Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/55 E. 2020/221 K. 22.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/55 Esas
KARAR NO: 2020/221
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 08/06/2017
NUMARASI: 2014/319 – 2017/492
DAVANIN KONUSU: Alacak
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 22/10/2020
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacının akaryakıt dağıtım sektörünün lider şirketlerinden olduğunu, sektörde uzun yıllar uygulanan yerleşik sisteme paralel şekilde davacının bayiliklere yatırımlar yaptığını, davacının yaptığı yatırımların tutarının taraflar arasında kurulan ticari ilişkinin süresi ile doğru orantılı olması gerektiğini, bir başka deyişle davacı şirket, bayisine yapacağı ödemenin tutarını veya yapacağı yatırımın değerini hesaplarken, bayi tarafından işletilen akaryakıt istasyonunun, ne kadar süre ile Petrol Ofisi bayii olarak faaliyet göstereceğini dikkate aldığını ve bu süre boyunca o istasyonda yapılacak satışlardan elde edeceği muhtemel kazanç ile orantılı bir rakam tespit edildiğini, sözü edilen kararlar ve duyuruya göre; akaryakıt sektöründe, bayilik sözleşmeleriyle bağlantılı olarak yapılan intifa, kira, ekipman ve benzeri etkiye sahip sözleşmelerden; 18.09.2005 tarihinden önce yapılmış olup da anılan tarih itibariyle bakiye süreleri beş yılı aşanların, anılan tarihe kadar, tebliğde yer alan muafiyetten yararlanabileceğini ve bu tarihten sonra muafiyetten yararlanabileceğini, beş yılı aşan süreler bakımından Tebliğ’de belirtilen muafiyet koşullarının ortadan kalkacağını, dikey anlaşmaların belirtilen tarihlerden sonra grup muafiyeti dışında kalarak, 4054 sayılı Rekabetin korunması hakkında Kanun’un 4.maddesine aykırı hale geleceğinin belirtildiğini, sebepsiz zenginleşmeye istinaden, iktisap edilen şeyin getirdiği semereler ve sağladığı diğer yararlar da zenginleşmenin kapsamına dahil olduğunu, davalının gerçekleşmeyen anlaşma sürelerine ilişkin olmak üzere peşinen sağladıkları kazanımları ve bu kazanımların semerelerini faizleriyle birlikte davacı şirkete iade etme yükümlülükleri olduğunu, davalının söz konusu bedelleri iktisap tarihlerinden itibaren değişen oranlarda avans faizi ve KDV’si ile birlikte davacı şirkete iadesi gerektiğini, davalılar ile davacı şirketin bayii iken aradaki sözleşmeler ve bunlara bağlı protokoller gereğince davacı şirketçe kendisine, aradaki dikey anlaşmanın başlangıçta öngörülen sürenin kadar devam edeceği nazara alınarak dava konusu akaryakıt istasyonunun gelişimine ve işletilmesine katkı anlamında ödediği inkişaf bedelinin geçersiz ve davacı şirket tarafından kullanılamayacak sözleşme süresine karşılık gelen kısmı inkişaf bedelinden geçersiz kalan bakiye süreye -kıstelyevm usulü hesaplama sonucunda isabet eden 355.036,36.-TL yi iktisap ettiği tarihlerden itibaren değişen oranlarda avans faizi ve KDV si birlikte davalı bayiden alınarak müvekkili şirkete ödenmesine karar verilmesi, aynca müvekkili şirketin dikey ilişkinin başlangıçta öngörülen süre kadar devam edeceğini nazara alarak dava konusu akaryakıt istasyonunun yaptığı sabit yatınm harcamalarının geçersiz ve müvekkili şirket tarafından kullanılamayacak sözleşme süresine karşılık gelen ve kıstelyevm usulüne göre hesap edilen 2.950,00.-TL tutarındaki kısmının, sabit yatınm harcaması yapıldığı tarihten itibaren işleyecek değişen oranlarda avans faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir. Davacı vekili 09/09/2013 tarihli ıslah dilekçesi ile; Bilirkişi raporuna göre dava tarihi itibariyle inkişaf bedelinin güncel değeri KDV dahil 473.364,81-TL olduğundan 355.036,36-TL tutarındaki alacağın ıslah ettiğini, alacağın 118.328,45-TL artırılarak 473.364,81-TL olarak tahsilini talep etmiştir. Davalılar …, …, … vekilinin cevap dilekçesinde; Dava ile davalılar arasında 24/04/2008 tarihinde bayilik sözleşmesi imzalanmış olduğunu, davacı tarafından dilekçesinde belirtildiği gibi en fazla 5 yıl süre ile intifa hakkı tanınabileceğini, davalılara ait olan taşınmazın üzerine 18 yıllığına davacıya intifa hakkı tanındığını, bu intifa hakkı karşılığında davacı tarafından bir kısım ödemeler yapıldığını, davalının bu parayı akaryakıt istasyonu için harcadığını, davacı tarafça daha sonradan söz konusu ekipmanları, kaplamalar ve ışıklı panoları tesise yapılan tüm eklentileri geri aldığını, davalının bu bedellerden ötürü