Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/486 E. 2021/610 K. 03.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/486 Esas
KARAR NO: 2021/610
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 23/11/2017
NUMARASI : 2014/2360 E., 2017/1210 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 03/06/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili dava dilekçesinde ve özetle; Müvekkili ile davalı üretici şirket arasında akdedilmiş 31/05/2013 tarihli ve 5 yıl süreli bayilik sözleşmesi olduğunu, sözleşme ile davalı … San. ve Tic. A.Ş tarafından üretimi yapılan, ürettirilen ve ithal edilen sözleşme konusu ürünler bazında münhasır olarak Marmara Bölge Bayiliğinin üstlenildiğini, sözleşmenin 2. maddesinde … tarafından sağlanan ürünlerin münhasır dağıtım sistemi esaslarına göre belirlenmiş bayinin yani müvekkili şirketin satışının ve dağıtımının yapılmasıyla ilgili esas ve şartların belirlendiğini, tek satıcılık sözleşmesi olarak da belirtilen bayilik sözleşmelerindeki münhasırlığın sözleşmenin doğası gereği olduğunu, aksine düzenleme olmadıkça sözleşmede yazılı hüküm olmasa dahi bayinin kendi bölgesinde münhasır satıcı olduğunun kabul edildiğini, bu sözleşmelerde üreticinin tek satıcının bölgesine kendisinin doğrudan satış yapmama ve üçüncü kişilere de doğrudan satış tekeli yapmamanın üstlenildiğini, bu taahhütlerle tek satıcıya basit satış tekeli tanınmış olduğunu, taraflar arasındaki sözleşmenin bayi için aylık iskonto uygulamasının kabul edildiğini, 6. maddede rekabet etmeme yükümlülüğünün düzenlendiğini, taraflar arası imzalı bayilik sözleşmesinin, genel itibariyle tek taraflı … lehine düzenlemelerle dolu olduğunu, bu düzenlemelerin sözleşmeler hukukunda egemen olan karşılıklılık esasını bertaraf edemeyeceğini, davalı … şirketinin, sözleşmenin akdinden sonra taahhüt ettiği indirimleri yapmadığını, sonrasında ise müvekkilinin inhisarı bölgesine müvekkiline verdiğinin altında fiyatlar ile satışa başladığını, davalı firmanın müvekkilinin inhisarı bölgesine doğrudan ve düşük fiyatlı satışlar nedeniyle müvekkilinin müşteri portföyünde bulunan kişi ve kuruluşlar ile ilişkilerinin bozulduğunu, yüksek fiyattan satış yaptığı gerekçesi ile hem müşterilerini hem de müşterilerinin güvenini kaybettiğini, davalı şirketin müvekkiline verdiği fiyatın dahi altında fiyatlarla doğrudan satışa başladığı için müvekkilinin bu fiyatlarla mücadele edemediğini, müşterilerinin aynı ürün için daha düşük fiyat veren davalı firma ile alışverişe başladıklarını, yapılan satışların, müvekkilinin kesilen fatura değerinin %20-25 altında yapıldığını, davalının doğrudan satış yapılan firmaların tamamının, davalı şirketin ticari defterlerinin, ticari yazışma ve kayıtların, vergi dairesine verilen beyannamelerin. BA ve BS formlarıyla tespitinin mümkün olduğunu, taraflar arasındaki ticari ilişkiden kaynaklanan toplam 35.796.69 TL’lik alacak talebinde bulunulduğunu, müvekkilinin bu talep üzerine elinde kalan … ürünlerini davalıya iade ederek borcunu kapattığını, davalı firmanın ısrarları üzerine, dağıtımda kullanılmak üzere 2 adet araç satın almak zorunda kaldıklarını, satış ve dağıtım için aldırılan bu araçların davalının müvekkilinin bölgesine yıkıcı fiyatlandırma ile yaptığı satışlar sebebiyle uzun süre atıl vaziyette depoda beklediğini, 3 Aralık 2014 tarihinde birisinin satılarak kredi borcunun kapatıldığını, diğerinin de bir an önce satılarak kredi borcunun kapatılacağını, müvekkilinin yaklaşık 20 yıldır büyük emeklerle kurduğu müşteri portföyünü davalı firmanın haksız davranış ve uygulamasıyla kaybettiğini, ticari itibarını, saygınlığını, piyasada kendisine olan güveni kaybettiğini, … firması aleyhine Rekabet Kurumu’na başvurulduğunu, sözleşmenin 12. maddesinde haksız ve tek taraflı şekilde zorunlu olarak istenilen … Maslak Şubesi’nin 50.000 TL bedelli kesin ve süresiz teminat mektubunun davalı firmaya verildiğini, dolayısıyla ihtiyari tedbir kararı verilmesini, ayrıca ticari ilişkinin güvencesi olarak …. Bebek Şubesi’nin 31.01.2015 tarihli Çek No: …. 