Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/480 E. 2021/520 K. 29.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/480 Esas
KARAR NO: 2021/520
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 09/11/2017
NUMARASI: 2014/303 E., 2017/938 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 29/04/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; Müvekkili şirket ile davalı şirket arasında 10/01/2010 tarihinde 3 yıl süreyle geçerli olmak üzere distribütörlük sözleşmesi imzalandığını, bu sözleşme uyarınca müvekkili şirketin dağıtıcı, davalı şirketin ise imalatçı olarak tayin ve tespit edildiğini, dağıtıcı konumda bulunan müvekkili şirketin bu sözleşme ile davalı şirket tarafından imal edilen ve distribütörlük sözleşmesinin ek-2 başlıklı ekinde yer alan motorlu yat (tekne ) niteliğindeki 7 farklı modeldeki ürünü, sözleşmenin ek-1 başlıklı ekinin 1.3 başlığında belirtilen Türkiye bölgesinde kendi çabaları ile ulaşarak tayin ve tespit edeceği her türlü gerçek şahsın ve tüzel kişiliğe pazarlanan ve satışını yapmak konusunda münhasır tek yetkili satıcı olarak yetkilendirildiğini, tek yetkili satıcılık ilişkisini düzenleyen işbu sözleşmenin ilgili hükümleri uyarınca imalatçı konumunda olan davalı şirketin, sözleşmenin Ek-2 başlıklı ekinde yer alan motorlu yat ürünlerini, yalnızca ve yalnızca müvekkili şirket tarafından tespit ve tayin olunan nihai alıcılara satılmak üzere imal edip, müvekkili şirketin de distribütör olarak bu ürünlerin nihai alıcılara satılmasını sağlamayı taahhüt ettiğini, imalatçı olan davalı şirketin, müvekkili tarafından tayin edilen nihai alıcılara satılmak üzere yalnızca münhasıran müvekkili şirketin yapacağı satışları, distribütörlük sözleşmesinin son sayfasında bulunan 2010 yılı fiyat listesi ve bayi indirimleri başlıklı ekinde yer alan 01/01/2010 tarihinden itibaren geçerli olacak belirlenmiş olan satış fiyatları üzerinden, satılacak ürün modeline göre, tespit edilen indirim yüzdeleri doğrultusunda ( %20 , %23 , %25 ) yapılacak indirim ile yapmaya kabul ve taahhüt ettiğini, davalı şirket tarafından sözleşme konu ürünlerin fiyat listeleri üzerinden belirlenen bu indirim yüzdelerinin müvekkili şirketin distribütörlük geliri olarak yer aldığını, acentelik ilişkisinden farklı olarak, tek satıcılık sözleşmesinde üretici ile tek satıcının alıcıları arasında doğrudan bir satış sözleşmesi olmadığını, bunun sonucu olarak, tek satıcının geliri provizyon değil, aksine üretici tarafından kendisine sağlanan indirim yani tek satıcının malları üreticiden satın aldığı bedel ile kendi alıcılarına sattığı bedel arasındaki farktan oluştuğunu, bu göre müvekkilinin gelirinin malları üreticiden satın aldığı bedel ile kendi alıcılarına sattığı bedel arasında farktan ibaret olduğunu, ancak distribütörlük sözleşmesinin davalı şirket tarafından 7/4/2011 tarihinde gönderilen fesih ihbarı ile gerçeğe aykırı gerekçeler ile feshedildiğini, ilgili fesih ihbarında “ilk sözleşme yılı içinde 2.5 milyon Euro bedelli sipariş , satın alma ve satış hedefine ulaşacağımız taahhüt edildiği halde belirtilen dönemde bu hedefe ulaşılamamıştır. Bu nedenle sözleşmenin 5.2 ve diğer ilgili maddeleri uyarınca taahhüt edilen asgari hedeflere ulaşamamış olmanız nedeniyle sözleşmenin tek taraflı olarak ve haklı nedenlerle feshedildiği” nin ifade edildiğini, fesih nedeni sayılan, asgari satın alma hedefine ulaşılamamış olması şeklindeki gerekçenin gerçeğe aykırı ve dayanaksız olduğunu, çünkü müvekkili şirketin distribütör olarak tayin edildiği ilk sözleşme yılı içerisinde Türkiye’de mukim olan Türk alıcılara Türkiye bölgesinde yapılan bir çok satış bulunduğunu, müvekkili şirketin tek satıcı olarak tayin olunduğu 10/01/2010 tarihinden itibaren üretici firma tarafından bir çok satış gerçekleştirildiğini, fakat satışlara ait fatura ve belgeler incelendiğinde, bu satışların bir çoğunun distribütörlük sözleşmesi uyarınca müvekkili şirkete tanınmış olan münhasırlığın davalı şirket tarafından delinmesi ve ihlal edilmesi yoluyla davalı şirket tarafından Türkiye bölgesindeki alıcılara doğrudan satıldığını, böylelikle distribütör olan müvekkili şirketin kendisine sözleşme ile ayrıcalık olarak tanınmış olan ve hakkı olan kâr gelirlerinden mahrum kalmasına neden olunduğunu, bu satışlardan bir tanesini bile tek başına müvekkili şirketi asgari alım hedefini sağlamaya yeterli olduğunu, davalı şirketin bu eylemleri nedeniyle müvekkili şirketin hak etmiş olduğu ve tekne başına davalı şirket tarafından yapılması yükümlenen indirim tutarı kadar olan geliri elde etmesine de engel olduğunu, Müvekkili şirketin fiili olarak mahrum kaldığı kâr tazminat tutarları bakımından yapılan satışlar değerlendirildiğinde; a) Müvekkili şirketin distribütör olarak “…” isimli alıcıya yapmış olduğu satışta 05/5/2010 tarihli “… Tekne Üretim ve Satış Sözleşmesi” isimli satış sözleşmesinden görüleceği üzere davalı şirket tarafından üretilen … modelli teknenin alıcı … isimli şirkete yapılan satış sürecinde müvekkili şirketin birebir yer aldığını, bu teknenin 2010 yılı ürün fiyatının 795.000 Euro olduğunu, alıcıya özel bir indirim