Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/528 E. 2021/1197 K. 21.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/528
KARAR NO: 2021/1197
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 30/05/2017
NUMARASI: 2013/489 E. 2017/474 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 21/10/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; Davacı şirkete ait aracın, kazanın gerçekleştiği gün olan 16.03.2013 tarihinde onarım için davalıya teslim edildiğini, parça talebinde bulunulduğunu, bu arada başka eksikliklerinin tamamlanması için diğer bir servise götürüldüğünü, daha sonra ikinci defa 15.08.2013 tarihinde davalıya teslim edildiğini, ancak onarımın geç tamamlandığını, bu süreçte araç kiralamak zorunda kaldığını beyan ederek, ödediği araç kiralama bedelinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; Davacının davasını 4077 sy.TKHK hükümlerine ve kanun esas alınarak düzenlenen Sanayi Malların Satış Sonrası Hizmetler Hakkında Yönetmeliğe dayandırdığını, ancak davacının tüketici değil tacir olduğunu, bu kapsamda talep hakkının bulunmadığını, müvekkili şirket tarafından davacıya, işbu davaya konu araçta değişimi talep edilen dashboart ( ön göğüs) parçasının muadili olan farklı renkteki bir başka parça ile değişiminin aracın giriş tarihinden itibaren 30 iş günü içinde teklif edildiğini, ancak 29.08.2013 tarihinde davacının söz konusu parçanın değişimine onay vermemesi nedeni ile işlem uygulanamadığını, söz konusu fatura ve sözleşmenin, davaya konu aracın müvekkili şirketin yetkili servisine giriş yapmadan önceki bir kiralama ilişkisine dayandığını, tarih farklılığından anlaşılmakta ve bu nedenle bu faturalara ilişkin tazminat talebinin aradaki illiyet bağı yokluğu nedeni ile reddedilmesi gerektiğini ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; ”…Dava yazılı yargılama usulüne tabi tazminat davasıdır. Davacı yan davalının hasar sonrası bulundurması zorunlu yedek parçayı buludurmadığından onarım süresinde araç kiralandığından bahisle 23.600.TL kiraladığı bedelin tahsilini istemiş davalı ; davacının tüketici olmadığından 30 gün zorunluluğuna dair yönetmelik hükmünün uygulanmayacağını, olayın arızadan değil hasardan doğduğunu faturanın aracın servise gelmesinden önce kiralandığının sabit olduğunu davanın reddini istemiştir. Alınan ilk bilirkişi raporunda BK.52 çerçevesinde davacının müterafik kusuruna değinilmiş; taraf itirazları sonrasında 2.11.2015 tarihli 2.rapor alınmış ve yine bir kısım itiraz üzerine 8.12.2016 tarihli ek rapor alınmış gerekçeli ve yeterli incelemeye dayalı 2.rapor ve ek rapor hükme esas alınmıştır. Alınan ilk raporda davacının ortak kusurundan söz edilse de; yanlar arasındaki e-posta yazışmaları davalının farklı renkteki ön göğüs parçasının orjinali ile ne zaman değişeceği bilgisini vermek yerine doğrudan servis hizmetini iptal etmesi nedeniyle davacının müterafik kususundan bahsedilemeyeceği anlaşılmıştır. Davacı yan kazadan hemen sonra araç kiraladığını gösterir fatura sunmuş ancak bu faturanın içeriği bilirkişilerce doğrulanamadığı gibi; sigorta şirketince ikame araç sağlanıp sağlanmadığı hususu da da dosyaya yansımamıştır. Böyle olmakla beraber; kazalı aracın yasal onarım periyodu dışında davalı yanın sorumlu olacağı dönemler arasında hayatın olağan akışı başka aracın kullanılmasını zorunlu kılacağından bilirkişi raporundaki hesaplamaya itibar edilerek davacının 7.030.TL zararı olacağı sonucuna varılmıştır. Davacı yan hesaplamada baz alınan günlük tutarı itiraz etmiş ise de; bilirkişi raporunda ibraz edilen kiralamada sözleşmenin değerlendirilebilir bir belge olmadığını, araç bilgisine ulaşılamadığını açıkça belirttiğinden ancak ortalama değer dikkate alınarak yapılacak hesaplamanın doğru olacağı sonucuna varılarak günlük 150.TL den yapılan hesap hükme esas alınmıştır. Davalının aracın arıza değil hasar ile gelmesi nedeniyle yönetmeliğin uygulanamayacağı iddiası; garantiye tabi satış söz konusu olduğundan dikkate alınmamıştır. Davacının kazadan sonra derhal araç kiralaması tüm döneme ilişkin kira bedelinin davalıdan tahsilini zorunlu kılmadığından 15 günlük onarım süresi dışında 37 gün için hesap yapılmış, sürenin başlangıcı davalıya aracın onarım için teslim tarihi gözetilerek (15.8.2013) değerlendiilmiştir. Tüm