Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/511 E. 2021/1337 K. 11.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/511 Esas
KARAR NO: 2021/1337
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 2. Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 11/05/2017
NUMARASI: 2015/88 E. – 2017/108 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Fikir Ve Sanat Eserleri Sahipliğinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 11/11/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; … adlı kitabın ilk basımının 2001 yılında yapıldığını, müvekkilinin adının yayına hazırlayan olarak künyede yer aldığını, halen edebiyat profesörü olan müvekkilinin eserin yayına hazırlanması kapsamında fikri emek verdiğini, bu kapsamda kitabın gazetede 1898’de tefrika ve 1901’de kitap olarak yapılan eski yazı metinleriyle 1939’da bizzat yazarın sadeleştirdiği baskıları karşılaştırdığını, …’nın sadeleştirdiği 1939’daki baskıda ve daha sonra başka şahısların yaptığı sadeleştirilmiş baskılarda yapılan hatalar, eksiklikler, sayfa atlamalarının tespit edildiğini, … Yayınlarınca yapılan baskı için 1939’da yapılan baskıda kullanılan Osmanlıca kelime ve tamlamaların günümüz Türkçe’sinde kullanılan karşılıklarının köşeli parantezle romanın içinde verildiğini, kısa süreli bellek limitleri dikkate alınarak, sadeleştirmede her sözcük için her seferinde değil, 10 sayfada bir kez tekrar edecek şekilde köşeli parantez içinde güncel sözcüklerin verildiğini, romanda yer alan yabancı dildeki kelimelerin, şahıs adlarının sayfanın altında dipnot şeklinde açıklandığını ve bilgi verildiğini, …’nın düzeltmelerine rağmen eski imlayla yazılan kelimeler, zaman ekleri, edatların günümüzde kullanılan imlaya uygun şekilde değiştirildiğini, bu haliyle …’in davalı tarafından yayımlanan … romanının bir işleme eser niteliğinde olduğunu, müvekkiline ilk bası için bir miktar ödeme yapıldığını beyan ederek FSEK m. 68 uyarınca üç katını talep etmekle birlikte şimdilik 10.000 TL maddi ve 10.000 TL manevi tazminatın davalıdan tahsilini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davanın zamanaşımına uğradığını, ortada bir işleme eser olmadığından, davanın ilk basının yapıldığı 2001 yılında başlayarak 2 yıllık sürede açılması gerektiğini, huzurdaki davanın 13 yıl sonra açılmış olduğunu, taraflar arasında sözleşme bulunduğunu, dava konusu eserin bizzat roman yazarı … tarafından sadeleştirilip 1939’da yayımlandığından romanın yazarının zaten sadeleştirdiği kısımları davacının eski metinlerle karşılaştırmasına gerek olmadığını, davacı tarafça ileri sürülen … Yayınları’nca yapılan baskı için 1939’da yapılan baskıda kullanılan Osmanlıca kelime ve tamlamaların günümüz Türkçe’sinde kullanılan karşılıklarının köşeli parantezle romanın içinde verildiği, kısa süreli bellek limitleri dikkate alınarak, sadeleştirmede her sözcük için her seferinde değil, 10 sayfada bir kez tekrar edecek şekilde köşeli parantez içinde güncel sözcüklerin verildiği iddiası olduğunu, davacının yaptığını iddia ettiği bu faaliyetin hiçbir şekilde işlenme eser sahibi sayılmayı sağlayacak bir ameliye, hususiyet taşıyan bir yaratma olmadığını, davacı taleplerinin FSEK’in 68. maddesine dayanamayacağını, davacının kitabın ilk basısından 14 yıl sonra bu şekilde bir dava açmasının MK m. 2’ye aykırı olduğunu, manevi tazminatı gerektiren herhangi bir durumun söz konusu olmadığını, davanın usulden ve esastan reddini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Davanın, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında açılmış mali ve manevi hak ihlalinden kaynaklanan FSEK 68. maddesi