yapıldığını 700.000 Euro bedel karşılığında satıldığını, davalı şirket tarafından yapılan satışlarda öncelikle … AŞ nin ilgili tekneyi yine şirketi olan … Ltd Şti ‘ye sattığını daha sonra da … Ltd Şti tarafından ilgili teknenin aynı tarihte … şirketine satıldığını, yapılan satışlarda satışın Türk menşeli alıcıya yapılmış olduğu halde sanki ihraç edilmiş gibi satıldığını, bunun nedeninin ise, şirketin imal ettiği yatların/teknelerin yapımında kullanılmakta olan malzemelerin çoğunluğunun yurt dışından ihraç kaydı ile satın alınmış olmasından kaynaklandığını, ihraç kaydı ile satın alınan malzemelerin kullanılmasıyla üretilen tekneleri doğrudan ihraç ediliyormuş gibi satıldığını ve böylelikle davalı şirketin bir takım vergi yükümlülüklerinden kurtulduğunu, hem de tekneyi satın alan alıcının bu tekneyi Türk Gemi Sicili’ne değil de vergisel açıdan daha elverişli olan sicillere tescilini sağladığını, bu teknenin satışı ile ilgili olarak müvekkili şirket tarafından tek satıcı olarak gerçekleştirilen işbu satış kapsamında 7/5/2010 tarihli satış protokolü uyarınca müvekkili şirkete 87.500 Euro bayi komisyonu ödeneceğinin kararlaştırıldığını, ancak bu bedelin ödenmediğini, bu satışla ilgili olarak 2010 yılı fiyat listesinin 700.000 Euro olup %25 indirimle alınıp satıldığında müvekkili şirketin karının 175.000 Euro olmasına rağmen kararlaştırılan rakamın 87.000 Euro olduğunu, b) Müvekkili şirketin tek yetkili satıcı olduğu halde davalı şirket tarafından müvekkilinin münhasırlığının ihlal edilmesiyle … AŞ isimli alıcıya gerçekleştirilen satış irdelendiğinde , müvekkili şirket tarafından tayin ve tespit olunan … AŞ isimli nihai Türk alıcıya müvekkili şirketin münhasırlığının ihlal edilerek davalı şirket tarafından doğrudan gerçekleştirilen 22/10/2010 tarihli satış bulunduğunu, müvekkili şirkete hiç haber verilmeden davalının bu satışı gerçekleştirdiğini, davalı şirket tarafından düzenlenen 7/10/2010 tarihli 2 adet müşteri kabul formunun Türkçe tercümesinin incelenmesinde müşteri kısmında yer alan … – … isimli firmanın Türk şirketi olduğunu satışa konu teknenin ismininde Baraka olduğunu , davalı tarafından müvekkilinin münhasırlık hakkının ihlal edilerek … Nakliyatı AŞ isimli şirkete satılan … isimli teknenin modelinin … olduğunu sözleşmeye göre bu tekne bakımından belirlenmiş olup 2010 yılı fiyatının 6.000.000 Euro olduğunu müvekkili şirketin indirimli fiyatı ise %20 üzerinden 4.800.000 Euro olduğunu, kabul ve teslim protokolünde alıcı adına …’nın imzasının olduğunu, bu teknenin asıl sahibinin … AŞ nin bünyesinde yer aldığı … Holding AŞ şirketler grubunun kurucusu ve sahibi … olduğunu, davalı şirketin bu tekneyi ihraç ediyor gibi sattığını, davalı şirketin bu tekneyi önce … Ltd Şti, daha sonra da bu limited şirketin tekneyi … AŞ ‘ye sattığını , kabul anlamına gelmemek koşuluyla … AŞ isimli Türkiye bölgesinde mukim nihai alıcının müvekkili şirketin çabası ile kain olunmamış olsaydı dahi davalı imalatçının doğrudan bu satışı yapmış olması nedeniyle münhasırlığın ihlal edildiğini, çünkü imalatçının kendisine gelen talebi dağıtıcı konumunda olan müvekkili şirkete iletmekte yükümlü olduğunu, tek satıcılık sözleşmesinin niteliği gereği üreticinin sözleşme bölgesinde doğrudan satış yapmasının , sözleşmede açıkça kararlaştırılmadıkça yasak olduğunu, kendine gelen talepleri tek satıcıya iletmekle yükümlü olduğunu, bu yapılan satışla müvekkilinin distribütörlük gelirini engellendiğini, davalının bu ihlali nedeniyle müvekkilinin tazminat alacağının doğduğunu, tazminatın miktarının da tek satıcının elde edeceği alım satım bedeli arasındaki farktan masraflar çıkarılmak suretiyle bulunması gerektiğini, … modelindeki teknenin 2010 yılı satış fiyatının 6.000.000 Euro olup %20 oranında müvekkilinin engellenen gelirin 1.200.000 Euro olduğunu, c) Davalı şirket tarafından münhasırlığın ihlal olunduğu bir diğer satışın 21/07/2010 tarihinde … Ltd isimli şirkete satılan … modelindeki tekne olduğunu, bu teknenin sözleşmede kararlaştırılan 2010 yılı satış fiyatının 2.380.000 Euro olduğunu, davalının bu tekneyi 1.617.450 Euro bedelle düşük fiyata sattığını, sözleşmeye göre bu teknenin müvekkiline 2010 yılı fiyatından %23 indirimle satılması gerektiğini böylelikle müvekkilinin elde edeceği karın 547.400,00 Euro olduğunu ve bunun davalının tahsili gerektiğini, d) Diğer satışın … modelindeki teknenin 15/4/2010 tarihinde … isimli şirkete yapıldığını, bu teknenin 2010 yılı satış fiyatı 2.180.000 Euro olduğunu, indirimli alış fiyatının %23 üzerinden 1.678.600 Euro olup müvekkilinin engellenen karının 501.400 Euro tutarında olduğunu, böylelikle belirlenen 4 satıştan dolayı toplam müvekkilinin 2.336.300 Euro kar kaybına uğradığını, bu kapsamda şimdilik bu satışlardan dolayı 5.000 Euro talep ettiklerini ayrıca taraflarınca tespit olunamayan defter ve belgelerin tetkiki neticesinde ortaya çıkacak satışlardan dolayı mahrum kalınan kar kapsamında şimdilik 1.000 Euro kar kaybı talepleri bulunduğunu, Müvekkilinin karşılıksız kalan yatırımlar nedeniyle de tazminata hak kazandığını buna göre, distribütör atandıktan sonra sözleşmeye