Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/539 E. 2021/1211 K. 21.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/539 Esas
KARAR NO: 2021/1211
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 10/10/2017
NUMARASI: 2016/886 E., 2017/767 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 21/10/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekilinin Bakırköy Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi’ne vermiş olduğu 07/10/2016 tarihli dava dilekçesinde; Davalı borçlunun , Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … E sayılı dosyası ile başlatılan ¨174.899,54 tutarındaki icra takibi nedeniyle gönderilen ödeme emrine itiraz ettiğini, borçlunun bu itirazının iptalinin gerektiğini,davacı müvekkili ile davalı borçlu şirket arasındaki ticari ilişki bulunduğunu, davacı müvekkil şirket davalı borçlu şirkete gömlek dikim ve imalatı yaptırdığını, yapılan ticari iş sebebiyle icra takibi dayanağında belirtilen …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … seri nolu faturalar kesildiğini fakat faturalardan kaynaklı bakiye tutarlarının ödenmediğini,TTK 23/2 maddesinde; “Bir faturayı alan kimse, aldığı tarihten itibaren 8 gün içinde münderecatı hakkında bir itirazda bulunmamışsa münderecatı kabul etmiş sayılır”, davalı borçlu şirket kendilerine gönderilen faturalara itiraz etmediğini,icra takibine yapılan itirazda ” müvekkilinin alacaklı tarafından talep edilen miktarda borcu bulunmadığını”, esasen borçlu olduklarını zımnen kabul ettiklerini, davalı borçlu itiraz dilekçesinde icra takibinde işletilen faizin fahiş olduğunu, takipte işletilen faiz yasal faiz olup yapılan itirazlar, tamamen kötü niyetli, borcun ödenmesini geciktirmeye yönelik haksız itirazlar olduğunu, bu durumda borçlunun itirazının kötü niyetli, haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, alacak likit olduğundan borçlunun icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesi ve itirazı iptali için iş bu davayı açma zaruretinin doğduğunu, davalı borçlunun itirazının iptalini, % 20’den aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatı ödemeye mahkûm edilmesini, mahkeme masrafları ve vekâlet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekilinin 30/11/2016 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davalı müvekkili şirketin takibe konu faturalara yönelik hiçbir borcu bulunmadığını, takibe konu edilen tüm faturaları ve faturalarda yazılı borcu kesinlikle kabul etmediklerini, davacı tarafın 07/10/2016 tarihli dava dilekçesinde 6762 Sayılı TTK 23/2. maddesi hükmüne dayanılarak ” Davalı Borçlu şirketin 8 günlük süre içerisinde faturalara itiraz etmediğinden fatura münderecatını kabul ettiği” yönünde beyanda bulunulduğunu, bu haksız beyanların kabulünün mümkün olmadığını, davacı vekili tarafından dava dilekçesinde 6762 Sayılı TTK 23/2. maddesine dayanıldığını, iş bu önceki kanunun 23/2. maddesine 13/01/2011 kabul tarihli 6102 sayılı TTK’nun 21/2. maddesi karşılık geldiğini, şu an için kabul gören ve uygulanan kanun 6102 Sayılı TTK olduğunu, dolayısı ile davacı tarafça eski kanununun 23/2. maddesine dayanılarak huzurdaki bir dava ikame edilmesinin kabulünün mümkün olmadığını, 6102 sayılı TTK’nun 21/2 maddesinin uygulama alanı bulması için fatura tanzim edenle, adına fatura tanzim edilen arasında akdi ilişki bulunması ve faturanın akdin ifasıyla ilgili olarak düzenlenmesi gerektiğini, 13/01/2011 kabul tarihli 6102 Sayılı TTK’nun 21/2 Maddesi;“Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır.” hükmünün olduğunu, iş bu hüküm ile birlikte fatura düzenleyen lehine, adına fatura düzenlenen aleyhine olmak üzere bir karine getirildiğini, bu karine faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koyduğunu, fatura düzenleyenin bir karineden yararlanabilmesi için fatura tanzim edenle, adına