türk Akreditasyon Kurumu tarafından tespit edilebildiğini, bu nedenle faturalara yasal sürede itiraz edilemediğini, bu kısma ilişkin … nolu 130.976,46 TL bedelli 01/06/2015 tarihli iade faturasının düzenlenerek davacıya gönderildiğini, ancak davacının faturayı kabul etmeyerek iade ettiğini savunarak davanın reddini ve kötüniyet tazminatına hükmedilmesini istemiştir. İlk derece mahkemesince; “Davanın, faturalara dayalı alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkin olduğu, taraflar arasında akdedilen 28/05/2014 tarihli Mal Alım Sözleşmesi uyarınca davacının sözleşme ve eklerine uygun malzemeyi temin ederek davalıya teslim etmesi gerektiği, davacının sözleşmeye uygun olarak teslim edilen malzemelere ilişkin düzenlenen faturaların bakiye bedelinin ödenmediğini ileri sürdüğü, davalının ise sözleşmede belirtilen tarihte taahhüt edilen miktarda malzeme temin edilmemiş olması nedeniyle müvekkilinin zarara uğradığını, ayrıca teslim edilen malzemenin bir kısmının sözleşme ve standartlara uygun olmadığının tespit edilmesi nedeniyle bu kısma ilişkin ödeme yapılmadığını ve iade faturası düzenlendiğini savunduğu, davalı tarafça her ne kadar süresinde tahhüt edilen tutarda malzeme teslim edilmediği ileri sürülmüş ise de bu nedenle sözleşmenin feshedilmediği ve uğranıldığı ileri sürülen zararın mahsubu talebinde bulunulmadığı,dolayısıyla bu yöndeki savunmanın dikkate alınmadığı, davacı tarafça düzenlenen faturaların davalı defterinde kayıtlı olduğu, ancak davalı tarafından düzenlenen .. nolu 130.976,46 TL bedelli iade faturasının davacı defterlerinde kayıtlı olmadığı, uyuşmazlığın bu faturadan kaynaklandığı, davalı, bu faturaya konu malzemenin sözleşme ve standartlara uygun olmadığının davalı ile TCDD arasında düzenlenen tutanak ve Türk Akreditasyon Kurumu raporu ile tespit edildiğini ileri sürmüş ise de davalı ile TCDD arasında düzenlenen tutanağın davacıyı bağlamayacağı, ayrıca Türk Akreditasyon Kurumu tarafından düzenlenen raporun da davalı savunmasını ispat için yeterli olmadığı, iade faturasına konu malzeme üzerinde Mahkememizce teknik bilirkişi incelemesi yaptırılması gerektiği, ancak davalı tarafın beyanı ve sunulan fotoğraflardan iade faturasına konu kullanılmayan malzemenin, etrafı her türlü müdahaleye açık bir arazide sahipsiz olarak bırakılmış olduğunun anlaşıldığı, davacı tarafın ise söz konusu malzemenin kendileri tarafından teslim edilen ve iade faturasına konu edilen malzeme olmayabileceği yönünde itirazda bulunduğu, malzemenin ayırt edici bir özelliğinin bulunmadığı da dikkate alındığında davacı tarafın bu itirazında haklı görüldüğü, dolayısıyla teknik bilikişi incelemesinin davanın esasına etkisinin olmayacağı anlaşıldığından gerek görülmediği, davalı tarafça ayıp ihbarına ilişkin tanık dinletilmek istenmiş ise de hem ayıp ihbarının ispatının tanıkla mümkün olmaması hem de davalı savunmasının malın ayıplı olduğu yönünde değil, aliud ifa(sözleşmeye aykırılık) yönünde olması nedeniyle tanık dinletme talebinin reddedildiği, buna göre davalının sözleşmeye ve standartlara uygun olmayan malzeme teslim edildiği yönündeki savunmasını kanıtlayamamış olduğu, dolayısıyla davacının asıl alacak iddiasında haklı olduğu, bunun yanında takip öncesinde davalının temerrüde düşürüldüğüne dair delil sunulmadığı, her ne kadar sözleşmenin Ek-C maddesi uyarınca işlemiş faiz tutarının tespiti yönünde ek rapor alınmış ise de söz konusu maddede faturaya ilişkin ödemenin fatura tarihinden itibaren 60 günlük süre içinde vadeler halinde ödeneceğinin belirlendiği, fatura tarihlerinin sözleşme düzenlenirken belli olmaması, faturanın düzenlendikten çok sonra alıcıya gönderilebilme ihtimali dikkate alındığında vadenin kesin olmadığı anlaşılmakla davacının takip öncesi işlemiş faiz talebinin haklı görülmediği ve ek raporun dikkate alınmadığı, alacağın likit olması nedeniyle icra inkar tazminatı talebinin haklı görüldüğü, bunun yanında