uygun olarak tam ve eksiksiz ifa etmek adına bir çok yatırım yaptığını, bu kapsamda satış ofisi kiraladığını, bu kira sözleşmesinin üç yıl yapıldığını kira bedelinin 104.000 USD olduğunu bunun yanında davalı şirket lehine bir çok reklam ve tanıtım yaptıklarını, bu kapsamda şimdilik 5.000 TL tazminat talep ettiklerini, Müvekkili şirketin denkleştirme tazminatı alacağının bulunduğunu, bu istemin tek satıcının pazarın , malları için uygun hale getirmeye yönelik faaliyetin karşılığı olduğunu, üreticinin sözleşmenin sona ermesinden sona da yararlanmaya devam edeceği ticari değeri denkleştirilmesi gerektiğini, bizzat tek satıcı tarafından yaratılan ve üreticiye devredilen müşteri çevresinin avantajlarından tek satıcının yararlanamayacak olması nedeniyle ödenen ek bir karşılık olduğunu, müşteri çevresi yaratmak suretiyle üretici yararına bir edim ifa edildiğini, denkleştirme talebinin , acente veya tek satıcı gibi bağımsız tacir yardımcılarının devamlılık gösteren sözleşme ilişkilerine bağlı olarak, temsilciliğini veya dağıtımını yaptığı ürün nedeniyle kurduğu müşteri çevresinin , sözleşmesinin sona ermesi yüzünden kaybetmesi sonucunda uğradığı zarar ile aynı müşteri çevresinden üreticinin sözleşmenin sona ermesinden sonra da yararlanmaya devam etmesi nedeniyle elde ettiği kazancı denkleştirmesi için yapılan talep olarak tanımlanabileceğini, bu kapsamda 1.000 TL nin davalıdan tahsilini istediklerini, Tüm talepleri yönünden ihtarname tebliği suretiyle davalının temerrüte düştüğünü, temerrüt tarihinin 25/5/2011 olduğunu belirterek, tespit edilen 4 satış nedeniyle şimdilik 5.000 Euro, yargılama sırasında tespiti yapılacak satışlardan dolayı 1.000 Euro olmak üzere şimdilik 6.000 Euro kar kaybı, yatırım tazminatlarının atıl kalması nedeniyle şimdilik 5.000 TL, denkleştirme tazminatı kapsamında 1.000 TL nin davalıdan faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; Sözleşme gereğince, sözleşmenin ilk yılı olan 10/01/2010-10/02/2011 dönemi için davacının müvekkilinde en az 2.5 milyon Euro ürün olmayı taahhüt ettiğini, bu dönemde bu miktarda alım satım faaliyetinin gerçekleşmediğini, dava dilekçesinde ileri sürülen satışların Türkiye sınırları dışında yapılan satışlar olduğunu, … firmasının …’te bir firma olup teknenin ABD Delawera Limanına kaydedildiğini, … firmasının Malta kökenli firma olup teknenin Valetta Limanına kaydedildiğini, teknenin öncelikle müvekkilin ABD bayisi … firmasına satıldığını, nihai alıcıya da bu bayi tarafından satışının yapıldığını, … firmasının ABD ‘nin Delawera eyaletinde bir firma olduğunu, yine … firmasının da ABD’nin … eyaletinde kayıtlı firma olduğunu, bu satışlarda alıcıların yabancı şirketler olduğunu, hiçbirisinin Türk Bayrağı çekmediğini, satışların gümrük ve ihracat mevzuatı çerçevesinde ihracat satışı olarak gerçekleştirildiğini, dolayısıyla davacının sözleşme ile kararlaştırılmış bölgesinin dışındaki alıcılara yapılan satışlar olduğunu, davacının satışların hiçbirinde kendi nam ve hesabına satış gerçekleştirmediğini, sadece … satışında bir kısım aracılık yaptığını, bunun karşılığında da kendisine komisyon ödendiğini, müvekkili tarafından yapılan feshin haklı fesih olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili cevaba cevap dilekçesinde; Davalının yurt dışına yapıldığını iddia ettiği satışların gerçekte Türk alıcılara yapıldığını, bu teknelerin ihraç edilir gibi gösterilmelerinin sebebinin ise, vergi muafiyetlerinden yararlanmak olduğunu, ayrıca üretilen teknelerin malzemelerinin tamamına yakınının ihraç kaydıyla aldıdığını, davalının KDV ödememek amacıyla bu tekneleri ihraç yoluyla sattığını beyan ederek, iki adet satışı daha davaya dahil etmiştir. Dahil edilen ilk satışın, 11/03/2010 tarihinde … isimli yatın sadece vergisel olarak elverişli gemi siciline tescili sağlanmak adına yatın ismi ile aynı kurulan paravan şirkete yapıldığının görüldüğünü, satılan teknenin modelinin sözleşmede yer alan … Modeli ürün olduğunu, bu teknenin 2010 yılı piyasa satış fiyatının 795.000 Euro olup, müvekkiline %25 indirimle satılması gerektiğini bu satıştan dolayı müvekkilinin kar kaybının 198.750 Euro olduğunu, bu yatın asıl alıcısının … isimli kişi olduğunu bu kişinin davalı tarafın, yabancı olduğunu savunduğu şirketin ortağı ve yöneticisi olduğunu, Dahil edilen ikinci satışın ise, … -…, …’a yapılan satış olduğunu, satış tarihinin 15/4/2010 olarak görüldüğünü, …’un yatın gerçek alıcısı olduğunu, …’un …’un babası olduğunu, bu şahısların … AŞ nin yönetici ve ortakları olduğunu, satılan teknenin türünün … modeli olup, 2010 yılı piyasa satış bedelinin 2.380.000 Euro olup, müvekkilinin imtiyazlı alış fiyatının %23 indirim yüzdesi üzerinden 1.832.600 Euro olup müvekkilinin mahrum kaldığı kar miktarının 547.400 Euro olduğunu, böylelikle şimdilik 6.000 Euro olarak talep ettiği kar kaybı zararlarının 3.082.450 Euro ulaştığını belirttiği görülmüştür. Davacı vekili 21/01/2014 tarihli dilekçeyle, her bir satış kapsamında talep kalemlerini; … isimli gemiden dolayı 2.500 Euro, … Ltd Şti ‘ne satılan gemiden dolayı 2.000 Euro, …’ye satılan gemiden dolayı 250 Euro, …’a