uyarınca üç katı bedel talepli olduğu, Davada ihtilafın, …’in 2001 yılında davalı yayınevinde çıkan ilk baskısı yapılan “…” isimli romanına, davacının katkısının onu işlenme eser sahibi yapıp yapmayacağı olduğu, Toplanan deliller hüküm kurmaya elverişli kök ve ek rapor kapsamında taraflar arasında “…” isimli roman üzerindeki davalı çalışmasının taraflar arasındaki sözleşmesel ilişkiye dayandığı, bu nedenle davacının FSEK 68. maddesi kapsamında talepte bulunamayacağı, yapılan faaliyetin redaksiyon düzeyinde bazı kelime ve kavramların güncellenmesi, başka kaynaklardan açıklamalar eklenmesi düzeyinde kaldığı, davacının hususiyetini ortaya koyacak bir düzeyde fikri çabanın bulunmadığı ve kitabın ilk basımı sonrası davacıya ödemenin yapılmış olduğu, Türkiye Yayıncılar Birliği’nden gelen yazı cevabında davacı ameliyesinin işlenme olmadığı, sektörel uygulamada kelimelerin bazılarını Türkçeleştiren kişiye bir defada tek bir ödeme yapıldığının belirtildiği gözönüne alınarak maddi tazminat talebinin yerinde olmadığı, ancak davacının adının yayına hazırlayan olarak kitabın sonraki baskılarında bulunmasına rağmen ödeme yapılan baskı dışındaki sonraki baskılarda davacının düzeltmelerinin kullanılması ve kitabın künyesinde düzenleyen olarak isminin yer alması bir kişilik hakkı ihlali kabul edilebileceğinden TMK’nun 25. maddesi kapsamında manevi tazminat talebini gerektiği, somut olayın özelliği, davacının manevi zararının boyutları gözönüne alınarak takdiren talep ettiği 10.000 TL manevi tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1-Mahkemece alınan gerekçeli itirazlarla çürüttükleri bilirkişi raporlarına kararda geniş yer verildiği halde, sundukları 10.01.2017 tarihli Uzman Görüşünden söz edilmediğini, uzman görüşünün dikkate alınması ve yasaya aykırı olan hususların gerekçeli olarak reddedilmesi gerektiğini, bu yönde içeriği olmayan kararın eksik incelemeye dayandığını, 2-Uyuşmazlığın dava konusu kitabın işleme eser olup olmadığı noktasında toplandığını, bu konuda emsal niteliğindeki Yargıtay 11. HD.’nin 05.05.2009 tarih ve 2008/609 E. 2009/5370 K. sayılı Nutuk Kararının mahkemece dikkate alınmadığını, 3-Müvekkilinin edebiyat profesörü olup yaptığı işin “seçme, toplama eser tertibi” (FSEK, m.6/1.7) olduğunu ve bu işin, kanunun 7. bendinde ayrı bir işleme eser türü olarak sayılmış iken, eserin “müvekkilinin hususiyetini taşıyıp taşımadığı” konusunda, diğer 10 bentteki başka işleme eser çeşitleri üzerine geniş açıklamalar yapılarak, oradaki ölçütlerin esas alınmasının yanlış olduğunu, dava konusu eserin bu kapsama girip girmediğinin, bu bendin kendi ölçütlerine tabi olduğunu, mahkemenin kabul ettiğinin aksine, müvekkilinin kendi hususiyetini ön plana çıkardığında …’yı geri plana itmiş olacağını, ortaya çıkan şeyden kimsenin …’nın tadını alamayacağını, eserin …’nın eseri olmayacağını, bu nedenle kanun koyucunun 7. bendi ayrı bir işleme eser çeşidi olarak saydığını, …’nın büyük bir yazar olup, genç kuşaklara tanıtılması gerektiğini, dilimiz büyük değişime uğradığından, tanıtımın “otantik” metinlerle yapılamayacağını, …’dan hiçbir şey anlamayan bir gencin, sıkılacağını ve bir kenara fırlatacağını, böyle olmasa, yayınevlerinin otantik metinleri basıp, sadeleştirme peşinde koşmayacağını, davalının başından itibaren müvekkilinin emeğini değersiz göstermek için ileri sürdüğü gibi, “her fotokopicinin yapabileceği bir şey” olmadığını, çünkü okurların, …’nın tadını alamadıkları bir metni kitap diye okumayacaklarını, bu hususun dava konusu işleme eser çeşidinin “hususiyeti” oduğunu, kitabın 35 baskı yapmasından müvekkilinin işin