Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/495 E. 2021/996 K. 30.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/495 Esas
KARAR NO: 2021/996
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 03/10/2017
NUMARASI: 2013/60 E., 2017/742 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 30/09/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili 28/01/2013 tarihli dava dilekçesinde; Davalıların, davacı şirket yetkilisine gelerek Almanya’dan ucuz alüminyum kaplamalı kağıt getirtebileceklerini söylediklerini fakat davacı şirketin bu teklifi kendisinin tekstil işi ile uğraşması nedeniyle kabul etmediğini, buna rağmen ilerleyen günlerde davalıların bir şekilde davacı şirketin hiçbir teklif veya talebi olmadan davacı şirket adına ve hesabına Almanya’dan … isimli firmadan bir tır dolusu alüminyum kaplama kağıt getirttiğini, bu duruma sinirlenen davacıya, davalıların söz konusu malların bedelini peşin ödediklerini, kendisinin hiçbir sorumluluğu olmayacağını ve davacıdan malları gümrükten çekmesini istediklerini, daha sonra söz konusu malları davalıların ısrarı ve davacının gümrükçüsünün davalılardan …’ın arkadaşı olması nedeniyle bu şahısça çekildiğini, malların davalılardan teslim alındığını, sonrasında davacının … isimli firmayla irtibata geçtiğini, kendisinin herhangi bir mal talebi olmadığı halde kendi adına bir takım mallar gönderildiğini ifade ettiğini, … yetkililerinin ise davacıyı tanımadıklarını malları …’a gönderdiklerini söylediklerini, ticari ilişkide resmiyette davacı şirket ile … şirketi ticari ilişkide bulunmuş gibi bir tablo ortaya çıktığını ancak söz konusu ürünleri davalıların teslim aldığını, … firmasından bir netice alamayan davacının bu sefer davalılara böyle bir şeyin neden yapıldığını ve kendi üzerinden işlem yapılmasına muvafakatinin olmadığını söylemesi üzerine davalıların malların bedellerini nakden ödediklerini, bu işten davacının herhangi bir zararı olmayacağını söylediklerini ancak durumun bu şekilde devam etmediğini, ilerleyen zamanlarda … firmasının alacağını tahsil etmek amacıyla davacı şirkete icra takibi yürüttüğünü, davacının bu borca itiraz ettiğini, bunun üzerine … firması tarafından davacı aleyhine Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2009/714 Esas sayılı dosyasıyla itirazın iptali davası açıldığını, bunun üzerine davacının asıl borçlu olan davalılara müracaat ettiğini davalıların taahhütnameyle borcu kabul ettiklerini ancak Bakırköy 2.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2009/714 Esas sayılı dosyasının karara çıktığını ve davacı aleyhine açılan davanın kısmen kabul edildiğini, ilam gereğince davacı müvekkili aleyhine icra takibinin yürütüldüğünü ve davacı şirkete hacze gidildiğini, ¨120.000,00 değerinde menkul malı haczedildiğini ve borcun ödenmesi yönünde taahhüt alındığını bu şekilde davacının borç altına girdiğini ve ticari itibarının zedelendiğini, sonrasında müvekkilinin durumu tekrar davalılara ilettiğini, davalılar ile birlikte alacaklı … firması arasında 24/02/2012 tarihli ödeme protokolü düzenlendiğini, protokolde ödemeyi borçlu ve kefil ödemiş şeklinde görüldüğünü ancak bu ödemeyi davacının tek başına yaptığını, taksitlerin zamanı geldiği halde davalıların borçlarını ödemediğini, müvekkilinin daha sonrasında borcun asıl sahibi olan davalılara icra takibi yürüttüğünü, davalıların icra takibine ekli belgelerdeki imzalara da kötü niyetli olarak itiraz ettiklerini, icra takibinin bunun üzerine durduğunu, daha sonra malların muhafaza altına alındığını, müvekkilinin toplamda ¨140.000,00 zarara uğradığını, sonuç olarak müvekkilinin hiçbir ilgi ve alakası olmayan ticari ilişki nedeniyle maddi ve manevi zararlara uğradığını, haksız haciz ve muhafaza işlemi sonucu müvekkilinin iş yerinden satışa sunmak