satılan tekneden dolayı 250 Euro , … satışı için 500 Euro, … satışı için 500 Euro olmak üzere toplam şimdilik 6.000 Euro kâr kaybı olarak sıralamış, daha sonra sunmuş olduğu ıslah dilekçesiyle kâr kaybı talebini 1.200.000 Euro’ya yükseltmiştir. Davacı vekilinin 19/09/2013 tarihli celsedeki beyanıyla 08/01/2014 tarihli dilekçesindeki beyanları üzerine, Mahkemece, … isimli şirketlere yapılan satışlara yönelik taleplerden vazgeçildiği yönünde kanıya varılmış ve geriye kalan dört adet satış üzerinden karar verilmiş, verilen karar bu dört satış üzerinden istinafa konu edilmiş olup, bu hususa aşağıda ayrıntılarıyla değinilecektir.Davalı vekili ikinci cevap dilekçesinde; Cevap dilekçesinde yapmış olduğu savunmalarla benzer açıklamalarda bulunmuş, ayrıca iddianın genişletilmesine muvafakat etmediklerini belirtmiştir. İlk Derece Mahkemesince; ”3. bilirkişi heyet raporuna itibar edilerek; … ile ilgili satış yönünden davacı komisyon ücreti olarak bir miktar aldığı, davacının … ile ilgili satışın yurt içi satışı olduğunu ispatlayamadıklarını belirterek bir nevi bu taleplerinden vazgeçtiğini, Diğer kalan dört adet satış incelendiğinde ise, 3.bilirkişi heyeti tarafından birinci ek raporu ve sunulan mailler incelendiğinde, …, …, … satışları davacı ile davalı arasında imzalanan 2010 tarihli sözleşmeden önce 2009 yılında yapıldığından bu satışlarla ilgili davalının münhasırlığı ihlal ettiği hususunun doğru olmadığı, bu satışlar yönünden davacının talebinde haksız olduğu, … -… satışı yönünden ise, 2009 yılından önce bunun … isimli şahsa satıldığı, 2009 yılında alıcının vefat etmesi üzerine … – … geçtiği, … firmasının yurt dışı kaynaklı olup, ihraç kayıtlı olarak bu alıcıya satıldığı ve ihraç edildiği, kaldı ki ikinci ek raporda belirtildiği üzere taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 3.5.maddesi gereğince de davacının bu satış yönünde de talepte bulunamayacağı, davalının sözleşmenin feshinin haklı olduğu, davacının tazminat taleplerinin reddi gerektiği gerekçesiyle davanın reddine” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; … isimli şirkete yapılan tekne satışının … isimli şirkete yapıldığını, …in ise İTO’ya kayıtlı bir şirket olduğunu, şirketin 3 hissedar ve yöneticisinin … isimli şirketle aynı olduğunu, yapılan satışın 3.465.000 Euro olduğunu, bu satışın bile başlı başına yıllık alım taahhüdünü karşıladığını, dolayısıyla davalı tarafından ”taahhüdün gerçekleştirilmediği” gerekçesiyle yapılan feshin haksız olduğunu, 08.01.2013 tarihli bilirkişi raporunun iddialarını doğruladığını, Davalının, ilk bilirkişi raporunun dosyaya sunulmasından sonra savunmayı genişleterek satışların sözleşmeden önce yapıldığı iddiasında bulunduğunu, Tek satıcılık sözleşmesi ile, nihai alıcının vatandaşlığı açısından bir sınırlandırma getirilmediğini, … isimli şirkete yapılan satışla ilgili olarak, 07.10.2010 tarihli müşteri kabul formunda alıcı adının … -… olarak belirtildiğini ve belgenin Pendik’te imzalandığını, bu satışın 11.05.2010 tarihli sözleşme ile gerçekleştirildiğini, her ne kadar davalı tarafça, satışın … Ltd. Şti. isimli firma tarafından gerçekleştirildiği ve satışın yurt dışı satış olması nedeniyle davacının münhasır Türkiye bölgesinin dışında olduğu iddia edilmiş ise de, … Ltd. Şti. isimli firmanın merkezinin İstanbul olduğu, bu şirketin ortağının ise davalı şirketin de ortağı olduğunu, satışın bu firma tarafından yapıldığı kabul edilse bile Türkiye’de yapılmış olduğunun kabulü gerektiğini, Mahkemece verilen kararın gerekçesinde çelişkiler bulunduğunu, gerekçede, … isimli şirkete yapılan satışa konu teknenin önce …’ya satıldığı, oradan da … -…’e satıldığı belirtmesine rağmen, devamında, satışın sözleşmenin 3.5 maddesine göre yönetim kurulu üyesine satış olarak nitelendirdiğini, oysa … Ltd. Şti.’nin yönetim kurulu üyesi olmadığını, davalının bu şirketin kendi bayisi olduğunu ileri sürdüğünü, bu şirketin yöneticsinin … isimli şahıs olduğunu, …’a yapılan bir satışın da olmadığını, …’e satılan teknenin 22.10.2010 tarihli fatura ile … Ltd. Şti.’ne, oradan da aynı tarihli fatura ile … Ltd. Şti.’ne, … tarafından da 27.10.2010 tarihli fatura ile …’e satıldığını, ayrıca 22.10.2010 tarihli teslim tutanağı düzenlendiğini, yapılan satışın yurt dışı satış olmadığını, davalının paravan şirketi üzerinden ihraç kaydıyla yapılan ve Türkiye’de gerçekleştiği kabul edilmesi gereken bir satış olduğunu, hatta … isimli firmaya yapılan satışın da aynı yöntemle yapıldığını, zaten ticari defterlerle sabit olduğu üzere, davalının hiç bir teknesini yurt içinde satmadığını, diğer satışların da aynı yöntemle yapıldığını, Dava konusu son 6 teknenin satışının, tek satıcılık sözleşmesinin imzalandığı 10.01.2010 tarihinden sonra ve Türkiye’deki pazarlama faaliyetleri sonucunda gerçekleştiğini, davacının nihai alıcıya doğrudan satış yaptığını, paravan şirketler aracılığıyla vergi muafiyetlerinden yararlanmak amacıyla gerçekleştirilen satışların yurt dışı satış olarak nitelendirilemeyeceğini, zira alıcı şirketlerin de Türkiye merkezli olup, ortak ve yöneticilerinin Türk olduğunu, davacının doğrudan satış yapmak