Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/54 Esas
KARAR NO: 2020/214
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/04/2017
NUMARASI: 2015/569 E. – 2017/369 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 22/10/2020
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı hakkında davalı tarafından, İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı icra dosyası ile icra takibi yapıldığını, davacı ile davalı arasında kambiyo senedi düzenlenmesi gerekirken temel bir borç ilişkisi olmadığını, senedin bedelsizliğinin söz konusu olduğunu, davaya ve icra takibine konu 215.000 dolarlık borcun doğumuna sebep olacak temel alacağın doğmadığını, davacının ceza dava dosyasına konu nitelikli dolandırıcılıktan kaynaklanan hile ve yanılma ile söz konusu senette adının geçtiğini, bu senette dahi alacaklı olup, davalı tarafın avukat olması ve 25 yıllık arkadaş olmaları sebebiyle kendisine zamanı geldiğinde asıl senet borçlusunu takip etmesi için cirolayarak verdiğini, ancak davacı aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyası ile icra takibinin başlatıldığını, ancak davacının icra takibine konu senet nedeniyle davalıya borçlu olmadığını bu nedenle borçlu olmadığının tespiti ile icra takibinin iptaline, davalının %40 oranında icra inkar tazminatıyla mahkumiyetine karar verilmesini dava ve talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; icra takibine konu bonoların kambiyo senedine haiz bono olduğunu, borçlu …’in borçlarına karşılık takip konusu bonoyu cirolayarak davalı …’e verdiğini, davacı borçlu tarafın kendisine teliğ edilen ödeme emrine karşı icra mahkemesinde ve genel mahkemelerde borca itiraz davası açmadığını, ayrıca davacı borçlu hakkındaki icra takibine karşı icra dosyasına vekili vasıtası ile sunduğu beyanda borca itirazlarının olmadığını açıkça kabul ettiğini, davacı borçlu hakkında icra takibinin semeresiz kaldığını, borçlunun hacze kabil malı bulunmadığının tespiti ile alacaklılara aciz belgesi verildiğini, ancak borçlunun mallarını başkalarının üzerine geçirdiğinin tespit edilmesi üzerine Muş Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/495 esas sayılı dosyasında tasarrufun iptali davası açtığını ve yapılan yargılama sonunda mahkemece borçlu davacının 3.kişilerle yaptığı tasarruflarin iptal edildiğini ve borçlu davacının hileli işlemler ile 3. Şahıslar üzerine devretmiş gibi gösterdiği taşınmazlar üzerine icra dosyası borcu ile sınırlı olmak üzere davalı müvekkiline satış yetkisi verildiğini, bu kararın Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleştiğini bunun üzerine davacı borçlu hakkında alacaklısını zarara uğratmak suçundan dolayı İstanbul 19. İcra Ceza Mahkemesinin 2013/181 esas sayılı dosyasında (müvekkili tarafından yapılan şikayete binaen ) dava açıldığını ve yapılan yargılama borçlu davacı sanığın alacaklısını zarara uğratma sucundan 3 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiğini ve bu kararın kesinleştiğini, icra takibinden 5 yıl sonra açılan menfi tespit davasının mahkemece dinlenemeyeceğini, davacının iddialarının haksız ve yersiz olduğunu, bu nedenlerle haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olarak açılan iş bu davanın reddine, davacının kötü niyet tazminatı ile mahkumiyetine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılan yargılamada; Dosyada davacının davalı ile birlikte Asliye Ceza Dosyasının gerekçesinde yazıldığı şekilde …’ın kendisini inşaat profesörü olarak tanıtıp, yurtdışında 35,5 milyon dolar parası olduğunu ve Türkiye ye getirmek istediğini, bu durumu …’a anlattığı ve … ile davacının bu kişiye verdikleri para karşılığında senet aldıkları ve davacının senedi davalının davacıya alacaklı sen ol vermeme durumunda avukat olarak ben icraya koyarım şeklinde söz vermesi üzerine davacının senedi cirolayarak davalıya verdiği, davacı ile davalının uzun süredir arkadaş oldukları, bu nedenle senedin bedelsizliği sebebiyle her iki senedinde davacı ve davalı tarafça dolandırıcılardan alındığını ve bedelsiz olduğunu ileri sürerek açılan menfi tespit davasında yapılan yargılamada davaya konu senedin kambiyo senedi olduğu, icra takibinde davacının takibe itiraz etmediğine ilişkin beyanda bulunduğu, davacının borca itiraz davası açmadığı ve