Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/510 E. 2021/1349 K. 11.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/510
KARAR NO: 2021/1349
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 14/09/2017
NUMARASI: 2016/48 E. 2017/172 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 11/11/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; Müvekkili şirketin İsviçre yasalarına göre kurulu … gibi tanınan ve bilinen pek çok markanın sahibi olduğu bir firma olduğunu, … markası üzerindeki tescillerin 1924 yılına dayandığını ve markanın TPMK tarafından tanınmış marka olarak kabul edildiğini, davalı tarafın ise tütün ürünlerinin üretimi ve satışı alanında faaliyet gösterdiğini, … numaralı “…” markasını 34. sınıfta tescil ettirdiğini, ancak söz konusu markanın müvekkiline ait … markası ile iltibasa, ilişkilendirmeye ve müvekkilinin markasının itibarının ve ayırt edici karakterinin zedelenmesine sebebiyet verdiğini, … markasının tanınmışlığının yanı sıra çatı şeklinin de uzun yıllardan bu yana yoğun kullanımı sonucunda müvekkili ile özdeşleşmiş olduğunu, kırmızı rengin de 1950 yılından bu yana kullanıldığını, davalının da … markasını kırmızı çatı şekli ile birlikte birleştirerek tescil ettirdiğini, her iki tarafın ürün paketleri arasında karıştırılma ihtimali bulunduğunu, davalının kötü niyetli olduğunu belirterek, davalı adına tescilli … numaralı “…” markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile; dava konusu markanın 7 yılı aşkın bir süredir müvekkili tarafından kullanıldığını, müvekkilinin kötü niyetli olmadığını, … markasının WIPO nezdinde de tescilli olduğunu, 5 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini, bir markanın ayırt edici olup olmadığının tespitinde, markanın kullanıldığı mal veya hizmetin hitap ettiği ortalama kullanıcı kitlesinin esas alınması gerektiğini, müvekkilinin tütün sektöründe faaliyet gösterdiğini, tütün mamullerinin insanlar tarafından rengine, şekline, fiyatına göre seçilmediğini, kullanan kitlenin daha bilinçli ve seçici olduğunu, davacının sigara satışı yapması karşısında müvekkilinin tütün ve makaron sattığını, davacı ürününün her yerde satıldığını, ancak müvekkilinin ürünlerinin TAPDK tarafından izin verilen özel yerlerde satıldığını, markalarda yer alan kelime unsurlarının birbirinden tamamen farklı olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Davanın, davalı adına tescilli “…” markasının davacının “…” ibareli markalarında yer alan şekil unsuru ile iltibas oluşturacak şekilde benzer olduğu iddiasıyla açılan hükümsüzlük davası olduğu, Toplanan deliller, bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, “…” ibaresi ile “…” ibareleri arasında görsel, işitsel veya kavramsal bir benzerlik bulunmadığı, markaların grafik unsurlarının farklı olduğu, bu tarz grafiklerin sigara paketlerinde görülmesinin olağan olup, ayırt ediciliğe her hangi bir katkısının bulunmadığı, klasik geometrik formların veya kırmızı renginin 556 sayılı KHK’nin 7/1-d maddesi uyarınca kimsenin tekeline bırakılamayacağı, davalının markasının kötü niyetli olarak tescil edildiğinin ispatlanamadığı, davacının kırmızı görsele sahip ilk markasının 2007 yılında, davacının markasının ise 2008 yılında tescil edildiği, aradan geçen 8 yıl boyunca davacı tarafça markanın hükümsüzlüğünün talep edilmediği, her iki markanın tescilli olduğu ürünlerin tüketicilerinin bilinçli tüketiciler olmaları nedeniyle, markaların karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı anlaşılmakla, davanın reddine “karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; 1- Davalı tarafından tescil olunan markanın … kelime markası olmadığını, davalı şirketin söz konusu tescili ile müvekkilinin … ürünü imiş gibi “görünen ve hissedilen” bir ürünün peşinde olduğunu, davalının … ürün fotoğrafının bu niyetinin kanıtı olduğunu, ürün paketlerinin görsel benzerliklerinin, karıştırılma ihtimaline, müvekkilinin marka haklarının ihlaline ve tecavüze yol açtığını, mahkemenin, yasal yaştaki sigara içicilerinin bilinçli tüketici oldukları yönündeki görüşlerinin yerinde olmadığını, tütün ürünlerinin standard hızlı tüketim ürünleri olduğundan, tüketicilerin davalı ürünlerini satın alırken olağan bir dikkat göstereceklerini ve bir bütün halinde benzer paketleri müvekkilinin ürünleri ile karıştıracaklarını, müvekkilinin markasının ayırt edilemeyecek derecede benzerinin kullanılmasının müvekkilinin tanınmış Çatı şekli markasının ayırt edici niteliğini zedeleyeceğini ve markayı sulandıracağını, Davalı, kırmızı renkli Çatı şekli ile birlikte … kelimesini birleştirmek sureti ile kendi adına tescil ettirdiğini, her ne kadar, … ve … kelimeleri; görsel, işitsel ve kavramsal olarak benzer değil ise de, bu davada kıyaslamanın marka unsurlarından yalnızca kelime ve/veya grafik unsurlarının karşılaştırarak yapılmaması gerektiğini, Mahkemelerde verilen önceki tarihli kararlarda, ürün paketleri üzerindeki kelime markaları farklı olsa da, iki ürün paketinin görsel benzerliklerinden ötürü markaların ayırt edilemeyecek derecede benzer bulunduğunu, İstanbul 3. Fikri ve Sınai Haklar Mahmesi’nin 2006/512 E., 2008/123 K. sayılı kararında, “….her iki grup sigara paketlerinde … ve … yazılarının alt kısmına italik tarzda sigaranın nevini belirtir yazı ve başlık yazılarının benzer türde ve aynı yerde olduğu, hemen altında kutucuk içindeki mavi rengin benzer tonda kullanıldığı, yine kutucukta benzer şekilde “…” harfinin kullanıldığı, ürünün paketi, logosu ve markası ile her iki sigaranın marka adlarının yazılış şekli, ambalaj kompozisyonu görsel ve fonetik bakımdan benzemekte ve 556 sayılı K.H.K.’nin 7/1-b maddesinde belirtildiği üzere, tescilli markanın aynı veya ayırt edilemeyecek benzeri ve dolayısıyla sigara kullanan halk nezdinde karıştırmaya sebep olma ihtimali oldukça yüksektir”şeklindeki açıklaması ile … ürünlerinin, müvekkilinin tescilli markalarına tecavüz ettiği ve … ürünleri ile iltibas yaratacak derecede benzer olduğu gerekçesi ile kabul edildiğini, Yargıtay denetiminden geçerek 28 Ekim 2010 tarihinde kesinleştiğini, paketlerin görsel benzerliğinin mahkemece tecavüzün tespitine dayanak yapıldığını, İstanbul 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2009/100E., 2010/16 sayılı kararında, … ve … kelimeleri arasında işitsel benzerlik olmamasına rağmen, … şekil markasının, … markasındaki şekil unsuruna benzerliği sebebi ile hükümsüzlüğüne karar verdiğini, bu karar da, markalarda yer alan kelime unsurlarının benzer olmamasına rağmen, markalar arasındaki görsel benzerliğin önemini gösterdiğini, Benzer şekilde, Avrupa Adalet Mahkemesi’nin (ATAD) 2009 yılında verdiği CARBONELL – LA ESPANOLA kararında, aynı huzurdaki davada olduğu gibi, her ne kadar her iki markanın sözcük unsurları, birbirinden çok farklı olsa ve işitsel benzerlik bulunmasa da, her iki markanın şekil unsuru olan yeşil bir alan, zeytin ağaçları ve oturan bir kadın figürünün, sözcük unsurlarının önüne geçerek, asli ve belirleyici unsur halini aldığına karar verildiğini, ön plandaki şekil unsurunun, asli unsur olarak ortaya çıktiğini ve her iki markanın bıraktığı genel intiba nedeniyle karıştırma ihtimalinin mevcudiyetinin kabul edildiğini (ATAD, Case C-498/07, ACEITES v. KOIPE, Carbonell – La Espanola, paragraph 