Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/505 E. 2021/1121 K. 14.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/505 Esas
KARAR NO: 2021/1121
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 11/07/2017
NUMARASI: 2015/1054 E., 2017/763 K.
DAVANIN KONUSU: İstirdat (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 14/10/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekilinin 02.11.2015 tarihli dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin davalı şirketten, 350 x 500 x 35 mm ölçülerinde 40 ton dayanım sınıfında 694 adet sfero döküm malzemeden yağmur suyu ızgarası satın aldığını ve 30.692.40 TL ödeme yaptığını, ancak daha sonra, yerine monte edilen yağmur suyu ızgaralarının üzerinden yüklü araçlar geçerken kırılmaya başladığını, telefonla durum davalı satıcıya bildirilmiş ise de hata olmadığı bildirildiğini, bunun üzerine kırılmamış sağlam ürünlerden dört adedinin yerinden alınarak test için İstanbul Teknik Üniversitesine gönderildiğini, laboratuvar raporunda; TS 1478 EN 124 standardı esasına göre yapılan yükleme nedeniyle. D400 sınıfı kapakları için belirtilen 400 kN deney yükünün henüz 2/3’ü olan 267 kN yüke ulaşamadan bütün numunelerin kırıldığının belirtildiğini, davalı şirketin 40 ton (400 kN) mukavemete dayanıklı olarak müvekkiline sattığı ürünlerin düşük vasıflı (ayıplı) olduğunun bu raporla ortaya çıktığını ileri sürerek, … model 694 adet sfero döküm kanal ızgarası satış sözleşmesinin feshi ile ayıplı mal için ödenen 30.692.40 TL satış bedeli ile, ayıplı malın tespiti için yapılan 1.180,00-TL laboratuvar masrafının tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili 29.12.2015 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davacı şirketin 15.04.2015 tarihli mail ile müvekkil şirketten dava konusu 40 ton dayanım sınıfı ızgaraları sipariş ettiğini, müvekkilince bu siparişe uyumlu olarak davacıya teslim ettiği ızgaraların 40 tonluk araç yüküne uygun olduğunu, ancak D 400 sınıfı olmadığını, müvekkil firmadan talep edilen 350 x 500 x 35 mm ölçüsünde olan ürünlerde D 400 sınıfı yazmadığını, davacının da bunu bildiğini, yapılan testin D400 sınıfı mallar için geçerli olan test olduğunu, davacının daha en başından malların Kg ve kapasitesini bildiğini, sipariş ne ise onun teslim edildiğini, ancak davacı şirketin mallan, kapasitesinin üzerinde kullanmaya çalıştığını, olmayınca da müvekkilini kötü niyetli olarak mağdur etme yoluna gittiğini, kaldı ki sözleşmenin feshi ile ödediği bedeli geri talep eden davacının, ayıp isnat ettiği malları kullanmaya devam ettiğini, ayıp ihbarının süresinde yapılmadığını savunarak davanın reddini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Taraflar arasındaki yazışmaların incelenmesinde davacının davalıdan … model 694 adet sfero döküm kanal ızgarası sipariş ettiği, taraflar arasındaki yazışmalara göre davalının D 400 sınıfı mal göndereceğine ilişkin bir taahhüdünün bulunmadığı, fakat siparişe konu ürünlerin 40 ton dayanım sınıfı niteliğinde sipariş edildiği, siparişe konu ızgaranın planının incelenmesinde ürünün 40 tona mukavetli olduğunun belirtildiği, bütün bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, davalının D 400 sınıfı mal teslim etme yükümlülüğü bulunmamakta ise de 40 tona mukavemetli mal teslim etme borcu altında bulunduğu; Makine Mühendisi bilirkişi … tarafından, İstanbul Teknik Üniversitesi Yapı Malzemesi Laboratuvarınca düzenlenen 24/07/2015 tarihli analiz raporu ile dava sırasında Yıldız Teknik Üniversitesi Malzeme Muayeneleri Deney Laboratuvarınca düzenlenen analiz raporu değerlendirilerek hazırlanan 14/04/2017 tarihli bilirkişi raporuna göre davalı firma tarafından sfero dökme demir malzemeden üretilen dava konusu ızgaraların 40 ton yüke dayanmadığı ve daha düşük yüklerde kırıldığı için ayıplı olduğu, ayıbın ancak test ile anlaşılabileceğinden ayıbın gizli nitelikte olduğu, her ne kadar heyet tarafından tanzim edilen 17/10/2016 tarihli bilirkişi raporunda ayıp olgusunun ispat edilmediği belirtilmiş ise de, yukarıda açıklandığı üzere davalın D 400 sınıfı mal göndereceğine ilişkin bir taahhüdü bulunmasa bile 40 ton dayanım sınıfı mal göndermeyi taahhüt ettiği, bu durumda bilirkişi … tarafından üniversite laboratuvarlarından alınan analiz raporları da incelenerek ve teknik ve bilimsel verilerden yararlanılarak