üzere alınan ¨120.000,00 bedelli mal nedeniyle uğradığı zararla ilgili ¨120.000,00 söz konusu menkul mallar muhafaza altına alınmasaydı müvekkilin bu malları satması sonucu elde edileceği fakat malların muhafazası nedeniyle mahrum kaldığı (müsbet zarar) malların değerinin asgari %20’si olan ¨24.000,00’nin, müvekkilinin haksız icra takibi/dava/ haciz/muhafaza işlemleri nedeniyle uğradığı manevi zararlar nedeniyle ¨30.000,00 manevi zarar olmak üzere toplamda ¨174.000,00L tazminatın muaccel olduğu tarihten ödeme tarihine kadar ticari (avans) faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde; Davacı tarafın iddia ve beyanlarının tamamının davalı müvekkil şirketi ile ilgili olduğunu, diğer davalı …’ın ne karşı tarafın sunduğu belgelerde ne de başka herhangi bir yerde kendisi adına asaleten yaptığı bir işlem ya da imzanın bulunmadığını, karşı tarafın sunduğu 24/02/2012 tarihli ödeme protokolünde davalı … şirketine vekaleten şirket kaşesi üzerine imza attığını, söz konusu imzanın …’ı şahsi olarak bağlamadığı, şirket kaşesi üzerine ve şirkete vekaleten imza attığı hususunun açık olduğu, aynı şekilde 15/09/2011 tarihli “taahütname” de … adına bir imzanın bulunmadığını, taahhütnamenin altında diğer davalı … adına açılan imza yerinde şirketin kaşesinin ve şirket yetkilisinin imzasının olduğunu, davacı tarafın söz konusu belgeyi sonradan tahrif ettiğini ve şirket kaşesinin hemen altına … ismini eklediklerini ve bu şekilde davalı … için de husumet yöneltmeyi amaçladıklarını, söz konusu belgenin tahrif edildiğini, davanın husumet yokluğundan reddinin gerektiğini, karşı tarafın olaylardan 2008 yılında veya en geç aleyhlerine başlatılan takip tarihi olan 2009 yılında öğrendiklerini bu şekilde zamanaşımı süresinin geçirildiği izahtan vareste olduğu davanın reddi gerektiği, karşı tarafın dilekçesinde dava dışı … isimli şirketten davacı şirket adına davalı tarafın alüminyum kaplamalı kağıt getirttiğini, bu hususla ilgili olarak davacının hiçbir talebi ya da teklifinin olmadığını, bu durumu kabul etmediğini ancak davalıların yoğun ısrarı ve kendilerinin gümrükçüsünün davalılardan …’ın arkadaşı olması sebebiyle bu malların davalılarca teslim alındığını iddia ettiğini söz konusu iddiaların ne gibi bir tutarlılığı olduğunun kendilerince anlaşılamadığını, eğer davacı tarafın bu malların gümrükten alınmasına açıkça muvafakat etmemiş olsa idi bu malların gümrükten alınmayacak ve belki de geri iade edileceğini, gümrükteki malların teslim alınmasına zımnen muvafakat eden davacı tarafın mallar teslim alındıktan sonra malları kabul etmediğini beyan etmesinin ticari hayatta bağlayıcılığının olmadığını, davacı taraf ile davalı müvekkilinin iş birliği içinde ortak iş yaptığını, davaya konu malların davacı şirket adına Almanya’da dava dışı … isimli şirketten ithal edilmiş olduğunu, söz konusu mal bedelinin müvekkili şirket tarafından 2008 yılında davacı tarafa dava dışı … şirketine ödenmesi için verildiğini, söz konusu ödemelerden ¨20.000,00’sini davacı tarafın delil olarak sunduğu protokolde de belirttiği gibi müvekkil şirket tarafından ödenmiş olduğunu ayrıca davacı tarafa ¨15.000,00’lik çek, ¨7.000,00 şirket çalışanına banka yoluyla havale ve ¨8.000,00’lik de mal(kumaş) ile ödeme yapıldığını, bu şekilde davalı müvekkil şirketin davaya konu fatura bedelini ödemesine rağmen ayrıca toplam ¨50.000,00 fazladan ödemede bulunduğunu, davacı tarafın iddia ettiğinin aksine davalı müvekkili şirketin davacı taraftan alacaklı olduğunu, davalı müvekkil şirketin davalı tarafa dava dışı … şirketine verilmek üzere 2008 yılında ödeme yaptığını buna rağmen davacı tarafın bu ödemeleri … şirketine yapmadığını … şirketinin de davacı aleyhine Bakırköy …İcra müdürlüğü’nde takip başlattığını, söz konusu icra takibinin dava dışı … isimli