Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/534 E. 2021/1313 K. 04.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/534
KARAR NO: 2021/1313
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: Bakırköy 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 10/05/2017
NUMARASI: 2016/104 E. – 2017/113 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Tecavüzün Tespiti İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 04/11/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirkete ait … başvuru nolu “…” ibareli marka tescil edilmiş olup, ayrıca “…” esas ibareli tescilli markalarının mevcut olduğunu, ticaret unvanındaki “…” ibaresinin de 2000 yılından bu yana ticaret sicilinde kayıtlı unvan olarak kullanılmakta olduğunu, davalı tarafından müvekkili şirketin faaliyet alanına benzer nitelikteki alanda tescil ettirilen ticaret unvanının benzer olması sebebiyle ticaret unvanındaki “…” ibaresinin terkinine, marka hakkına tecavüz nedeniyle tecavüzün tespitine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili tarafından “…” ibaresinin markasal olarak kullanılmadığını, bu nedenle marka hakkına tecavüz bulunmadığını, davacı ile müvekkil şirketin faaliyet alanları farklı olduğu gibi ticari sınıflarında farklı olduğunu, bu nedenle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince; “Somut olayda davacı ve davalının ticaret unvanlarındaki ayırt edici çekirdek unsur “…” kelimesi olup, davacının 1991 tarihinden beri ticaret sicilde kayıtlı olarak kullandığı ve marka olarak tescil edilen bu ibareye ilişkin yatırımlar yaparak, bilinirlik kazandırdığı anlaşılmaktadır. Davalı ise ticaret unvanındaki “…” kelimesi ile ticaret unvanını 2016 tarihinde tescil ettirmiştir. Her iki tarafında iştigal konusu inşaat ana konulu olduğu, davalının ve davacının ticaret unvanındaki “…” ibaresinden faydalanmak kastının bulunduğu, aynı alanda faaliyet gösteren davacıdan davalının haberdar olmamasının mümkün olmadığı, bu nedenle davalı tarafından TPK 55/1 maddesi gereğince karıştırılmaya yol açan önlemleri almadığından, haksız rekabet oluşturacağı göz önüne alınarak, davalının ticaret unvanındaki “…” ibaresinin sicilden terkinine” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1- İlk derece mahkemesinin kararında davalının müvekkili Şirket’in ticari unvanına tecavüzünün ve haksız rekabetin tespitine ve sicilden terkinine karar verilmişken ardından davalının marka hakkına tecavüz etmediği yönündeki kararının hukuka aykırı olduğu kadar uygulamada çelişki de yaratacağı, 2- Nitekim davalının ticaret unvanını salt faturalarda, irsaliyelerde, kaşelerinde yahut herhangi bir günlük ticari faaliyetinde kullanması dahi markasal kullanımdır ve müvekkilinin marka hakkına tecavüz niteliğinde olduğu, bu sebeple davalı şirketin ticaret unvanını kullandığı ve bu kullanımın haksız rekabet teşkil ettiğinin tespit edildiği somut olayda, davalı şirketin markasal kullanımının bulunmadığının kabul edilebilmesinin mümkün olmadığı, bu haliyle davalının hem ticaret sicilden terkinine karar verilmesi hem de marka hakkına tecavüz bulunmadığını belirterek bu kullanımın önünün açılmasının açıkça birbiri içinde çelişkili olduğu, kararın bu haliyle kesinleşmesi halinde davalının marka hakkına tecavüzünün fiili olarak önlenmesi mümkün olmayacağı gibi davalının kötüniyetli kullanımlarına karşı müvekkilinin korunmasının da imkânsız hale geldiğini, 3- Ticaret unvanının korunmasında tescilli unvanın varlığı ve önceliğinin yeterli olduğu, müvekkili Şirket’in markası ile aynı olan ticaret unvanının, müvekkiline üstün hak sahipliği sağladığını, bu kapsamda “ticaret unvanının taciri diğer tacirlerden ayırt etmesi gerektiğinin izahtan vareste olduğu, nitekim bilindiği üzere TTK m. 46 uyarınca: “Tacirin kimliği, işletmesinin genişliği, önemi ve finansal durumu hakkında, üçüncü kişilerde yanlış bir görüşün oluşmasına sebep olacak nitelikte bulunmamak, gerçeğe ve kamu düzenine aykırı olmamak şartıyla; her ticaret