Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/547 E. 2021/318 K. 25.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/547 Esas
KARAR NO: 2021/318
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 14/09/2017
NUMARASI: 2014/359 E., 2017/967 K.
ASIL DAVA (İSTANBUL 45. ATM. 2012/15 ESAS’TAN DEVREN)
BİRLEŞEN DAVA (İSTANBUL 2. ATM.2015/756 ESAS)
ASIL DAVANIN KONUSU: İstirdat
BİRL. DAVANIN KONUSU: Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 25/03/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı-birleşen davalı vekili dava dilekçesinde; Davacı şirketin daha önce hastane işlettiğini, hastane binasının yetersiz kalması üzerine binanın kurulu olduğu parselin yanında bulunan … Mahallesi ara yolu mevkinde kain … pafta … ada … parselle kayıtlı 3,394,00 m2 olan gayrimenkulün alınmasına karar verildiğini, kredi temini için bir finans kurumu olan …’e müracaat edildiğini, şirketin, krediyi verebileceğini ancak taşınmazı grup şirketleri adına alacağını, kredi ödendikten sonra tapu devrinin yapılacağını şart koyduğunu, bu şartın kabul edildiğini, daha sonra davalı şirketlerce iki ayrı arsa payının satın alındığını, sonrasında taşınmaz satış vaadi sözleşmesi yapıldığını, davalı … için 10.03.2003 tarihinden 10.12.2011 tarihine kadar vadeleri bulunan 46 adet yıllık % 36 faiz dahil olmak ürere beheri 48.800 TL den toplam 2.244,800 TL tutarlı emre muharrer senet verildiğini, yine davalı … ile de 31.12.2007 tarihli protokol yapılıp aynı şekilde yıllık % 36 faiz ilavesiyle beheri 55.000 TL den 15.03.2008 tarihinden 15.11.2011 tarihine kadar vadeleri bulunan 45 adet toplam 2.475.000 TL tutarlı emre muharrer senet verildiğini, senetlerin bir kısmının ödendiğini, ancak taşınmazın üçüncü şahıslara satıldığını beyan ederek davalı …’ya ödenen 605.000,00 TL ile davalı …’e ödenen 585.600,00 TL olmak üzere toplam 1.190.600,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı-birleşen davacılar vekili cevap dilekçesinde; Davacının ödemelerinin kaparo mahiyetinde olduğunu, davacının ödemeleri yapmaması üzerine taşınmaz hisselerinin üçüncü bir kişiye satıldığını beyan ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı-birleşen davacılar vekili daha sonra cevap dilekçesini ıslah ederek aynı zamanda karşı dava olarak kar mahrumiyeti talebinde bulunmuş ve davasını harçlandırmış, Mahkemece 25.06.2018 tarihli celsede, karşı davanın süresinde açılmamış olması nedeniyle asıl davadan tefrikine, başka bir esasa kaydına, esas aldıktan sonra her iki dava dosyasının birleştirilmesine karar verilmiş, belirtilen işlemleri müteakip her iki dava dosyası birleştirilmiştir. Davacı-birleşen davalı vekili cevaba cevap dilekçesinde; Dava dilekçesinde yapmış olduğu açıklamalara benzer açıklamalarda bulunarak, karşı tarafa yapılan ödemelerin kaparo mahiyetinde olmadığını, adi yazılı şekilde yapılan taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin geçersiz olduğunu, bu nedenle tarafların verdiklerini iade ile yükümlü olduğunu beyan etmiştir. Davalı-birleşen davacılar vekili davasında; Davacı-birleşen davalının kendilerine başvurarak … Mahallesi ara yolu mevkinde kain … pafta … ada … parselle kayıtlı 3,394,00 m2 olan gayrimenkulü satın almak istediklerini, ancak yeterli nakitleri olmadığı için bu taşınmazı önce davalı-birleşen davacıların satın almasını, ardından akdedilecek satış vaadi sözleşmesi ile bu taşınmaz hisselerini, 2.475.000,00 TL bedelle davalı-birleşen davacı … firmasından, 2.244.800,00 TL bedelle davalı-birleşen davacı … firmasından satın almayı taahhüt ettiklerini, taşınmaz hisselerinin 1.200.000,00 TL bedelle … ve 1.270.000,00 TL bedelle … firması tarafından satın alındığını, tapuda tescil işlemleri bittikten sonra hisselerin ilerde davacı-birleşen davalıya devri için taşınmaz satış vaadi sözleşmesi düzenlediklerini, ödeme planı yapıldığını, senetler düzenlendiğini, ancak davacı-birleşen davalının ilk 5 senetten sonra ödeme yapmadığını, bu nedenle taşınmaz hisselerinin 1.500.000,00 TL bedellerle üçüncü bir şahsa satılmak zorunda kalındığını, bu satış nedeniyle … firmasının 744.800,00 TL zarara uğradığını, … firmasının ise 975.000,00 TL zarara uğradığını beyan ederek mahrum kaldığı kârı talep etmiştir. Davacı-birleşen davalı vekil cevap dilekçesinde; Cevap dilekçesinin ıslahı suretiyle karşı dava açılmasının mümkün olmadığını, karşı dava konusu yapılan taleplerin zaman aşımına uğradığını, karşı tarafın malvarlığında bir azalma olmadığını beyan ederek aşamalardaki beyanlarına benzer açıklamalarda