Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/496 E. 2021/997 K. 30.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/496 Esas
KARAR NO: 2021/997
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 02/11/2017
NUMARASI: 2015/607 E., 2017/776 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 30/09/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin yaşlı ve yalnız yaşayan okuma yazması olmayan birisi olduğunu, müvekkilinin kiracısı olan davalının müvekkiline kira ödemesini banka aracılığıyla yapmak üzere banka talimat yazısı olduğunu söyleyerek ve kambiyo senedi olduğunu göstermeden müvekkilinden imza atmasını istediğini, taraflar arasında kiralayan-kiracı olmaktan öte herhangi bir borç alacak veya diğer herhangi bir hukuki ilişki bulunmadığını, davalının müvekkilinin imzasını taklit ederek müvekkilinin okuma yazma bilmemesinden ve yalnız yaşamasından istifade ederek sahte evrak ile müvekkilini dolandırmaya çalıştığını, müvekkili aleyhine Bakırköy …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlattığını, takibe konu senedin kambiyo senedi vasfını haiz olmadığını, borcun sebebinin senet üzerine derc olunmadığı gibi borçluya ödeme ihbarında da bulunulmadığını, senetteki imzanın müvekkiline ait olmadığını, konu ile ilgili soruşturmanın Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığının 2015/26463 sayılı dosyası ile devam ettiğini, müvekkilinin icra takibine dayanak 400.000,00 TL bedelli senetten dolayı bir borcu bulunmadığı gibi başkaca da bir borcunun bulunmadığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere davacının Bakırköy …İcra Müdürlüğünün … esas sayılı takip dosyasına konu 400.000,00- TL bedelli senetten dolayı borçlu olmadığının tespitine, takibin iptaline ve % 20 oranında tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; Öncelikle davacının Bakırköy 4.İcra Hukuk Mahkemesinin 2015/563 Esas sayılı dosyası ile imzaya ve borca itiraz ederek takibin iptalini talep ettiğini, işbu dava sonuçlanmadan 19/06/2015 tarihinde huzurdaki davanın açıldığını, bu nedenle derdestlik itirazında bulunduklarını, esasa ilişkin olarak ise davacı iddialarının hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, dava dilekçesinde okuma yazması olmadığı beyan edilen davacının oğlu …’e verdiği Bakırköy …Noterliğinin 27 Haziran 2012 tarih … yevmiye sayılı düzenleme şeklinde vekaletnamede okur yazar olduğunu beyan ederek imza kullandığını, bu vekalette atılan imzanın düzenlediği senetteki imza ile aynı imza olduğunu, bu nedenle davacı hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını, davacının sık sık yurt dışına çıktığını ve işlerini kendisinin yürüttüğünü, müvekkilinin davacının kiracısı da olmadığını, kambiyo senedi olan bononun sebepten mücerret olduğunu belirterek, haksız ve kötü niyetli davanın reddine, % 20 kötü niyet tazminatına karar verilmesini istemiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; “Yapılan yargılama, toplanan ve sunulan deliller, icra dosyası, gelen yazı cevapları, bilirkişi raporu ile tüm dosya içeriği birlikte değerlendirildiğinde; dava konusu senedin bono vasfında olduğu, senedin ihdas sebebinin yazılmamış olmasının kıymetli evrak niteliğini etkilemediği, gerek mahkememizde gerekse icra hukuk mahkemesinde alınan bilirkişi raporlarına göre bonodaki keşideci imzası ile ” … ” el yazısının davacının eli ürünü olduğunun tespit edildiği, her ne kadar davacı okuma yazma bilmediğini iddia etmiş ise de, bononun tanzim tarihinden öncesinde noter huzurunda düzenleme şeklinde verdiği vekaletnamede kendi beyanıyla okuduğunu açıkça belirterek imzasını attığı, ayrıca tapu müdürlüğünde taşınmaz alım – satımı ile ilgili yapmış olduğu resmi satış senedinde de ” okuyup kabul ettiğini ” açıkça belirttiği, .. abonelik sözleşmesi ve nüfus müdürlüğündeki kimlik başvurularında el yazısıyla ” isim ve soy ismini ” yazdığı, celp edilen resmi evraklar karşısında davacının okur yazar olduğunun sabit olduğu, dava konusu bono üzerinde de kendi eli ürünü olan imzasını attığı, yine kendi el yazısıyla isim ve soy ismini yazdığı, bu sebeplerle davacının bu iddiasının da mahkememizce yerinde görülmediği, her ne kadar hile ve yanıltma konusunda tanık delili caiz ise de yasal sürelerin geçirildiği, davalı yanın muvafakatinin bulunmadığı, yukarıda ayrıntılı şekilde gerekçesi yazıldığı üzere tahkikat sona erdikten sonra ıslah yapılamayacağından ıslah suretinde tanık listesi verilmesinin usulen mümkün olmadığı, hal böyle olunca davacının imza sahteliği, okur yazar olmadığı, aldatıldığı ve senedin bedelsizliğine