unvanına, işletmenin özelliklerini belirlen veya unvanda ver alan kişilerin kimliklerini gösteren ya da hayali adlardan ibaret olun ekler yapılabilir.” … ve … unvanlarının benzerliği ve şirketler arasındaki itibar farkının ise bariz olduğunu, üçüncü kişilerin davalı Şirket’i müvekkiliyle bağdaştıracağının açık olduğu, dolayısıyla bu hususun müvekkili Şirket’in markasal haklarını ihlal ettiği gibi haksız rekabete de yol açtığı, gerçekten de TTK. m. 55/1- a, 4 hükmüne göre; “Başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak,” haksız rekabet hallerinden biri olduğu, bu itibarla davalının ticaret unvanını kullanmaya devam ettiği ve bu kapsamda yaptığı her faaliyette müvekkili Şirkete karşı haksız rekabette bulunmuş olacağı, açıklanan sebeplerle kararın kendi içinde çelişmesinin engellenmesi açısından marka hakkına tecavüz bulunmadığı kararının kaldırılarak söz konusu tespitin yapılması gerektiği, bu nedenlerle 1. Bakırköy 2. Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi tarafından tesis edilen 2016/104 E. 2017/113 K. sayılı kararın “davalının ticaret unvanını kullanımının marka hakkına tecavüz teşkil etmediğine ilişkin ret kısmının kaldırılmasına, davalının ticaret unvanını kullanımının marka hakkına tecavüz teşkil ettiğinin tespiti ile davanın kabulüne, karar verilmesi talep edilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1- İlk derece mahkemesi, TİCARİ ÜNVAN ve MARKA ayrımını yapamadığı ve ikisi arasındaki tescil ve yasal koruma farklılıklarını hatalı değerlendirerek hatalı bir karar ihdas ettiği, 2- Davaya konu “… Ltd. Şti.”, davalı müvekkilinin tescilli ticari ünvanı olup davalı müvekkilinin “…” ibaresini kesinlikle marka olarak kullanmadığı, davacının “…” isimli markasını tescil ettirmiş olmasının , işbu ibarenin ticari ünvan olarak da kullanılması hakkında kendisine koruma sağlamayacağı, bu iki hususun yasal olarak birbirinden ayrı düzenleme ve prosedürlere tabi olduğu,Yargıtay 11.HD, 03.12.2007 tarih, 2006/12923 E.,2007/15181 K2007 tarihli bir içtihadında belirtildiği üzere, her iki koruma da yan yana devam edebilmekte ve birinin, diğerine üstünlüğünün bulunmadığı, davacı yanın, “marka tescili” yasal koruması üzerinden farklı statü ve tescil hakları ile birbiriyle tamamen farklı olan bir konuda hukuksuz koruma elde etmeye çalıştığı, 3- İlk derece mahkemesinin kararında, davaya konu olayda davalı müvekkilin markasal kullanımının olmadığını ve davacının marka hakkına tecavüz bulunmadığını tespit etmesine rağmen, davacının marka yasal korumasından faydalandırılarak davalı müvekkilin Ticari Unvanının terkinine karar verilmesinin çok büyük bir çelişki ve hukuka aykırılık olduğunu, sonraki tarihli bir ticaret unvanının, öncelik hakkına sahip bir markaya tecavüz oluşturmasının koşulu, unvanın markasal olarak kullanılması, yani kullanımının markasal işlevler de görmesi olduğu, şayet unvanın kullanımı tamamen unvansal nitelikte ve hiçbir markasal etki doğurmuyorsa, markaya karşı bir iltibas tehlikesinin varlığından söz edilemeyeceği, hukukumuzda, marka hakkının ihlalinin KHK. m. 9 ve 61’de düzenlendiği, bu düzenlemeye göre; marka hakkının ihlali için öngörülen şartın, işaretin marka ile aynı mal ve hizmetlerle ilgili kullanılması ve halk üzerinde tescilli marka ile bağlantı olduğu ihtimali de dahil karıştırılma tehlikesinin doğması olduğu, dolayısıyla, KHK. m. 9 kapsamında bir marka hakkı ihlali için markasal kullanımın şart olduğu sonucuna varılabileceği, 4- İlk derece mahkemesinin, yasa koyucunun yerine geçerek Kanunda düzenlenmeyen bir yasak getirerek, yani yasaları yorum yoluyla genişleterek karar ihdas ettiği, ticaret unvanının seçiminde ve tescilinde dikkate alınacak yegâne kriterin, TK m. 45 hükmü olup daha önce tescil edilmiş olan markaların ticaret unvanının tescilinde değerlendirilmesini öngören bir hüküm bulunmadığı, davalı müvekkilinin herhangi bir yasal engel olmaması neticesinde söz konusu ticari unvanını ilgili Ticaret Siciline tescil ettirdiği, ilk