bu gerekçelerle davacının davasının kısmen kabulüne” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; Davacı tarafça her ne kadar şirkete ait aracın, kazanın gerçekleştiği gün olan 16.03.2013 tarihinde davalıya teslim edildiğini, parça talebinde bulunulduğunu, bu arada başka eksikliklerinin tamamlanması için diğer bir servise götürüldüğünü, daha sonra ikinci defa 15.08.2013 tarihinde davalıya teslim edildiğini, ancak bilirkişiler tarafından ikinci teslim tarihi dikkate alınarak rapor düzenlendiğini, Mahkemece de bu tarihin esas alındığını, Mahkeme kararının hatalı olduğunu, Davalının parça bulundurma zorunluluğuna uymadığı gerekçesiyle dört ay boyunca araç kiralamak zorunda kalındığını, fatura bedeli uyarınca zarara uğramalarına rağmen daha düşük bir bedele hükmedildiğini, faturanın da dosyaya sunulduğunu beyan ederek, Mahkeme kararının kaldırılıp, yeniden yapılacak yargılamayla davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde; Davacı şirkete ait aracın onarımının gecikme sebebinin, davacı tarafın onarıma onay vermemesi olduğunu, onay vermemesi üzerine işlemin iptal edildiğini, Aracın arıza ile değil hasarlı olarak getirildiğini, ancak arıza ile getirilmesi halinde tüketiciye ikame araç tahsisi zorunluluğunun bulunduğunu, kaldı ki davacının da tüketici olmadığını, dolayısıyla yönetmelik hükümlerinin somut olayda uygulanmayacağını, Makul bir aracın günlük kiralama bedelinin somut olayda dikkate alınması gerektiğini, ancak bu konuda emsal bir araştırma yapılmadığını, hesaplamaya esas alınan günlük 150,00 TL’nin fahiş miktarda olduğunu ileri sürerek yeniden yapılacak yargılamayla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, davacı şirkete ait … plaka sayılı aracın onarım için davalı servise getirilmesinden sonra, onarımın geç tamamlandığı iddiasıyla bu süreçte araç kiralanması nedeniyle kira bedelinin tahsiline yönelik alacak davasıdır. Davacı vekilinin istinaf sebepleri incelendiğinde; Davacı tarafça her ne kadar şirkete ait aracın, kazanın gerçekleştiği gün olan 16.03.2013 tarihinde davalıya teslim edildiği, parça talebinde bulunulduğu, bu arada başka eksikliklerinin tamamlanması için diğer bir servise götürüldüğü, daha sonra ikinci defa 15.08.2013 tarihinde davalıya teslim edildiği, ancak bilirkişiler tarafından ikinci teslim tarihi dikkate alınarak rapor düzenlendiği, Mahkemece de bu tarihin esas alındığı ileri sürülmüş ise de; davacının bu iddiasını destekleyecek nitelikte servis ve sipariş talebi gibi herhangi bir bilgi, belge ve delil bulunmadığı, bu nedenle iş emrinin düzenlendiği ve aracın fiili olarak teslim edildiği tarihin 15.08.2013 olarak kabulü gerektiği, Mahkemece bu yönde yapılan kabulde bir isabetsizlik bulunmadığı görülmüştür. Diğer yandan davacı tarafça, davalının parça bulundurma zorunluluğuna uymadığı gerekçesiyle dört ay boyunca araç kiralamak zorunda kalındığı, fatura bedeli uyarınca zarara uğramalarına rağmen daha düşük bir bedele hükmedildiği, faturanın da dosyaya sunulduğu ileri sürülmüş ise de; dosyaya sunulan araç kiralama sözleşmesine göre, araç kiralama tarihinin, aracın davalı servise tesliminden önce olduğu, faturada belirtilen kiralama dönemi başlangıcının yine aracın davalı servise teslim tarihinden öncesine ait olduğu, dolayısıyla kiralama sözleşmesinin ve kira bedeline ilişkin faturanın tazminatın hesabına esas alınamayacağı, ayrıntılarına aşağıda değinileceği üzere, bu hususta 12.11.2015 tarihli ikinci bilirkişi heyet raporunda yapılan hesaplamanın bilimsel ve teknik açıdan denetime elverişli ve hüküm kurmaya yeterli olduğu, dolayısıyla davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebinin de yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Açıklanan sebeplerle davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiştir. Davalı vekilinin katılma yoluyla ileri sürdüğü istinaf sebepleri incelendiğinde; Davalı vekili her ne kadar aracın onarımının gecikme sebebinin, davacı tarafın onarıma onay vermemesi olduğunu iddia etmiş ise de; dosyaya birer örneği sunulan e-mail yazışmalarına göre, davacının, farklı renkteki araç ön göğüs parçasını ancak orjinal parçasıyla değiştirilmesi ve ne zaman değiştirileceğinin bildirilmesi şartıyla kabul ettiği, fakat şartlı kabule rağmen, davalı tarafça montaj işleminin