66-71 and 75-76). Aynı şekilde, … ve … kelimeleri benzer olmamasına karşın, dava konusu markaların ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğunu, huzurdaki davada da söz konusu paketlerin görsel benzerliğinin karıştırılma ihtimalinin değerlendirilmesi hususunda esas dayanak olduğunu, Ayrıca, davalının kelime unsurunu kasten … olarak seçtiğini ve bu suretle onu … markasından farklı gösterip, söz konusu markaların görsel unsurlarını ayırt edilemeyecek derecede benzer kılarak iltibas yaratmayı amaçladığını, davaya konu … tescili ile yaratılan bütünsel izlenimin … Çatı şekli markası ile karıştırılmaya yol açacak bir benzerlik olduğunu, karıştırılma ihtimalinde hem görsel hem işitsel benzerliğin aynı anda var olması gerektiğini, markaların tek başlarına karıştırılma ihtimaline sebebiyet verecek derecede görsel olarak benzer olmalarının yeterli olduğunu, Paketlerin görsel benzerliğinden ötürü, tüketicilerin (yasal yaştaki sigara içicisi), büyük ihtimalle … paketlerinin müvekkili tarafından piyasaya sürüldüğünü ve ürünlerin kalitesinin müvekkilinin … ürünlerinin kalitesi ile aynı olduğunu varsaydıklarını, davalı markası ve müvekkilinin markası arasındaki yüksek görsel benzerliğin tüketicilerin (yasal yaştaki sigara içicisi) … ürünlerini satın alma konusundaki kararlarını bilfiil etkiler nitelikte olduğunu ve davalının markasının aynı yada büyük ölçüde benzer ürünler üzerinde kullanımı haksız yarara sebebiyet vereceğini, müvekkilinin tanınmış Çatı şekli markasının ayırt edici karakterine zarar vereceğini, Davalının ürünlerinin düşük yada aşağı kalitede olması durumunda bu ürünlerin müvekkilinin markasının/markalarının tanınmışlığına yüksek derecede zarar vereceğini, bu nedenle tescilin devamı ve davalının markasının kullanımının müvekkilinin markalarının ayırt edici karakterine ve bilinirliğine hasar verici nitelikte olduğunu, … ve Çatı şekil markasının 1954 yılına dayanan çok tanınmış bir marka olduğunu, kırmızı Çatı şeklinin, tütün piyasasında özellikle müvekkili ve müvekkilinin tanınmış … markası ile özdeşleştiğini, karıştırma ihtimali kavramına ilgili markalar altında satılan ürünler arasındaki çağrıştırma (bağlantı kurma) suretiyle karıştırmanın da dahil olduğunu, markalar arasındaki karıştırılma ihtimali değerlendirilirken, tüketicilerin (yasal yaştaki sigara içicilerin) işletmeler ya da bir malın üreticisi yada hizmetin sağlayıcısı ve yahut kaynağı arasında idari, ekonomik veya başka bir ticari bağlılık olduğuna inanmaları halinin de iltibas tehlikesi kapsamında olduğunu, 2- Mahkemenin, dava konusu tescil tarihinden itibaren 5 yıldan fazla süre geçtiği için, huzurdaki davada müvekkili açısından sessiz kalma yoluyla hak kaybının meydana geldiği yönünde görüşte bulunduğunu, 556 Sayılı KHK’nın 42. maddesi hükmü uyarınca, karşı tarafın kötü niyetli olduğu hallerde, beş yıllık sürenin uygulanmayacağını, mahkeme kararı ile davalının kötü niyetli olmadığı belirtilmiş ise de, Özgün Çatı şeklinin (tütün sektöründe açık bir yeri ve anlamı olmayan) tütün ve tütün ürünleri üzerinde kullanılmak maksadı ile seçilmiş olmasının tesadüf olamayacağını, Davalının, müvekkili ile aynı sahada faaliyette bulunduğunu, tütün piyasasında faaliyette bulunan şirketlerin sınırlı sayıda olup, yoğun rekabet ortamında birbirlerinden, markalarından ve hatta fiyat ve satış rakamlarından dahi haberdar olduğundan, davalının davaya konu … markasını seçerken, müvekkilinden ve müvekkilinin dünya çapında ve Türkiye’de yoğun olarak kullanılan ve tanınan … Çatı şekli markalarından en başından beri haberdar olduğunu, Basiretli bir tacir gibi davranma yükümlülüğü