bulunmuştur. İlk Derece Mahkemesince; gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinin şekil şartı yönünden geçersiz olduğu, sözleşme gereğince tarafların karşılıklı olarak verdiklerini iade etmekle yükümlü oldukları, incelenen defter kayıtlarıyla her ne kadar ödemelerin tamamı kanıtlanamamış ise de, sözleşme gereğince davalıya verilen senetlerden 11 adet 55.000 TL tutarlı olmak üzere 605.000 TL ve 12 adet 48.800 TL olmak üzere 585.600 TL senet bedellerinin davalı şirketlere ödenmiş olduğu, sözleşme gereği davalılara verilen senetlerin davacı da bulunuşunun senet bedellerinin ödendiğine karine teşkil ettiği gerekçesiyle, davacı tarafından ödendiği ispatlanan toplam 1.190.600 TL senet bedelinin davalılardan tahsili ile davacıya ödenmesine, Birleşen dava yönünden ise; davaya konu gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinin geçersiz olduğu, sözleşme hükümlerinin yerine getirilmediği, taşınmazların üçüncü kişilere satılmış olması sebebiyle yerine getirilmesi ihtimalinin de bulunmadığı, geçersiz sözleşme gereğince tarafların aldıklarını karşılıklı olarak iade etmeleri gerektiği, birleşen dava davacılarının talep hakkının bulunmadığı gerekçesiyle birleşen davanın reddine karar verilmiştir. Davalı-birleşen davacı vekili istinaf dilekçesinde; Davaya konu taşınmaz hisselerinin, davacı-birleşen davalı tarafça sözleşmeye uyulacağı ve dosyaya sunulu sözleşmedeki bedellerle kendilerinden satın alınacağı inancıyla satın alındığını, görünürdeki taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin altında tarafların gerçek iradesine uyan başka bir sözleşme olduğunu, 21.02.2017 tarihli bilirkişi raporunda da bu durumun tespit edildiğini, taraflar arasındaki gizli işlemin, davacı-birleşen davalıya finansal destek sağlamak amacıyla yapıldığını, Mahkemenin bu yönde bir inceleme yapmadığını, gerekli raporları aldırmadığını beyan ederek Mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Her ne kadar asıl davanın davalısı tarafından cevap dilekçesinin ıslahı suretiyle aynı zamanda karşı dava açılmış ise de, süresinde açılmayan bu karşı davanın hemen reddi gerekmemektedir. 6100 Sayılı HMK’nın 132 ve 133.maddelerinde, karşı davanın şartlarının bulunmaması veya süresinde açılmaması halinde ayrı bir esasa kaydedilerek davanın görüleceği düzenlenmiştir. Mahkemece de, cevap dilekçesi ile açılan dava, ayrı bir dava olarak görülüp davanın asıl davadan tefrikine karar verilmiş, daha sonra her iki dava dosyası, aralarındaki bağlantı sebebiyle birleştirilmiştir. Açıklanan nedenlerle, bu davanın birleşen dava olarak görülmesinde bir engel bulunmamaktadır. Asıl dava, taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin geçersizliği ileri sürülerek ödenen bedelin istirdadına yöneliktir. Birleşen dava ise, görünürdeki taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin altında tarafların gerçek iradelerine uyan başka bir sözleşme olduğu, bu sözleşmeye göre, davacı-birleşen davalıya finansal destek sağlamak amacıyla onun ihtiyaç duyduğu taşınmaz hisselerinin ilerde ona devredilmesi için şimdilik davalı-birleşen davacı tarafça satın alındığı, ancak davacı-birleşen davalının ödemeleri yapmayarak sözleşmeyi ihlal etmesi üzerine sözleşmenin son bulduğu, bunun üzerine taşınmaz hisselerinin üçüncü bir şahsa satıldığı gerekçesiyle, gerçekleşseydi davacı-birleşen davalıya yapılacak satış bedeli ile üçüncü şahsa yapılan satış miktarı arasındaki farkın, yani yoksun kalınan kârın tahsiline yöneliktir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, adi yazılı taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin feshi nedeniyle, davacı-birleşen davalı tarafından sözleşme kapsamında ödenen bedelin iadesinin gerekip gerekmediği, bu sözleşmenin altında tarafların gerçek iradelerine uyan başka bir sözleşme olup olmadığı, var ise bu sözleşmeye üstünlük tanınması gerekip gerekmediği, üstünlük tanınır ise, davalı-birleşen davacının bu sözleşme kapsamında bir zarara uğrayıp uğramadığı, zarar miktarının ne olduğu, bu miktarın davacı birleşen davalı tarafından ödenmesi gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır. Dosyaya sunulu iki ayrı taşınmaz satış vaadi sözleşmesi incelendiğinde; sözleşme konusunun, Pendik … mahallesi … mevkii … pafta … ada … parselde kayıtlı taşınmazın sözleşmedeki şartlarla satıcı (her iki sözleşme yönünden ayrı ayrı … firması ve … firması) tarafından alıcıya (… Tic. Ltd. Şti.) devredilmesi olduğu, davalı-birleşen davacı … firması için taşınmaz hisse satış bedelinin 2.244.800,00 