45.000 TL bedelli ve …, Bebek Şubesi’nin 28.02.2015 tarihli. Çek No: …. 45.000 TL bedelli çekler üzerinde de ihtiyati tedbir kararı verilmesini ciro ve ödeme yasağı karan verilmesini, sözleşmenin haklı feshinin kabulü, maddi ve manevi tazminat verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde ve özetle; Taraflar arasında imzalanmış 31.5.2013 tarihli bir bayilik sözleşmesi olmadığını, davacının dosyaya sunduğu bayilik sözleşmesinin aslını dosyaya sunmasının gerektiğini, davanın esasına girilmeden davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, davacı tarafından Beşiktaş … Noterliğinden keşide edilen 30.10.2014 tarihli ve … yevmiye numaralı ihtara verilen 21.11.2014 tarih ve … yevmiye numaralı İzmir … Noterliğinden keşide edilen ihtarla verilen cevapta da akdi ilişkinin reddedildiğini, davacı tarafın, müvekkil şirketin mal sattığı bir şirket olduğunu, taraflar arasında tanımlanmış bir ticari ilişki olmadığını, davacı şirketin yazdıklarına bakıldığında, köpek maması satışında Türkiye’nin en büyük gelir grubuna ve nüfusuna sahip Marmara bölgesinin en büyük şirketi olduğunun sanıldığını, ancak bunun gerçek olmadığını, sosyal güvenlik kurumu kayıtları incelendiğinde iki çalışanı olan bir şirket olduğunu, müvekkil şirketin mallarının satılması için aldıkları bir araç olmadığını, bu şirket ile müvekkil şirket çalışmadan iki aracın olduğunu, bu araçların modellerinin eskimesi nedeniyle iki araç satıldığını ve bankada kredi kullanılarak yine iki araç alındığını, davacı şirketin İtalyan firması Yalpet’in kedi köpek mamaları ile kedi köpek taşıma ürünlerinin satışını yaptığını, davacının sunduğu sözleşmenin 6. Maddesinde … haricinde başka bir firmaya ait rakip malların teşhirinin pazarlanmasının ve satışının yapılmayacağının taahhüt edildiğini, sözleşmenin 17.7 maddesinde … sözleşme yükümlülüklerini yerine getirmemesi durumunda bayi tarafından makul bir süre önceden yazılı bildirim yapılması ve hatanın düzeltilmemesi durumunda bayinin sözleşmeyi haklı nedenle fesih hakkının olabileceğini, müvekkili şirketin davacı şirketçe verilen malın karşılığı olarak 50.000 TL teminat mektubu aldığını, ancak kendilerine iade ettiğini, davacının davasının reddine karar verilmesini talep etmiştir.İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; “Dava, taraflar arasında düzenlenen sözleşmeye aykırılık nedeniyle, sözleşmenin haklı feshinin kabulü, maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir…Ancak davacının 100.000 TL’ lik talebinin dilekçe anlatımları itibariyle mahrum kalınan kara ilişkin olduğu, ayrıca menfi zararın ispatına yönelik herhangi bir bilgi veya belge sunulmadığı dikkate alınarak 100.000 TL’ lik maddi zarar isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.Manevi tazminat isteminin incelenmesinde ise, davalının, sözleşmenin ihlalinde kusuru olduğunun kabulü halinde dahi, sözleşmeye konu ürünleri münhasır yetkili dışında firmalara satış eyleminin, hukuka aykırı olarak kişilik haklarına saldırı olarak değerlendirilemeyeceği dikkate alınarak şartları oluşmadığından manevi tazminat isteminin reddine” karar verilmiştir.Davacı … vekilinin istinaf dilekçesinde özetle;-Taraflar arasında tek satıcılık sözleşmesi olduğunu ve ihlali durumunda üreticinin doğrudan satış yasağı ile ilgili olarak Yargıtay 19.HD’nin, E. 2001/2685 – K. 2001/6382 ve 11.10.2001 tarihli kararında ; “Tek satıcılık sözleşmesi ile yapımcı (davalı) mamüllerin