altında olan davalı şirketin müvekkilinin tanınmış Çatı şekline markalarının ayırt edilemeyecek derecede benzerini seçerek, müvekkilinin markasının ve ürünün itibarından ve tanınmışlığından haksız fayda sağlamaya çalıştığını, bu davranışının davaya konu markası üzerindeki kötü niyetini gösterdiğini, Müvekkilinin 34. sınıfta, … uluslararası tescil no.lu birebir aynı markanın, Avrupa Birliği belirlemesine karşı itirazda bulunduğunu, Avrupa Birliği Sınai Mülkiyet Ofisi’nin söz konusu markayı re’sen reddettiğini ve red kararının kesinleştiğini, Davalı şirketin, markasının, müvekkilinin tanınmış … ve Çatı şekli markasına karıştırılmaya yol açacak derecede benzer olduğundan haberdar olduğunu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2008/11-501 E. ve 2008/507 K. sayılı kararı uyarınca, davalının kasten iltibas yaratmasının kötü niyetli bir fiil olup, dava konusu tescilin hükümsüzlüğünü gerektirdiğini, izah olunan nedenlerle ve re’sen nazara alınacak hususlar doğrultusunda, mahkeme tarafından verilen red kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesi ile; Davacının, sadece tütün ve makaron piyasasında faaliyet gösteren müvekkili firmadan 7 yıl sonra hak talep ettiğini, davacının kötü niyetli olarak müvekkili firma hakkında mesnetsiz iddialarda bulunmasının kendi faaliyet alanında tekel oluşturma niyetini açıkça ortaya koyduğunu, tüm izin ve tescilleri alınan, tüm araştırmalar yapılarak yurtiçi, yurt dışı bütün izin mercilerinden izinler alınarak alınan bu markayı kullanan müvekkili firmanın kötü niyetli olduğunu belirtmenin hukuka aykırı olduğunu, izinleri ve tescilleri alınmış hiçbir eksiği olmayan markanın tescilinden 7 yıl sonra dava açılmasının davacının kendi iş alanında rakipsiz kalıp tekel oluşturmayı amaçladığını ve davada kötü niyetli taraf olduğunu net bir şekilde ortaya koyduğundan, mahkeme tarafından verilen red kararının onanmasını ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Davacı tarafın talebi; Davalı adına 34. sınıfta … numarası ile tescilli “…” markasının, sahibi olduğu, … numaralı “…” markası, … numaralı “…” markası, … numaralı “…” markası, … numaralı “…” markası, … numaralı “…” markası, … numaralı “…” markası, … numaralı “…” markası ile ürün paketleri arasında karıştırılma ihtimali bulunduğundan ve davalı kötü niyetli olduğundan bahisle, davalı adına tescilli … numaralı “…” markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesine ilişkindir. Mahkemece; Toplanan deliller, bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, “…” ibaresi ile “…” ibareleri arasında görsel, işitsel veya kavramsal bir benzerlik bulunmadığı, markaların grafik unsurlarının farklı olduğu, bu tarz grafiklerin sigara paketlerinde görülmesinin olağan olup, ayırt ediciliğe her hangi bir katkısının bulunmadığı, klasik geometrik formların veya kırmızı renginin 556 sayılı KHK’nin 7/1-d maddesi uyarınca kimsenin tekeline bırakılamayacağı, davalının markasının kötü niyetli olarak tescil edildiğinin ispatlanamadığı, davacının kırmızı görsele sahip ilk markasının 2007 yılında, davacının markasının ise 2008 yılında tescil edildiği, aradan geçen 8 yıl boyunca davacı tarafça markanın hükümsüzlüğünün talep edilmediği, her iki markanın tescilli olduğu ürünlerin tüketicilerinin bilinçli tüketiciler olmaları nedeniyle, markaların karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı anlaşılmakla, davanın reddine karar verilmiştir. 