davacının takipten sonra yapmış olduğu tapu işlemleri nedeniyle hakkında tasarrufun iptali davası açıldığı, davacı hakkında İstanbul 19. İcra Ceza Mahkemesinde alacaklısını zarara uğratmak suçundan yargılama yapıldığı ve davacının icra takibinden 5 yıl sonra bu davayı açtığı, davacının bononun gerçek sahibi olduğuna dair hususları ispatlayamadığı, davacının …’a verdiği para ile ilgili hususu ispatlayamadığı ve taraflar arasındaki ilişkinin takibe konu senedin kambiyo senedi olduğu ve borçlunun icra dosyasında borcu kabul ettiği ve davalı ile davacı arasındaki vekalet ilişkisinin ispatlanamadığı, bononun davalıya tahsil için verildiğinin ispatlanamadığı, davacı tanığı …’nun beyanda …’un …’den alacaklı, …’inde …’ten alacaklı olduğu hususlarının tanıkla ispatının mümkün olmayan miktarda olduğu, davacının beyanında belirttiği senet veren kişilere 215.000 USD para verdiğine ilişkin ve bu paraya karşılık senedin alındığına ilişkin beyanının hayatın olağan akışına uygun olmayıp inandırıcı olmadığı, davacının davalının senedi icra takibine koymasından sonra hemen bir dava açmadığı, takibe itiraz etmediği hususlarında değerlendirildiğinde davacının davasının ispata muhtaç olduğu ve ispatlanamadığı anlaşıldığından, davanın reddine karar verildiği görülmüştür. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle, davaya süresinde cevap vermeyen, süresinde delil sunmayan davalının daha sonra hiçbir şekilde davaya cevap ve delil sunma hakkını kullanamayacağı, gerekçeli kararın tamamen davalının savunmasına göre yazıldığı bu nedenle kararın kaldırılmasını, -davaya konu senedin mesnedi olan taraflar arası ortaklık anlaşmasının İstanbul 43 Asliye Ceza Mahkemesi nitelikli dolandırıcılık ceza davası dosyası içerisinde olduğunu, bu anlaşmanın taraflarının davacı, davalı ve senet borçlusu ve nitelikli dolandırıcılıktan ceza almış … olduğunu, senedin tarafları davacı ve senet alacaklısı …, senet borçlusu … ve ciro yoluyla avukat sıfatıyla teslim alan davalı … olan …Ltd.Şti.(sahibi nitelikli dolandırıcılıktan ceza alan … ve adı imzası olan) Sözde Ortaklık Sözleşmesinden kaynaklanan senet olduğunu, Ceza davası dosyasında da görüleceği üzere bu şekilde onlarca kişinin dolandırıldığını, nitelikli dolandırıcı …’ın ,güya sözde yurt dışında bulunan 30 Milyon dolarını yurt içine getirtilmesi karşılığında taraflara 5 Milyon Dolar vereceğini, bu organizasyonda da avukat olması sebebiyle davalı …’in organize ettiğini, davalının, şahsın dolandırıcı olduğunu anlayınca, … ve onunla birlikte hareket eden …’a kaptırdıkları paraları geri almak için … ve ortağı …tan ayrı ayrı senet aldıklarını ve senetlere de alacaklı olarak davacıyı gösterdiklerini, takip etmek içinde avukat sıfatıyla cirolatarak davalıdan teslim aldıklarını, dolandırıcı olan her iki şahıstan da para tahsil edemeyeceğini anlayan davalının, davacıyı borçlu göstererek her iki senedi de ayrı icra takiplerine konu ettiğini, davacının davalıya gerçekte böyle bir borcu bulunmadığını, gerek bu dosyada ve gerekse de gene davalı tarafından davacı aleyhine icra takibi yapılan İstanbul … İcra … NO’lu dosyada ki senet borçlularının davacı olmadığını, senet borçlularının … ve … olduğunu, -Dolandırıcı …’ın, davaya konu senedin tarafları olan,davacı davalı ve senet borçlusu … ile kendi arasındaki dolandırıcılığa konu ortaklık ilişkisini anlattığı ifadede de gerçek bir borç ilişkisinin olmadığını olayın tamamen kendi dolandırıcılık fiilinden kaynaklandığını gösterdiğini, Fatih Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği 2011/12021 Soruşturma nolu ifade ve …’ın davalı avukatın bakanlık soruşturma dosyasına verdiği ifade de senetlerin davalıya teminat senedi olarak verildiğini ifade ettiğini, -Mahkemenin delili,ceza dava dosyasını, avukat olan davalı hakkında açılmış olan bakanlık soruşturma dosyasını dahi göz ardı ederek,sonucunu beklemeyerek, 1 yıl sonra davaya cevap sunan davalı tarafın beyanlarını gerekçeli kararında kullanarak yasal olmayan gerekçelerle davalarını red ettiğini, -İcra ceza dosyasının davacının avukatının takip etmemesinden dolayı ceza verilen dosya olduğunu, başka bir dava olan İcra Ceza mahkemesinde ceza aldığı gerekçesi, menfi tespit davasının red gerekçesi olmasının yasal olmadığını, bu davayı ilgilendiren ve delil olarak sunulan, davalı Avukat hakkında kendisine teslim edilen senedi alacaklıymış gibi icraya koyması, davacıyla yumruklaşarak hastanelik olacak derecede kavga etmesi sebebiyle açılan bakanlık ceza soruşturma dosyasını beklememesi ve bu dosyadan hiç bahsedilmemesinin de hakkaniyete aykırı düştüğünü, davalı avukat hakkında bakanlık soruşturmasının İst.Cumh.Savc.