tamamını veya bir kısmını belirli bir bölgede inhisari olarak satmak üzere tek satıcıya gönderme yükümlülüğünü üstlendiğinden, aksi kararlaştırılmadıkça davalının, tek satıcı olan davacının sözleşme bölgesinde doğrudan satış hakkı yoktur. Davacı, satış yapmama yükümlülüğünü ihlal eden davalıdan tazminat isteyebilir.” (Yargıtay 19.HD’nin 11.10.2001 tarih ve E.2001/2685 – K. 201/6382 sayılı kararı) kararına göre üreticinin bayinin bölgesine satış yasağının ihlalinin tazminatı gerektirdiğinin kabul edildiğini,-Sözleşmenin 9. md. ile Bayi için aylık iskonto uygulaması kabul edildiğini, 6. md. ile Rekabet Etmeme Yükümlülüğü düzenlenerek davacının davalı Patimax’a bağımlı kılındığını anacak davalının sözleşmedeki indirimleri yapmadığını ve sonrasında ise piyasanın daha altında fiyatlar ile satışa başladığını, ticari defterler başta olmak üzere diğer ilgili kayıtlar üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi ile de davacının zarara uğradığı, uğratıldığının ortada olduğunu, Davalı …in, müvekkillerinin münhasır bayilik hakkını ihlal etmekle kalmadığını, müvekkiline verdiği fatura değerinin daha altında satış yaparak müvekkilinin müşterilerini çaldığını ve ayrıca müşterilerinin müvekkiline olan güvenini kaybetmelerine de sebep olarak maddi zararı kadar ticari itibarını da zarar verdiğini, bu nedenle sözleşmenin feshedildiğini, ihtarname ile taraflar arasındaki akdi ilişkinin inkâr edildiğini ancak akdi ilişkinin inkârına rağmen taraflar arasındaki ticari ilişkiden kaynaklanan toplam 35.796,69.TL alacak talebinde bulunulduğunu, ve davacının bu talep üzerine elinde kalan … ürünlerini davalıya iade ederek borcu sıfırladığını, müvekkillerinin zararının tazmini başta Borçlar Kanunu olmak üzere Ticaret Kanunu, Medeni Kanun ve diğer ilgili yasal mevzuattan kaynaklandığını, BK’nun, Haksız rekabet başlığı altında düzenlenen MADDE 57’ye göre müvekkillerine karşı yürütülen davranışların dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, sonuç itibariyle davalı şirketin bahse konu sözleşmeye aykırı davrandığını, davalının bu ihlali nedeniyle müvekkillerinin zararı doğduğunu, Mahkemece müspet- menfi zarar ayrımına giderek hatalı değerlendirme yapıldığını, manevi tazminat talebimiz yönünden ise Davalının haksız rekabeti ile müvekkilimizin şirketin ticari itibarı ve piyasada kendisine duyulan güveni yok olduğunu, Yargıtay 4.HD’nin 24.9.2001 tarih ve E. 2001/4164 – K. 2001/8421 sayılı kararında tüzel kişilerin de ticari itibar ve onurunun zarar görmesi durumunda manevi tazminat talep edilebileceğine işaret edildiğini, sözleşmeye konu ürünleri münhasır yetkili dışında firmalara satış eyleminin, hukuka aykırı olarak kişilik haklarına saldırı olarak değerlendirilemeyeceğine ilişkin hükmün usul ve yasaya aykırı olduğunu, kararın kaldırılmasını, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması ile yeniden yapılacak inceleme neticesinde esas hakkında taleplerimiz doğrultusunda davalarının kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 355. maddesi gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Taraflar arasındaki sözleşmenin haklı nedenle feshedildiği konusunda uyuşmazlık bulunmadığı, sözleşmenin haklı feshi nedeniyle davacının talep edebileceği tazminatın ne olduğu konusunda uyuşmazlık olduğu görülmüştür. Burada davacının istediği tazminatın dava dilekçesi içeriğinden tam olarak anlaşılamamış olması nedeniyle ikili değerlendirme yapılması gerekmektedir. 