reddedilen işlemiş faiz tutarı yönünden davacı icra takibi başlatmakta haksız ise de kötüniyetli olduğu ispat edilemediğinden davalının tazminat talebinin haklı görülmediği anlaşılmakla davanın kısmen kabulü ile, davalının icra takibinde asıl alacağa yönelik yapmış olduğu itirazın iptaline, takibin asıl alacak ve buna takip tarihinden itibaren değişen oranlarda(%10,5’i geçmemek kaydıyla) avans faizi yürütülmek suretiyle devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine,hüküm altına alınan alacağın %20’si oranındaki icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline, davalının kötüniyet tazminatı talebinin reddine” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1- Davacının Sözleşme kapsamında temin etmesi gereken malzemelerin TCDD standartlarına uygun olması gerektiğinin Sözleşmede açık şekilde belirtildiğini, 2- Davacının, malzemeleri TCDD şartnamesine ve sözleşmedeki hükümlere uygun olarak üretmek zorunda olduğunu, bir malzemenin TCDD Teknik Şartnamesi’ne uygun olup olmadığının tespitininde, ancak Şartnamede belirtilen Akreditasyon testlerinin yapılması ile mümkün olduğunu, müvekkili şirket ve TCDD’nin de bu testleri yaptırdığını ve bu tespitlerde tespit edilen hususları tutanak altına alarak davacıya ilettiklerini, 3-Davacı tarafından müvekkili şirkete temin edilen malzemelerin ve bu malzemelere ilişkin faturaların müvekkil şirkete tesliminden sonra TCDD tarafından Türk Akreditasyon Kurumu’nda yaptırılan testlerde, teslim edilen malzemelerin 10.000 tonluk kısmının Sözleşmede belirtilen ve TCDD projelerinde uyulması zorunlu olan Standartlara uygun olmadığının tespit edildiğini,bu hususun davacıya derhal bildirilerek akabinde davacıyla yapılan görüşmeler sonucunda, TCDD tarafından kabul edilmesi ihtimalince, davacı tarafından müvekkili şirkete teslim edilmiş olan ancak Sözleşmeye ve Standartlara uygun olmayan 10.000 m3’lük malzemenin 7.225,078 m3’lük kısmının, Sözleşmede belirtilen kullanım amacı dışında, derin drenaj, hemzemin yaklaşım dolguları, peron ve yük rampaları arka dolguları ve güzergah dolgusu olarak veya sulu bölgedeki menfezlerde kullanılan jeotekstilin altında kullanıldığını, amacı dışında kullanılan 7.225,078 m3’lük kısmın bedelinin müvekkili şirket tarafından davacıya ödendiğini, geri kalan 2.774,922 m3’lük (4.439,88 ton) malzemenin kullanılmasının mümkün olmadığını, bu hususların müvekkili şirket ile TCDD arasında imzalanmış olan tutanaklar ile sabit olduğunu, başka işlerde kullanılması mümkün olmayan toplam 2.774,922 m3’lük (4.439,88 ton) malzeme ile ilgili herhangi bir ödeme yapılmadığını, 4- Yerel Mahkemenin tanık dinletme talebini reddederek müvekkili şirketin Anayasal savunma hakkına engel olduğunu, müvekkili şirketin açık bir şekilde davacının TCDD Standartlarına aykırı şekilde ayıplı mal imal ettiği olgusuna dayanmasına, söz konusu ayıba ilişkin ihbarın müvekkili şirket Proje Müdürü … tarafından davacıya yapılmış olmasına, yerleşmiş Yargıtay kararları mucibince ayıp ihbarının süresi içerisinde yapıldığının her türlü delille ispat edilmesinin hukuken mümkün olmasına rağmen, yerel mahkeme tarafından gerekçeli kararda “hem ayıp ihbarının ispatının tanıkla mümkün olmaması hem de davalı savunmasının malın ayıplı olduğu yönünde değil, aliud ifa (sözleşmeye aykırılık) yönünde olması nedeniyle tanık dinletme talebinin reddedildiği” gerekçesine yer verilmesinin, gerekçeli kararın tümüyle eksik inceleme ve yanlış değerlendirme ile tanzim edildiğini ve mesnetsiz ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu bir kez daha gösterdiğini, 5- Sadece davacının beyanlarına dayanılarak ayıplı mallar üzerinde teknik bilirkişi incelemesi yapılmamasına karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, davacı tarafından Çardak Stok Sahasına nakledilmiş olan, ancak sonradan TCDD Standartlarına uygun olmadığı müvekkili şirket ve TCDD tarafından tespit edilen malzemelerin stok