fatura tanzim edilen arasında akdi ilişki bulunması ve faturanın akdin ifasıyla ilgili olarak düzenlenmesi gerektiğini, faturanın sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olması nedeniyle öncelikle taraflar arasında temel bir borç ilişkisinin bulunması gerektiğini, fatura sözleşmenin ifa safhası ile ilgili olması nedeniyle mutlaka bir sözleşmeye dayanması gerektiğini, sadece faturanın tebliğ edilmesi ve tebliğden itibaren sekiz gün içinde itiraz edilmemesi akdi ilişkinin varlığının kanıtı olmadığını, bu nedenle akdi ilişkinin inkarı halinde faturayı düzenleyen kimsenin bu ilişkinin varlığını kanıtlaması gerektiğini, fatura sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olduğu için 6102 Sayılı TTK’ mn 21/2. maddesine göre süresinde itiraz olunmamak suretiyle kabul edildiği varsayılan fatura içeriği ancak sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak faturada yer alması olağan satılan malın cinsi veya yapılan işin adedi, türü, bedeli, gibi hususlara ilişkili olduğu, sözleşmenin kuruluşu aşamasında başta var olmayıp, ifa ile ilgili hususlarda sözleşmeyi değiştiren ve diğer tarafın durumunu ağırlaştıran kayıtların sonradan faturaya konulması durumundaki buna muhatabınca itiraz edilmese dahi bu kayıtların faturanın zorunlu ve olağan içerisinden kabul edilmesi, düzenlemenin şekline olduğu kadar amacına da aykırı düşeceğini, bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde faturanın içerdiği bilgilere itiraz etme hakkına sahip olduğu, aksi takdirde faturanın içeriğini kabul etmiş sayılacağı, bu hüküm, fatura içeriğinden kabul edilen hususlara dair olarak, faturayı düzenleyenin lehine; adına fatura düzenlenenin aleyhine bir karine getireceği, bu karine faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koyduğunu, buna göre; “Fatura düzenleyenin anılan karineden yararlanabilmesi için fatura tanzim edenle, adına fatura tanzim edilen arasında akdi ilişki bulunması, faturanın akdin ifasıyla ilgili olarak düzenlemesi gerektiğini,fatura sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına dair olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerektiğini,6102 Sayılı TTK’nın 21. Maddesinin 2. ve 3. fıkrasındaki karinenin aksi ispat edilebilen akdi bir karine olduğunu, 2. fıkra gereği, sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura münderecatının doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerektiğini,taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa düzenlenen belgenin fatura olmadığını,bu belgenin, belki icap olarak kabul edilebileceğini,ki buna itiraz edilmemesi, anılan 21/2. madde hükmü anlamında sonuç doğurmayacağını, akdi ilişkinin inkar edildiği hallerde, fatura düzenlenmesi ve tebliğ edilen bu fatura süresinde itiraz edilmemesi tek başına alacağın varlığını göstermeyeceğini,fatura muhteviyatı malın teslim edildiğinin ispatının davacıya ait olduğunu,faturalara konu alacak için Bakırköy … İcra Müdürlüğü … E. Sayılı dosyası ile başlatılmış olan takipteki alacağa, faize ve faiz oranına itiraz edildiğini, davacı tarafından davalı müvekkili şirket aleyhine başlatılan işbu davaya konu icra takibi haksız ve kötü niyetli olarak açılmış olup, devamında açılan işbu itirazın iptali davasının da haksız ve yersiz olduğuna, huzurda ikame edilen davada davacı tarafça %20 den az olmamak kaydıyla davalı müvekkil şirket aleyhine icra inkâr tazminatına hükmedilmesinin talep edildiğini, davanın kabulüne karar verilmesi halinde müvekkili şirket aleyhine alacak likit olmadığından icra inkâr tazminatına hükmedilmemesi gerektiğini,bu nedenlerle haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddine, haksız ve kötü niyetli olarak müvekkili aleyhine takip başlatılan davacı aleyhine %20 az olmamak üzere icra inkâr tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince; “Tüm