zenginleşmediğini, davalının tapuda davacı lehine intifa hakkı tanımış oldukları taşınmazı intifa hakkı ile beraber … isimli kişiye 23/06/2009 tarihinde … yevmiye nosu ile satmış olduklarını, taşınmazı satın alan kişinin intifa hakkını bilerek taşınmazı satın aldığını ve tesisi işletmeye devam ettiğini, taşınmazın yeni sahibi ile davacı arasındaki ilişkinin davalı tarafından bilinmediğini, davacı ile taşınmazın yeni sahibinin bayilik sözleşmelerini feshetmesinin davalıyı bağlamadığını, intifa hakkının devam ettiğini, davacı tarafından davalıdan istenen bedel 18 yıllık intifa için ödenen bedelin Rekabet Kurulunun kararına istinaden geri verilmesi olduğunu, ancak hem rekabet kurulu kararında belirtilen 5 yıllık sürenin dolmamış olduğunu ve taşınmazın üzerinde davacının intifa hakkının devam etmesi nedeniyle davanın reddinin gerektiğini, davalının taşınmazı 3. bir kişiye devir ettiğinden 3. kişiye dava açılması gerektiğini, davacı tarafından taşınmazın …na devir edildiğini bildiğini, davanın bu nedenle zaman aşımına uğradığını, bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesi Tarafından verilen kararda; Davacı tarafça davalılara 24.04.2008 tarihli protokolün 4. Maddesi uyarınca 275.000-USD inkişaf bedeli ödemesi yapıldığı, bayilik sözleşmesinin rekabet kurulu karaları uyarınca 18.09.2010 tarihinde son bulduğu, yapılan ödemenin, sözleşmenin ve 25.04.2008 tarihli davacı lehine kurulan intifa hakkının 25.04.2026 tarihine kadar süreceğine güvenilerek davacı tarafça yapıldığı, sözleşmenin idari kararla son bulması nedeniyle davacı tarafça yapılan ödemenin davalılar lehine sebepsiz zenginleşme teşkil ettiği, sözleşmenin yürürlükte kaldığı süre ve sözleşmenin son bulduğu tarihten sonra kalan ve davacının kıstelyevm hesabına göre 401.156,62-TL davacının davalılardan alacaklı olduğu, bilirkişi raporunda değerlendirilmemiş ise de protokol hükmü uyarınca alacağın KDV’si ile hesaplanarak verilmesi gerektiğinden tespit olunan 401.156,62-TL alacağa %18 KDV eklenmek suretiyle toplam alacağın 473.364,81-TL olarak hesaplanması sonucunda davacının davalılardan 473.364,81-TL talep edebileceği ve bu alacağa avans faizi yürütülerek davalılardan tahsili, KDV kanunun 24/c maddesi uyarınca avans faizin KDV’si ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmiştir. Davalılar vekili istinaf dilekçesinde özetle, İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/840 Esas ve 2012/44 Karar nolu kararın da davacı tarafın sözleşmeyi fesihine dayanak yaptığı Rekabet Kurulu Kararının zorlayıcı olmadığı tarafların belirtilen karar doğrultusunda rızaen anlaşarak yeniden kurul kararına uygun olarak sözleşme kurabileceklerini tarafların rızaen sözleşme uzatma durumu olmadan diğer tarafın sözleşmeyi uzatmaya zorlaması halinde 4054 sayılı kanunun 4. Maddesi çerçevesinde işlem tesis edilebileceğini, iş bu rekabet kurulu kararı ile sözleşmenin batıl hale gelmediğini kurul kararına uyulmadığı taktirde bunun neticesinin sadece idari yaptırım olduğundan bahisle davanın reddine karar verildiğini, Mahkemece verilen iş bu kararın Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2013/8392 Esas 2013/11574 Karar nolu kararı ile onandığını ve hüküm kesinleştiğini, dava konusu sözleşmenin de davalı tarafından değil, davacı tarafından fesih edilmiş olduğundan sözleşmenin erken feshi nedeni ile davalılardan herhangi bir hak talep etmeleri mümkün olmadığını, Mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken davanın kabul edilmiş olmasının usule ve yasaya aykırı olduğunu, -Davacı tarafça davalının murisi ile istasyon bayilik sözleşmesi imzaladığı tarih olan 25.04.2008 tarihinde 2002/2 sayılı tebliğ uyarınca 5 yıldan fazla süreyle yapılan sözleşmenin geçersiz olduğunun bilinmesine rağmen, davacı tarafın kötü niyetli olarak 18 yıllık intifa sözleşmesi imzaladığını, intifa sözleşmesinin ve tapuya işlenerek kurulan intifa hakkının ancak 5 yıllık süre için geçerli olduğunu bilerek sözleşme imzalayan davacı tarafın 18 yıllık süre esas alınarak harcama yaptığı iddiasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, bu sebeple de verilen kararın usule ve yasaya aykırı olduğunu, -Davalıların murisinin tapuda davacı lehine intifa hakkı tanınmış oldukları taşınmazı intifa hakkıyla beraber … isimli kişiye 23.06.2009 tarihinde … yevmiye nosu ile sattığını, taşınmazı satın alan kişi …’nun söz konusu intifayı bilerek taşınmazı