üstesinden başarıyla geldiğini göstereceğini, 4-Türkiye Yayıncılar Birliği’nin, davalının da dahil olduğu yayıncıları temsil eden bir organizasyon olması, cevabın ilk paragrafında mahkemenin birliğe sorduğu soru tekrar edilmesine rağmen soruya cevap verilmemesi, yazıda “Yayınevi ile yaptığımız görüşme sonucunda, çalışmada eski kelimelerin günümüz Türkçesine çevrildiği anlaşılmıştır” denilmekle, verilecek kararın davalıya sorulduğu anlaşıldığından, mahkemece delillerin takdirinde hata yapıldığını ve kararda Türkiye Yayıncılar Birliği’nin 03.06.2016 tarihli yazısına atıf yapılarak hatalı hüküm verildiğini, 5-14.07.2016 tarihli ilk bilirkişi raporuna itiraz için verdikleri 19.09.2016 tarihli dilekçeyle raporun çürütüldüğünü, bilirkişilerin de 10.10.2016 tarihli ek raporları ile zamanaşımı konusundaki görüşlerinden döndüklerini, ek rapordaki ikinci kanaatlerinin, 3 kat tazminat konusundaki eski görüşlerini de geçersiz kıldığından hükme esas alınamayacağını, 6-İkinci bilirkişi raporunun kendi içinde çelişkili, gerçek dışı hususlar içerdiğinden hükme esas alınamayacak nitelikte iken, bu rapora dayanılarak verilen hükmün açıkça hukuka aykırı olduğunu, açıklanan ve re’sen gözetilecek nedenlerle, İstanbul 2. Fikri ve Sınai Haklar Mahkemesinin 11.05.2017 tarih ve 2015/88 E. 2017/108 K. sayılı kararının istinaf incelemesi sonucu bozulmasını/talepleri gibi karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Mahkemenin isabetle dava konusu eserin bir işleme eser niteliği göstermediği ve FSEK m.6 kapsamında davacıya mali hak vermeyeceği ve telif ücreti talebinde bulunamayacağını belirttiğini, Mahkemenin kitabın künyesinde düzenleyen olarak isminin yer almasının bir kişilik hakkı ihlali olarak kabul edileceği, manevi tazminat talebinde bulunabileceği gerekçesiyle 10.000 Tl manevi tazminata hükmettiğini, davacının isminin bütün basılarda künyede yer almasının, davacının yaptığı Türkçe sözlük karşılıklarını kitaba eklemenin karşılığı olup, kişilik hakkı ihlali olarak kabul edilemeyeceğini, aksine yayına hazırlayan olarak künyede isminin yer almamasının hak ihlali olacağını, yayıncılık sektöründe tüm kitapların üzerine bu tür teknik yardımda bulunan kişilerin isminin yazılmasının olağan ve hukuk nazarında olması gereken bir uygulama olduğunu, kişinin teknik yardımı nedeniyle isminin kitapta yer almasının onun yaptığı işe saygı duyulduğunu gösteren ve onu yücelten bir durum olduğunu, kişilik hakkını zedeleyen bir durum olarak görülemeyeceğini ve bu nedenle manevi tazminat talebinde bulunulabileceği yönündeki değerlendirmenin yerinde olmadığı gibi, hükmedilen manevi tazminat miktarının fahiş ve zenginleşmeye yol açacak nitelikte olduğunu, izah olunan nedenlerle kararın manevi tazminat yönünden kaldırılarak, tazminatın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Davacı tarafın talebi; …’in davalı tarafından yayımlanan … romanının yayına hazırlanması kapsamında fikri emek verdiğini, verdiği emek sonunda 2001 yılında yayınlanan eserin bir işleme eser niteliğinde olduğunu, ilk bası için bir miktar ödeme yapıldığını, beyan ederek FSEK m. 68 uyarınca üç katını talep etmekle birlikte şimdilik 10.000 TL maddi ve 10.000 TL manevi tazminatın davalıdan tahsilini talep etmiştir. Mahkemece; Davaya konu davalı tarafından yayımlanan …’in … romanının yayına hazırlanması kapsamında verdiği emeğin, redaksiyon düzeyinde bazı kelime ve kavramların güncellenmesi, başka kaynaklardan açıklamalar eklenmesi düzeyinde kaldığı, davacının hususiyetini ortaya koyacak bir düzeyde fikri çabanın bulunmadığı, bu nedenle FSEK 68. maddesi kapsamında talepte bulunamayacağından