şirketin parayı almasına rağmen tamamen kötü niyetli olarak başlattığını düşünen davalının müvekkili şirket ile iyi niyetli olarak davacı tarafın dosyaya sunduğu ödeme protokolünü ve taahhütnameyi imzaladığını, dava dışı … şirketi ile davacı arasındaki süren itirazın iptali davasında davacı tarafın sürekli olarak ödeme yaptığı ve herhangi bir borcu olmadığı iddiasını ileri sürdüğünü buna güvenen davalı müvekkili şirketin de dava dışı … şirketi karşısında davacı tarafın zor durumda kalmaması ve dava sonuçlanıncaya kadar rahat etmesi için söz konusu belgelere imza attığını, ancak Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2009/714 Esas sayılı dosyasından görülen söz konusu itirazın iptali davasının da davacı aleyhine sonuçlanınca davalı müvekkilinin kötü niyetli tarafın davacı … şirketi olduğu sonucuna vardığını, davacı tarafı dava dışı … şirketinin kendisine fatura ettiği miktara yakın bir miktarda fatura keserek söz konusu … faturasının ödemesinin 2008 yılında yapılmasına rağmen, davalı müvekkilini borçlandırmak için sanki aralarında mal alım satımı varmış gibi gösterildiğini bunun da kalmayan davacı tarafın ¨65.015,76’lik hayali faturaya istinaden davalı müvekkili şirket aleyhine Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile icra takibine girişmiş olduğunu, müvekkili şirkete de söz konusu ibraname ile Bakırköy 2. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2012/320 Esas sayılı dosyası üzerinden dosya borcuna itiraz ettiğini, söz konusu 24/02/2012 tarihli ibraname ile fatura borcunu ödediği müvekkil şirketin daha önce yaptığı ödemelerin ¨15.000,00’lik çek , ¨8.000,00 değerinde kumaş, ¨7.000,00 davacı şirket çalışanına havale ve ¨20.000,00 protokolde bahsettikleri ödeme taraflar arasındaki şifahi sözleşmeye aykırı olduğunu, bu nedenle davalı müvekkiline iadesinin gerektiği, davacı tarafın hayatın olağan akışına aykırı ve hukuki dayanaktan yoksun davasının reddine karar gerektiğini beyan etmiştir. Davacı-Karşı davalı … Ltd. Şti.’nin 29/02/2016 tarihli replik ve karşı davaya cevap dilekçesinde; Davalı yanın davacı karşı davalı müvekkili şirketin hiçbir teklif veya talebi olmaksızın, müvekkili şirket adına ve hesabına Almanya’dan .. isimli firmadan bir tır dolusu alüminyum kağıt getirttiğini, görünürde müvekkil şirketin … şirketi ticari ilişkide bulunmuş gibi bir tablonun ortaya çıktığını söz konusu ürünleri davalıların teslim aldığını, ilerleyen zamanda … firması, alacağını tahsil edemediği gerekçesiyle müvekkili şirkete Bakırköy …Icra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı icra dosyası ile icra takibi yürüttüğünü, müvekkil bu takibe borçlu olmadığı gerekçesi ile itiraz ettiğini, bunun üzerine … firması tarafından müvekkili aleyhine Bakırköy 2.asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2009/714 Esas sayılı itirazın iptali davası açıldığını, bu durum üzerine müvekkil asıl borçlu olan davalılara müracaat ettiğini, kendilerinden borcun … firmasına ödenmesini, kendisinin bu haksız icra takibinden kurtarılmasını istediğini, bu durum üzerine davalıların 15/09/2011 tarihli taahütname ile borcu kabul ettiğini mahkemeye intikal eden bu alacak için görülen davanın müvekkil … Ltd. Şti aleyhine sonuçlanması halinde bütün asıl ve cezai ödemeleri kendilerinin ödeyecekleri,müvekkiline yazılı olarak taahhüt ettiğini, söz konusu davada Bakırköy 2.