1-Yerleşmiş Yargıtay uygulamaları uyarınca; Tescil için başvurusu yapılan marka ile tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka arasında halk tarafından karıştırılma ihtimalinden bahsedebilmek için mal ve hizmetin aynı veya benzer olmasının yanında işaretlerin de “aynı veya benzer” olması gerekmektedir. İşaretler arasında benzerlik değerlendirmesi yapılırken işaretler arasında görsel, işitsel ve anlamsal benzerliğin yanında esas olarak halk (tüketici) nezdinde bir bütün olarak uyandırdığı izlenim esas alınmalıdır. Bir işaret, görsel, işitsel, anlamsal veya diğer bir açıdan farklı olsa bile, “bütünsel” bir açıdan kendisine yaklaşıldığında herhangi bir sebeple halk gözünde başka bir marka ile bağlantısı varmış intibaı yaratarak onu çağrıştırıyorsa ve bu yüzden halkın mal veya hizmet tercihinde etkili oluyorsa, marka olarak tescili engellenebilir. Başka bir deyişle müşterilerin ihtiyaçları olan mal veya hizmetleri bunları ayırt etmek maksadıyla kullanılan işaretlerin birbirine yakınlığı dolayısıyla karıştırmaları ihtimal dâhilindeyse bir marka ile diğer bir işaret arasında “benzerlik” vardır (Karan/Kılıç, s. 199). Bu itibarla markanın bir bütün olarak algılanmasına etki eden bütün unsurlar her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmeli ve halk tarafından karıştırılma ihtimali buna göre belirlenmelidir. Burada belirtilen halk; işin ilgilisi veya uzmanı olmayan ancak doğrudan muhatabı olan ortalama tüketicidir. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, tüketicilerin bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde ve herhangi bir sebeple bağlantı kurma ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım veya bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir. Hatta markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” bunların karıştırılabileceği yönünde ise iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.06.2012 tarihli ve 2012/11-155 E. 2012/376 K. sayılı kararı).Başka bir deyişle karıştırılma ihtimali; görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, çağrıştırma, bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman, markanın asıl unsurları ve tamamlayıcı unsurları, telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabilir. Yine tüketicilerin, karşılaştırılan işaretler arasında herhangi bir şekilde “bağlantı” kurabilmesi de benzerlik bulunduğunu kabul etmek için yeterli olmaktadır. İşaretlerin benzerliğinde ve karıştırılma ihtimalinde dikkate alınacak önemli bir unsur da, önceki markanın ayırt edici niteliğidir. Önceki markanın ayırt edici niteliği düşük ise küçük farklılıklarla dahi karıştırılma ihtimali ortadan kaldırılabilir. ( Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04/03/2021 tarihli 2017/11-16 esas ve 2021/198 karar, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 20/04/2021 tarihli 2017/11-414 esas ve 2021/509 karar, Yargıtay 11 Hukuk Dairesi’nin 21.06.2011 Tarihli, 2009/12972 esas ve 2011/7528 karar sayılı kararları ) İltibas tehlikesi değerlendirmesinde, yerleşmiş Yargıtay kararı uyarınca işaretlerin dikkat çekici özellikleri de gözetilmek suretiyle üzerinde kullanılacağı ürünlerin ortalama tüketicileri nezdinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak karışıklığa yol açıp açmayacağının dikkate alınması, bu değerlendirme yapılırken de ibarelerin bir bütün olarak dikkate alınması gerekip, ibarenin parçalara bölünmesi suretiyle iltibas tehlikesi oluşturup oluşturmadığının belirlenmesi mümkün değildir. Bilirkişi tarafından bu kapsamda yapılan incelemede; davacıya ait markalar ile davalıya ait marka arasında görsel, işitsel ve anlamsal benzerlik faktörlerin birlikte değerlendirilmesi neticesinde, her ne kadar her iki markada 34 üncü sınıfta yer alan emtialarda tescil edilmiş olsa da tescilli olan sigara paketi görselleri