suretiyle sözleşmeyi ihlal ettiğini, Davalı ile aralarında imzaladıkları tek satıcılık sözleşmesinde yer alan taahhüdün gerçekleştirilmediği kabul edilse dahi, bu durumun satışlardan doğan kârın talep edilmesine engel teşkil etmeyeceğini, hedefin gerçekleştirilmemesinin tek yaptırımının sözleşmenin feshedilmesi olacağını belirtmek suretiyle, yerel Mahkeme kararının kaldırılarak, Müvekkilin tek satıcılık sözleşmesinin ayakta olduğu süre içerisinde, satışı ve teslimi gerçekleştirildiği tespit olunan ve aşağıda tek tek bertilen satışlardan dolayı ; • … Ltd, ünvanlı şirkete 21.07.2010 tarihinde satılan Teknenin liste fiyatı olan 2.300.000. Euro üzerinden Müvekkile sözleşme ile tanınan temel indirim oranı olan % 23 üzerinden 547.400,00 Euro • … Ltd. ünvanlı şirkete 27.10.2010 tarihinde satılan Teknenin liste fiyatı olan 6.000.000,00 Euro üzerinden Müvekkile sözleşme ile tanınan temel indirim oranı olan % 20 üzerinden 1.200.000.00 Euro • … Ltd. ünvanlı şirkete 11/03/2010 tarihinde satılan Teknenin liste fiyatı olan 795.000.00 Euro üzerinden Müvekkile sözleşme ile tanınan temel indirim oranı olan % 25 üzerinden 198.750.00 Euro • … Ltd. ünvanlı şirkete 15/04/2010 tarihinde satılan Teknenin liste fiyatı olan 2.380.000.00 Euro üzerinden Müvekkile sözleşme ile tanınan temel indirim oranı olan % 23 üzerinden 547.400,00 Euro olmak üzere toplamda müvekkil davacının 2.493,550 Euro alacağının olduğunun tespiti ile, ıslah dilekçesi doğrultusunda fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydı ile tespit olunan bu alacağın şimdilik 1.200.000.00 Euro’luk kısmının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, tek satıcılık sözleşmesinin ihlalinden kaynaklanan kâr mahrumiyeti, yatırım bedeli ve denkleştirme tazminatı istemlerine yönelik alacak davasıdır. Davacı vekili 28.04.2017 tarihli dilekçesi ile, 6.000 Euro olan kâr kaybı talebini 1.194.000 Euro daha artırarak kâr kaybına ilişkin talebini toplamda 1.200.000 Euro’ya çıkarmış ve harcını da ikmal etmiştir. Davacı dava dilekçesinde; davalı ile aralarında imzalanan Distribütörlük sözleşmesi gereğince tek satıcı olarak yetkilendirildiğini ancak, davalının … Ltd. ünvanlı şirkete, … Ltd. ünvanlı şirkete, … ünvanlı şirkete ve … ünvanlı şirkete yapmış olduğu doğrudan tekne satışları nedeniyle kâr kaybına uğradığını belirterek kâr kaybının tazmini talebinde bulunmuş, cevaba cevap dilekçesinde ise, bu taleplerine ek olarak … Ltd. Şti. ve … Ltd. Şti. isimli şirketlere yapılan satışlara ilişkin kâr kaybı taleplerini de ileri sürmüştür. Davalı taraf, ikinci cevap dilekçesi ile iddianın genişletilmesine muvafakat etmediğini ileri sürmüştür. 6100 Sayılı HMK’nun 141.maddesine göre, taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez. Yukarıda yasal düzenleme çerçevesinde somut olay incelendiğinde, davacının … Ltd. Şti. ve … Ltd. Şti. isimli şirketlere yapılan satışlara ilişkin kâr kaybı taleplerini, cevaba cevap dilekçesinde ileri sürmüş olması nedeniyle davalının, iddianın genişletilmesine yönelik savunmasının yerinde olmadığı yapılan inceleme sonucunda tespit edilmiştir. Dolayısıyla altı adet tekne satışının dava konusu yapıldığı anlaşılmıştır. Ancak davacı vekili, 19.09.2013 tarihli celsede, ”…’e yapılan sözleşme kapsamında aracılık bedeli olan 87.500 Euro müvekkilim tarafından tahsil edilmiştir ikinci rapordaki bu tespit doğrudur. Bilirkişi … ile ilgili münhasırlığının ihlal edilmediği yönünde rapor vermiştir bu şatışla ilgili elimizde yeterli kadar delilimiz olmaması nedeniyle , münhasırlığın ihlal edilmediği yönündeki görüşe itiraz etmiyoruz . Ancak bilirkişi … ile ilgili münhasırlık ihlal edilmedi … ile ilgili münhasırlık ihlal edilmiş ise de ikisi aynı satış ilk önce gemi …’ a sonra …ya satılmıştır , bilirkişi bu konuda yanılgıya düşerek iki ayrı satış gibi değerlendirerek aynı geminin satışını hem münhasırlığı ihlal etti hemde ihlal etmedi şeklinde itirazımız vardır , dava konusu ettiğimiz 5 satış vardır.” şeklinde beyanda bulunmuş olup, 08.01.2014 tarihli dilekçesinde ise; … isimli şirkete yapılan satış nedeniyle 87.500,00 Euro’yu tahsil ettiklerini, … isimli şirkete yapılan satış kapsamında, bu şirketin Türk alıcı olduğunu ispat edemediklerini, bu nedenle bu satışa ilişkin tespite itiraz etmediklerini, başka bir anlamda bu talepten vazgeçmiş olduklarını bildirdiklerini beyan etmiştir. ”…talebimizden vazgeçtiğimizi bildirmiştik.” şeklindeki açıklamanın davayı geri alma/davadan vazgeçme olarak değerlendirilmesi gerektiği açıktır. Ancak, görüldüğü üzere davacının, … isimli şirkete yapılan satış nedeniyle ileri sürdüğü talebinden vazgeçtiği kabul edilebilirse de, … isimli şirkete yapılan satış nedeniyle ileri sürdüğü talebinden açıkça vazgeçtiğine ilişkin bir beyanının bulunmadığı, Mahkemece bu iki talep yönünden davadan vazgeçilip vazgeçilmediği hususu açıklattırılmadığı gibi, HMK’nun 123.maddesi anlamında davalı tarafın muvafakatının alındığına ilişkin dosyaya yansıyan bir açıklama bulunmadığı,Mahkemece verilen kararda, söz konusu iki adet satış yönünden ileri sürülen taleplerden vazgeçildiğinin kabul edildiği anlaşılmıştır. Davacı