1- Menfi-müspet zarar yönünden yapılan değerlendirme;Türk Borçlar Borçlar Yasasının 112. maddesine göre alacaklının, borçludan borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi nedeniyle tazminat isteyebilmesi için, bu yüzden bir zarara uğramış olması gerekir. Sözleşmeden kaynaklanan zarar müspet zarar olacağı gibi, menfi zarar da olabilir.Müspet zarar; borçlu edayı gereği gibi ve vaktinde yerine getirseydi alacaklının mameleki ne durumda olacak idiyse, bu durumla eylemli durum arasındaki farktır. Diğer bir anlatımla, müspet zarar, sözleşmenin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesinden doğan zarardır: kuşkusuz kâr mahrumiyetini de içine alır.Borcun yerine getirilmesinin kusurla olanaksız hale gelmesinde, temerrüde düşen borçludan, gecikmiş ifa ile birlikte gecikme dolayısıyla tazminat istenmesinde yahut borçlunun temerrüdü halinde ifadan vazgeçilip, ifa yerine tazminat istenmesinde ve sözleşmenin olumlu biçimde ihlalinde, müspet zararın giderimi söz konusu olur. (Prof. Dr. H. Tandoğan Türk Mesuliyet Hukuku 1961 s. 426 vd.).Türk Borçlar Kanununun 125. maddesi, sözleşmelerde borçlunun temerrüdü sonucu borç yerine getirilmemişse alacaklıya üç yetki tanımıştır. Alacaklı her zaman için ifa gecikme tazminatı isteğinde bulunabilir; derhal ifadan vazgeçip müspet zararının tazminini isteyebilir veya ifadan vazgeçip akdi fesheder ve menfi zararını isteyebilir. Müspet zarar, alacaklının ifadan vazgeçerek zararının tazminini istemesi halinde söz konusu olur.Bu durumda sözleşme ortadan kalkmamaktadır, yalnız alacaklının ifaya ilişkin talep hakkının yerini müspet zararının tazminine dair talep hakkı alır. Burada sözleşmenin feshedilmesinden değil borcun ifa edilmemesinden doğan zararın söz konusu olduğu gözardı edilmemelidir. Menfi zarar ise, uyulacağı ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan zarardır. Başka bir anlatımla sözleşme yapılmasaydı uğranılmayacak olan zarardır. Menfi zarar borçlunun sözleşmeye aykırı hareket etmesi yüzünden sözleşme hüküm ifade etmemesi dolayısıyla ortaya çıkar (Tandoğan, age., s. 427). Bu husus Borçlar Kanununun 108. Maddesindeki düzenlemeden kaynaklanmıştır: burada alacaklının sözleşmenin hükümsüzlüğünden kaynaklanan zararının tazmini söz konusudur. Çünkü sözleşme fesih edilerek hükümsüz olduktan sonra tekrar sözleşmeye dayanarak borcun ifa edilmemesinden doğan zarardan söz edilemez; istenilecek zarar menfi zarardır. Bu tür bir zarar ayrımı, sözleşme sorumluluğunda söz konusu olmaktadır. Genel olarak menfi zarar; sözleşmenin kurulmamasından veya geçerli olmamasından, müspet zarar ise; ifa edilmemesinden doğan zararı ifade eder (Prof. Dr. Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 8. Baskı, s.482). Menfi zarar, sözleşmenin feshi halinde istenebilir. Sözleşmenin feshi halinde müspet zarar istenemez. Bunun sonucu olarak, aynı davada hem menfi zarar hem de müspet zarar talep edilemez. Mahkemece anılan bu hususlar gözetilerek müspet zarar mahiyetindeki mahrum kalınan kazanç kaybına hükmedilmemesi usul ve yasaya uygun olup davacı vekilinin bu yöndeki istinaf talebinin reddine karar vermek gerekmiştir. (Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 28/01/2016 tarih ve 2015/8632 Esas, 2016/1107 karar sayılı içtihadı)2- Denkleştirme tazminatı yönünden yapılan değerlendirme;Genel olarak portföy tazminatı, acentelik sözleşmesi sona erdikten sonra, bu ilişkinin devamı boyunca acentenin kişisel gayretiyle yarattığı müşteri çevresinden müvekkilinin halen yararlanması, acentenin ise yararlanmaması nedeniyle uğradığı kaybın karşılığıdır. Davacı taraf dava ve istinaf delikçesinde müşteri çevresinin kaybedilmesi nedeniyle zarara uğradığını ve zararın giderilmesi gerektiğini talep etmiştir. 