incelendiğinde ilk dikkati çeken hususun … ve … ibareleri olduğu, her iki marka ile karşı karşıya kalan tüketicinin algısına ilk önce … ve … ibarelerinin takıldığı, her iki markada ortak olarak kullanılan renk kırmızı olsa da, kırmızı rengin tek başına davacı taraf ile özdeşleştiğinin söylenemeyeceği, Tütün Mamulleri Ve Alkollü İçkilerin Satışına Ve Sunumuna İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin “Perakende satış yerlerinde tütün mamullerinin bulundurulma şekli” başlıklı 17 nci maddesi uyarınca ülkemizde sigara satışlarının açık raflarda değil, market, benzinlik ya da bakkallarda bulunan tezgah seviyesinden yükseğe yerleştirilmiş ve çoğu zaman kapalı bir kutu içinde satıldığı, tüketicinin ürünleri görerek değil satış yapan kasiyere adını söyleyerek tercihini açıkladığı, bu nedenle de, davalı adına tescil edilen dava konusu ürünlere tüketici gözüyle de bakıldığında markaların farklı olarak algılanması ihtimali oldukça yüksek olduğu, ürünlerin hitap ettiği tüketicilerin bilinçli tüketiciler olduğu, markanın davacının markasının bir alt markası ya da marka ailesi içerisindeki bir marka olduğunun düşünülmesi ihtimali bulunmadığı, ortak olan çatı şeklinin davacı markaları ile özdeşleştiği, davalının markasında ise … ibaresinin altına yerleştirilmiş terse çatı şeklinin yer aldığı, davalı markasında kullanılan ters kırmızı çatı şekli ile tek başına markalar arasında iltibas ve karıştırılma ihtimalinin oluşacağının söylenemeyeceği, 556 Sayılı KHK anlamında ayırt edilmeyecek kara benzer olmadığı, bu nedenle davalı markasının davacı markaları ile ilişkilendirilme ihtimalinin bulunmadığı, davacı markasının tanınmış marka olduğu, davacı tarafın tanınmış marka olması sebebiyle davalının markayı tescil ettirmesinden dolayı haksız bir yarar sağlama veya markanın itibarına zarar verme ya da markanın ayırt edici karakterini zedeleme ihtimali olduğu ispatlanamadığı gibi marka görselleri açısından yapılan karşılaştırma neticesinde böyle bir ihtimalin oluşmadığı kanaatine ulaşıldığı, somut olayda benzer alanlarda faaliyet gösteren taraflardan davalı tarafın marka başvurusunda bulunurken yüksek tanınmışlık seviyesine erişmiş olan … markasının varlığından haberdar olmadığını söylemenin mümkün olmadığı, fakat ayırt ediciliği yüksek ve tanınmış nitelikte olan ibarenin … ibaresi olması, davalı tarafın markasının … kelimesinden oluşması, markalar arasında benzerliği sağladığı iddia edilen kırmızı çatı şeklinin ise tek başına markaların benzer olarak değerlendirilmesi için yeterli olmadığı gibi, bu şekli … ibaresinden ayrı olarak değerlendirmekte mümkün olmadığından, markaların bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğinden, bütün olarak yapılan değerlendirme sonucu markaların benzer olmadığı, bu nedenle davalı tarafın markasında kırmızı ters çatı şeklinin kullanılıyor olmasının kötüniyetli tescilin varlığı için tek başına yeterli olmayacağı belirtilmiştir.Davacı vekilince, davalı tarafından tescil olunan markanın … kelime markası olmadığı, davalı şirketin müvekkilinin … ürünü imiş gibi “görünen ve hissedilen” bir ürünün peşinde olduğu, ürün paketlerinin görsel benzerliklerinin karıştırılma ihtimaline yol açtığı, iddia edilmiş ise de; alınan oluşa uygun bilirkişi raporunda, açıkça markalardaki benzer unsurların karşılaştırılması sonucu, ilk dikkati çeken hususun … ve … ibareleri olduğu, her iki marka ile karşı karşıya kalan tüketicinin algısına ilk önce … ve … ibarelerinin takıldığı, her iki markada ortak olarak kullanılan renk kırmızı olsa da, kırmızı rengin tek başına davacı taraf ile özdeşleştiğinin söylenemeyeceği, davacı