sahasından alınarak götürülmesi gerekirken, davacının bu malzemeyi teslim almayarak Çardak Stok Sahasında etrafı her türlü müdahaleye açık bir arazide sahipsiz olarak bıraktığını, nakliye sorumluluğunun davacıya ait olması ve bu malzemenin stok sahasından davacı tarafından uzaklaştırılmasının gerekmesi nedeniyle söz konusu malzemelere müvekkili şirket tarafından hiçbir müdahalede bulunulmadığını, tüm malzemeleri stok sahasına kendisi nakletmiş olan davacının hangi stok sahasına ne kadar malzemeyi naklettiğini bilmemesinin mümkün olmadığını, dolayısıyla basiretli ve dürüst bir tacir olması gereken davacının stok sahasında bulunan malzemenin kendisi tarafından teslim edilen malzeme olup olmadığını bilmediğini ileri sürmesinin, davacının malzemelerdeki ayıbı gizleyerek haksız kazanç elde etmeyi amaçladığının açık göstergesi olduğunu, ne yazık ki yerel mahkeme de davacının bu kötü niyetli itirazlarını kabul ettiğini ve stok sahasında bulunan ayıplı malzeme üzerinde teknik bilirkişi incelemesi yapılmasına gerek olmadığına karar verdiğini, davacı tarafından stok sahasına nakledilen ve hala stok sahasında bulunan ayıplı malzeme üzerinde yapılacak teknik bilirkişi incelemesi yapılmasının davanın esasına etkisinin olacağını, 6- Davacının kötü niyetli olduğu sabitken davacının kötüniyetli olduğu ispat edilemediğinden bahisle müvekkili şirketin tazminat talebinin reddine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek, bu nedenler ve inceleme sırasında rastlanacak sair nedenlerle usul ve esas bakımından yasaya aykırı olarak verilen ilk derece mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, faturalara dayalı alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir. Davacı tarafça İstanbul Anadolu …icra Müd. … es. Sayılı takip dosyasında davalı aleyhine 134.086,16 TL bedelli icra takibinde bulunmuş, davalının süresinde itirazı üzerine takip durmuş, bunun üzerine davacı tarafça incelemesi yapılan itirazın iptali davası açılmıştır. Taraflar arasında 28/05/2014 tarihli Mal Alım Sözleşmesi düzenlendiği, bu sözleşme uyarınca davacının sözleşme ve eklerine uygun malzemeyi temin ederek davalıya teslim etmesi gerektiği, davacı- nın sözleşmeye uygun olarak teslim edilen malzemelere ilişkin düzenlenen faturaların bakiye bedelinin ödenmediğini ileri sürdüğü, davalının ise davacının toplamda 36.668,10 m3 malzeme teslim ettiğini, bunun 10.000 m3′ lük kısmını sözleşmeye aykırı olduğunu, bu malın 7.225,078 m3′ lük kısmının sözleşmede belirtilen kullanım amacı dışında kullanıldığını, geri kalan 2.774,922 m3′ lük malzemenin kullanılmasının mümkün olmadığını, bu kısma ilişkin ödeme yapılmadığını ve iade faturası düzenlen- diğini savunduğu, mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verildiği, davalı vekilinin bu kararına karşı istinaf başvurusunda bulunduğu, uyuşmazlığın iade faturası düzenlenen malın ayıplı olup olmadığı, ayılı ise ayıp ihbarı yapılıp yapılmadığı ve bu ayıp ihbarının geçerli olup olmadığı, buna bağlı olarak takibe yapılan itirazın haklı olup olmadığı noktalarında bulunduğu görülmektedir. Davalı taraf, 10.000,00 m3’lük kısmın sözleşme standartlarına uygun olmadığına dair TCDD tarafından Türk Akreditasyon Kurumuna yaptırdığı deneye ilişkin olarak 30.12.2014 tarihli rapor düzenlendiğini belirterek dosyaya sunmuş, durumun davacı şirketin sahibi …’e SMS ile 12.01.2015 tarihinde bildirildiğini ileri sürmüş, kullanılmayan 2.774,922 m3′ lük malzeme için 130.976,45 TL’lik 01.06.2015 tarihli iade faturası düzenlemiş, bu fatura 12.06. 