bu belirlemeler ışığında somut olaya döndüğümüzde; davacı tarafından davalı adına düzenlenen faturalardan teslim imzası bulunan faturalarda imzaların davalı şirket yetkilisine veya mal teslim almaya yetkili kişilere ait olup olmadığının tespiti amacıyla davalı şirketin isticvap edilmesine rağmen duruşmaya gelerek beyanda bulunmadığı,buna göre söz konusu faturalardaki malların davalı tarafından teslim alındığının Mahkememiz tarafından kabul edilmesi nedeniyle 30/12/2015 gün ve … numaralı ¨3.850,85 bedelli fatura ile 30/07/2016 gün ve … numaralı,¨972,00 bedelli faturalardaki mallar dışındaki malların davalıya teslim edildiği olgusunun sabit olduğu,davacının sevk irsaliyesi olmayan faturalardaki malların davalıya teslimini usulüne uygun deliller ile ispat edemediği gibi dava dilekçesinde açıkça yemin deliline de dayanmadığından bu faturalardaki alacağı ilişkin davasını ispat edemediği anlaşıldığından bu miktar alacak yönünden de davacının talebinin yerinde olmadığı,davalı 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun Borçlunun Temerrüdü başlıklı 117’nci maddesine uygun olarak takip tarihinden önce davalıya bir ödeme ihtarının bulunmadığı, taraflar arasında yazılı bir sözleşme ve belirli bir vade de olmadığından, takip tarihi itibariyle davacının işlemiş faiz alacağının bulunmadığı,takip ve dava tarihi itibariyle davacının,davalıdan ¨166.997,98 alacaklı olduğu anlaşıldığından, davanın kısmen kabulü ile davalının itirazın kısmen iptali ile takibin bu miktar üzerinden devamına karar vermek gerekmiştir. Davalının aleyhine girişilen icra takibinin tamamına haksız ve kötüniyetli olarak itiraz ettiği,dava İİK.nun 67. maddesi uyarınca açılan itirazın iptali davası olup, icra takibi cari hesaptan kaynaklanan alacağın tahsiline yönelik olduğu,bu durumda açılan itirazın iptali davasında hüküm altına alınan alacak bilinebilir, bir başka deyişle likit olduğundan hükmedilen miktarın % 20’si oranında İİK.nun 67. maddesi uyarınca davacı yararına tazminata hükmedilmesi gerektiği,ayrıca davacı,davalı tarafından kendisine yapılan ödemeleri defterlerine kayıt edip kendi defter kaydına göre ¨171.820,83 alacaklı olmasına karşın yapılan ödemeleri düşmeden ¨172.938,00 üzerinden icra takibine giriştiği ve kendi defterlerindeki miktarı aşan kısım kadar miktar üzerinden icra takibine girişmekte kötüniyetli olduğundan bu miktarın( ¨172.938,00 – ¨171.820,83 = ¨1.117,17 ) % 20’si oranında davalı yararına kötüniyet tazminatına hükmedilmesi gerektiği” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1- Yerel mahkemenin “taraflar arasında yazılı bir akit olmadığı sözlü olarak ticari ilişkiye girdikleri anlaşılmıştır.” şeklindeki kararının kabulünün mümkün olmadığı. davacı şirket ile müvekkili şirket arasında ne yazılı ne de sözlü kurulmuş olan bir sözleşmesel ilişkinin mevcut olmadığı, faturaya dayanarak icra takibi yapılabilmesi için fatura düzenleyen ile fatura alan arasında mutlaka akdi bir ilişkinin olması gerektiği, 2- Davacı tarafından müvekkili şirket adına düzenlenen faturalarda, teslim alınan imzaların müvekkil şirket yetkilisine veya mal teslim almaya yetkili kişilere ait olup olmadığının tespiti yapılmadan, söz konusu faturalardaki malların müvekkil şirket tarafından teslim alındığının yerel mahkemece farazi olarak kabul edilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu, 3- Yerel mahkeme tarafından müvekkili şirket aleyhine hukuka aykırı olarak icra inkar tazminatına hükmedildiği, bu nedenlerle istinaf incelemesi yapılarak, Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/886 esas sayılı, 10.10.2017 tarihli ve 2017/767 sayılı kararının kaldırılmasına ve yeniden yargılama yapılarak davanın reddine karar verilmesi talep ounmuştur. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, faturaya dayalı alacak nedeniyle itirazın iptali davasıdır. Davacı tarafça, davalı şirkete gömlek dikim ve imalat işi yapıldığı, yapılan ticaret sebebiyle takip konusu faturaların bedelinin davalı şirketçe ödenmediği, bu nedenle icra takibi başlatıldığı, davalının ise itiraz ettiği, itirazında haksız olduğu belirtilerek itirazın iptaline karar verilmesi talep edilmiş, davalı tarafça, davacı ile aralarında herhangi bir akdi ilişki bulunmadığı, faturaları ve içeriklerini kabul etmediklerini, faturalardan dolayı borçlu olunmadığı savunularak davanın reddine karar verilmesi talep edilmiş, mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, işbu karar davalı vekilince istinaf edilmiştir. Davacı tarafça, davalı aleyhine Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasında 172.938,00 asıl alacak , 1.961,54 işlemiş faiz ile asıl alacağa takip tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte tahsili için faturaya dayalı olarak ilamsız icra takibine geçildiği, borçluya ödeme emrinin tebliği üzerine, borçlu vekilinin süresinde borca itiraz ettiği, takibin durduğu, davanın yasal bir yıllık süre içerisinde açıldığı anlaşılmıştır. Mahkemece, tarafların ticari defterleri üzerinde inceleme yaptırılmış, davalı tarafça usulüne uygun ihtara rağmen ticari defterler sunulmamış, sadece davacı tarafın sunduğu ticari defterler üzerinde inceleme yapılarak, 29/05/2017 tarihli bilirkişi raporu dosyaya sunulmuş, bilirkişi raporu dosya kapsamına uygun, denetime ve hüküm kurmaya elverişli bulunmuştur. Bilirkişi raporuna göre, davacı defterlerinin 6100 Sayılı HMK’nın 222 ve 6102 Sayılı TTK’nın 64/3 maddeleri gereğince davacı lehine delil niteliğinin bulunduğu, takip tarihi itibariyle davacının davalıdan 171.820,83 TL tutarında alacaklı olarak gözüktüğü bir kısım faturalara ilişkin sevk irsaliyelerine rastlanamadığı, sevk irsaliyelerindeki imzanın davalı şirket çalışanına ait olup olmadığı yönünde araştırma yapılmasının mahkeme takdirinde olduğu belirtilmiştir. Mahkemece ayrıca vergi dairesinden faturalara ilişkin BS formları celp edilmiş, BS formlarının fatura içerikleriyle uyumlu olduğu görülmüş, mahkemece sevk irsaliyelerindeki imzanın davalı şirket çalışanı olup olmadığına yönelik, davalı şirket yetkilisine usulüne uygun ihtaratlı isticvap davetiyesi gönderilmiş, fakat davalı şirket tarafından bu davetiyeye icabet edilmemiş, bunun üzerine sevk irsaliyelerindeki imzaların davalı şirket çalışanına ait olduğu kabul edilmiştir. Sonuç olarak, her ne kadar davalı vekilince, davacıyla aralarında herhangi bir akdi ilişkinin bulunmadığı iddia edilmişse de, sahibi lehine delil niteliği bulunan ticari defterler, BS formları, dosyaya sunulan davacıya ait ticari kayıtlar, davacı tarafından sunulmuş 2 adet çek ile bilirkişi raporu ve isticvap davetiyesi birlikte değerlendirildiğinden taraflar arasında ticari ve akdi ilişkinin bulunduğu, somut olayda taraflar arasındaki ticari ilişkinin yazılı sözleşme ile kurulması zorunluluğunun bulunmadığı, gerekçeli kararda açıklandığı üzere imzalı bulunan sevk irsaliyelerinde belirtilen mal yada hizmetlerin davalıya teslim edildiğinin kabulü gerektiği, mahkemece teslim edilen mallara karşılık gelen fatura bedeli karşılığı 166.997,68 TL alacaklı olduğu yönündeki değerlendirmesinin dosya kapsamına ve delillere uygun olduğu, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 10/10/2017 tarih ve 2016/886 E., 2017/767 K. sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 11.407,63 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 2.851,91 TL harcın mahsubu ile bakiye 8.555,72 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye GELİR KAYDINA, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderinin üzerinde BIRAKILMASINA, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 5- Davalı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 21/10/2021