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2009/714 Esas, 2011/513 Kararın mahkemece davacı olan … Ltd. Şti firması açısından davanın kısmen kabul edildiği, müvekkilin aleyhine bir de icra inkar tazminatına hükmedildiğini, dava aynı dosyada davacı tarafça müvekkili aleyhine yürütülen icra takibinde Bakırköy …İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı icra dosyası ile 23/02/2012 tarihinde müvekkili şirket işyerine … firması tarafından hacze gidildiğini, haciz baskısı altında müvekkilinin ¨120.000,00 değerinde menkul malının haczedildiğini müvekkilinden borcun ödenmesi yönünde taahüt alındığını ve müvekkilinin durumu tekrar icra dosyasının asıl borçluları olan davalılara ilettiğini, davalılarla birlikte alacaklı … firması arasında 24/02/2012 tarihli ödeme protokolü düzenlendiğini, ödemeler boyunca icra dosyasında alacaklı tarafın talepte bulunmayacağı kabul edildiğini, protokol bitiminde davalıların müvekkiline borcu üstlendiklerini, bu borcu kendilerinin ödeyeceğini ve müvekkilinin herhangi bir mağduriyeti olmayacağının birçok kez ifade edildiğini, davalıların borçlarını … firmasına ödenmediğini, müvekkilinin davalılara karşı Bakırköy …İcra Müdürlüğü’nde … Esas sayılı icra dosyası ile icra takibi yürüttüğünü, takip dayanağı protokol ve taahütnameye rağmen davalıların söz konusu icra takibine ve dilekçelerinde ekli belgelerindeki imzaların da kötü niyetli olarak itiraz edildiğini, alacağının asıl borçlu davalılardan tahsil edemeyen … firması 23/05/2012 tarihinde müvekkilinin işyerine gelip daha önce haczettikleri ve ¨120.000,00 muhammen bedel biçilen 50 top likralı kumaşı satmak üzere muhafaza altına alındığını, tüm bu haksız süreç içerisinde müvekkilinin borçlu olmadığını bir paradan dolayı hem haksız yere haciz baskısı yaşadığını resmiyette borç taahhüdü altına girdiğini hem de müvekkilin iş düzeninin bozularak ticari itibarının zarar gördüğünü, müvekkilinin hiç borçlu olmadığı bir borç nedeniyle toplamda ilk aşamada ¨20.000,00 nakit ¨120.000,00 mal olmak üzere toplamda ¨140.000,00 zarara uğradığını, ayrıca müvekkilinin söz konusu malları satmış olması halinde %20 kâr elde edeceğini ancak bu kârdan yoksun kaldığını beyan etmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; “Somut olay değerlendirildiğinde; Davacının davalılar ile yaptığı anlaşma uyarınca, davalıların dava dışı … isimli firmadan bir tır dolusu alüminyum kaplama kağıt ithal ettiği ve bu ürünlerin fiili ithalatını gerçekleştirdiği, resmi kanallardan davacı tarafından ithal edilen ürünlerin bedelinin ödenmemesi üzerine dava dışı … isimli firmanın davacı aleyhine Bakırköy …İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyası üzerinden ilamsız icra takibine giriştiği,davacı tarafından borca yapılan itiraz nedeniyle dava dışı … firmasının itirazın iptali istemi ile Bakırköy 2.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2009/714 Esas sayılı dosyası üzerinden dava açtığı ve dava sonunda mahkemece davacı olan … Ltd. Şti firması açısından davanın kısmen kabul edildiği,yargılama sırasında davalılar tarafından imzalanan 15/09/2011 tarihli taahütname ile icra dosyasındaki borcun üstlenildiği, itirazın iptali kararı sonrasında takibin devam ettiği ve 23/02/2012 tarihinde davacının işyerinde bulunan ve icra müdürlüğü tarafından 120.000,00 değer biçilen 50 top likralı kumaşın haczedilerek borçlu-davacı şirket yetkilisi …’e yediemin olarak teslim edildiği,akabinde 24/02/2012 tarihli ödeme protokolü ile borcun ödemesinin yapılandırıldığı ve davalı şirketin icra dosyasındaki borca kefil olduğu,söz konusu icra takibinin takipsiz bırakıldığı ve Mahkeme kararının da kesinleştirilmediği anlaşılmıştır. Somut uyuşmazlıkta çözümlenmesi gereken temel uyuşmazlık,davacının dava dışı … firması ile davalılar yararına girdiği ticari ilişki nedeniyle maddi bir zararının bulunup bulunmadığı, davacının adresinde yapılan haciz nedeniyle ticari itibarı sarsılan davacı yararına manevi tazminat hükmedilmesinin gerekip gerekmediği, davalı/karşı davacının fazla ödemesinin bulunup bulunmadığı noktalarında toplanmaktadır. İcra müdürlüğüne yazılan yazıya verilen cevapta,haczedilen mallar üzerindeki haczin İİK’nun 106 ve 110.maddeleri