derece mahkemesinin davalı müvekkilin, davaya konu Ticari Ünvanını tescil ettirdiğinde herhangi bir yasal engelle karşılaşmadığını bunu resmi kurumların izni ve onayı ile tescil ettirdiğini değerlendirmeden karar ihdas ettiği, 5- Davacının faaliyette bulunduğu ticari sınıfın, bizatihi İnşaat ve bina olup, davalının faaliyette bulunduğu sınıfın ise “İnşaat malzemeleri” olduğu, dolayısıyla davalı müvekkilin ticari unvanının davacının ticari markasına ve faaliyetlerine tecavüz etmesinin fiilen mümkün olmadığı, çünkü farklı sınıflarda ve farklı ticari faaliyetlerde bulunan tarafların birbiri ile karşı karşıya gelmesi, çıkar çatışması ve tercih durumu oluşturmasının mümkün olmadığı, davalı müvekkilinin “… ltd. şti” ünvanlı şirketi ile Türkiyede herhangi bir ticari faaliyette bulunmadığı sadece, davalı müvekkilin GANA ülkesindeki ticari işletmesi ile ilgili yapı malzemeleri tedariklerinin sağlanması ile ilgili faaliyet yaptığı, ilk derece mahkemesinin eksik inceleme ile marka koruma hakkı sınırını aşar nitelikte ve yasal sınıflandırmaya aykırı hatalı bir şekilde hukuka ve hakkaniyete aykırı karar ihdas ettiği, 6- İlk derece mahkemesinin kararında, hatalı olarak sadece davacının markası olan “…” kelimesi esas alınmış olup marka ile ticari unvanın eklentilerinin farklı olması ve … kelimesinin ticari unvanda baskın bir şekilde kullanılmamasının hiç değerlendirilmediği, bu yönüyle ilk derece mahkemesinin eksik inceleme ile karar ihdas ettiği, kaldı ki, davacının markasının Şekil + isim ile birlikte tescil edilmiş olup, ayırt edici özelliğin “…” kelimesi değil, şekil olduğu, dolayısıyla ilk derece mahkemesi tarafından bu hususun değerlendirilmeden sadece ticari unvanın “…” kelimesi üzerinden değerlendirme yapılmasının hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğu, İlk derece mahkemesi kararının bu yönleriyle hatalı olup kararın kaldırılarak davanın reddine karar verilmesi talep edilmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, markaya tecavüzün önlenmesi ve ticaret unvanının ticaret sicilinden terkini davasıdır. Davacı vekili, müvekkili şirkete ait … başvuru nolu “…” ibareli markanın tescilli olduğunu, ayrıca “…” esas ibareli tescilli markalarının mevcut olduğunu, ticaret unvanındaki “…” ibaresinin de 2000 yılından bu yana ticaret sicilinde kayıtlı unvan olarak kullanıldığını, davalı tarafından müvekkili şirketin faaliyet alanına benzer nitelikteki alanda tescil ettirilen ticaret unvanının benzer olması sebebiyle ticaret unvanındaki “…” ibaresinin terkinine, marka hakkına tecavüz nedeniyle tecavüzün tespitine karar verilmesini talep etmiş, davalı vekili, müvekkili tarafından “…” ibaresinin markasal olarak kullanılmadığını, bu nedenle marka hakkına tecavüz bulunmadığını, davacı ile müvekkil şirketin faaliyet alanları farklı olduğu gibi ticari sınıflarında farklı olduğunu, bu nedenle davanın reddine karar verilmesini talep etmiş, mahkemece, davanın kısmen kabulüne, davalının ticaret unvanındaki “…” ibaresinin sicilden terkinine, marka hakkına tecavüze ilişkin talebininde reddine şeklinde karar verilmiş, işbu karar her iki taraf vekilince istinaf edilmiştir. Taraflar arasındaki ihtilafın, davalının ticaret unvanındaki “…” ibaresinin ve kullanımının davacının ticaret unvanındaki “…” ibaresi ve TPMK’ da tescilli “…” markasına tecavüzün bulunup bulunmadığı, haksız rekabet teşkil edip etmediği, davalının ticaret unvanındaki “…” ibaresinin terkininin gerekip gerekmediğine ilişkindir. Dosya kapsamına göre, davacı adına … numaralı “…” markasının 37. ve 43. sınıflarda tescilli olduğu, dava tarihi itibariyle hak sahipliğinin devam ettiği, Ticaret Sicil Memurluğu kayıtlarına göre, davacı şirketin 13.12.1991 tarihinde kurulduğu, çalışma konusunun inşaat ana konulu olduğu, davalı şirketin ise 25.03.2016 tarihinde faaliyete “… Limited Şirketi” unvanı ile başladığı, çalışma konusunun inşaat ana konulu olduğu anlaşılmaktadır. TTK’nın ticaret unvanı ile ilgili maddeleri şöyledir: MADDE 