maddi tazminat talebinin reddine, davalı çalışmasının taraflar arasındaki sözleşmesel ilişkiye dayandığı, ancak davacının adının yayına hazırlayan olarak kitabın sonraki baskılarında bulunmasına rağmen ödeme yapılan baskı dışındaki baskılarda davacının düzeltmelerinin kullanılması ve kitabın künyesinde düzenleyen olarak isminin yer alması, bir kişilik hakkı ihlali kabul edilebileceğinden TMK’nun 25. maddesi kapsamında manevi tazminat talebinde bulunabileceği, somut olayın özelliği, davacının manevi zararının boyutları gözönüne alınarak takdiren 10.000 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Davacı vekilinin istinaf talebi yönünden; 1 -Davacı vekili 19/01/2017 tarihinde mahkemeye İLESAM İstanbul Şube Başkanı,Telif Hakları Derneği Başkanı …’den aldığı uzman görüşünü dosyaya sunmuştur. İspat için başvurulan araçları ifade eden deliller ise HMK’da senet, yemin, tanık, bilirkişi, keşif ve uzman görüşü olarak sıralanmıştır. HMK 293.maddesinde; Taraflar, dava konusu olayla ilgili olarak, uzmanından bilimsel mütalaa alabilirler. Son cümlesinde 2.fıkra uyarınca çağrılan uzman kişinin gelmemesi halinde hazırladığı raporun mahkemece değerlendirmeye tabi tutulamayacağı düzenlemesine yer verilmiştir. Hakim uzman görüşü de dahil tüm delilleri birlikte değerlendirir. Mahkemece uzman görüşü sunulmasından sonra icra edilen oturumlara HMK 293/2 maddesi uyarınca uzman davet edilerek dinlenmesine karar verilmediğinden, 3.fıkranın son cümlesinin uygulama imkanının bulunmadığı tespit edilmiştir. Mahkemenin gerekçeli kararında, davacı tarafça sunulan uzman raporunun değerlendirildiğine dair ibare bulunmadığı tespit edilmiştir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2020/1363 esas ve 2021/874 karar sayılı kararı ile 2020/1243 esas ve 2021/700 karar sayılı kararında da belirtildiği üzere, teknik bilgi içeren ve sunulan uzman görüşünde bilirkişi raporlarının aksine dava konusu eserin işleme eser olduğu gerekçeleri ile belirtilmiş olup, hükmün kapsamını düzenleyen HMK 297/1-c maddesi uyarınca çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi kapsamında, uzman görüşünün hükme esas alınmama sebebinin gösterilmesi gerekip gösterilmediğinden, usul hükmü olması sebebiyle emredici nitelikteki hükme aykırı olduğu tespit edildiğinden, davacı vekilinin istinaf sebebinin kabulüne karar verilmiştir. 2- Yargıtay kararları mahkemeler için emsal teşkil eder ise de; İçtihadı Birleştirme Kararları ve kararı bozulan mahkeme ile sınırlı olma üzere direnme kararı sonucu verilen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararları dışında Yargıtay Daireleri tarafından verilen kararlar, mahkemeler yönünden yol gösterici kaynak niteliğinde olup, bağlayıcılığı olmadığından, Yargıtay 11. HD.’nin 05.05.2009 tarih ve 2008/609 E. 2009/5370 K. sayılı Nutuk Kararının mahkemece dikkate alınmamasında usul ve yasaya aykırılık olmadığından, bu yöne ilişkin istinaf sebebinin reddi gerekmiştir. 3- FSEK m.6’da işleme eser türleri; a) Tercümeler, b) Roman. hikaye, şiir ve tivâtra piyesi gibi eserlerden birinin bu sayılan nevilerden bir başkasına çevrilmesi, c) Müzik, güzel sanatlar, ilim ve edebiyat eserlerinin başka bir formatla larklı bir eser şekline sokulması, d) Musuki aranjman ve tertipleri c) Güzel sanat eserinin bir şekilllen diğer şekillere sokulması, 1) Bir eser sahibinin bütün veyalaynı cinsten olan eserlerinin külliyat haline sokulması, g) Belli bir maksada, göreve, hususi bir plan dahilinde seçme ve toplama eserler tertibi. h) Henüz yayınlanmamış olan bir eserin ilmi araştırma ve çalışma neticesinde yayımlanmaya elverişli hale