TL, davalı-birleşen davacı … firması için taşınmaz hisse satış bedelinin 2.475.000,00 TL olduğu, bedelin 15.03.2008-15.11.2011 arasında kalan dönemler için vadeli senetler ile ödeneceğinin kararlaştırıldığı görülmüştür. Gerek davacı-birleşen davalı taraf ve gerekse karşı tarafın aşamalardaki beyanları dikkate alındığında, taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin altında sözlü olarak başka bir sözleşme yapıldığı hususunda bir ihtilaf bulunmamaktadır. Öyleyse taşınmaz satış vaadi sözleşmesi görünürdeki sözleşmedir. Esasen tarafların gerçek iradelerinin ortaya konulması, uyuşmazlığın çözümü bakımından çok önemlidir. Bilindiği üzere sözleşme; iki tarafın karşılıklı ve birbirine uygun surette irade açıklamasıyla meydana gelmekte olup, bir tarafın bir şeyi teklif etmesi (icap-öneri) ve karşı tarafın onu kabul etmesi (kabul) ile sözleşme kurulur. Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa-Pacta Sund Servanda) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Bu kapsamda, taşınmaz satış vaadi sözleşmesine konu hisselerin, ilerde davacı birleşen-davalıya devredileceği inancıyla davalı-birleşen davalılar tarafından satın alındığı, zira davacı-birleşen davalının, dava dilekçesinde, bu hususun kredi temini için şart koşulduğunu ve kendilerinin de bu şartı kabul ettiğini belirttiği görülmüştür. Taraflar arasındaki bu sözleşme bir taşınmaz satış vaadi sözleşmesi olarak vücut bulmuştur. Nitekim taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin yapıldığı tarihte taşınmaz hisselerinin davalı-birleşen davacılara ait olduğu ve davalı-birleşen davacıların da taleplerini taşınmaz satış vaadi sözleşmesi üzerinden yönelttiği, satış vaadi sözleşmesinde kararlaştırılan bedele göre kâr mahrumiyeti talebinde bulundukları, dolayısıyla taraflar arasındaki sözleşmenin taşınmaz satış vaadi sözleşmesi üzerinden yorumlanması gerektiği anlaşılmıştır. Tapulu taşınmazların satışına ilişkin sözleşme, resmi şekilde yapılmaz ise TMK’nun 706, TBK’nun 237. (BK.’nun 213), Tapu Kanununun 26. ve Noterlik Kanununun 60. maddeleri uyarınca hukuken geçersizdir. Geçersiz sözleşmeler taraflarına geçerli sözleşmelerde olduğu gibi hak ve borç doğurmaz. Taraflar verdiklerini sebepsiz zenginleşme kurallarına göre geri isteyebilir. Geçersiz satış sözleşmesi gereğince; diğerinin mal varlığına kayan değerlerin iadesi “Denkleştirici Adalet” düşüncesine dayanmaktadır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebebe dayanmadan başkasının mal varlığından istifade ederek, kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğünü ifade eder. Somut olayda, taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin adi yazılı olarak yapıldığı, sözleşmenin geçersiz olduğu, dolayısıyla yukarıda yapılan açıklamalar ışığında, tarafların birbirlerine verdiklerini iade ile yükümlü oldukları, sözleşme gereğince karşı tarafa verilen senetlerden 11 adet 55.000,00 TL tutarlı olmak üzere 605.000,00 TL ve 12 adet 48.800,00 TL olmak üzere 585.600,00 TL senet bedelinin davalı-birleşen davacı şirketlere ödenmiş olduğu, davacı-birleşen davalı tarafından sunulan bono asıllarının bu durumu doğruladığı, aksi yönde bir iddianın da bulunmadığı, sözleşme gereği davalı-birleşen davacılara verilen senetlerin davacı-birleşen davalıda bulunmasının, senet bedellerinin ödendiğine karine teşkil ettiği, sonuç olarak davacı-birleşen davalı tarafından ödendiği ispatlanan toplam 1.190.600,00 TL senet bedelinin davalılardan tahsiline ilişkin Mahkeme kararının yerinde olduğu anlaşılmıştır. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davalı-birleşen davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 14/09/2017 tarih ve 2014/359 E., 2017/967 K. sayılı kararına karşı davalı-birleşen davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davalı-birleşen davacıdan asıl dava yönünden alınması gerekli 81,329,88 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 20.332,47 TL harcın mahsubu ile bakiye 60.997,41 TL harcın davalı birleşen davacıdan tahsiliyle Hazineye GELİR KAYDINA, 3- Davalı-birleşen davacıdan birleşen dava yönünden alınması gerekli 59,30 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 27,90 TL harcın davalı birleşen davacıdan tahsiliyle Hazineye GELİR KAYDINA, 4- Davalı birleşen davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderinin üzerilerinde BIRAKILMASINA, 5- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 6- Davalı birleşen davacı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 25/03/2021