uyarınca düştüğünün ve malların 04/01/2013 tarihinde davacı şirket yetkilisi …’e yediemin olarak teslim edildiğinin bildirilmesi üzerine Mahkememizce haczedilen malların değerinin tespiti için keşif yapılmış keşif sonucu verilen bilirkişi raporuna göre davacı tarafından gösterilen kumaşların haczedilen kumaşlar olmadığının bildirildiği, buna göre davacının haczedilen kumaşları haciz düştükten sonra elinden çıkardığı anlaşılmakta olup haciz kalkıp malların mülkiyeti davacıya geçtiğinden davacının maddi zararından bahsedilemeyeceğinden ve davacı rızası ile girdiği bu tür bir ticari ilişkide bu tür bir riskin olabileceğini öngörmesi gerektiğinden davacının davalılar aleyhine açtığı maddi tazminat davasının reddine karar vermek gerekmiştir. Manevi zarar mal varlığında bir azalmayı değil ve fakat kişilik haklarına vaki tecavüz nedeniyle bir kimsenin duyduğu cismani ve manevi acı ve ızdırabı, elemi ve böylece yaşama zevkinde bir azalmayı ifade eder. TBK’nun 58. maddesine göre, şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir denilmiştir. Şahsiyet haklarına saldırıda, manevi tazminat istenebilmesi için TBK’nun 58. maddede belirtilen şartların gerçekleşmesi gerekir. Bu şartlar ise şahsiyet haklarına saldırı olması, saldırının haksız olması, manevi zarara uğranılması, kusurlu olunması ve illiyet bağı bulunmasıdır. (Bkz. Prof Dr. Safa Reisoğlu, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, yirminci baskı, S.202-208) Somut olayda,davacı işyerinde haciz yapılması sebebiyle ticari itibar kaybına uğradığından bahisle manevi tazminat isteminde bulunmuş ise de, bu durumun MK’nın 24 ve BK’nın TBK’nın 58. maddeleri anlamında kişilik haklarının ihlaline neden olacağının kabulü mümkün değildir. Her sözleşmeye aykırılık manevi tazminat gerektirmez.Davalıların verdikleri taahhütnameye aykırı davranarak davacının işyerinde fiili haciz yapılmasına sebebiyet vermişlerdir.Ancak yapılan haczin haksız olduğundan söz etmek mümkün değildir.Çünkü davacı kendi isteği ile davalıların yurt dışından ithal ettiği ürünlerin alımını kendi adına yapmış olup bunun sonuçlarına da katlanması gerekeceğinden davacının manevi tazminat istemi yerinde olmayıp TBK’nın 58. maddesinde öngörülen manevi tazminat şartlarının oluşmadığı anlaşıldığından talebin reddine karar verilmiştir. Davalı … vekili her ne kadar 15/09/2011 tarihli taahütnamede bu davalının şahsen imzasının bulunmadığı şirket adına imza attığını,bu nedenle husumet itirazında bulunmuş ise de,anılan sözleşme incelendiğinde ifadelerin çoğul yazılması, taahhütnamede bu davalının adının bulunması ve şirket kaşesi dışında da ikinci bir imzanın varlığı gözönüne alındığında davalı … vekilinin husumet itirazı yerinde görülmemiştir. Karşı davada, karşı davacı vekili, müvekkili tarafından yapılan ödemelerin iadesini talep etmiş ise de, söz konusu ödemelerin yapılıp yapılmadığının kendi ticari defterlerini sunmaması nedeniyle belirlenemediği gibi,ödeme planı çerçevesinde yapılan ¨20.000,00 tutarındaki ödemenin kim tarafından yapıldığının ödeme planı adlı belgeden açıkça anlaşılamadığı, bu ödemenin kefil sıfatıyla karşı davacı tarafından yapıldığının kabul edilmesi halinde dahi 15/09/2011 tarihli taahhütname kapsamında icra dosyası borcunun üstlenilmiş olması gözetildiğinde bu ödemeyi istemenin mümkün olmadığı, yine aynı şekilde karşı davacı vekili tarafından sunulan ödeme belgelerinde geçen paranın ne amaçla ödendiği belli olmamakla birlikte bu ödemelerin davacıya yapıldığının kabul edilmesi halinde dahi bunun 15/09/2011 tarihli taahhütname kapsamında icra dosyası borcunun üstlenilmiş olması nedeniyle yapılan ödeme olduğunun kabul edilmesi gerektiği ve yapılan ödemelerin ödeme planında belirlenen borç miktarını aşmadığı anlaşıldığından karşı davanın da reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak sonucuna varılarak davaların ayrı ayrı reddine karar verilmiştir. Davacı -karşı davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Davanın tazminat davası olmadığını, taraflar arasında imzalanan 15/09/2011 tarihli taahhütname ve 24/02/2012 tarihli ödeme protokolündeki Taahhütlerinden doğan borcun ödenmesi talepli dava olduğunu, Mahkemece davacının yapılan ithalat işleminden dolayı işyerinden yapılan haciz esnasında kaldırılan malların kendisine iade edilmiş olması karşısında zararı oluşmadığı gerekçesi ile verdiği davanın reddi kararın doğru olmadığını, -Mevcut dosya kapsamı ve talepler dikkate alınarak, mahkemece davacının dava dışı … isimli şirkete ödemek zorunda kaldığı tutar belirlenip davalıların da kabul ettikleri 15/09/2011 tarihli taahhütname ve 24/02/2012 tarihli ödeme protokolündeki taahhütleri kapsamında sorumlu oldukları parasal tutarın belirlenip ona göre karar vermesi gerekirken, hukuki nitelemede hataya düşerek tazminat talebinin zarar oluşmadığı gerekçesi ile reddine karar vermesinin hukuka aykırı olduğundan kararın kaldırılması gerektiğini, -Davacı tarafından iş yerinden haczedilen malların kendisine iade edilmiş olması dosyadaki borçlu olduğu tutarı ödemediği anlamına gelmeyeceğini aksine alacaklıya dosya borcunu tümüyle ödeyip kapattığı için alacaklı vekilince hacizli malları üzerindeki haczin kaldırılarak iadesine muvafakat edildiğini, bu şekilde satış işlemi nedeni ile bütün bedeli ödeyen davacının zararının sayın mahkemece tespit edilip davalıların taahhütleri gereğince sorumlu oldukları göz önüne alınarak tespit edilen tutar üzerinden davalarının kabulüne karar verilmesi gerektiğini bu nedenlerle kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı karşı davacı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; -Dava dilekçesinin konu kısmının karşısında «tazminat» açıklamasına yer verilmiş olduğunu, sonuç kısmında, ” Haksız haciz ve muhafaza işlemi sonucu müvekkilin iş yerinden satışa sunulmak üzere alınan 120.000TL bedelli mal nedeniyle uğradığı zararla ilgili 120.000TL, söz konusu menkul mallar muhafaza altına alınmasaydı müvekkilin bu mallan satması sonucu elde edebileceği fakat malların muhafazası nedeniyle mahrum kaldığı (müspet zarar) malların değerinin asgari %20’si olan 24.000TL’nin, müvekkilin haksız icra takibi haciz/muhafaza işlemleri nedeniyle uğradığı yukarıda anlatılan manevi zarar nedeniyle 30.000TL. manevi zarar olmak üzere, toplamda 174.000TL tazminatın…, davalılardan tahsiline…” karar verilmesinin talep edildiğini, davacının istinaf başvuru dilekçesi ile, talebinin tazminat olmadığı, mahkeme tarafından yanlış niteleme yapıldığı gerekçesi ile değerlendirilmesi talebinin ile iddianın genişletilmesi olduğu, buna muvafakatlerinin olmadığını istinaf başvurusunun usulden ve esastan reddine reddine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Medeni hukuk yargılamasına hâkim olan ilkelerden biri de taleple bağlılık ilkesidir. Bu ilke HMK’nın 26’ncı maddesinde açıkça ifade edilmiştir. Buna göre, hâkim tarafların talepleri ile bağlıdır. Kanunlarda gösterilen sınırlı sayıdaki istisnalar bir kenara bırakılacak olursa talepten fazlasına veya talepten başka bir şeye karar veremez. Fakat hâkimin duruma göre talep sonucundan daha azına karar vermesinin önünde engel yoktur. Taleple bağlılık ilkesi özü itibariyle hâkimin, tarafların talebiyle bağlı olduğunu ifade eder. Taleple bağlılık ilkesinin taşıdığı ilk anlam; tarafın talep etmediği husus hakkında mahkemenin karar veremeyeceğidir. Buna göre tarafın neyi talep edip etmediği ve hâkimin ne hakkında karar verip veremeyeceği dava dilekçesine bakılarak tespit edilir. Bu tespitin konusunu, istenilen hukuki sonuç oluşturur. Bu itibarla hâkimin karar verme sınırı dava