getirilmesi, i) Başkasına ait bir eserin izah Veya şerhi yahut kısaltılması. j) Bir bilgisayar programının uyarlanması, düzenlenmesi veya herhangi hir değişim yapılması, k) Belli bir maksada göre ve| hususi bir plan dahilinde verilerin ve materyallerin seçilip derlenmesi sonucu orlaya çıkan hir araç ile okunabilir veya diğer biçimdeki veri tabanları istifade edilen eserin sahibitlin haklarına zarar getirmemek şartıyla oluşturulan ve işleyenin hususiyetini taşıyan işlenmeler bu kanuna göre eser sayılmıştır. Davacı vekili dava dilekçesinde; (i) Kitabın gazetede 1898’de tefrika ve 1901’de kitap olarak yapılan eski yazı (Osmanlıca) metinleriyle 1939’da bizzat yazarın sadeleştirdiği baskılar karşılaştırılmıştır. (ii) …’nın sadeleştirdiği 1939’daki baskıda ve daha sonra başka şahısların yaptığı sadeleştirilmiş baskılarda yapılan hatalar, eksiklikler, sayfa atlamalar tespit edilmiştir. (iii) … Yayınları’nca yapılan baskı için 1939’da yapılan baskıda kullanılan Osmanlıca kelime ve tamlamaların günümüz Türkçesinde kullanılan karşılıkları köşeli parantezle romanın içinde verilmiştir. (iv) Sadeleştirmede, her sözcük için, her seferinde değil 10 sayfada bir kez tekrar edecek şekilde köşeli parantez içinde güncel sözcük verilmiştir. Kısa süreli bellek limitleri dikkate alınarak böyle yapılmıştır. (v) Romanda yer alan yabancı dildeki kelimeler, şahıs adları, sayfanın altına dipnot şeklinde açıklanmış, bilgi verilmiştir. (vi) …’nın düzeltmelerine rağmen eski imlayla yazılan kelimeler, şahıs, zaman ekleri, edatlar, günümüzde kullanılan imlaya uygun şekilde değiştirildiğini ve fikri emek verildiğini ileri sürerek tazminat talebinde bulunmuş olup, cevaba cevap dilekçesinde seçme ve toplama eserler tertibinin de madde 6/1-7’de işleme eser olarak kabul edildiğini müvekkilinin 1898 ve 1901 eski yazı baskılarının ve 1939 yılındaki baskısının karşılaştırılmasının bu kapsamda olduğunu ileri sürmesine rağmen alınan bilirkişi raporlarında bu konuda değerlendirme yapılmadığı tespit edilmiştir. FSEK’nun 6/1-7 bendinde Belli bir maksada, göreve, hususi bir plan dahilinde seçme ve toplama eserler tertibi işleme eser olarak kabul edildiğinden, davacı tarafın tespit edilen işlemlerinin bu madde kapsamında işleme eser olup olmadığı yönünden rapor alınmadan karar verildiğinden,, davacı vekilinin müvekkilinin edebiyat profesörü olup yaptığı işin “seçme, toplama eser tertibi” olduğu, bu tasarrufunun da 7.bent uyarınca davaya konu eserin işleme eser vasfı kazanmasına rağmen değerlendirilmediğine ilişkin istinaf sebebinin kabulüne karar vermek gerekmişkir. 4-Mahkemece yazılan müzekkereye; Türkiye Yayıncılar Birliği’nin verdiği 03/06/2016 tarihli cevapta; yayınevi ile yaptığımız görüşme sonucu, çalışmada eski kelimelerin günümüz Türkçe’sine çevrildiği anlaşılmıştır. Bu teknik bir iştir, yayınevi bünyesinde veya bir defaya mahsus anlaşılan kişilere yaptırılır. Tek seferlik ödeme yapılır. Yapılan çalışma eser sahipliği kapsamına girmemektedir. şeklinde cevap verildiği tespit edilmiştir. Müzekkerenin yazılış şeklinden, yayınevine sorulan husus; davacı tarafça dava konusu eser yönünden yapılan çalışmanın niteliğine ilişkin olup, takip eden cümledeki açıklamanın müzekkere yazılan kurumun teamülüne ilişkin olduğu açıkça anlaşıldığı gibi, Türkiye Yayıncılar Birliği’nden davaya konu işin yayıncılık sektörü uygulamasındaki durumu ve işin maliyeti bu iş için nasıl bir ödeme yapıldığının sorulması davalı tarafın delil listesinde 2 numarada yer alan delili olup, taraflar hukuki dinlenilme hakkı kapsamında HMK 27/2-b gereğince delil bildirme ve delillerinin toplanmasını talep