doğrudan iptal edildiği, dolayısıyla davacının onarım sürecinin uzamasında mütefarik kusurundan söz edilemeyeceği, bu durum karşısında davalı vekilinin istinaf sebebinin yerinde olmadığı görülmüştür. Davalı vekili, aracın arıza ile değil hasarlı olarak getirildiğini, ancak arıza ile getirilmesi halinde tüketiciye ikame araç tahsisi zorunluluğunun bulunduğunu, kaldı ki davacının da tüketici olmadığını, dolayısıyla yönetmelik hükümlerinin de uygulanmayacağını ileri sürmüş, davacı ise, somut uyuşmazlığa Sanayi Mallarının Satış Sonrası Hizmetleri Hakkında Yönetmeliğin 12. maddesinin uygulanması gerektiğini ileri sürmüştür. Her ne kadar davacı tacir olup, tüketici sıfatı bulunmasa da, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun gereğince dava konusu aracın garanti belgesi ile satılması zorunlu mallardan olduğu, Garanti Belgesi Yönetmeliğinin 7. maddesinde garanti belgesinde yer alması zorunlu olan hususların sıralandığı, somut uyuşmazlıkta taraflar arasında bir tür garanti sözleşmesi bulunduğu ve kıyasen “Sanayi Mallarının Satış Sonrası Hizmetleri Hakkında Yönetmelik” hükümlerinin uygulanmasının hakkaniyete uygun olduğu, “Yedek Parça Stoku” kenar başlıklı Yönetmeliğin 12. maddesinin 1.fıkrasının, “İmalatçı veya İthalatçılar ekli listeda yer alan mallara ait yedek parçalarını firma merkezinde veya belirleyecekleri en az bir servis istasyonunda tam olarak bulundurmak zorundadırlar” hükmünü içerdiği, yine “Imalatçı-Üretici ve İthalatçının Sorumluluğu” kenar başlıklı Yönetmeliğin 16.maddesinin 1.fıkrasının, “Servis istasyonlarının ayrı bir tüzel kişiliği olsa dahi imalatçı – üretici ve/veya ithalatçılar, satış sonrası hizmetlerin sağlanmasından ve yürütülmesinden servis istasyonları ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludurlar” hükmünü içerdiği, bu durumda davalının aracın geç onarımından sorumlu olduğu, Garanti Belgesi Uygulama Esaslarına Dair Yönetmeliğin “Garanti ve Tamir Süresi” kenar başlıklı 6.maddesine göre, “Malın arızasının 15 iş günü içerisinde giderilememesi halinde, imalatçı-üretici veya ithalatçı; matın tamiri tamamlanıncaya kadar; benzer özettiklere sahip başka bir malı tüketicinin kullanımına tahsis etmek zorundadır.” hükmünü içerdiği, bu durumda, somut olay açısından teslim tarihi olan 15.08.2013 tarihinden itibaren 15 iş günü geçtikten sonra, yani 06.09.2013 tarihinden itibaren davalının sorumluluğunun başladığı, açıklanan nedenlerle davalı vekilinin bu yöndeki istinaf nedenlerinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Diğer yandan, davalı, makul bir aracın günlük kiralama bedelinin dikkate alınması gerektiğini, ancak bu konuda emsal bir araştırma yapılmadığını, hesaplamaya esas alınan günlük 150,00 TL’nin fahiş miktarda olduğunu ileri sürmüş ise de; 12.11.2015 tarihli ikinci bilirkişi heyet raporunda yapılan hesaplamanın bilimsel ve teknik açıdan denetime elverişli ve hüküm kurmaya yeterli olduğu görülmekle davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi de yerinde görülmemiştir. Açıklanan sebeplerle, davalı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiştir. Sonuç olarak dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından taraf vekillerinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Usûl ve yasaya uygun Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 30/05/2017 tarih ve 2013/489 E. 2017/474 K. sayılı kararına karşı taraf vekillerince yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, Davalı yönünden; 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 403,02 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 120,05 TL harcın mahsubu ile bakiye 282,52 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye GELİR KAYDINA, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 5- Davalı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE, Davacı yönünden; 6- Davacıdan alınması gerekli 59,30 TL maktu harcın davacı tarafından peşin olarak yatırılan 31,40 TL’nin mahsubu ile bakiye 27,90 TL’nin davacıdan tahsiliyle Hazineye GELİR KAYDINA, 7- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA, 8- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 9-Davacı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a. maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 22/10/2021