dilekçesi ile belirlenmiş olur. Taleple bağlılık ilkesinin taşıdığı ikinci anlam ise tarafın talebinden fazlasına mahkemece karar verilememesidir (HMK. m.26). Taleple bağlılık ilkesine yüklenen bu anlam aynı zamanda 24’üncü maddede ifade edilen “tasarruf ilkesi” ve 25’inci maddesinde yer alan “taraflarca getirilme ilkesi” ile de bağlantılıdır. Nihayet taleple bağlılık ilkesinin bir diğer anlamı ise hâkimin talep edilenin dışında, farklı bir şeye karar verememesidir. Talep edilenden farklı bir şeye karar verememe, dilekçenin talep sonucu kısmı ile verilen hükmün sonuç kısmının karşılaştırılması suretiyle tespit edilir. Taraflarca getirilme ilkesine uygun olarak HMK’nın “dava dilekçesinin içeriği” başlıklı 119’uncu maddesinin 1/e bendinde, “Davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerinin” gösterilmesi gerektiği düzenlendiği gibi “cevap dilekçesinin içeriği” başlıklı 129’uncu maddesinin 1/d bendinde de “Davalının savunmasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerinin” bulunması gerektiği hüküm altına alınmıştır. Görüleceği üzere, davacı dava dilekçesinde talep sonucunu haklı göstermeye yarayan yani davanın temelini oluşturan maddi vakıaları yazmak zorundadır. Aynı ilke uyarınca davalı da cevap dilekçesinde savunmasının dayanağını oluşturan vakıaları bizzat sunmak zorundadır. Böylece davacı iddiasını, davalı da savunmasını somutlaştırmış olacaktır. Uygulamada somut vakıalara dayanmadan davaların açılıp yürütülmesinin önüne geçmek amacıyla HMK’da yeni bir düzenleme yapılmış ve 194’üncü maddenin birinci fıkrasında “Taraflar, dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırmalıdırlar.” hükmüne yer verilmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise somutlaştırma yükünün delillerle ilişkisi ortaya konulmuş ve tarafların, dayandıkları delilleri ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmek zorunda oldukları düzenlenmiştir (HMK. m. 119/2). Somut olay madde düzenlemeleri çerçevesinde değerlendirildiğinde, davacının dava dilekçesi içeriğinde vakıaları anlattığı ve talep sonucu olarak sadece haksız haciz nedeniyle uğranmış zararların talep edildiği, dava dilekçesi incelendiğinde ödenme yapıldığı iddia olunan 20.000 TL nakit yönünden ” bu husustaki talep hakkımız ileride talep edilmek üzere ayrıca saklı tutulmaktadır ” denilerek, bu hususunun dava konusu edilmediğinin açıkça kendi ifadeleri ile de yazılmış olduğu, bu sebeple istinaf istemi olarak öne sürülen hukuki niteleme ile aykırı karar verildiği iddiasının yerinde olmadığı, Mahkemece talep sonucu ne ise ona göre karar verildiği, hukuka aykırı bir niteleme yapılmadığı, davacının dava dilekçesinin içeriğinde de kendi beyanları ile istinaf istemi yapılan hususların dava konusu edilmediğinin ayrıntılı olarak yazıldığı, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, ilk derece mahkemesi hakiminin objektif, dosyadaki verilerle çelişmeyen tespitleri ile karar gerekçesine ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleriyle sınırlı olarak ve resen kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucu, ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacı karşı davalı vekilinin yerinde görülmeyen tüm istinaf nedenlerine ilişkin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 03/10/2017 tarih ve 2013/60 E., 2017/742 K. sayılı kararına karşı davacı karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 59,30 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 27,90 TL harcın davacı karşı davalıdan tahsiliyle Hazineye GELİR KAYDINA, 3- Davacı karşı davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderinin üzerinde BIRAKILMASINA, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 5- Davacı karşı davalı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 30/09/2021