etme hakkına sahip olduğundan, HMK 146. maddesinde mahkemenin taraflarca gösterilmiş olan delillerin incelenmesinden sonra karar vereceğine ilişkin hükmü ve HMK 297/1-c.maddesindeki çekişmeli vakıalar hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması değerlendirilmesi kapsamında kaldığından, salt davalının Türkiye Yayıncılar Birliği’ne üye olması, müzekkere yazılan birliğin tarafsız olmadığını göstermeyeceğinden, delilin nazara alınmama sebebi olamayacağından, kaldı ki mahkemelerin kararına dayanak oluşturmak için meslek birliğinde teamül haline gelen uygulamaları re’sen sorup, gerekesini açıklamak suretiyle hükmüne dayanak yapma yetkisi olduğundan, davacı delilinin getirtilmesinde, gerekçeli kararda dayanak alınmasında usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından istinaf sebebinin reddine karar verilmiştir. 5-Davacı tarafın 14.07.2016 tarihli ilk bilirkişi raporuna itirazı üzerine verilen 10/10/2016 tarihli rapor ile; 1- 14.07.2016 tarihli Kök Raporda yapılan açıklamaların, aşağıda (2) numara altında belirtilen husus dışında aynen geçerli olduğu, 2-Zamanaşımı süresinin her doğan münferit alacak (baskı için) ayrı işlemeye başlayacağı ve 10 yıllık sürenin tamamlanmasıyla alacağın zamanaşımına uğrayacağı; zamanaşımının hesaplanmasında, davacının haklı olarak itiraz ettiği gibi 10 yıllık sürenin 2001 yılından ileriye değil, talep tarihinden, yani 05.12.2014’den geriye doğru geriye gidilerek hesaplanması gerektiği, belirtilmiştir. Rapora itiraz üzerine verilen ek raporun önceki raporu tamamen ortadan kaldıracağına ilişkin yasalarımızda hüküm bulunmadığından, rapora itiraz üzerine alınan raporda, bilirkişiler tarafından önceki raporu ortadan kaldırır şekilde ek rapor verilmediği, ek rapordaki tespitler ışığında önceki raporda belirtilen kanaatin artık uygulanmaması gerektiğinin açıkça anlaşılmadığı yada açıkça belirtilmediği sürece ilk raporu ortadan kaldırmaz. Bilirkişiler ek raporda önceki raporlarını sadece zamanaşımı yönünden revize ettiklerini, diğer görüşlerinin aynen geçerli olduğunu açıkça belirttiklerinden, 14/07/2016 tarihli bilirkişi raporunda üç kat tazminat gerektiği belirtilmekle birlikte her iki raporda tazminat miktarının parasal hesabı yapılmadığından, zamanaşımı süresinin farklı tarihe çekilmesi önceki raporda üç kat tazminat uygulanacağına ilişkin görüşü ortadan kaldırır nitelikte açıklama olmayıp, tazminat istenebileceğini ancak hesaplanacak tazminat yönünden başlangıç tarihinin farklı olduğunu göstereceğinden davacı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf sebebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. 6-Davacı vekili; ikinci bilirkişi raporunun kendi içinde çelişkili, gerçek dışı hususlar içerdiğinden hükme esas alınamayacak nitelikte iken, bu rapora dayanılarak verilen hükmün açıkça hukuka aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de; çelişki oluşturan hususlar açıkça belirtilmemiştir. HMK 342/2-e maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde başvuru sebepleri ve gerekçesinin belirtilmesi zorunlu olup, HMK 355. maddesinde Bölge Adliye Mahkemeleri’nin istinaf sebepleri ile sınırlı olarak inceleme yapacağı düzenlenmiştir.Davacı vekili tarafından ikinci bilirkişi raporundaki kendi içinde çelişkili olduğu beyan edilen hususlar belirtilmediği gibi, raporda dosya kapsamındaki deliller değerlendirilerek takdir yetkisi mahkemeye bırakılmış olduğundan, görünürde kendi içinde çelişki bulunmadığı tespit edildiğinden, HMK 282.maddesi uyarınca bilirkişi raporları diğer delillerle birlikte değerlendirilerek, gerekçesi açıklanmak suretiyle hükme