45- (1) Bir ticaret unvanına Türkiye’nin herhangi bir sicil dairesinde daha önce tescil edilmiş bulunan diğer bir unvandan ayırt edilmesi için gerekli olduğu takdirde, ek yapılır. MADDE 46- (1) Tacirin kimliği, işletmesinin genişliği, önemi ve finansal durumu hakkında, üçüncü kişilerde yanlış bir görüşün oluşmasına sebep olacak nitelikte bulunmamak, gerçeğe ve kamu düzenine aykırı olmamak şartıyla; her ticaret unvanına, işletmenin özelliklerini belirten veya unvanda yer alan kişilerin kimliklerini gösteren ya da hayalî adlardan ibaret olan ekler yapılabilir. (2) Tek başlarına ticaret yapan gerçek kişiler ticaret unvanlarına bir şirketin var olduğu izlenimini uyandıracak ekler yapamazlar. MADDE 50- (1) Usulen tescil ve ilan edilmiş olan ticaret unvanını kullanma hakkı sadece sahibine aittir. MADDE 52- (1) Ticaret unvanının, ticari dürüstlüğe aykırı biçimde bir başkası tarafından kullanılması hâlinde hak sahibi, bunun tespitini, yasaklanmasını; haksız kullanılan ticaret unvanı tescil edilmişse kanuna uygun bir şekilde değiştirilmesini veya silinmesini, tecavüzün sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasını, gereğinde araçların ve ilgili malların imhasını ve zarar varsa, kusurun ağırlığına göre maddi ve manevi tazminat isteyebilir. Maddi tazminat olarak mahkeme, tecavüz sonucunda mütecavizin elde etmesi mümkün görülen menfaatinin karşılığına da hükmedebilir. (2) Mahkeme, davayı kazanan tarafın istemi üzerine, giderleri aleyhine hüküm verilen kimseye ait olmak üzere, kararın gazete ile yayımlanmasına da karar verebilir. Mahkemece, 2 kişilik bilirkişi heyetinden 03/03/2017 tarihli bilirkişi raporu alınmış, bu bilirkişi raporunun, yapılan değerlendirmeler yönünden dosya kapsamına uygun, varılan sonuç itibariyle kısmen dosya içeriğine uygun olmadığı, fakat davanın niteliği gereği tek rapor veya farklı bir heyetten rapor alınmasını gerektiren bir durumun bulunmadığı görülmüştür. Raporda tespit edildiği ve mahkemenin de kabulünde olduğu üzere, ticaret unvanı ile markanın aynı anlamda olmadığı, fakat unvanın marka olarak da tescili halinde örtüşen durumların bulunduğu, somut olayda davacıyı “…” şeklinde markası ve ayrıca “… Anonim Şirketi” unvanının bulunduğu, davalının ise sadece ticaret siciline kayıtlı “… Limited Şirketi” unvanın bulunduğu, davacı markası ve her iki tarafın unvanında “…” ibaresinin ortak olduğu, dosyaya sunulan bilgi ve belgelere göre davacının bu marka ve unvan kullanımı ve faaliyetlerinin davalıya göre çok daha eski, yaygın ve geniş bir alana sahip olduğu, davacının marka ve unvanının medya ve kamuoyunda tanınırlığının, davalıdan daha fazla olduğunun açıkça anlaşıldığı, davacının ihtarına rağmen davalının unvanı kullanmaya devam ettiği bu nedenle ilgili TTK maddelerinde, kanun koyucunun unvanların kullanımında karışıklığının önlenmesine yönelik olarak önlemler öngördüğü, sonraki tarihte tescil edilenin mevcut bir ticaret unvanını aynen kullanamayacağı ve ilk tescil edenin sonrakini bu kullanımdan men edilmesini isteyebileceği, somut olayda her iki taraf şirketin aynı alanda faaliyet gösterdiği, ticaret unvanlarındaki ayırt edici ibarenin “…” kelimesi olduğu, davalının çok daha sonra ticaret unvanını tescil ettirdiği ve “…” ibaresinden faydalanmak kastının varlığının anlaşıldığı, bu nedenle davalı tarafından TTK’nın 55/1 maddesi gereğince karıştırılmaya yol açan önlemleri de almadığı görüldüğünden davalının ticaret unvanınındaki “…” ibaresinin sicilden terkininin yasal şartlarının oluştuğu, mahkemenin bu yöndeki kararının doğru olduğu, buna yönelik davalı istinaf itirazlarının yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır. Marka hakkına tecavüz yönündeki yapılan incelemede ise, tescilli marka koruması 556. Sayılı KHK ile sağlanmakta olup buna ilişkin hükümler aşağıdaki gibidir; 556 Sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin (“556 Sayılı KHK) 61. Maddesinde; “Aşağıda sayılan fiiller marka hakkına tecavüz sayılır: a) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 9. maddede belirtilen biçimlerde kullanmak, b) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayır edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek…” Marka sahibinin tescil nedeniyle sahip olduğu haklar KHK’nın 9. Maddesinde: “Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka sahihi, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep edebilir: a) Markanın tescil kapsamına giren aynı mal ve/veya hizmetlerle ilgili olarak, tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin kullanılması. b) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal ve/veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal ve/veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından, işaret ile tescilli marka arasında ilişkilendirilme ihtimali de dahil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması. Aşağıda belirtilen durumlar, birinci fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir: a) İşaretin mal veya ambalajı üzerine konulması, b) İşareti taşıyan malın piyasaya sürülmesi veya bu amaçla stoklanması, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi veya o işaret altında hizmetlerin sunulması veya sağlanması, d) İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında kullanılması.” Şeklinde düzenlemeler yapılmıştır. Bu çerçevede inceleme yapıldığında, dosyaya, davalının dava konusu unvanını marka olarak kullandığına dair herhangi bir belge sunulmamıştır. Oysa dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 556 Sayılı KHK’nın yukarıda açıklanan ilgili hükümlerine göre marka tecavüzünün geçerli olabilmesi için tescilli markaya benzer marka yada işaretin kullanılması gerekli olup dosya kapsamına göre davalının dava konusu tescilli şirket unvanını, bu unvanın gerekli kıldığı yerler dışında kullanıldığının davacı tarafça kanıtlanamadığı, davalının, bu unvanı münhasıran şirket unvanı olarak kullanımının tek başına markaya tecavüz olarak değerlendirilemeyeceği, bu nedenle de mahkemenin davacının markaya tecavüzün tespitine yönelik talebinin reddi kararının da yerinde olduğu görüldüğünden bu yöndeki davacının istinaf sebeplerinin reddi gerekmiştir. Davalı vekili istinaf sebeplerine gelince, her ne kadar istinaf dilekçesinde İlk derece mahkemesinin, ticari unvan ve marka ayrımını yapamadığı ve ikisi arasındaki tescil ve yasal koruma farklılıklarını hatalı değerlendirerek hatalı bir karar ihdas ettiği ileri sürülmüşse de, kararda, ticaret unvanı ve marka kurumları arasındaki farklılıkların doğru ve yerinde bir değerlendirmeyle ele alındığı görülmektedir. Yargılama sonucunda her iki tarafın ticaret unvanındaki ve davacının markasındaki ortak ibare olan “…” ibaresinin ticaret unvanı olarak kullanımının davacının markasıyla karıştırılmaya yol açabileceği, davalının TK 55/1 maddesi anlamında karıştırılmaya yol açan önlemleri almakla yükümlü olduğu, bu önlemlerin alınmaması nedeniyle kullanımının haksız rekabet oluşturacağı ve bu yüzden “…” ibaresinin davalının ticaret unvanından terkininin gerektiği kararı verilmiş olup verilen kararın TTK hükümlerine uygun olduğu görülmektedir. Sonuç olarak tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, her iki taraf vekillerinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun Bakırköy 2. Fikri Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 10/05/2017 tarih ve 2016/104 E., 2017/113 K. sayılı kararına karşı davacı vekili ve davalı vekili tarafından yapılan istinaf taleplerinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 27,90 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye GELİR KAYDEDİLMESİNE, 3- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,40 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye GELİR KAYDEDİLMESİNE, 4- Taraflarca istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA, 5- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 6- Davacı ve davalı taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 04/11/2021