Özel Sor.Bürosu 2015/43734 No’lu dosyasının içeriği ve sonucu bu davayı temelinden ilgilendirdiğini, söz konusu ceza soruşturmasının davacının kendisine teslim ettiği senetleri alacaklıymış gibi icraya koymasından kaynaklandığını, bu dosyanın sonucunun beklenmesi gerektiğini, -4 tanık dinletmek istediklerini, mahkemenin sadece ikisini dinleyeceğini beyan ederek 2 tanığın dinlendiğini, dinlenilen tanıklardan birinin yanlış ifade verdiğini, ortada bir şaibe döndüğünün, gösterilen şahidin bir şekilde yönlendirildiğinin,yada menfaat temini sağlandığının göstergesi olduğunu, Mahkeme kararının kaldırılmasına, ve yeniden esas hakkında,talebimiz doğrultusunda , davamızın kabulüne ve tüm yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle, Davacı borçlu …’ın açtığı menfi tespit davasının reddine karar verilmesi hukuka uygun olup, kötü niyet tazminatına mahkum edilmemesi nedeniyle kararın bu yönden bozulmasına karar verilmesini, -borçlunun İcra dosyasındaki borcu kabul beyanı, Muş Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2010/495 e sayılı dosyası ile tasarruf iptali davasının Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleşmesi ve bu karar üzerinden de 4 yıl geçmesi, İstanbul 43. Asliye Ceza Mahkemesinde dolandırıcılık suçundan yargılanan kişinin … olması, davacı borçlunun bu dosyada müşteki veya katılan taraf olmaması, İstanbul 43.Asliye Ceza mahkemesinde yargılanan …’ın icra dosyası ile İstanbul … icra müdürlüğünün … e sayılı dosyasının taraflarından olmaması, davalıya verildiği iddia edilen vekaletnameden davalının haberinin olmaması, davacı borçlunun, davalıya imzalayıp verdiğini iddia ettiği bononun davalıca tahsil için teslimi ile ilgili bir belge sunamadığını, Mahkeme huzurunda dinlenen tanık …’nun beyanı birlikte değerlendirildiğinde da davanın reddedilmesinin hukuka uygun olup, kötü niyet tazminatı verilmemesi sebebi ile kararın bu yönü ile bozulmasına karar verilmesine istemiştir. Dava, İİK’nın 72.maddesine dayalı olarak açılan menfi tespit davasıdır. İlk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi gereğince, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. 6098 sayılı TBK.nın 74. maddesi uyarınca, hukuk hakimi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararı ile bağlı değil ise de, mahkumiyet kararı ve tespit edilen maddi olgularla bağlıdır. Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesindeki davaya etkisini düzenleyen Borçlar Kanunu’nun 53.maddesi hükmünde, “Hakim, kusur olup olmadığına, yahut haksız fiilin failinin temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun sorumluluğa ilişkin hükümleri ile bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararı ile de bağlı değildir. Bundan başka ceza mahkemesinin kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarının tayini hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.” denilmektedir. Aynı düzenleme yeni Türk Borçlar Kanununun 74.maddesi hükmünde de “Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.” şeklinde önceki kanuna paralel şekilde düzenlenmiştir. Türk Borçlar Kanunu 74. maddesi hükmü uyarınca, hukuk hakimi, ceza mahkemesinin beraat kararı, kusurun bulunup bulunmadığı ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı ile bağlı değil ise de, hem ilmi, hem de kökleşmiş yargı kararlarında ceza mahkemesince belirlenen maddi olgunun hukuk hakimini bağlayacağı kabul edilmektedir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 10.01.1975 gün ve 1971/T-406 Esas, 1975/1 Karar; 23.1.1985 gün ve 1983/10-372 Esas, 1985/21 Karar; 27.04.2011 gün ve 2011/17-50 Esas, 2011/231 Karar; 03.04.2013 gün ve 2012/19-873 Esas, 2013/433 Karar sayılı ilamları) Bunun nedeni, hukuk usulünün bir şekil hukuku olmasıdır. Davanın açılması, itirazların ileri sürülmesi, tanıkların ve diğer delillerin bildirilmesi belirli süre koşullarına bağlı kılındığı gibi, ikinci