markası ile özdeşleşen kırmızı çatı şeklinin ise tek başına markaların benzer olarak değerlendirilmesi için yeterli olmadığı gibi, bu şekli … ibaresinden ayrı olarak değerlendirmekte mümkün olmadığı tespit edildiğinden bu yöne ilişkin istinaf sebebinin yerinde olmadığı anlaşılmakla reddine karar verilmesi gerekmiştir. Davacı markasına ait ürünün satış fiyatı nazara alındığında gelir ve eğitim düzeyi yüksek kesime hitap ettiği açıktır. Ayrıca, Tütün Mamulleri Ve Alkollü İçkilerin Satışına Ve Sunumuna İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin “Perakende satış yerlerinde tütün mamullerinin bulundurulma şekli” başlıklı 17. maddesi uyarınca ülkemizde sigara satışları market, benzinlik yada bakkallarda bulunan tezgah seviyesinden yükseğe yerleştirilmiş ve çoğu zaman kapalı bir kutu içinde satıldığından, tüketici ürünleri görerek değil, satış yapan kasiyere ürünün adını söyleyerek talepte bulunmaktadır. Bu nedenle mahkemece davacı ürünlerinin hitap ettiği yasal yaştaki tüketicilerinin bilinçli tüketici olduğuna ilişkin tespitinde yasay aykırı bir durum olmadığından istinaf sebebi yerinde değildir. Ürünlerin hitap ettiği tüketicilerin bilinçli tüketiciler olması nedeniyle, markanın davacının markasının bir alt markası yada marka ailesi içerisindeki bir marka olduğunun düşünülmesi ihtimali bulunmadığı, ortak olan çatı şeklinin davacı markaları ile özdeşleştiği, davalının markasında ise …. ibaresinin altına yerleştirilmiş terse çatı şeklinin yer aldığı, davalı markasında kullanılan ters kırmızı çatı şekli ile tek başına markalar arasında iltibas ve karıştırılma ihtimalinin oluşacağının söylenemeyeceği, markaların bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğinden, bütün olarak yapılan değerlendirme sonucu markaların benzer olmadığı yönündeki değerlendirmenin dosya kapsamına uygun olduğu ve davacı vekilinin müvekkilinin tanınmış Çatı şekli markasının ayırt edici niteliğini zedeleyeceği ve markayı sulandıracağı yönündeki istinaf sebebinin de reddine karar vermek gekmiştir. 2- 556 sayılı KHK’nin 42/1-a uyarınca 7. Maddenin (1) bendinde belirtilen tanınmış markalarla ilgili davaların tescil tarihinden itibaren 5 yıl içinde açılması gerekir. Markanın tescilinde kötüniyet varsa iptal davası süreye bağlı değildir. 556 sayılı KHK’de ne de SMK’de hangi hâllerde kötü niyetli marka başvurusunun söz konusu olduğu belirtilmemiştir. Ancak genel olarak kötü niyetli marka başvurusu; hak sahibi olmadığını bilmesine rağmen dürüstlük kuralına aykırı şekilde tescil için başvuruda bulunulması veya başvurunun tescil ettirilmesi olarak tanımlanabilir. Bu kapsamda başvuru sahibinin markanın aynısının veya benzerinin bir başkası tarafından kullanıldığını bilmesi veya bilmesi gerekmesi hâli, kötü niyetin varlığında önem kazanmaktadır. Örneğin, gerçek hak sahibi olmamakla birlikte başkasının ticaretinde kullandığı tescilsiz bir işareti, kendisinin hak sahibi olmadığını bile bile tescili için başvuruda bulunan kimse kötü niyetli sayılacaktır. Yine başkası tarafından kullanılan bir markanın aynısını veya benzerini bilerek ve haklı bir neden olmaksızın sırf rakibini engellemek amacı taşıyan engelleme markaları kötü niyetli marka başvurusu olarak değerlendirmelidir. Ayrıca başkasının markasından haksız olarak yararlanmak veya gerçekte kullanılmayıp yedekleme ve marka ticareti yapmak ya da şantaja yönelik başvuruda bulunmak ve tescil ettirmek de kötü niyetli olarak kabul edilmelidir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.07.2008 tarihli ve 2008/501 E., 2008/507 K. sayılı kararı). Görüldüğü üzere kötü niyetli marka başvurusu hâli her somut olay