her ne kadar istinaf dilekçesinde, ”… isimli … model teknenin …’ye satışı da Müvekkilimizce imzalanan Tek Satıcılık Sözleşmesi’nden sonraki tarihte ve Türkiye’deki bir şirkete satıldığından bu gerçeklerle örtüşmeyen Yerel Mahkeme kararının bu tekne bakımından da bozularak davamızın kabulü yönünde hüküm tesis edilmesi gerekmektedir.” şeklinde beyanda bulunsa da, davacının daha önce bu taleplerinden vazgeçtiğini beyan etmiş olması, gerek … isimli şirkete, gerekse … isimli şirkete yapılan satış nedeniyle ileri sürülen taleplere yönelik olarak Mahkemece verilen karara karşı istinaf isteminde bulunmaması ve istinaf dilekçesinin sonuç kısmında, taleplerini açıkça … Ltd., … Ltd., … Ltd. ve … Ltd. ünvanlı şirketlere yapılan dört adet satış üzerinden verilen karara yönelik olarak sıralamış olması dikkate alındığında, istinaf incelemesi yalnızca belirtilen dört adet satış üzerinden verilen karara karşı ileri sürülen istinaf sebepleriyle bağlı olarak yapılmıştır. Zira belirtilen husus kamu düzenine ilişkin olmayıp, bu kapsamdaki istinaf incelemesi, yalnızca taleple bağlı kalınarak yapılmıştır. Her ne kadar davacı tarafça, davalının ”sözleşme öncesi satış” hususunu ileri sürerek, ayrıca yeni deliller (vergi denetleme raporu, mail yazışmaları…) sunarak savunmayı genişlettiği iddiasında bulunulmuş ise de; davalının, ”sözleşme dönemi içerisinde herhangi bir alım satım faaliyeti gerçekleştirilmediği” yönündeki savunmasının, zaten satışların sözleşme öncesi döneme ait olup olmadığı hususunun tartışılması gerekliliğini doğurduğu ve sonradan ileri sürülen savunmayı da kapsadığı, bu nedenle ”çoğun içinde az da vardır” ilkesi gereği davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Diğer yandan HMK’nun 145.maddesine göre; taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler. Ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir. Davalı tarafça sonradan ileri sürüldüğü iddia edilen delillerin (vergi denetleme raporu, mail yazışmaları…) yargılamayı geciktirme amacı taşıdığına veya süresinde ileri sürülememesinin davalının kusurundan kaynaklandığına ilişkin dosyaya yansıyan bir delilin bulunmadığı, böylelikle savunmanın genişletildiğine ilişkin iddianın yerinde olmadığı kanaatine varılmış, esasa yönelik olarak aşağıdaki şekilde değerlendirmeye geçilmiştir. Taraflar arasında 3 yıl süreli olarak 10.01.2010 tarihli Tek Satıcılık sözleşmesi imzalandığı, davacının sözleşme ile, Türkiye bölgesinde davalının ürettiği …, …, …, …, …, …, … kodlu teknelerin tek satıcısı olarak yetkilendirildiği, davacının sözleşme kapsamında yıllık 2.500.000 Euro tutarında sipariş, satın alma ve satış taahhüdünde bulunduğu, sözleşmenin davalı tarafından gönderilen 07.04.2011 tarihli fesih bildirimi ile, taahhüt edilen hedeflerin gerçekleştirilmediği gerekçesiyle feshedildiği hususlarında ihtilaf bulunmamaktadır. Davacı, davalının nihai alıcıya doğrudan satış yapmak suretiyle sözleşmeyi ihlal ettiğini, bu nedenle kâr kaybına uğradığını iddia etmiş, davalı ise, sözleşme kapsamında davalı tarafından taahhüt edilen hedeflerin gerçekleştirilmediği gerekçesiyle sözleşmenin haklı olarak feshedildiğini, iddia edilen satışların sözleşme öncesi döneme ait olduğunu savunmuştur. Uyuşmazlık; Davalı tarafından … Ltd. Şti, … Ltd. Şti., … Ltd. Şti. ve … Ltd. Şti. ünvanlı şirketlere doğrudan tekne satışı yapılarak tek satıcılık sözleşmesinin ve dolayısıyla münhasır satıcılık yetkisinin ihlal edilip edilmediği, ihlal edildi ise, davacının bu nedenle bir kâr kaybına uğrayıp uğramadığı, bu satışların sözleşme öncesi döneme ait olup olmadığı, yapılan satışların münhasır yetki bölgesinin dışında kalan yurt dışı satışlar olup olmadığı, noktalarında toplanmaktadır. Davacı, davalının nihai alıcıya doğrudan satış yapmak suretiyle sözleşmeyi ihlal ettiğini, bu nedenle kâr kaybına uğradığını iddia etmiş ise de; davalının, iddia edilen satışların sözleşme öncesi döneme ait olduğuna ilişkin savunması ve Mahkemenin, satışların sözleşme öncesi döneme ait olduğuna ilişkin kabulü karşısında, dava konusu satışların sözleşme öncesi döneme ait olup olmadığı hususunun öncelikle incelenmesi zorunluluk haline gelmiştir. Zira, satışların sözleşme öncesi döneme ait olduğunun kabulü halinde, ayrıca tek satıcılık münhasır yetkisinin davacı tarafından alıcıya doğrudan satış yoluyla ihlal edildiği hususunun incelenmesi gerekliliği ortadan kalkacaktır. Açıklanan nedenlerle aşağıdaki şekilde değerlendirmeye geçilmiştir. Tek satıcılık sözleşmesi ise, borçlar hukukunda düzenlenen, isimsiz sözleşme türleri arasında yer alan, özellikle ticari hayatta ve bu nedenle de rekabet hukukunda sıkça karşılaşılan sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile yapımcı, ürünlerinin tamamını veya bir kısmını belirli bir coğrafi bölgede inhisari olarak satmak üzere sadece tek satıcıya gönderme yükümlülüğünü, buna karşılık tek satıcı da sözleşme konusu malları kendi adına ve kendi hesabına satarak bu malların sürümünü arttırmak için faaliyette bulunmak yükümlülüğünü üstlenir. Tek satıcının yükümlülüklerini başka bir şekilde açıklamak gerekirse, tek satıcılık