tanık listesi verilememesi, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı gibi yargılamanın süratle sonuçlandırılması gayesi ile belirli kısıtlamalar getirilmiştir. Bunun sonucunda, hukuk hakimi şekli gerçeği arayacak, maddi gerçek öncelikli hedef olmayacaktır. Ancak ceza hakimi bunun tersine öncelikli hedef olarak maddi gerçeğe ulaşmaya çalışacaktır. O halde ceza mahkemesinin maddi nedensellik bağını (illiyet ilişkisi) tespit eden kesinleşmiş hükmünün hukuk hakimini bağlamasına, Türk Borçlar Kanunu’nun 74. maddesi ( 818 sayılı BK 53. maddesi) bir engel oluşturmaz (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 16.09.1981 gün 1979/1-131 Esas, 1981/587 Karar; 27.04.2011 gün ve 2011/17-50 Esas, 2011/231 Karar; 03.04.2013 gün ve 2012/19-873 Esas, 2013/433 Karar sayılı ilamları) Davacı yanca, dava konusu senet ile ilgili olarak görevi kötüye kullanma suçundan davalı hakkında suç duyurusunda bulunulduğu ve İstanbul 20. Ağır Ceza Mahkemesinin 2019/379 esas, 2020/277 karar sayılı, 16/07/2020 günlü kararı ile, görevi kötüye kullanma suçundan davalı hakkında ceza verildiği, görevi kötüye kullanma suçuna konu olayın, taraflar arasındaki icra takibine konu senet olduğu, taraflar arasındaki sözleşme ve dava dışı …’ın ceza dosyasındaki beyanının birbirini doğruladığı, davalı …’in ceza dosyasındaki beyanında ticarete atılmak için davacıya para verdiğini, karşılığında senet aldığına ilişkin beyanının da, savcılıkta verdiği ve 43. Asliye Caza Mahkemesinde verdiği müşteki ifadesi ve diğer dilekçe beyanları ile çeliştiği, 43. Asliye Ceza Mahkemesinde verdiği beyanda taraflar arasındaki sözleşme içeriğini doğruladığı, senedin hangi nedenle verildiğinin tespitinin yapılması gerektiği, istinaf incelemesine konu dosyada davalı alacaklı, alacağı olduğu iddiasını dava konusu bonoyu sunarak ispatlamış olduğundan, ispat yükü bunun aksini iddia eden davacı borçluya geçmekte olup, dolandırıcılık ve senedin tahsil amacıyla davalıya verildiği iddiasını ispat yükü davacı borçluda bulunduğu, dolandırıcılık ve senedin verilme nedenine ilişkin iddianın ise tanık da dahil her türlü delille ispatlanabileceği (Bu yönde bkz. Yargıtay 19. HD.nin 27/06/2018 tarih, 2017/935 Esas ve2018/3620 Karar), davacının da dolandırıcılık iddiasını ve görevi kötüye kullanma iddiasını ispat için tanık dinletmek istediği ve tanıklarının isimlerini bildirdiği ancak mahkemece bu talebinin reddedildiğinin anlaşıldığı, bu durumda mahkemece dolandırıcılık ve senedin tahsil amacıyla verildiği iddiasının maddi vakıa yönünden tanıkla kanıtlanabileceği gözetilerek davacı tarafın gösterdiği tanıklar dinlenip maddi vakıanın ispatı yönünden bilgileri olup olmadığı sorularak ayrıca Mahkemece, ceza kovuşturmasının sonuçlanıp kesinleşmesi beklenerek, davalı hakkındaki Bakanlık Soruşturma dosyası da dosya içerisine alınarak ve sonrasında ifade karşılaştırmaları ve tüm kanıtlar birlikte değerlendirilerek varılacak sonuca uygun bir karar verilmelidir. Açıklanan yönler gözetilmeyerek, eksik inceleme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir. Bu itibarla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esasa dair diğer istinaf sebepleri incelenmeksizin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-6. maddesi uyarınca kabulüne ve ilk derece mahkemesinin kararının anılan gerekçe ile kaldırılmasına, dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davacı vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun yukarıda açıklanan nedenlerle KABULÜ ile, istinaf istemine konu olan ve başlıkta yazılı bulunan ilk derece mahkemesi kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA, 2- Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 3- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından peşin olarak yatırılan 31,40-TL maktu istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine İADESİNE, 4- İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından peşin olarak yatırılan 31,40-TL maktu istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine İADESİNE, 5- Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 6- İstinaf yasa yoluna başvuran taraflarca istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6 maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 22/10/2020