2015 tarihinde davacıya tebliğ edilmiş, davacı tarafından bu iade faturası ihtarnameyle geri gönderilmiştir. Mahkemece taraf ticari defterleri bilirkişi vasıtasıyla incelettirilmiş ve bilirkişi tarafından 17.03.2017 tarihli asıl, 11.08.2017 tarihli ek raporlar dosyaya sunulmuştur. Bilirkişi raporlarında, taraf ticari defterlerinin her iki taraf lehine delil teşkil edebileceği, davacı tarafın ticari defter ve kayıtlarına göre dava ve takip tarihi itibarıyle,128.839,52 TL alacaklı göründüğü, davalının ticari defterlerinde ise davalıya takip tarihinde 128.839,52 TL borçlu, dava tarihinde ise 2.136,94 TL alacaklı göründüğü, aradaki farkın 130.976,46 tutarında iade faturasından kaynaklandığı, davacının takip tarihi itibarıyla 128.839,52 TL alacaklı olduğu, taraflar arasındaki sözleşmenin ödeme şartlarına göre icra takip tarihine kadar 2.7777,45 TL işlemiş faiz olduğu tespiti yapılmış, rapor dosya kapsamına ve denetime elverişli görülmüştür. Taraflar tacir olduğundan davalı savunması yönünden dava tarihinde yürürlükte bulunan 6102 Sayılı TTK’nın 23/1-c maddesi hükmünün uygulanması gerekmektedir. Yukarıda da açıklandığı üzere temel uyuşmazlık iade faturası düzenlenen malların ayıplı olup olmadığı ve ayıbın süresinde yapılıp yapılmadığına ilişkin olup davalı ayıp iddiasını ispatla yükümlüdür. Buna göre; “malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra 8 gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Diğer durumlarda TBK’nun 223. maddesinin 2. fıkrası uygulanır.” Dava konusu iade faturası muhteviyatı malların ayıplı olduğuna dair ayıp ihbarında bulunularak davacıya bildirildiğine ilişkin ispat külfeti davalıda olup, davalı tarafça ayıp ihbarının whatsapp mesajıyla yapıldığını öne sürmüştür. Hukukumuzda ayıp ihbarı şekle tabi tutulmamış olduğundan, mahkemenin tacirler arasındaki ayıp ihbarının yazılı olması gerektiği yönündeki hatalı tespitin aksine, bu şekilde yapılan bir ayıp ihbarı da geçerli olmakla birlikte, somut olayda, mesaj içeriğinin ayıp ihbarı olarak kabulü de mümkün gözükmemektedir. Çünkü mesajda ayıplı olduğu söylenen malın miktarı, niteliği, bu sonuca nasıl ulaşıldığı belirtilmediği gibi, bildirim, davacının kabulünde değildir. Dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6102 Sayılı TTK’nın 18/2. maddesi uyarınca; “Her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerekir.” Öte yandan bu faturaya konu malzemenin sözleşme ve standartlara uygun olmadığı, davalı ile TCDD arasında düzenlenen tutanak ve Türk Akreditasyon Kurumu raporu ile tespit edilmişse de davalı ile TCDD arasında düzenlenen tutanak, davacıyı bağlamayacağı gibi bu tutanağa dayalı olarak davalı tarafından yapılan ayıp ihbarı da, bu tutanak baz alınarak gizli ayıp kabul edilse bile, yaklaşık altı ay sonra 12.06.2015 tarihinde iade faturası ve noterlik ihtarnamesiyle yapılan bildirim TBK’nun 223. maddesinin 2. Fıkrasında belirtilen sürede yapılmadığından geçerli kabul edilemeyecektir. Ayrıca ayıp ihbarı süresinde yapıldığı kabul edilse bile, davalı tarafa teslim edilen malın yargılama sırasında, mahkemece teknik bilirkişi incelemesi yaptırılması gerektiği, ancak dosya kapsamına göre ayıplı olduğu söylenen ve kullanılmayan malzemenin, etrafı her türlü müdahaleye açık bir arazide sahipsiz olarak bırakılmış olduğunun anlaşıldığı, davacı tarafın ise söz konusu malzemenin kendileri tarafından teslim edilen ve iade faturasına konu edilen malzeme olmayabileceği yönünde itirazda bulunduğu, malzemenin ayırt edici bir özelliğinin bulunmadığı da dikkate alınarak keşif yapılamadığı ve teknik bilirkişi raporu alınamadığı, davalı tarafçada ayıp husunda usulüne uygun delil tespiti yaptırmadığı, sonuç olarak ispat yükü kendisinde olan davalı tarafın dava konusu malzemenin ayıplı olduğunu kanıtlayamadığı anlaşılmıştır. Bu nedenlerle tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 12/10/2017 tarih ve 2015/1897 E., 2017/1046 K. sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 8.801,02 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 2.201,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 6.600,02 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye GELİR KAYDINA, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 5- Davalı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 04/11/2021