almış ve tesisi işletmeye devam ettiğini, taşınmazın yeni sahibi olan …’nun davacı şirketle aralarındaki ilişkilerin davalılar tarafından bilinmediğin, Davacı ile taşınmazı satın alan …’nun bayilik sözleşmesini fesih etmelerinin davalıyı bağlamayacağını, Davacı tarafın iddia ettiği gibi de rekabet kurulunun kararından dolayı intifanın kalkmadığını, davalıların eylem ve kusuru olmayan bir işlemden dolayı sorumlu tutulmalarının mümkün olmadığını, -Hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacının alacağının dava tarihindeki miktarının hesaplanmasında hem TL hemde Amerikan Doları üzerinden hesap yapıldığını, yapılan bu iki hesaplama sonrasında belirlenen bedellerin ortalamasının alındığını, davacının davalılara TL olarak ödeme yaptığını, bu sebeple de alacağın hesaplanmasının TL olarak yapılması gerektiğini, -Alacağın zamaaşımına uğradığını kararın bozulmasını ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İstinafa konu uyuşmazlık; taraflar arasında akdedilen bayilik ve intifa sözleşmesinin Rekabet Kurulu kararı uyarınca normal süresinden önce sona ermesi nedeni ile sözleşmenin normal süresi içinde biteceği inancıyla verilen inkişaf bedelinin ve semeresinin sözleşmenin geçersiz kalan süresine tekabül eden kısmından dolayı davalının sebepsiz zenginleşip zenginleşmediği noktasında toplanmaktadır. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Sebepsiz zenginleşmeden doğan borç ilişkisinde haklı bir sebep olmaksızın başka bir şahıs aleyhine zenginleşen kimsenin malvarlığında meydana gelen artışın aynen veya nakden iadesi söz konusudur. Her borç ilişkisinde olduğu gibi sebepsiz zenginleşmede de bir borçlu ve bir alacaklı vardır. Sebepsiz zenginleşme ilişkisinin borçlusu, malvarlığı haklı bir sebep olmaksızın başkası aleyhine artan (zenginleşen) kişidir. Taraflar arasındaki sözleşme incelendiğinde, sözleşme tarihinin 25.04.2008 tarihi olduğu, rekabet kurulu kararının 05.03.2009 tarihli olup, 18.09.2010 tarihinden itibaren muafiyetin son bulduğu düzenlemesinin bulunduğu, sebepsiz zenginleşmenin 18.09.2010 tarihi itibariyle başladığı ve dava tarihinin 19.09.2011 olduğu, Borçlar Kanununun 66’ncı maddesine göre; nedensiz mal ediniminden dolayı açılacak dava, zarar gören tarafın verdiğini geri almaya hakkı olduğunu öğrendiği tarihten itibaren bir yıl ve herhalde bu hakkın doğduğu günden itibaren on yıl geçmekle zamanaşımına uğradığı dikkate alınarak davacı tarafın talep edeceği bedelin 1 yıllık zamanaşımı içerisinde olup olmadığına ilişkin Mahkemece değerlendirme yapılmadığı, davalılardan …’e ilişkin vekaletnamenin bulunmadığı ve Mahkeme tarafından tamamlatılmadığı, şirket adına sunulmuş vekaletnamenin bulunduğu, … adına verilen cevap dilekçesinin vekaletname tamamlattırıldıktan sonra …’den beyan alınarak cevap dilekçesindeki hususlara ve özellikle zaman aşımı itirazına yönelik icazetinin bulunup bulunmadığının sorulmasına, şirket ve diğer davalılar yönünden cevap dilekçeleri tebliğ ve cevap süreleri dikkate alınarak ayrı ayrı zaman aşımı defi yönünden değerlendirilmesi ve tüm kanıtlar birlikte değerlendirilerek Mahkemece 6100 Sayılı HMK’nın 77. maddesi gereğince işlem yapılmak suretiyle varılacak sonuca göre uygun bir karar verilmelidir. Açıklanan yönler gözetilmeyerek, eksik inceleme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir. Bu itibarla, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esasa dair diğer istinaf sebepleri incelenmeksizin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-6. maddesi uyarınca kabulüne ve ilk derece mahkemesinin kararının anılan gerekçe ile kaldırılmasına, dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davalılar vekilinin istinaf isteminin KABULÜNE, 2-İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/319 E. – 2017/492 K. Sayılı, 08.06.2017 tarihli kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/4, 353/1-a/6 maddeleri gereğince KALDIRILMASINA, 3- Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 3- İstinaf yasa yoluna başvuran davalılar tarafından peşin olarak yatırılan 31,40-TL maktu istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine İADESİNE, 4- Dosya üzerinde inceleme yapılması sebebiyle avukatlık ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 5- İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/4, 353/1-a/6 maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 22/10/2020