sözleşmelerinde tek satıcının asgari alım, sürümü arttırmak için faaliyette bulunma, bilgi verme, müşteri hizmetlerini yerine getirme, yapımcının menfaatlerini koruma, sır saklama, rekabet yasağı gibi yükümlülükleri bulunmaktadır. Ancak somut dava açısından önemine binaen belirtmek gerekir ki, yapımcının yükümlülüklerinden birisi de, doğrudan satış yapmama yükümlülüğüdür. Bu yükümlülük ile sözleşme bölgesindeki ürünlerin satışı ancak tek satıcı tarafindan yapılacaktır. Yapımcı ya da yapımcının görevlendirdiği üçüncü kişiler tarafindan satış yapılması halinde tek satıcı, hedeflediği pazarlama ve sürüm artırma faaliyetinde bulunamayacaktır. Somut olayda, taraflar arasında 3 yıl süreyle 10.01.2010 tarihli sözleşmenin imzalandığı, imzalanan sözleşmenin tek satıcılık sözleşmesi olduğu, davacının sözleşme ile, Türkiye bölgesinde davalının ürettiği …, …, …, …, …, …, … kodlu teknelerin tek satıcısı olarak yetkilendirildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca davacının sözleşme kapsamında yıllık 2.500.000 Euro tutarında sipariş, satın alma ve satış taahhüdünde bulunduğu ancak davalı tarafından gönderilen 07.04.2011 tarihli fesih bildirimi ile, davacı tarafından sözleşmede verilen taahhüdün gerçekleştirilmediği gerekçesiyle feshedildiği görülmüştür.Uyuşmazlık konusu satışların gerçekleştirildiği konusunda bir ihtilaf bulunmamaktadır. Ancak satışların, taraflar arasındaki 10.01.2010 – 07.04.2011 sözleşme döneminden önce gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği uyuşmazlık konusudur. Davacı, davalının, dahilde işleme rejimi ile ithal ettiği malzemeleri kullanarak yapmış olduğu tekneleri, bir kısım vergi muafiyetlerinden yararlanmak amacıyla, yurt dışında kurulan paravan şirketlere satış yaptığını, oradan da gerçek alıcıya satış yapıldığını, yurt dışında kurulan şirketlerin faaliyet merkezinin Türkiye olduğunu, yönetici ve ortaklarının da Türk olduğunu, bu şekilde yapılan satışların doğrudan alıcıya yapılan satış olarak değerlendirilmesi gerektiğini, satışlar nedeniyle sözleşmenin ihlal edildiğini, kâr kaybına uğradığını iddia etmiş, davalı tarafından satış yapılan şirketlere ilişkin ticaret sicil kayıtlarını dosyaya sunmuş, sözleşme öncesi satış iddiasına ilişkin olarak ise; fatura, müşteri kabul formu ve teslim tutanağı örneklerini ibraz etmiştir. Yapılan satışlardan birisi … Ltd. Şti.’ne satılan teknenin satışıdır. Bu satışla ilgili olarak dosyaya sunulan satış sözleşmesi incelendiğinde, … kodlu teknenin, … Tic. Ltd. Şti. tarafından … Ltd. Şti.’ne satılmasına ilişkin sözleşme olduğu, sözleşme tarihinin 18.06.2009 olduğu, dolayısıyla satışın tek satıcılık sözleşmesinin imzalandığı 10.01.2010 tarihinden öncesinde gerçekleştiği, bu nedenle davalının, doğrudan alıcıya satış yaparak münhasır tek satıcılık sözleşmesini ihlal ettiğinin kabul edilmeyeceği, zira satışın, davanın tarafları arasındaki sözleşmesel hak ve yükümlülüklerin henüz doğmadığı bir dönemde yapıldığı, bu satış nedeniyle davacının sözleşmeye dayanarak komisyon alacağından kaynaklı kâr mahrumiyeti talebinde bulunamayacağı, her ne kadar satışa ilişkin olarak davacı tarafından sunulan 11.03.2010 tarih ve 98195 seri numaralı fatura, tarih itibariyle tek satıcılık sözleşmesinin yürürlükte kaldığı dönem içerisinde denk gelse de; faturanın, sözleşmenin yapılması ile değil, ifası ile ilgili bir belge olduğu, dolayısıyla satış sözleşmesinin fatura tarihinde yapıldığına da delil teşkil etmeyeceği, açıklanan bu nedenlerle, davacı vekilinin söz konusu satışa ilişkin istinaf sebebinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Yapılan satışlardan bir diğeri, … Ltd. Şti’ne satılan teknenin satışıdır. Bu satışla ilgili olarak dosyaya sunulan satış sözleşmesi incelendiğinde, … kodlu teknenin, … Tic. Ltd. Şti. tarafından … Ltd. Şti’ne satılmasına ilişkin sözleşme olduğu, sözleşme tarihinin 19.11.2009 olduğu, dolayısıyla satışın tek satıcılık sözleşmesinin imzalandığı 10.01.2010 tarihinden öncesinde gerçekleştiği, yukarıdaki paragrafta yapılan açıklamaların bu satış için de geçerli olduğu, dolayısıyla bu satış nedeniyle davacının sözleşmeye dayanarak komisyon alacağından kaynaklı kâr mahrumiyeti talebinde bulunamayacağı, davacı vekilinin söz konusu satışa ilişkin istinaf sebebinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Yapılan satışlardan bir diğeri de … Ltd. Şti’ne satılan … kodlu teknenin satışıdır. Bu satışa ilişkin dosyaya sunulu herhangi bir yazılı sözleşme bulunmadığı gibi, sözleşme öncesi icap kabul aşamasına ilişkin herhangi bir delilin de sunulmadığı görülmüştür. Ancak davalı tarafça dosyaya sunulan ve davalı tarafın ticari defter ve kayıtları üzerinde vergi yönünden yapılan denetimler sonucunda düzenlenen 09.11.2013 tarihli ”vergi tekniği raporu” başlıklı raporda, dava konusu teknelerin imalat ve inşaa tarihlerine ilişkin değerlendirmelerde bulunulduğu, raporun 10.sayfasında, … Ltd. Şti’ne satılan … kodlu teknenin imaline 2008 yılında başlanıp imalatın haziran 2010 yılında bitirildiğinin tespit edildiği, Ekim-Aralık 2009 dönemine ait alıcı-satıcı arasında mail yazışmalarında; teknenin imal ve