kapsamında ayrıca değerlendirilmesi gereken bir husustur. Bu kapsamda marka hükümsüzlüğü davalarında kötü niyet iddiası ileri sürülmüş ise TMK’nin 2. maddesi gereğince kötü niyetin korunması söz konusu olamayacağından her somut olayın özellikleri göz önüne alınarak açıkça kötü niyetle gerçekleştirildiği belirlenen marka tescilinin hükümsüzlüğüne karar verilmelidir. ( Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 17/06/2021 tarih ve 2017/11-25 esas ve 2021/778 karar sayılı kararı) Her ne kadar taraflar aynı sektörde olup, davacı markası tanınmış marka olması sebebiyle davalı tarafça bilinmediği ileri sürülemez ise de; Yargıtay HGK’nun kararında açıklandığı üzere kötü niyetten söz edebilmek için markanın aynısı veya benzer olması, gerçek hak sahibi olmadığını bile bile tescil başvurusunda bulunulması, başkasının markasından haksız olarak yararlanmak veya gerçekte kullanılmayıp yedekleme ve marka ticareti yapmak için yada şantaja yönelik olarak başvuruda bulunulması gerekip, alınan oluşa uygun bilirkişi raporu ile dava konusu markanın davacı markası ile benzer olmadığı tespit edildiğinden, haksız olarak yararlanmak veya gerçekte kullanılmayıp yedekleme ve marka ticareti yapmak için yada şantaja yönelik olarak başvuruda bulunulduğu tespit edilmediğinden, davalı tarafın kötü niyeti sübuta ermemiştir. 556 sayılı KHK’nin 42/1-a maddesinde düzenlenen 5 yıllık hak düşürücü süre yasa metnine göre “tanınmış markalar” için öngörülmüştür. KHK’da tanınmış olmayan markalar bakımından hükümsüzlük davası için herhangi bir süre öngörülmemiş ise de; bu boşluk Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin içtihatları (Yarg. 11. HD’nin 25/11/1497 tarihli, 1997/5417-9676 sayılı, 11/09/2000 tarihli 2000/5607-6604 sayılı, 17/02/2011 tarihli 2009/3224 E. 2011/1805 K. sayılı kararları) ile doldurulmuş ve tanınmış markalar için uygulanan 5 yıllık sürenin tanınmış olmayan markalar için de geçerli olduğu kabul edilmiştir. Buna göre tanınmış olmayan markaların hükümsüzlüğü için açılan davaların da kötüniyetli tescil hariç olmak üzere, 5 yıllık süre içinde açılması gereklidir (Uğur Çolak, Türk Marka Hukuku, İstanbul 2012, s. 981). ). Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun E. 2007/11-974 ve 2007/962 sayılı kararında, Markalar Hakkındaki KHK’nin 42. maddesine göre açılan mârka hükümsüzlük davalarının beş yıl içinde açılması gerektiği kabul edilmiştir. Yargıtay’ın kararına göre söz konusu 5 yıllık süre hak düşürücü süre olup, sürenin başlangıcı markanın tescil edildiği tarihtir. Tek istisna yapılan başvurunun kötüniyetli olduğu ispatlandığı taktirde süreye bağlı olmasızın her zaman dava açılabilir. Görülmekte olan davada başvurunun kötüniyetli olarak yapıldığı kanıtlanamadığından bu istisnanın olaya uygulaması mümkün değildir. Davaya konu … no.lu markanın tescil tarihi 30/06/2009 tarihi olduğundan davanın en geç 30.06.2014 tarihinde açılması gerekir. Görülmekte olan dava 12.02.2016 tarihinde açıldığından, 5 yıllık süre geçtiğinden, davanın hak düşürücü süre sebebi ile reddinde dosya kapsamına ve hukuka aykırılık olmadığından, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 2. Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 14/09/2017 tarih ve 2016/48 E., 2017/172 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davacıdan alınması gerekli 59,30 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından davacı tarafından yatırılan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 27,90 TL harcın davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 5- Davacı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 11/11/2021