ilişkin iddialarının kanıtlanamadığı, davacının açıkça yemin deliline de dayanmadığı anlaşılmakla davanın reddine, mahkememizce verilen tedbir kararı uygulanmadığından davalı yanın tazminat isteminin de reddine” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Dava dayanağının sahtecilik, aldatma (hata ve hileye) dayandırıldığını, Mahkemece ön inceleme duruşmasında; verilen kesin süre içerisinde delillerinin açılımının gösterildiğini ve tanık deliline de dayanılarak tanıklarının bildirildiğini, duruşma tutanağına da geçen delil listelerine davalı tarafından yasal süre içinde ve usulüne uygun olarak itiraz da edilmediğini, tanık dinlenmesi kararından rücu edilen celsede, aynı zamanda tahkikata da son verildiğini, vekillik görevinden kaynaklanan savunma haklarının kısıtlandığını ve ıslah ve diğer hukuki haklarının kullanılmasının da bu şekilde ortadan kaldırıldığını, -Davacının okur yazar olmaması nedeniyle, senedin rızası dışında düzenlenmiş olduğu hususundaki delillerinin mahkemece dikkate alınmadığını, Uzman Bilirkişi İncelemesi yaptırılmadığını, -Senet metni üzerindeki yazılar bakımından HMK.m,.209/1 gereğince yazı incelemesi yaptırılmadığını, -İsticvap duruşmasında, davalıya taraflarınca soru yöneltilmesine ve maddi gerçeğin ortaya çıkmasına mahkemece, HMK hükümlerine aykırı olarak izin verilmediğini, gerekli soruların sorulmadığını (Davalının parayı nasıl nereden temin ettiği, davacıya nerede nasıl ödediği, senet nerede düzenlendi ne için kullanılmayacak diye davacıya sorup sormadığı, borcun nasıl ödeneceğinin sorulup sorulmadığı, davacının ekonomik durumunun bilinip bilinmediği) -Davalı tarafından açıkça belirtilmeyen delillerin (Bazı resmi kurumlarda yapılan abonelik işlemleri vb.), mahkeme re’sen toplandığını, aynı noterlikçe düzenlenen birbiri ile çelişkili iki ayrı düzenleme şeklinde vekaletnameden sadece birine itibar edilerek (02.06.2015 tarihli, 15594 yevmiye s. Düzenleme Vekaletname) hüküm kurulmuş olmasının da delillerin tarafsız ve adil bir şekilde değerlendirilmediğinin açık bir göstergesi olduğunu, -Davacının senet karşılığı borçlanmasının hayatın olağan işleyişi dikkate alınarak, vaki olamayacağını, davalının kardeşinin yanında çalışan bir berber (kuaför) elemanı olarak gelir durumu ile ilgili yapılan tam resmi araştırma ve belgeler dikkate alınarak, davacıya borç vermesinin imkansızlığı da yine hayatın olağan işleyişi karşısında düşünülmediğini kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmişlerdir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, bonoya dayalı menfi tespit istemine ilişkindir. HMK’nın 169 ve devamı maddelerinde düzenlenen isticvap, bir davada o dava ile ilgili belli vakıaların açıklığa kavuşturulması, varlığı ve yokluğu konusunda aleyhine olan tarafın ikrarının sağlanması amacıyla hakimin kendiliğinden veya taraflardan birinin isteminin kabulü ile başvurabileceği usuli bir işlemdir. İsticvab, HMK’da ne kesin ne de takdiri delil niteliğinde kabul edilmemiştir. Başlı başına bir ispat vasıtası değildir. Tarafların (HMK m. 140, 144’e göre; HUMK. m. 213) sadece dinlenilmesi ile (HMK m. 169- 175’e göre, HUMK. m. 230-235) isticvabı arasında önemli nitelik farkları vardır. Fakat taraf çağrıldığı oturuma gelerek sorulanlara cevap verirse, sonuç bakımından hangi usule göre çağrılmış olduğunun bir önemi yoktur. Buna karşılık, taraf çağrıldığı oturuma gelmezse, o zaman HMK’nun m. 171’deki (HUMK. m. 234) yaptırımın (ikrar etmiş sayılma yaptırımının) uygulanabilmesi için, tarafın m. l69-175’e göre isticvap için çağrılmış olması gerekir. Tarafların hâkim tarafından her dinlenilmesi ya da açıklamalarının alınması teknik anlamda bir isticvap değildir. Hâkim, davayı aydınlatma ödevi (HMK. m.31) kapsamında, belirsiz veya çelişkili gördüğü hususlar hakkında taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir. Bunun gibi ön inceleme duruşmasında, dava şartları ve ilk itirazlar hakkında gerekli görürse tarafları dinler (HMK. m.140). Tahkikat aşamasında da her iki tarafı usulüne uygun olarak davet edip, davada ileri sürülen vakıalar hakkında dinleyebilir (HMK. m. 144/1). İsticvabın konusu, dava ile ilgili belli (davanın temelini oluşturan) vakıalar ve onunla ilişkisi bulunan hususlardır (HMK m. 169/2). Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 gün ve 2009/6-477 E., 2009/546 K. sayılı kararında da belirtildiği gibi taraflar kendi davalarında en şüpheli tanık olarak değerlendirildiğinden, öğreti ve Yargıtay uygulamalarında isticvap başlı başına bir delil olarak kabul edilmemektedir. Fakat, isticvap ile delil elde edilebilir ve bazı hâllerde isticvap davanın aydınlatılmasına yardımcı olabilir. Belirsiz vakıaların açıklattırılmasına, eksikliklerin hâkim tarafından işaret edilerek taraflarca giderilerek yargılamanın uzatılmasının önüne geçilmesine ilişkin hâkimin davayı aydınlatma yükümlülüğü bulunmaktadır. Somut olayda, Davalı yönünden hile iddiasının ne şekilde oluştuğunun açıklanıp kanıtlanmadığı, bunun sonucu olarak davalının isticvabını gerektirir bir durumun olmadığı anlaşılmaktadır. Davacının istinaf istemi olarak gerekli soruların sorulmadığının belirtildiği ancak HMK 144. Madde kapsamında dinlenen davalıya senedin verilme sebebinin sorulduğu, davalının parayı nereden ve nasıl temin ettiği, davacının ödemesini nasıl yapacağına ilişkin soruların olayın aydınlatılmasına yönelik olarak sonucu değiştirmeyeceğinden sorulmasının da gerekmediği bu nedenle Mahkemece uygulanan yöntemde bir eksiklik bulunmadığı görülmüştür. Bu tip davalarda haklı nedenin var olup olmadığı konusunda taraflar tanık dahil her türlü delile ispat vasıtası olarak başvurabilirler. Somut olayda ise, davacının, dava dilekçesinin deliller kısmında ” her türlü delil” demekle delillerini somutlaştırmadığı anlaşılmaktadır. 6100 Sayılı HMK.’nun 140. maddesinin, 28/07/2020 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanan 7251 Sayılı Kanun’un 14. maddesi ile ilga edilen 5. fıkrasında açıkça, taraflarca dava ve cevap dilekçesinde dayandıkları ancak dosyaya sunmadıkları deliller yönünden süre verileceği düzenlenmiştir. Burada düzenlenen süre ikinci delil listesi sunulması anlamında değildir. (Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2015/25982 Esas 2017/3811 Karar)” (Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2019/537 Esas 2019/10596 Karar). Dava dilekçesinde açıkça tanık deliline başvurmayan davacıya tanık bildirmesi için süre verilmeyerek hata edilmediği anlaşılmıştır. Senet metni üzerindeki yazılar bakımından davacıya ait olmadığı yönünde yazı incelemesi yapılması kambiyo vasfını etkileyen bir husus olmaması nedeniyle ispatı gerekmediğinden reddine karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiştir. Tahkikat evresi, taraflar arasındaki ihtilaflı vakıaların incelenip hakikatin ortaya çıkarılması için yapılan işlemlerin zaman itibariyle işgal ettiği yargılama aşamasıdır. Mahkeme bu aşamada tarafların talep sonucunu dayandırdıkları, davanın halli bakımından önem taşıyan ve ön inceleme tutanağında çekişmeli olarak belirtilen vakıaların, yine kural olarak tarafların sunduğu deliller çerçevesinde doğruluğunu araştırır. Taraflarca getirilen delillerin değerlendirilmesi ve ispat faaliyeti neticesinde uyuşmazlığın aydınlanmasıyla birlikte, Hâkimin davayı sonlandıracak kararı vermesi mümkün hale gelmektedir. Bu yönüyle tahkikat, davanın en önemli ve uzun aşaması olarak nitelendirilmektedir. Tahkikat aşamasından sonra taraflara yargılamayla ilgili son sözlerinin sorulacağı sözlü yargılama aşamasına geçilecek ve ardından mahkeme nihai kararını verecektir. HMK’nın “Tahkikatın Sona Ermesi” başlığı altındaki 184. ve 185. maddelerinde, tahkikatı gerektiren bir husus kalmadığında Mahkemenin, tahkikatın bittiğini taraflara tefhim edeceği düzenlenmiştir. Tahkikat aşamasının bitimi bu tefhim ile birlikte gerçekleşecektir. Davacı vekili tahkikat aşaması bittikten sonra ıslah dilekçesi vermiş olup, ıslaha yönelik Mahkemece hata edilmediği anlaşılmıştır. Mahkemece, yargılamanın HMK’da düzenlenen usul kurallarına uygun olarak yapılmış olmasına, kamu düzenine aykırılık hallerinin bulunmamasına, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, ilk derece mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön olmamasına ve özellikle davacının sahtelik iddiasının 6100 Sayılı HMK’nın 211 hükmüne uygun usulde araştırılmış olmasına, takibe konu bonodaki imzanın davacının eli ürünü olduğunun usulüne uygun olarak yapılan inceleme neticesinde belirlenmiş olmasına, yine davacının senet üzerindeki yazılara yönelik itirazın ise yazılı delil ile ispat edilememiş olmasına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 02/11/2017 tarih ve 2015/607 E., 2017/776 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 59,30 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 27,90 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye GELİR KAYDINA, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderinin üzerinde BIRAKILMASINA, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 5- Davacı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 30/09/2021