inşasına ilişkin detayların konuşulduğu, bu yazışmaların, vergi denetim raporunda belirtilen tarihleri doğruladığı, söz konusu satışa ilişkin faturanın 21.07.2010 tarihli olmasının yine yukarıda belirtildiği üzere, sözleşmenin ifa aşamasına ilişkin olduğu şüphesizdir. Davalının sipariş üzerine tekne ürettiği, taraflarca da aksi yönde bir iddianın bulunmadığı, bu nedenle henüz alıcısının belirli olmadığı bir dönemde üretime başlamasının ticari hayatın gereklerine ve hayatın olağan akışına uygun olmadığı, dolayısıyla somut satış açısından, icap ve kabul aşamaları ile satış sözleşmesinin kurulma anının imalatın başladığı tarihten önce gerçekleştiğinin farazi olarak kabul edilmesi gerektiği, … kodlu teknenin imaline 2008 yılında başlanmış olmasının, aynı zamanda satışın, tek satıcılık sözleşmesinin imzalandığı 10.01.2010 tarihinden öncesinde gerçekleştiği anlamına geldiği, bu nedenle davalının, doğrudan alıcıya satış yaparak münhasır tek satıcılık sözleşmesini ihlal ettiğinin kabul edilmeyeceği, zira satışın, davanın tarafları arasındaki sözleşmesel hak ve yükümlülüklerin henüz doğmadığı bir dönemde yapıldığı, bu satış nedeniyle davacının sözleşmeye dayanarak komisyon alacağından kaynaklı bir kâr mahrumiyeti talebinde bulunamayacağı, sonuç olarak davacının bu satış yönünden ileri sürdüğü istinaf sebeplerinin de yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Son olarak, yapılan satışlardan biri de, … Ltd. Şti’ne satılan …, kodlu teknenin satışıdır. Davacı, bu teknenin 22.10.2010 tarih ve … numaralı fatura ile, davalı tarafından paravan şirket üzerinden … Ltd. Şti’ne satıldığını iddia etmiş, 07.10.2010 tarihli müşteri kabul tutanağı ve 22.10.2010 tarihli teslim tutanağına delil olarak dayanmıştır. Yine bu tekneyle ilgili olarak, vergi denetim raporunda, teknenin imal ve inşasına Nisan 2008 yılında başlandığı, imalatın Haziran 2010 yılında bitirildiği tespitine yer verildiği görülmektedir. Yukarıda sözleşme öncesi satışa ilişkin değerlendirmeler bu satış açısından da geçerliliğini korumaktadır. Davacının delil olarak dayandığı fatura, müşteri kabul formu ve teslim tutanaklarının sözleşmenin ifa aşamasına ilişkin olduğu, sipariş üzerine davalı tarafça imalata başlandığı, imalat başlangıç tarihi tek satıcılık sözleşmesinin kurulduğu 10.01.2010 tarihten önce olduğuna göre, satış sözleşmesinin de tek satıcılık sözleşmesinden önce kurulmuş olduğu bir gerçektir. 15.07.2015 tarihli 3.heyet bilirkişi raporu ve ihracat beyannamelerine göre; teknelerin imalatında kullanılan malzemenin 2009 yılında dahilde işleme rejimi ile ithal edilmiş olması bu hususu doğrulamaktadır. Diğer yandan her ne kadar bu satışla ilgili olarak 22.10.2010 tarihli teslim tutanağında, 11.05.2010 tarihli satış sözleşmesinden bahsedilmiş ise de, taraflarca ibraz edilmiş böyle bir sözleşmeye dosyada rastlanmadığı, bu kapsamda teslim protokolünün içeriğini doğrulayacak başkaca bir bilgi, belge ve delilin de bulunmadığı, görülmüştür. Yapımcı davalının, imal ettiği tekneleri, aralarındaki sözleşme uyarınca davacıya Türkiye bölgesinde münhasır satış yetkisi vermiş olmasına rağmen, sözleşme süresi içerisinde doğruda alıcıya satmak suretiyle sözleşmeyi ihlal ederek davacının kâr mahrumiyetine sebep olduğu yönündeki iddiayı ispat yükünün davacı üzerinde olduğu, ancak denetime elverişli 15.07.2015 tarihli bilirkişi heyet kök ve ek raporları, sözleşme örnekleri, vergi denetleme raporu, mail yazışmaları başta olmak üzere dosyaya sunulan tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde, davacının ispat yükünü yerine getiremediği, fatura ve müşteri kabul-teslim tutanakları sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olduğundan bu belgelerin sözleşmenin kurulduğu tarih bakımından ispata yeterli olmadığı, dava konusu satışların sözleşme öncesi satışlar olduğu, bu nedenle satışların yurt dışı satış olup olmadığı hususunun sonuca etkili olmadığı, dolayısıyla davacının tek satıcı olarak sözleşmede kararlaştırılan yıllık 2.500.000 Euro sipariş, alım taahhüdünü yerine getirdiğinin de ispatlanamadığı, bu nedenle davalının sözleşmeyi haklı nedenle feshettiği, sözleşme süresi içerisinde davacının faaliyetleriyle Türkiye bölgesinde yapıldığı iddia edilen satışların sözleşme süresi içerisinde yapıldığının ispatlanamamış olması nedeniyle davacının kâr mahrumiyeti talebinin yerinde olmadığı, böylelikle Mahkemece verilen kararda bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmakla davacının yerinde olmayan istinaf isteminin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Tüm dosya kapsamı, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 09/11/2017 tarih ve 2014/303 E., 2017/938 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davacıdan alınması gerekli 59,30 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye kalan 27,90 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye GELİR KAYDINA, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderinin üzerilerinde BIRAKILMASINA, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 5- Davacı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 29/04/2021