hazırlanan rapora üstünlük tanınması gerektiği; Davacı tarafından dava açılmadan önce alınan analiz raporunun 24/07/2015 tarihinde düzenlendiği, davacının ihbar süresinin bu raporun içeriğini öğrendiği tarihten itibaren başlayacağı, davacı tarafından rapora hangi tarihte vakıf olunduğuna dair bir bilgi bulunmadığı, davacının davalıya 31/07/2015 tarihinde ayıp ihbarında bulunduğu, ayıp ihbarının süresinde yapıldığı, davacının sözleşmeden dönme iradesini ortaya koyduğu, bu şekilde ayıplı olduğu anlaşılan mallara karşılık davacının davalıya ödediği 30692,40 TL’nin davalıya iadesi gerektiği; davacının dava açılmadan önce aldığı analiz raporu masrafı olan 1180,00 TL’nin yargılama giderleri kapsamında değerlendirilmesi gerektiği anlaşıldığından davanın kabulüne” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; – Davanın yetkisiz mahkemede ikame edildiğini, yetkili mahkemenin İstanbul Asliye Ticaret Mahkemeleri olduğunu, – TTK hükümlerine göre davacının ayıp ihbarını süresinde yapmadığını, davacının kendisi ayıp ihbarını 07.08.2015 tarihinde mail ile davalıya bildirdik demesine rağmen gerekçeli kararda ayıp ihbarının 31.07.2015 tarihinde olduğu ve süresinde olduğunun değerlendirmesi yapıldığını, ayıp ihbarı hususunun davacı lehine yorumlanmış olduğunu, davalı aleyhine gerekçe yazmanın tamamen hakkaniyet ve objektiflikten uzak bir yargılama zihniyeti ürünü olduğunu, malların sözleşmede belirtildiği gibi bir kısmı 24.04.2015 tarihinde, bir kısmı ise 02.05.2015 tarihinde davacı firmaya teslim edildiğini, İstanbul Teknik Üniversitesi’nin raporunun 24.07.2015 tarihli olduğunu, dava dilekçesinde belirtildiği üzere 07.08.2015 tarihinde taraflarına gönderilen mail ile malların ayıplı olduğu yenileri ile değiştirilmesi talep edildiğini, ancak yerel mahkemenin ayıp ihbar süresini gerekçeli kararında 31.07.2015 olarak belirttiğini, BK VE TTK hükümlerine göre sürelerin geçmiş olduğunu, – Anlaşma maili öncesinde müvekkili firma tarafından davacıya gönderilecek malların numunesinin kargo ile davacı şirkete gönderildiğini, Numune malı gördükten sonra davacı şirket tarafından mal siparişi geçildiğini, anlaşma metninde 350*500*35mm Kanal Izgara 40 Ton dayanım sınıfı (40*40*4 Köşebent uyumlu) malzeme sipariş edildiğini, malzemelerin kırılmasına karşılık değiştirilme garantisi verildiğini, davacının sonraki süreçte eksik ödeme yaptığını, teslim edilen ızgaraların 40 tonluk araç yüküne uygun olduğunu ancak D 400 sınıfı olmadığını, bu sınıfa giren ızgaralar üzerinde D 400 ibaresi yazdığını, davacı firmanın bu hususu çok iyi bildiğini, davacının hangi nitelikte ürün talep etti ise o ürün gönderildiğini, gönderilen ve davacının talep ettiği malların d 400 sınıfı olmamasına rağmen davacının müvekkilin mallarını D 400 sınıfı mallar için bahsedilen teste gönderdiğini, müvekkilinin teslim ettiği malların kırılmadığını, sahada başka firmaların mallarının kırıldığını ancak müvekkili firmanın mallarının teste tabi tutulduğunu, ürünlerin testten geçmemesinin normal olduğunu çünkü o testin ürünü olmadığını, – Test masraflarının dava açılmadan önce yapıldığını, dava dilekçesinde böyle bir talep olmadığını, talep aşılarak karar verildiğini, – İlk kurul raporu ve teknik raporun müvekkil lehine olduğunu, sonraki rapor ile çeliştiğini, çelişki giderilmeden karar verildiğini, ürünlerin dayanım gücünden fazla üstünden yük geçirilmiş olması müvekkilin ürünlerinin ayıplı olduğu anlamına da gelmediğini bu nedenlerle kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, taraflar arasındaki ızgara dökme demir satış sözleşmesinden kaynaklanan istirdat istemine ilişkin olup, HMK.nun 6. maddesi gereğince bir davada genel yetkili mahkeme, davalının yerleşim yerinin bulunduğu yer mahkemesidir. Aynı kanunun 10. maddesinde sözleşmeden doğan davalar için, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinin de yetkili olduğu belirtilmiştir ki bu da özel yetkiye ilişkin bir düzenleme olup, dava genel veya özel yetkili mahkemede açılabilir. Ayrıca BK.’nun 73.