6102 sayılı TTK’nın 122. maddesinde açıkça denkleştirme istemi olarak tanımlanan, doktrinde de genel olarak portföy tazminatı olarak da ifade edilen bu tür tazminat, mülga 6762 sayılı TTK’da açıkça düzenlenmemiştir.Uyuşmazlıkta sözleşmenin fesih tarihi itibariyle uygulanması gereken 6102 sayılı TTK.nın 122. maddesine göre ise; acentelik sözleşmesinin sona ermesinde acentenin kusurunun bulunmaması koşuluyla; acentenin bulduğu yeni müşteriler sayesinde sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra da önemli menfaatler elde etmesi, acentenin, sözleşmenin sona ermesine bağlı olarak işletmeye bağlı müşterilerle yapılmış veya yapılacak olan işler dolayısıyla sözleşme devam etmiş olsaydı elde edeceği ücreti talep etme hakkını kaybediyor olması ve somut olayın özelliklerine göre denkleştirme isteminin karşılanmasının hakkaniyete uygun düşmesi hallerinde denkleştirme tazminatı istenebilir.TTK’nın 122/5 maddesi uyarınca; TTK’nın 122. maddesi hükmü, hakkaniyete aykırı düşmedikçe tek satıcılık ile benzeri diğer tekel hakkı veren sürekli sözleşme ilişkilerinin sona ermesi hâlinde de uygulanacaktır. Görüldüğü üzere portföy tazminatı istenebilmesi için; Tek satıcılık sözleşmesinin, üreticinin haklı bir nedenle sözleşmeyi feshi halinden başka bir nedenle sona erdirilmesi gerekir. Tek satıcının sözleşmenin ifası sırasında sözleşmeye konu ürünün markanın yayılmasına katkıda bulunarak müşteri çevresini oluşturması veya önemli ölçüde geliştirmesi gerekir. Sözleşmenin sona ermesinden sonra, tek satıcı tarafından oluşturulan veya önemli ölçüde geliştirilen müşteri çevresinden üreticinin yararlanmaya devam etmesi gerekir. Tek satıcının sözleşme sonrasında kendisinin oluşturduğu veya önemli ölçüde geliştirdiği müşteri çevresinden artık yararlanamaması gerekir.Somut olayda davacı, davalının tanınmış marka değeri ve piyasadaki hakim konumu nedeniyle; davacının, kendi çabasıyla yeni müşteriler kazandığını, müşteri kitlesinin marka değeri nedeniyle değil, kendi pazarlama ve tanıtım faaliyetleriyle oluşturulduğunu kanıtlaması gerekmektedir ki, bu hususta dosyada somut deliller bulunmamaktadır. Bu durumda denkleştirme tazminatına da hükmedilmeyeceği anlaşılmıştır.3- Manevi tazminat yönünden yapılan değerlendirme;Haksız rekabet TTK’nın 54. Maddesinde rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar olarak tanımlanmıştır. Haksız rekabet kuralları, rekabet hakkının dürüstlük kuralları çerçevesinde kullanılmasını sağlamak ve rekabet hakkının kötüye kullanılmasını engellemek amacı ile sevk edilen kurallardır. 55. Maddede haksız rekabet oluşturan başlıca haller belirtilmiş olup haksız rekabet halleri genel olarak belirtilmiş sınırlama getirilmemiştir. Dürüstlük kuralına aykırı olarak ekonomik düzeni bozan, ekonomik düzenin aktörleri aleyhine sonuçlar doğuran hareket ve fiiller haksız rekabet olarak görülmüştür.Yine mahkeme gerekçesinde belirtildiği üzere, davalı tarafından satışa sunulan ürünler orjinal ürünler olup bu ürünlerin davalı tarafça satışa arz edilmesi yasaya aykırı değildir. Davalı şirketin bu eylemi “akde aykırılık” olup, BK’nun 49.maddesinde yazılı manevi tazminatın koşulları bulunmamaktadır. Mahkemece manevi tazminat isteminin reddine karar verilmesinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Bu nedenle davacının istinaf sebepleri yerinde değildir. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, ilk derece mahkemesi hüküm ve gerekçesinde davacı vekilinin istinaf nedenlerinin ayrıntılı olarak karşılandığı, yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 23/11/2017 tarih ve 2014/2360 E., 2017/1210 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 59,30 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 27,90 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye GELİR KAYDINA, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderinin üzerinde BIRAKILMASINA,4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,5- Davacı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 03/06/2021