dayanak yapılabileceğinden, davacı vekilinin ikinci raporun kendi içinde çelişkili olduğu ve hükme dayanak alınamayacağına ilişkin istinaf sebebinin reddine karar verilmiştir. Davalı vekilinin istinaf talebi yönünden; Davacı taraf ile davalı arasındaki sözleşme uyanırca 2001 yılında davacı tarafın işlemleri sonucu oluşan eserin 2001 yılında yayınlandığı ve bu yayına ilişkin sözleşmeden kaynaklanan hakları ödendikten sonra, bilirkişi raporunda belirtilen yıllarda da basımı yapılarak davacının adının kitap künyesinde yer aldığı tespit edilmiştir. TMK 25. maddesi uyarınca isim üzerindeki hak ismin sahibi olan davacıya aittir ve isminin haksız olarak kullanılması nedeniyle de uğradığı zararların tazminini talep etme hakkı bulunmaktadır. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2018/2197 esas ve 2019/3702 karar, 2015/8095 esas ve 2016/1693 karar, 2013/5708-8606 esas ve karar sayılı kararları) Taraflar arasındaki sözleşmede belirtilmediği sürece, ilk basım için davacının adının kitap künyesinde yayınlanması hakkı mevcuttur. Daha sonraki basımlar için TKM 25. maddesi kapsamında davacıdan izin alınması gerekir. Davalı tarafça, aralarındaki sözleşmede sonraki basımlar için de iznin bulunduğu yada sonraki basımlar için davacıdan izin alındığı iddia ve ispat edilmemiştir. Davalı tarafça izin alınmaksızın davacının adına kitabın künyesinde yer vermesi TMK 25. maddesinde belirtilen isim hakkının ihlali niteliğinde olup davacı manevi tazminata hak kazandığından, mahkemece manevi tazminat takdirinde isabetsizlik bulunmamaktadır. Yerleşmiş Yargıtay uygulamaları gereğince manevi tazminat, zarar görende tatmin duygusu oluşturacak, ancak karşı tarafı zenginleştirmeyecek bir miktar olması gerekir. Dosya kasamındaki davacı emeği, zararı oluşturan eylemin niteliği, dava tarihi itibariyle paranın satın alma gücü ve davalı tarafın şirket olup kitap basımından ve satışından gelir elde etmiş olması nazara alındığında; mahkemece takdir edilen tazminat miktarında isabetsizlik olmadığından, davalı vekilinin istinaf sebebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. Açıklanan hususlar gereğince davalı vekilinin istinaf talebinin reddine, davacı vekilinin 2-4-5 ve 6 numaralı istinaf sebebinin reddine, 3 ve 4 numaralı istinaf sebebi yönünden kısmen kabulüne, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. maddesi gereğince kararın kaldırılmasına, 3 ve 4 numaralı maddede belirtilen şekilde inceleme yapılarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davalı vekilinin istinaf isteminin REDDİNE, 2-Davacı vekilinin istinaf isteminin kısmen KABULÜ ile, 3-İstanbul 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 11/05/2017 tarih ve2015/88 E. 2017/108 K. Sayılı Kararının, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA, 4- Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine gönderilmesine, 5- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 683,10 TL nispi ret harcından istinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından peşin olarak yatırılan 171,00 TL’nin mahsubu ile bakiye 512,10 TL harcının davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydedilmesine, 6- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından peşin olarak yatırılan 31,40 TL maktu istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine iadesine, 7- Dosya üzerinde inceleme yapıldığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 8- İstinaf yasa yoluna başvuran davalı ve davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. ve 362/1/g. maddeleri gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 11/11/2021