(6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 89.) maddesi uyarınca para alacağına ilişkin davalarda aksi kararlaştırılmadıkça para borcu alacaklının yerleşim yerinde ödenmesi gerektiğinden alacaklının bulunduğu yer mahkemesi de yetkilidir. Dolayısıyla dava, davacının seçimine göre, hem genel ve hem de özel yetkili mahkemede açılabilir. (HGK. 5.11.2003, 2003/13-640-627 sayılı kararı) Bu açıklamalar ışığında somut olayda, davacının istemi satış sözleşmesinden kaynaklanan para alacağı olduğuna göre, sözleşmenin ifa yerinin alacaklı ikametgahı olduğu ve davacının ikametgahı Tuzla olduğundan, borcun ifa edileceği yer itibariyle yetkili mahkeme Anadolu Mahkemeleri olduğundan, davacının birden çok mahkemenin yetkili olduğu ve kesin yetki kuralının bulunmadığı bu davada, davayı kendi yerleşim yerinin bulunduğu İstanbul Anadolu Mahkemesinde açarak yetkili mahkemeyi seçmiş olduğu anlaşıldığından davalının yetki itirazının yerinde olmadığı anlaşılmıştır. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen “eser sözleşmesi” tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Taraflar arasındaki sözleşme ticari alım satım sözleşmesi olmayıp, eser sözleşmesi niteliğinde olduğundan, TTK ayıp hükümlerinin değil, TBK ayıp hükümlerinin uygulanması gerekeceğinden, davalının 2 ve 8 gün olarak ileri sürdüğü ayıp ihbar sürelerinin uygulanmasının yeri bulunmamaktadır. Gizli ayıp, eserde basit bir muayene ile tesbit edilemeyen, çıplak gözle görülüp saptanamayan, kullanım sırasında ortaya çıkan veya kullanım sırasında gelişen bir durum nedeniyle ortaya çıkan ayıplardır. Bu ayıplarla ilgili 818 sayılı Borçlar Kanunun 359/1 ve 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunun 474/1. maddelerindeki gibi makul bir sürede muayene ve ihbar yükümlülüğüne ilişkin bir düzenleme yoktur. Ancak, Borçlar Kanunun 362/3. ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 474/1. maddelerindeki düzenlemelerden iş sahibine gizli ayıplar ortaya çıkar çıkmaz gecikmeksizin yükleniciye ayıp ihbarı yükümlülüğü getirildiği kabul edilmektedir. 818 sayılı Borçlar Kanunun 362/son maddesine göre ihbar yükümlülüğü yerine getirilmezse eser zimnen kabul edilmiş sayılacaktır. Gizli ayıplar yönünden ise, 477/son maddesi uyarınca da, ortaya çıkar çıkmaz gecikmeksizin durumu yükleniciye bildirmek zorunluluğu bulunmaktadır. Davalı kendisine ayıp ihbarının 07.08.2015 tarihinde yapıldığını beyan etmiş ise de, davacı tarafça sunulan mail içeriğindeki ayıp ihbar tarihinin 31.07.2015 tarihi olarak göründüğü ve Mahkemece bu tarihin esas alındığı ve ayıbın ortaya çıkmasından itibaren 1 haftalık sürenin ayıp ihbarı için makul süre olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle davalının ayıp ihbarına yönelik istinaf başvurusu yerinde olmadığı gibi aksi durumda dahi dava konusu ayıpla sonradan ortaya çıkan gizli ayıplar mahiyetinde olduğundan mahkemece ayıp ihbarının süresinde yapıldığı yönündeki gerekçesi de yerindedir. Taraflar arasında yapılan sözleşmede, davalının beyan ettiği gibi D 400 sınıfı üzerinden sözleşme yapıldığı sonucu çıkarılamayacağı, taraflar arasında 40 ton yük kaldırabilecek nitelikte sözleşme yapıldığı konusunda uyuşmazlık olmadığı, bilirkişi raporları incelendiğinde 40 ton kaldırabilecek nitelikte olmadığının belirlendiği ancak D 400 testinin yapılarak bu sonuca ulaşıldığının anlaşıldığı, 40 tonun standarttaki isminin D 400 olduğu, her iki ürünün incelenmesinin basma testine tabi tutularak yapıldığı, kısaca iki farklı ürünün test etme şeklinin aynı olduğu, D 400 sınıfı testine tabi tutularak yapılan teknik incelemede dava konusu ürünün 40 ton kaldırabilecek niteliğe sahip olmadığının belirlendiği, bilirkişi raporu ile dosya içerisinde davalı savunmasının karşılandığı, 40 ton testinin D 400 testinden farklı olmaması nedeniyle, farklı bir test yapılması halinde sonucun değişmeyeceğinin anlaşıldığı, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 11/07/2017 tarih ve 2015/1054 E., 2017/763 K. sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 2.096,60 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 555,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 1.540,70 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye GELİR KAYDINA, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderinin üzerinde BIRAKILMASINA, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 5- Davalı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE, 6- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine GETİRİLMESİNE, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a. maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 14/10/2021